Anasayfa Makale İslâm Hukuku Açısından Tüketicinin Korunması

İslâm Hukuku Açısından Tüketicinin Korunması

by

TÜKETİCİ VE TÜKETİCİNİN KORUNMASI SÜRECİ

Tüketici ve tüketim olgusu insanın yaratılışıyla beraber var olmasına rağmen bir kavram olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tüketici ve tüketim kavramları öncelikle ekonomistler tarafından kullanılmış, sonrasında ise hukuk bilimi içindeki yerini almıştır. 19. yüzyıldan itibaren öncelikle “tüketici hakları” üzerinde durulmuş, 20. yüzyıl başından itibaren de “tüketicinin korunması” gündeme gelmiş ve bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır.

Tüketicinin Korunmasında İktisadi ve Hukuki Süreç

Tarihin ilk çağlarından, sanayi devrimine kadar geçen sürede, genel olarak tüketicilere sunulan mal ve hizmetler, sayı ve çeşit açısından sınırlı idi. Daha çok satıcı tarafından üretilen sınırlı sayıdaki mal ve hizmetleri satın almak isteyen tüketici, bu mal ve hizmetlerin satışa sunulduğu yerlere kolaylıkla gidebiliyor ve herhangi bir güçlükle karşılaşmadan istediğini alabiliyordu. Sunulan mal ve hizmetler az ve basit olduğundan tüketici bunları herhangi bir dış müdahale olmaksızın inceleyebiliyor ve diğer mal ve hizmetlerin fiyatları ile de bir mukayese yapabiliyordu. Bu dönemde tüketici ile satıcı arasında en azından birbirine yakın bir denge vardı. Her iki taraf da, çeşitli mal ve hizmetler ile ilgili olarak, eşit bilgiye ve koşullara sahip olduklarından , birbirlerini etkilemeleri çok da mümkün olmuyordu.

Eski hukukî metinlerde, tüketicinin korunmasını da dolaylı olarak sağlayan ekonomik düzenlemeler bulunmaktadır. Bu bağlamda Hammurabi Kanunlarında, Sümerlerde, Hititlerde ve eski Hint kanunlarında, yiyeceklerin saflığının korunması ve ölçülerde dürüstlüğün sağlanması ile 1215 tarihli Magna Carta’da şarap, bira, mısır ve kumaşla ilgili ölçü birimlerine bir standart getirilmesi gibi hukukî düzenlemeler bulunmaktadır.

İslâm Hukuku perspektifinden bakıldığında ise, Hz. Peygamber döneminde özellikle ticaret, akid, faiz, ölçü ve tartı gibi ticari hayata yönelik düzenlenmeler bağlamında temel prensipler ortaya konmuştur. Ayrıca çarşı-pazar düzenlenmesi ve denetlenmesi, ihtikâr yasağı, ölçü-tartı kontrolü, narh politikası, neceş yasağı, muhayyerlik hakkının tanınması, garar satışı yasağı, şehirlinin köylü adına satışının yasaklanması, pazara gelen malların yolda karşılanmasının yasaklanması gibi uygulamalarla tüketicinin korunması hayata geçmiştir. Hatta çarşı ve pazarın denetlenmesi için Hz. Peygamber tarafından görevliler tayin edildiği bilinmektedir. Bu uygulama Hz. Ömer döneminde “hisbe” teşkilatı adıyla kurumsal bir yapıya da kavuşmuştur.

Osmanlılar’da tüketicinin korunması amacıyla pazarlama faaliyetleri oldukça etkin bir biçimde denetlenmiştir. Özellikle hisbe teşkilatı, Ahilik kurumu ve daha sonra lonca adıyla anılacak esnaf teşkilatı gibi esnaf örgütleri, pazar denetimi yaparak tüketiciyi koruma işlevi görmüşlerdir. Bu dönemde özellikle, hisbe hükümlerinin kanunlaştırıldığı padişah fermanları da özellikle malların kalitesi, ağırlıkları ve fiyatları konusunda doğrudan doğruya tüketicileri koruyan kurallar niteliğinde olmuştur. Bunlardan özellikle Sultan II. Bayazıt tarafından ferman olarak hazırlanmış olan Kanunnâme-i İhtisâb-ı Bursa standardın bugünkü anlamında kavrandığını gösteren yazılı en eski belge olarak kabul edilmektedir. Bu belgede kalite, boyut, ambalaj gibi konularda standardlar tespit edilmiş, narh ve ceza hükümlerine yer verilmiştir. Bugünkü standardizasyon uygulamasına benzeyen bir sistem tesis edilmiş tuz, ekmek, sebzeler, et, yumurta, süt, yoğurt, peynir, tekstil ürünleri, mücevherat, mutfak eşyaları, deri ve deri mamulleri, kürkler ve ayakkabılar gibi çeşitli maddelerin özellikleri ayrı ayrı belirtilerek standardize edilmiştir.

Ortaçağ Avrupasında da tüketiciler loncalar vasıtasıyla dolaylı olarak korunmaya çalışılmıştır. Lonca yetkilileri beklenmedik zamanlarda imalathaneleri denetleyebiliyorlar, imalat kurallarına uymayan kusurlu mallara ya el koyuyorlar ya da hemen yakıyorlardı. 1850 yılında İngiltere’de tüketiciler ilk tüketim kooperatiflerini kurmasıyla da tüketicinin korunmasına ilişkin ilk hareket başlar. Ancak İsveç, üreticiler ve tüketiciler arasındaki sorunların çözümünde bağımsız bir hakem kuruluşu olan “Tüketici Ombudsmanı” kurumu ile pek çok ülkeye örnek olmuştur.

ABD’de ise, dolaylı da olsa tüketicinin korunmasına yönelik hazırlanan ilk hukukî metin posta güvenliğinin sağlanması amacıyla çıkarılan 1872 tarihli kanun olmuştur. Daha sonra 1891’de New York’ta tüketici birliği kurulmuştur. Ayrıca 1833’te sağlığa zararlı çayların, 1890’da kalitesi düşük gıda maddeleri ve içeceklerin ithalini yasaklayan kanunlar çıkarılmıştır. 1890’da tekellerin önlenmesine ilişkin Sherman Yasası, 1906’da Gıda maddeleri ve İlaç Kanunu ile Et Denetim Kanunu ve 1914’da haksız rekabetin korunması amacıyla Federal Ticaret Komisyonu Kanunu çıkarılmıştır. Ancak bu kanunların özgün amacı genel olarak kamunun korunmasıdır. ABD Başkanı J.F. Kennedy’nin 15 Mart 1962 tarihinde ABD kongresinde yaptığı konuşma ise, batıda tüketicilerin korunması konusunda bir dönüm noktası oluşturmuş ve bugün kabul edilen şekliyle tüketici hakları ilk olarak ortaya konulmuştur.

Avrupa Topluluğunun tüketiciler konusundaki politikasının başlangıç noktası, 19-21 Ekim 1972 tarihinde yapılan Paris Zirvesidir. Zirvede alınan karara dayanılarak 1975 yılında Konsey tarafından “Tüketicilerin Korunması ve Bilgilendirilmesi Politikası İçin Avrupa Topluluğu’nun Hazırlık Niteliğindeki Programı” kabul edilmiştir.

Türkiye’de 1970 tarihine kadar tüketicinin korunması açısından ne bilimsel alanda ne de uygulamada önemli bir gelişme sağlanamamakla beraber, 1928 tarihli İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu, 1930 tarihli Umumi Hıfzı Sıhha ve Belediyeler Kanunu, 1930 tarihli Ticarette Tağşişin Men’i Kanunu, 1931 tarihli Ölçü ve Ayarlar Kanunu, 1936 tarihli Endüstriyel Mamulatın Maliyet ve Satış Fiyatlarının Kontrolü ve Tesbiti Hakkında Kanun, 1938 Tarihli Pazarlıksız Satış Mecburiyetine Dair Kanun ve 1960 tarihli Türk Standartları Enstitüsünün Kuruluşuna Dair Kanun çıkarılmış ancak bu kanunlar genel olarak kamu düzeninin korunması amacına yönelik olmuşlardır. Ülkemizde, tüketicinin korunması çalışmaları özellikle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı olarak Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün kurulmasıyla hız kazanmıştır. Tüketicinin korunması hakkında ilk olarak 8 Eylül 1995 tarihinde 4077 sayılı kanun yürürlüğe girmiş daha sonrada yürürlükten kaldırılarak yerine 28/11/2013 tarih ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

Alpaslan ALKIŞ

Editör Notu: Bu metin makaleden alıntıdır. Makalenin tamamına kaynaktaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: Dergi Park

Görsel Kaynak: Courtingthelaw

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun