Anasayfa KitapKitap-Değerlendirme İktisadın Fıkıhtaki Yeri ve Yapısı

İktisadın Fıkıhtaki Yeri ve Yapısı

by

Dr. Enver Osman Kaan’ın ‘’İktisadın Fıkıhtaki Yeri ve Yapısı’’ adlı eseri on yedi bölümden oluşmaktadır.

Eserin birinci bölümünde ekonominin bazı genel kavramlarının tanımı yapılarak kavramlar kısaca açıklanmıştır. İkinci bölümde Batı ve İslam dünyasının tarihi yapısı hakkında bilhassa ekonomi özelinde bilgi verilmiştir. Roma İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Batı’da ortaya çıkan feodal sistem devri Sanayi Devrimi ile kapanmıştır. Yazara göre liberalizm ve sosyalizm fikirleri Aristo ve Eflatun’a kadar ulaşmaktadır. Aristo liberalizmin, Eflatun ise sosyalizmin ilk öncülerindendir. İslam ortaya çıkmadan evvel Resulullah’ın (sav.) büyük dedesi Haşim, Roma’dan aldığı ticari imtiyaz sayesinde Mekke kervanlarını belirli yerlere kadar götürebilmesi Mekke’deki ticaretin gelişimine katkı sağlamıştır. Sonraki yıllarda İslam’ın geniş bir coğrafyaya hâkim olması ticaret yollarının önemli bir kısmının Müslümanların eline geçmesini sağlamış, Müslümanların iktisadi sahada etkinliğini artırmıştır. Yazar; İslam’ın ortaya çıktığı ilk dönemde kullanılan para birimleri, devletin gelir kalemleri, ilk vakıf örnekleri ile riba ve gararın yasaklanışı, Emevî döneminde sarraf ve cehbezlerin adeta banka gibi çalışması hakkında bilgi vermektedir. Bölümde tımar sistemi ile feodal yapı arasında bazı benzerlikler bulunduğu belirtilmektedir. Yazara göre Osmanlının iktisadı yapısı Nizam-ı Kadim (1075-1775) ve Nizam-ı Cedid (1775-1923) olmak üzere iki ana bölüme ayrılmaktadır. Birinci dönemin ana bileşeni fütüvvet ve ahilik teşkilatıdır. İslam iktisadı adı ile ilk çalışmaları Muhammed Hamidullah ve Mevdudi gibi Hintli Müslümanlar yapmışlardır. Yine ilk lisansüstü eğitim Pakistan ve Mısır’da 1970’lerde başlamıştır. Ebu Yusuf, İbn Teymiye, Nasıruddin Tusi, İbn Haldun ve Şah Veliyullah gibi isimlerin iktisadi sahada çalışılması gereken isimler olduğu belirtilmektedir.

Üçüncü bölümde İslam iktisadının kaynakları şu şekilde sıralanmıştır: Kur’an, hadis, tefsir, fıkıh, genel literatür, uluslararası toplantılar, ulusal toplantılar ve yeni kaynaklar. Dördüncü bölümde kapitalizm, sosyalizm ve faşizmin ilkeleri ile dünya görüşleri hakkında genel bilgiler yer almaktadır. Kapitalizmin bu kadar uzun ömürlü olmasının nedeninin esnek bir yapıya sahip olmasından kaynaklandığı iddia edilmektedir. İşçi haklarında gösterdiği esneklik buna örnektir. Bölümde komünizm ve faşizmin baskıcı ve sert tutumu nedeniyle varlığını sürdüremediği tespiti dikkat çekicidir. Kapitalizme alternatif üretilmediği için kapitalizm varlığını sürdürmektedir. Beşinci bölümde İslam’ın ekonomik sistemi hali hazırda kapitalizme en önemli meydan okumadır. Ancak Müslümanların durumu, bu meydan okumaya elverişli değildir. Müslümanlar İslami ilimleri dahi Batı’nın pozitivist anlayışıyla okumaktadır. Batı’da Rönesans hareketinin başlamasına kadar kilise etkisi Batı’nın ekonomik olarak geri kalmasına neden olmuş; İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerde başlatılan reform hareketleri sonucunda Vatikan etkisini yitirmiştir. Yazar, Batı’da iktisat alanında iki ana ekol oluştuğunu ifade etmektedir. Marshall ve Mill gibi ekonomistlerin desteklediği ekole göre insanın iş bitirme zevki, yakınlara bakma ihtiyacı, din, örf vs. iktisada yön vermektedir. Tarihçi ekol diye isimlendirilen bu akım iktisadi izafiyettir. Tümdengelim yöntemi, mutlakçı ve evrenselci diğer ekolün en önemli temsilcilerinden biri de David Ricardo’dur. Yazar; Sabri Ülgener’in Weber’i ezberleme takip ettiğini, Osmanlı toplumunun sistem olarak değil aynı zamanda zihniyet olarak da Batı’nın gittiği yolda ilerlemesi gerektiği şeklindeki düşüncesini eleştirmektedir. İslami iktisat düşüncesinde ihtiyaçları karşılayacak kadar kaynak bulunmaktadır.. Altıncı ve yedinci bölümde Kur’an ve Sünnet’te iktisadi kavramlar, konularına göre tasnif edilerek orijinal metinler yorumsuz bir şekilde aktarılmıştır. Yapılan bu tasnif İslam iktisadı çalışanlarına yol gösterici niteliktedir.

Sekizinci bölümde komünist sistemin insanın fıtratına aykırı hareket etmesinden dolayı yıkıldığı, kapitalizmin halen devam etmesinin ise insan arzu ve heveslerine hitap etmesinden kaynaklandığı ifade edilmiştir. Yazar, İslam iktisadının aşağıda sıralanmış on özelliğinin bulunduğunu belirtmektedir:

  • Mülk Allah-u Teâlâ’ya aittir.
  • Bilgi kaynağının en tepesinde Vahiy yer almaktadır.
  • Ekonominin temelinde ahlak vardır.
  • Refah topluma yayılır.
  • Ekonomi ihtiyaç odaklıdır. İslam iktisadında ihtiyaçlar sınırsız değildir. İhtiyaçlar zorunlu ihtiyaçlar, rahatlık sağlayan hâcî ihtiyaçlar, tamamlayıcı ve güzelleştirici tahsînî ihtiyaçlar olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Kaynaklar da insan müdahalesi ile adil dağıtılmadığı için kaynak kıtlığı yaşanmaktadır.
  • Sürdürebilirlik esastır. Sürdürebilirliğin en rasyonel hali ahiret inancıdır, tespiti ilgi çekicidir. Dünya hayatı sürdürebilirlik konusunda insan ihtiyaçlarını asla karşılayamaz.
  • Vergi kutsaldır.
  • İsraf haramdır.
  • Dayanışma teşvik edilir.
  • Piyasaya müdahale edilmemesi esastır. Fiyatlara müdahale edilmemesi emeğe saygının ifadesi anlamına gelmektedir. Zira sermayeyi doğuran emektir. Emeği teşvik eden de sermayedir.

Dokuzuncu bölümde İslam iktisadının aşağıda sıralanmış beş ilkesi bulunduğu ifade edilmiştir:

1-İnsan mala karşı tam bağımsızdır. Şöyle ki Müslüman; servet biriktirme, aşırı hırs paranın kulu kölesi olmak gibi çirkin fiillerden uzak durmakla mala karşı tam bağımsız olmaktadır. Müslüman, mala bağımlı değildir; ancak mal Kur’an‘da hayr anlamında kullanıldığından mala sahip olmanın Allah’ın lütfu olduğunun bilincindedir. Samir Amin’in bağımlılık teorisine göre gelişmemiş ülkeler gelişmiş ülkelere bağımlı kaldıkça gelişemezler. Ülkelerin de mal konusunda insan gibi tam bağımsız olmaları gerektiği ifade edilmiştir.

2-Gelir dağılımında adalet vardır.

3-Kazancın kaynağı meşru olmalıdır. Meşruiyetin kriteri de Vahiydir.

4-Güven ve istikrar vardır. İstikrar için üretim ve arzın yüksek tutulması, para politikasında garar ve bilinmezlik engellenerek süreklilik sağlanır; fiyat ve kaliteye müdahale edilmemesi esastır.

5-Dünya ve ahiret dengesi vardır. Sadece dünya merkezli ekonomi anlayışında tüketim amaç haline gelecek, sadece ahiret merkezli ekonomi anlayışında üretimi teşvik edecek unsurlar zayıflayacaktır. Dolayısıyla ikisi arasında denge sağlanmaktadır. Ancak asıl olan ayette de geçtiği üzere ahiret hayatıdır. Zira ahiret hayatının esas alınması ile kişi, ancak dünya hırsına mağlup olmaktan kurtulabilir.

Onuncu bölümde İslam iktisat politikaları Kadim ve Modern dönem olarak iki bölüm halinde incelenmiştir.  Kadim dönem ekonomisinde aşağıda yazılı beş ana başlıkta politikalar geliştirilmiştir.

  • Sulh yoluyla elde edilen gelire fey ve savaş sonunda elde edilen gelire ganimet adı verilmekte ve bunlar ile ilgili politikalar belirlenmektedir.
  • Müslüman olmayanlardan alınan Cizye baş vergisi, Haraç vergisi ve Müslümanlardan alınan Öşür vergisi ile ilgili politikalar.
  • Ölü arazileri ihya edenin toprağın maliki olması teşvik politikası olarak kullanılmaktadır.
  • İkta’ sistemi ile toprağın sürekli işlenmesi sağlanmıştır.
  • Madenlerin kolay veya zor çıkarılması durumuna göre belirlenmiş vergi oranları politikası mevcuttur.

Modern dönemde beş alanda politika belirlenmektedir.

1-Para politikası

2-Fiyat politikasında müdahale edilmemesi esas olmakta ancak tekelciliğin yasaklanmasından dolayı piyasaya müdahale etmek sınırlı da olsa geçerliliğini korumaktadır. Piyasa müdahalesinin olmamasının şartı tekelciliğin olmamasına bağlıdır.

3-Mali veya vergi politikasında gelir dağılımında adaletin sağlanması ilkesi ile politikalar belirlenmektedir.

4-Tarım, sanayi ve ticaret politikaları

5-Enerji politikaları

On birinci bölümde faiz konusu kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Faiz, fazlalık anlamına gelmektedir.  Faizi antik Yunan filozoflarından Hristiyan din adamlarına kadar tarihte birçok düşünce ve din hoş karşılamamıştır. Hristiyanlıkta faiz yasağı Calvin’e kadar devam etmiş John Calvin ile yasak esnetilerek kapitalizmin temelleri atılmıştır. Weber, Katolikliği eleştirirken Protestanlığı insanın doğasına ve ekonomiye daha uygun bulmuştur. Faiz Müslümanlar arasında tarihte kurumsallaşmamıştır. Ancak maalesef birçok dönemde devlet tarafından kullanılmıştır. Örneğin Osmanlı sık sık faizle borç almıştır. Faiz sırasıyla Rum Suresi 29. ayet, Nisa Suresi 160-161. ayet , Al-i İmran Suresi 130. ayetlerinin nüzulü ile tedrici olarak yasaklanmıştır. Faizin çeşitleri ve detayı hadislerde anlatılmıştır. Örneğin Ubade bin Sabit’in naklettiği altın altınla … hadisi gibi. Faiz yedi sebepten ötürü haramdır;

1-Ticarette risk var; ancak faizde paranın geri ödenmemesi ihtimali dışında risk yoktur.

2-Kar, sermaye +emek veya sermaye+ risk ile ortaya çıkar. Faiz ise sermayeye emek veya risk ilave edilmeden de ortaya çıkar

3-Para tüketildiği için paranın kirası olmaz.

4-Faiz ile yatırım arasında ters orantı vardır.

5-Faiz sermayeyi tekelleştirerek dayanışma ve yardımlaşmayı azaltır.

6-Faiz üretime girmeden elde edilendir; ancak kar üretime girdikten sonra elde edilir.

7-Faiz, gelir dağılımının bozulmasının ana nedenidir.

Fıkıh kitaplarında ribe’n nesie borç faizi ribe’l fadl alışveriş faizi olarak geçmektedir. Günümüzde nominal, reel, basit ve birleşik faiz olmak üzere dört ana faiz mevcuttur. Faizin tanımı konusunda ortaya çıkan görüşlerin bazıları faiz yasağının delinmesine yöneliktir ve bu görüşler Elmalılı gibi alimler tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Borçlanmada borç miktarının misliyle ödenmesi genel kabul gören bir yaklaşım iken Ebu Yusuf bu görüşün muhalifidir. Ona göre borcun vadesi ile ortaya çıkan değer kaybının borçlu tarafından karşılanması gerekir.

On ikinci bölümde İslami sermaye kazanma yolları anlatılmaktadır. Hukuk sadece dünyevi, fıkıh ise hem dünyevi hem uhrevi işleri kapsamaktadır. Özel hukukta taraflar eşit şartları taşımaktadır. Kamu hukukunda taraflardan en az biri devlettir. Eşya hukuku borçlar hukukuna göre statiktir. İslam hukukunda tüzel kişiler medeni hukuka göre biraz farklıdır. Şahıs tanımında ortaya çıkan bu farklılığa göre şahıs İslam hukukunda hak ve sorumluluklara sahiptir. Medeni hukukta tüzel kişiler de hak ve sorumluluk taşımaktadır. Hak gerçek anlamındadır. Hak, kul ve Allah hakkı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mahkemede ispat edilmeye ihtiyaç duyulana kaza-i hak, mahkemede ihtiyaç duyulmayana ise dini hak denir. Bu iki hak kavramı arasındaki fark şudur: Dini hak ispat edilmeye ihtiyaç duymaz, ahirette her şey zaten ortaya çıkacağı için dini hak yerine getirilir. Ayni hak kavramı hazır olan mal üzerindeki haktır. Şahsi hak ise mal değil değer üzerinde ortaya çıkan haktır. Ayni hakta hak aynen yerine getirilir, şahsi hakta ortaya çıkan hak değer üzerinden şahsın hakkı olur. Elde edilen ve normal şekilde faydalanılan her şey maldır. Mallar üç şekilde tasnif edilirler mütekavvim ve gayri mütekavvim mallar, mislî ve kiyemî mallar son olarak menkul ve gayrimenkul mallardır. Ayrıca tüketilen, tüketilmeyen mallar da vardır. Tüketilen mallar kiraya verilemez. Para da tüketilen kısmına girdiği için kiraya verilemez ve dolayısıyla üzerinden faiz alınamaz. Mülkiyetten doğan haklar vardır. Sınırlı ayni (milk-i nakıs) hak ve sınırsız ayni hak (milk-i tam). Evini kiraya veren ayni intifa hakkına, kiralayan şahsi intifa hakkına sahip olur. Bu iki durumda da sınırlı hak söz konudur. Hem aynı hem de menfaati üzerinde hak sahibi olunursa milk-i tam yani sınırsız ayni hak söz konusu olur. Mülkiyeti kazanma yolları üç ana başlık altında incelenir ve mülkiyetin inşa edilmesi ile nakledilmesi kavramları üzerinden tasnif edilir. Avlanmak, ölü araziyi ihya etmek ot ve ağaçlar ve maden ile define olmak üzere mülkiyetin inşa edilmesi gerçekleşir. İkincisi sözleşme miras vs. gibi durumlarla mülkiyeti sınırlandırmadan nakledilmesi ile oluşur. Son olarak mülkiyeti sınırlandırarak nakledilmesi ile oluşur.

On üçüncü bölümde borçlar hukuku ele alınmıştır. İslam hukuku detaycı olduğu için fiil, modern hukuk ise hak kavramı üzerinden hukuk sistematiğini oluşturur. Borçlar genelde akit ile ortaya çıktığı için akit konusu bu bölümde detaylıca açıklanmıştır. Bu bağlamda akit çeşitleri ve akdi bozan haller açıklanmıştır. Akdin kendisinde, yapanlarda, meclisinde ve konusunda olmak üzere dört ana başlıkta akdin şartlarının sağlanması gerekmektedir. Bu dört ana başlığın da kendi içinde şartları vardır. Alışveriş de aslında bir akittir ve dört çeşit alışveriş vardır. Malın mal ile değişimi ‘’trampa’’, malın nakit ile değişimi ‘’bey’’, nakit ile nakit değişimi ‘’sarf’’ ve malın daha sonra teslim edilmek üzere peşin para ile değişimi ‘’selem’’ akdi.  Hibe/bağış, icare/kira, ariyet/ödünç, vedia/emanet, karz/borç, sarf/kambiyo, havale, kefalet/teminat, vekalet/aracılık, rehin/ipotek, şirket/ortaklık, selem, ıstısna ve kısmet akitleri akdin yapılış amaçlarını göstermektedir.

On dördüncü bölümde İslami bankaların tarihçesi hakkında bilgi verilirken bu bankaların İslam ülkeleri bilhassa Türkiye’deki gelişim süreçlerine değinilmiştir. Mudarebe yöntemi ile para toplama önerisi ilk olarak Sıddıki tarafından dile getirilmiştir. Toplanan fonların murabaha yöntemi ile arz edileceği fikri ise Sami Hammoud tarafından geliştirilmiştir. İslami bankalar murabaha, sukuk ve icare gibi enstrümanlarla finansal piyasalarda etkinlik göstermektedirler. İslami bankaların teverruk ve ’iyne gibi tartışmalı fon kullandırma yöntemleri de mevcuttur.

On beşinci bölümde sermaye piyasalarında işlem gören finansal araçlar ve yeni gelişen İslami sermaye piyasaları ürünlerine değinilmektedir. Bilindiği gibi mal ve hizmet alım satımının yapıldığı piyasalar, üretim amacıyla alım satımın yapıldığı piyasalar, üretim yapacakların fon ihtiyacının karşılandığı sermaye piyasaları olmak üzere üç çeşit piyasa mevcuttur. Hisse senetlerinin İslam’a uygun olması için alınan hisse senedinin ait olduğu şirketin her türlü faiz işlemlerinden, domuz eti, alkol vs. gibi İslam’ın yasakladığı her türlü faaliyetten uzak durması gerekmektedir. Bu hassasiyete dikkat etmek için son zamanlarda İslami hisse senetleri için İslami endeksler oluşturulmuştur. Sukuk son dönemlerde geliştirilen İslami finansal araçlardan olmasına karşın aracı kurumun bu işlemde hangi rolde olduğu, sukuk alan ortakların varlığı neden satamadığı gibi sorular cevapsız kalmaktadır. Yazara göre, forward, future, swap ve opsiyon gibi türev araçlar riskten korunmak için yapılırsa İslam’a uygundur; spekülasyon ve arbitraj amaçlı olması durumunda İslam’a uygun değildir.

On altıncı bölüm sigortacılık konusuna ayrılmıştır. Çoğu alime göre konvansiyonel sigortanın zorunlu olması durumunda bu sigortayı yaptırmak caiz, aksi halde sigorta caiz değildir. Müslümanların sigorta konusundaki endişelerini gidermek için geçmişte de uygulanan tekafül uygulaması gündeme gelmiş, ilk olarak BAE’de 1979 yılında tekafül şirketi kurulmuştur. Tekafül sigortaya yatan pirimler iki bölümde toplanmıştır. İlk bölümde biriken fon, zararları karşılamak için ayrılmış; ikinci bölümde biriken fonlar ise kâr amaçlı yatırım fonlarında kullanılmaktadır. Kardan gelen para yönetici, ortak ve katılımcılar arasında paylaştırılır, zarar durumunda sermayeden, sistemde açık olması durumunda işletmeci karz-ı hasen ile katkıda bulunur.

On yedinci bölümde Resulullah (sav) döneminde Medine’ye yerleşen Müslümanların ticari özgürlüğünün sağlanması adına Resulullah (sav.) tarafından pazar kurulması anlatılmıştır. Kurulan bu pazarda sabah en erken gelen pazardan yer alacaktır. Bölümde Resulullah (sav) ve sahabe döneminde ekonomide ortaya konan uygulamaların benzerlerinin sonraki Müslüman devletler tarafından da uygulandığı anlatılmaktadır. Bunlar arasında fütüvvet ve ahilik kurumu önemli bir yere sahiptir. Oluşturulan bu kurum ile teşkilat üyeleri arasında mesleki dayanışma ve disiplini sağlamanın yanı sıra İslami değerlerin üyeler üzerindeki etkisi ile ekonominin ahlaki yönüne destek verilmiştir. Vakıfların ilk örnekleri Resulullah (sav.) döneminde başlamış sonraki dönemlerde benzer şekilde devam etmiştir. İlk katılım bankacılığı Mısır’da 1963 yılında kurulmuştur. Katılım bankaları Türkiye’de ilk olarak Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı yıl olan 1983 tarihinde açılmıştır. 2020 yılı itibariye üçü kamu üçü özel olmak üzere toplam altı tane katılım bankası Türkiye’de faaliyet göstermektedirler.

Değerlendiren: Musab BÜKEY

Kaynak: Sakarya İslam Ekonomisi ve Araştırma Merkezi (İSEFAM)

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun