Anasayfa Biyografi Samimi Bir Ömür: Arif Ersoy

Samimi Bir Ömür: Arif Ersoy

by

Arif Ersoy,1948 yılında Çorum’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset ve İdare Bölümü’nden 1973 yılında mezun oldu. Aynı zamanda Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nü de bitirdi. Cambridge’de İngilizce dil öğrenim kurslarına katıldı ve Cambridge First Certificate in English belgesini 1975 yılında aldı. İngiltere’nin Leeds Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisadi Kalkınma dalında master derecesini 1976’da yaptı. Ege Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Doktora Derecesini 1979 yılında tamamladı. 1982 yılında kurulan Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü’ne Yardımcı Doçent olarak 1982’de tayin edildi. Aynı Fakültede 1986’da İktisat Doçenti ve 1992 yılında da iktisat profesörü oldu.

1977 ve 1979 yılları arasında Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi, yine aynı üniversite de 1979 ve 1982 yılları arasında İktisat Doktoru görevlerinde bulundu. 1982 ve 1986 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünde Yardımcı Doçent, 1982 ve 1983 yılları arasında yine İktisat Bölümü Başkan Yardımcılığı, 1986 ve 1992 yılları arasında İktisat Doçenti, 1992 ve 1994 yılları arasında da yine aynı kurumda İktisat Profesörü görevlerinde bulundu. 1990 yılında Çin Halk Cumhuriyeti başkenti Pekin’deki Renmin Üniversitesi’nde dokuz ay misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2 Mart 2012-Aralık 2014 tarihinde Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat Bölümü Başkanlığı yaptı. Mayıs 1999 ve Haziran 2002 tarihleri arasında da Avrupa Konseyi Mahalli İdareler Meclisi Üyeliği yapan Ersoy, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat Bölümü başkanlığından 1 Ocak 2016 tarihinde emekli oldu.

Ersoy, 24 Eylül 2015 tarihinde İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünde iktisat Profesörü olarak göreve başladı. Aynı fakültede İktisat Bölümü Başkanlığı ve Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü görevlerini yürüten başarılı akademisyen, Ankara’da bulunan Ekonomik ve Sosyal Araştırma Merkezi Genel Sekreterliği görevlerini yaptı.

İngilizce, Arapça ve Almanca bilen Prof. Dr. Arif Ersoy, 15 Nisan 2016 tarihi itibariyle Rektör Yardımcısı olarak görevlendirildi. Prof. Ersoy’un iktisadi düşünceler, iktisadi teoriler ve iktisat tarihi hakkında yayınlanmış çok sayıda kitabı ve makalesi bulunmaktadır. Çalışmaların bir kısmı İngilizce, Arapça ve Çince olmak üzere birçok dile çevrildi.

Öğrencilerinin hatıralarıyla Arif Ersoy

Yunus Emre Aydınbaş

2010 yılında kurulan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ilk araştırma görevlileri arasındaydım, Maliye Bölümünde görev yapmaktaydım. Maliye Bölümü’nün kurucu bölüm başkanlığını yapan Prof. Dr. Arif Ersoy Hoca’mla yakın mesai yapma imkânı buldum. İnsaniyetindeki kemâl, nezaket olarak tezahür ediyordu. Henüz akademik yolun başındaki genç araştırma görevlisi arkadaşlarımıza gösterdiği ihtiram, her birimizin talibi olduğumuz ilim yolunun ne denli kıymetli, ehemmiyetli ve bir o kadar da hassas olduğunu hissettirirdi. Hocamız hiçbirimize sadece ismimizle seslenmezdi, muhakkak ismimizin peşine hanımefendi ya da beyefendi hitabını eklerdi.

Prof. Dr. Arif Ersoy Hoca’mın bölüm başkanı olarak bir hususiyeti de bölümün idari organizasyonunu alışılan bürokratik hiyerarşi piramidinin aksine dairevi iş bölümüyle yapmış olmasıdır. Yaptığı organizasyonda herkes birbirine karşı sorumluydu. Bölüm toplantılarımızın günü ve saati haftalar öncesinden belirlenir, toplantıda görüşülecek gündem konuları da katılımcılara önceden bildirilirdi. Hocamız bölüm toplantılarını raporlaştırır, gündemdeki her başlıkla ilgili tartışmaların, itirazların, lehte veya aleyhte tüm görüşler ile nihai kararın toplantı tutanaklarında yer almasına özen gösterirdi. Her işini, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle yürütürdü. Bu çabasının tarihe not düşmek bilincinin bir izdüşümü olduğunu sonraları idrak edebildim. Arif Hoca’mın bu hassasiyetini yeniden düşündüğümde; tarihe not düşerek arşiv oluşturmak, kurumsal hafızayı tesis etmek aynı zamanda gelecekte bu tutanaklara erişeceklerle hesaplaşabilme iradesini ortaya koyma, cevap veremeyecek olsan da eleştirilere açık olma cesaretini gösterebilmektir. 

Arif Ersoy Hoca’mın zaman ile kurduğu ilişkinin niteliği de dikkat çekiciydi. O, her dersinde, ders süresinin bittiğini kendisine hatırlatması için bir öğrenci görevlendirirdi. Görevlendirdiği kişi “Hocam, ders süresi sona erdi.” der demez dersi bitirir ve kesinlikle uzatmazdı. Her dersini, katılımcılara yönelttiği “Katkısı, yorumu, eleştirisi olan var mı?” sorusuyla kapatırdı. Onun için ders, her işten daha önemli ve öncelikliydi. Ders iptal ettiğine, derse geç geldiğine ya da dersini erken bitirdiğine şahit olmadım. Aynı ciddiyeti ders esnasında da gösterirdi. Derse girmeden telefonunu ya kapatır ya da sessize alarak çantasına koyardı.

Hocamız her gün üniversitedeki odasına gelir ve çalışmalarını üniversitede büyük bir titizlikle yürütürdü. Ama kapısı da her zaman ziyaretçilerine açıktı. Mektup, e-posta, kısa mesaj ya da telefon, hangi iletişim vasıtasıyla kendisine ulaşmak isteseniz muhakkak ulaşırdınız. Bir durumu bildirmek için yazdığınız e-postaları dahi cevapsız bırakmazdı, en geç 48 saat içinde e-postanıza mukabelede bulunurdu.

Cem Korkut

Her zaman doğru bildiği yolda

Prof. Dr. Arif Ersoy Hoca’mız ile yolum ilk defa araştırma görevlisi olarak görev yaptığım Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (AYBÜ), Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat Bölümü’nde kesişti. Hocamız bölüm başkanımızdı. Haftalık mutat olarak fakültede görev alan bizleri toplardı. Önerilen faaliyetler, akademik etkinlikler, araştırma görevlilerinin tezleri gibi birçok başlık bu toplantıların konusuydu. Doktora ders döneminde hocamızdan ders alma şerefine de nail oldum. Hocamız “Kurumsal İktisat” dersini vermekte idi. Program %100 İngilizce idi. Arif Hoca’nın disiplinine o zaman şahit oldum. Sınıfın kapısından girer girmez İngilizce konuşmaya başlardı, ta ki kapıdan tekrar çıkana kadar. Ders aralarını haber vermek benim görevimdi. Fakat hocanın derse odaklanıp anlatmasını genellikle bölemezdim. Hocamızla ilişkimiz sadece üniversite ortamında da kalmadı. Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde (ADAM) de hocamızla ortak etkinlikler yapma fırsatı bulduk. Hatta emekli olduktan sonra İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne (İZÜ) geçtiğinde da o dönem Dr. Ozan Maraşlı tarafından organize edilen ve Ankara’da ilk olan İslam İktisadı Okulu’nun derslerini vermeye İstanbul’dan geldi.

2014 yılında fakülte olarak düzenlediğimiz veda yemeğinde daha emekliliğe bir senesi kaldığını sandığını esprili bir şekilde anlatarak herkesi güldürmüştü. 2011 yılında kurulan AYBÜ’den emekli olan ilk hoca olduğunu da yemeğe iştirak eden Rektör Prof. Dr. Metin Doğan’dan orada öğrendik.

Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.

Akademisyenler kolay emekli olmazlar. Hocamız da İZÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut hocamızdan gelen daveti kırmayarak İZÜ’ye geçti. Burada rektör yardımcısı olarak da görev yapan hocamız, İZÜ’nün Türkiye ve dünyada İslam iktisadı ve finansı alanında önde gelen üniversitelerden biri olmasına katkı sundu.

Hocamız doğru bildiklerini söylemekten asla kaçınmazdı. Bana her konuşması ayrı bir manifesto gibi gelirdi. Bunun için sohbetlerinde yer almaktan ve konferanslarına katılmaktan her zaman zevk aldım. Hocamız hep ümit aşılardı. Kapitalist sistemin zalimliğine karşı Kur’an ve ilim merkezli yaklaşımın çare olduğunu vurguladığı konuşmaları hep zihnimdedir. Önce “Meta Nasrullah?” der, akabinde Allah’ın yardımı muhsinlere yakındır diyerek Müslümanların umutsuz kalmaması gerektiğini söylerdi.

ADAM’ın Moritanya’da düzenlediği uluslararası konferansta birlikte seyahat etme imkânı da bulduk. Issız Moritanya çölünde bir yemeğe davet edilmiştik. Yemekten sonra tüm ışıklar kapatılınca gökyüzü sonsuz sayıda yıldızla doldu. Sonra herkes uzanarak gökyüzünü seyre daldı. Ben de hocamızı hep o ıssız çölde uzanıp gökyüzünü seyrederken hatırlayacağım.

 

Ozan Maraşlı

Prof. Dr. Arif Ersoy Hoca’mız ile ilk tanışmamız 2015 yılının yazında gerçekleşmişti. Henüz lisans ve lisansüstü çalışmalarına devam eden birkaç öğrenci olmamıza rağmen bize Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde (ADAM) İslam iktisadı dersleri vermeyi kabul etmiş ve bir müfredat hazırlamıştı. Anlaşmamızdan bir veya iki ay sonra Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İktisat Bölümü’ndeki görevinden ayrılarak İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne geçmişti. 67 yaşında Türkiye’de iktisadi düşünce tarihi ve iktisadi sistemler alanında öne çıkan akademisyenlerden olmasına rağmen verdiği söze sadık kalmak uğrunda İstanbul’a taşınmasına rağmen iki haftada bir Ankara’ya gelerek bize yaklaşık bir yıl boyunca ders vermişti. Esasen kendisinin bu tavrı sürekli olarak hatırlayıp hatırlattığı Saff sûre-i celilesinin şu ayet-i kerimesine dayanıyordu: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saff Sûresi, 61/2).

Yine bu derslerimizden bir tanesi, 2015 yılının sonlarında Ankara’daki terör eylemlerinin oldukça arttığı bir döneme denk gelmişti. Her ne kadar havalimanlarının güvenli olmadığını hatırlatıp dersi erteleyebileceğimizi söylesek de, bu dersleri adeta Allah’a karşı bir sorumluluğu bilerek geldiğini ima etmiş ve Allah’tan başka kimseden korkusu olmadığını belirterek kaderine teslim bir biçimde o günler de dahi bu hassasiyetini devam ettirmişti.

Arif Hoca’mız o yıllarda Türkiye’de nispeten cılız bir seviyede devam eden İslam iktisadı çalışmalarının artık filizlenme vaktinin geldiğini düşünüyor ve bu alanda yeni gelişen imkânların bunun bir habercisi olduğunu dile getiriyordu. Bunun için çokça çabalamış, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) İslam Ekonomisi ve Finans Bölümü’nün kurucu başkanlığını ve yine aynı üniversitenin Uluslararası İslam Ekonomi ve Finans Araştırma Merkezi’nin müdürlüğünü yapmıştı. Bu güzide üniversitede dört buçuk yıl kadar beraber çalışma imkânı bulduğum kıymetli hocamızdan hem Müslümanlık ve insanlığa hem de alana dair birçok şey öğrendim.

Bu yıllar içerisinde üniversitemizi kıymetli İslam âlimi Muhammed Taki Osmanî ziyaret etmişti. Ziyareti esnasında verdiği seminerin bir bölümünde Prof. Dr. Arif Ersoy Hoca’mız da İslâm iktisadının temel özelliklerini anlattığı ve onu beşerî ekonomik sistemler ile karşılaştırdığı samimi bir konuşma yapmıştı. Konuşması sona ererken en ön sırada oturan Muhammed Taki Osmanî’nin ayağa kalkarak büyük bir şevk ile onu alkışladığı hâlen aklımdadır.

Ömrünün sonlarında, ölümünden birkaç ay önce gerçekleşmiş bir hadiseyi de anlatmadan geçemeyeceğim. O dönemlerde Yunanistan sınırında bulunan Müslüman göçmenlere karşı Yunanların tavrı birçok kişinin halen hatırındadır. Hocamız bu durum karşısında sorumluluk duyarak, 72 yaşında olmasına rağmen Yunanistan sınırına giderek göçmenleri ziyaret etmiş ve yöneticilere bu kişilere sahip çıkma çağrısında bulunarak Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmıştı.

Allah ondan razı olsun, Rabbimiz rahmetiyle muamele buyursun.

 

Şükrü Çağrı Çelik

Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde (ADAM) İslam İktisadı ile ilgili bir okuma grubu keşfettim. Okuma grubu faaliyetlerine Arif Hoca ile devam etti. Arif Hoca, o dönem Yıldırım Beyazıt Üniversitesi iktisat bölümünden yeni emekli olmuştu. Her hafta onun derslerine heyecanla katılıyorduk. Bir süre sonra Arif Hoca İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin kadrosuna katıldı. İstanbul’a taşınmasına rağmen bize verdiği sözü tutmak için iki haftada bir Ankara’ya gelip derslerine devam etti.

Kendisinin azmine hayranlık duyuyordum. Bir defasında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde bir konferansa katılmış, üniversitenin yurdunda misafir olarak kalmıştım. Tesadüf eseri kendisini uzaktan gördüm. Arif Hoca gece 10 gibi lisans öğrencilerini toplamış yurtta sohbet ediyor ve onlara tavsiyeler veriyordu. Zaten yine derste verdiği örneklerden insanlara bir şey anlatma azminin hayatı boyunca sürekli onda mevcut olduğunu anlıyordum. Arif Hoca bizlere derslerde hayatının farklı kesitlerinden örnekler verirdi. Bu örneklerde, kimi zaman yurtdışında öğrenim gördüğü sırada ev sahibine İslam’ı anlattığını, kimi zaman farklı coğrafyalardan akademisyenlerle çeşitli İslami meseleleri tartıştığını öğreniyorduk.

Kendisini hep verdiği sözlere riayet etmeye çalışıyordu. Derslerine hep önceden gelir, bize de bir kişiyle buluşacaksak en az beş dakika öncesinden buluşma yerine gitmemizi tavsiye ederdi.

 

Ankara’daki dersler bittiğinde üzülmüştüm. Ben de zaten yeni mezun olmuştum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansa, İKAM’da ise asistanlığa başlarken Arif Hoca ile tekrar karşılaştık. Kendisini İKAM’da bir konferansa davet edildi. İKAM’ın asistanı olarak Arif Hoca’yı konferansta ağırlamak benim için büyük bir şeref ve gurur kaynağı olmuştu. 

 

Arif Hoca’nın dikkatimi çeken bazı görüş ve tavsiyelerini aşağıda anlatmaya çalıştım. Arif Hoca:

  • Piyasa tekelinin (kapitalizm) ve devlet tekelinin (sosyalizmin) hâkim olduğu ekonomileri eleştirip ikisinden farklı bir İslam İktisadı anlayışı üzerinde duruyordu.
  • Dünya düzenini esas olarak Kuran-ı Kerim’i referans alarak iki farklı sınıfa ayırırdı. Bir tarafta hakkı üstün tutan dayanışmacı dünya görüşü (Müslümanlar, yeryüzünü ıslah edenler), diğer tarafta ise Kuvvet merkezli çatışmacı dünya görüşü (yeryüzünü ifsat edenler, fesat çıkaranlar).
  • İlmi; “Allah’ın koyduğu kuralları keşif etmek” olarak tanımlardı. Teoriler ise ona göre gerçeğe ulaştıran merdivenlerdir. İslam İlahidir, fakat İslam düzeni Müslümanların İslam’dan anladığı şekilde oluşturulur. Bu noktada Arif Hoca’ya göre İslam ekonomisi dinî değil ilmîdir. Kendi deyimiyle İslam ekonomisi ortaklık ve barış ekonomisidir.
  • Bir konu üzerinde, bir ülke üzerinde ve Türkiye’de bir şehir üzerinde uzmanlaşmayı öneriyordu. Uzmanlaşılan konuda 20 yılda Dünya’da ilk 5 içinde olmayı hedeflememiz gerektiğini öneriyordu.
  • Başarı formülünün her sabah 10 dakika önce Arapça sonra meal ya da tefsirinden olmak üzere Kuran’ı Kerim okumak olduğunu ifade ediyordu.
  • İslam iktisadı çalışmak isteyen biz gençlere verdiği tavsiyelerde; ilk olarak derslerimize iyi çalışmamızı, bir alan belirleyip yüksek lisans ve doktora yapmamızı, biri Arapça olmak üzere iki dil öğrenmemizi ve fıkıh usulü dersini almamızı öneriyordu.

Geriye dönüp baktığımda benim üzerimde çok fazla emeğinin olduğunu görüyorum. Belki başkalarını da etkiler umuduyla bu yazıyı yazmak istedim. Bu vesileyle sayın hocama bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Bizlere verdiği emekler için de şükranlarımı sunuyorum.

 

Ahmet Güven

Hayatını insan yetiştirmeye adamış, gücü nispetinde şahit olduğu sorunları çözmeye hep gayret göstermiş bir insan, Prof. Dr. Arif Ersoy’u şu kelimelerle tarif edebilirim: Samimi, ilkeli, sorumluluk sahibi, çalışkan, beyefendi, babacan, mütevazi, şeffaf, cömert, Allah’a ve Resulüne sadık bir insan. Soyadını merhum Mehmet Akif Ersoy’a beslediği özel duygulardan ötürü, henüz yaşı tutmamasına ve küçük yaşına rağmen Cumhuriyet savcısı ile bir ortamda iken soyadının değişmesini talep etmiş, o yaştaki bir çocukta bulunan meziyetleri fark eden savcı bey, soyadı değişikliği işlemini yapmak için hocamızın elinden tutarak ofisine doğru yol aldığını merhum hocamızdan dinlemiştik.

Rahmetli Arif Ersoy’un ilkokul arkadaşı bir gün İZÜ’de ziyaretine gelmiş, Arif Hoca’mızın küçük yaşlarda bambaşka biri olduğunu ifade ederken merhum hocamın anlama ve kavrama özellikleriyle ön plana çıktığını ifade etmişti. Hocamız sınıf atlayarak ve derslerinde üstün başarısıyla tahsiline devam etmiş, bir yandan da dışarıdan Arapça eğitimini tamamlamış. Sonraki dönemlerde bir yandan Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken diğer yandan da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde eğitimini tamamlamış.

Merhum Arif Hoca’m karşılaştığı olaylarda kendisine bir görev addedip hemen harekete geçer ve gereğini yapardı. Bir seferinde üniversitemizde o zamanlar doktorasını yapan Pakistan asıllı bir öğrencisini arayıp nerede olduğunu sorar, o da eşiyle beraber gezintiye çıktığını söyleyince, Edirne Kumkapı’daki yaşanan mülteci krizi için oraya gitmeyi teklif eder. Pakistanlı hocamız gezi programını iptal ederek yoldan dönüp hocamızı kampüsünden alır ve birlikte Edirne’ye hareket ederler. Orada kameralara çıkarak dünya liderlerine ve milletlerine seslenerek yaşanan bu zulmü durdurma çağrısında bulunur. Rahmetli hocamızın bu ve buna benzer birçok durumda yaptığı samimi çağrılarına hep şahit olduk.

İlmi toplantılarda on sekizinde bir delikanlı gibi enerji dolu ve öğrenme meraklısıydı. Bu haliyle bizlere öğrenme şevkini aşılardı. Bir gün akademik toplantıların birinden dönerken karşılaştığımızda, “Monzer Kahf Hoca büyük bir alim, sorularımda biraz abarttım mı acaba? Ama onca makale ve kitap yazmış bir alimi bulmuşken ona aklımdakileri sormazsam olur mu? Onun yazdığı eserleri okuyacak kadar ömrüm var mı ki?” diyerek hafif tebessüm ve heyecanla koridor boyu konuşarak odasına gitmiştik.

Merhum Arif Ersoy Hoca’mı Rahmet ve minnetle yad ediyorum.

 

Arif Ersoy, 1 Eylül 2020 tarihinde Ankara’da tedavi gördüğü hastanede vefat etti.

Hocamıza Allah’tan rahmet diliyoruz.

 


Editör Notu: Bizimle hatıralarını paylaşarak destek olan Prof. Dr. Arif Ersoy’un öğrencileri Yunus Emre Aydınbaş, Cem Korkut, Ozan Maraşlı, Şükrü Çağrı Çelik ve Ahmet Güven’e teşekkür ederiz.

 

Şükrü Çağrı Çelik’in “Arif Ersoy’a Veda” yazısını okumak için tıklayınız.

 

Kaynak: Haber Global Yazarlar Birliği

Görseller: Haberler, TRT Haber, Türkiye Yazarlar Birliği

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun