Anasayfa Makale Modern Dönemde İktisadi Özgünlük Arayışında Alternatif İktisadi Sistem: İslam İktisadı

Modern Dönemde İktisadi Özgünlük Arayışında Alternatif İktisadi Sistem: İslam İktisadı

by

Ahmet Midhat’ın yaşadığı dönemde yapılan milli iktisat ve liberal iktisat etkileri Cumhuriyet’in ilanı sonrası devam etmiştir. 2. Dünya Savaşına gelenek dek yaşanan bir cihan harbi ve hemen sonrasında gelen 1929 Büyük Buhranı hem Türkiye’de hem de diğer Müslüman coğrafyalarda ciddi olumsuz sonuçlar doğurmuştur. İktisadi çöküşten kurtuluşun reçetesi küresel çapta ünlü iktisatçı Keynes’in önerileri doğrultularında yeniden müdahaleci politikaları gerektirirken, Müslüman dünyada da benzer bir tatbikatı doğurmuştur. Ancak, İslam dünyası geleceğine kendi karar verebilen bir özgürlüğe sahip olmadığı için sömürgeci güçlerin tasarrufunda gerçekleşen politikalara tabi olmak durumundaydı. Türkiye bu durumun bir istisnası olarak sömürgeciliğe maruz kalmamış ve hızlıca iktisadi kalkınma reçetelerine başvurmuştur.

1923 ile 1945 yılları arasında yapılan 1. ve 2. iktisat kongreleri aslında rejim değişikliği ile birlikte benimsenecek temel görüşün çıktıları olarak düşünülebilir. İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık üçgeninde İslamcılık fikri toplumsal bağlamda Batıcı görüş karşısında güçlü bir alternatif olarak ayakta kalabilse de (Kara, 2012) iktisadi bağlamda Batıcı görüşün yerine alternatif sunabilecek bir İslami iktisat çerçevesi fikri olarak gelişememiştir. Bunun en temel sebeplerinden biri kapitalizmin arkasına aldığı küreselci ve ulus-devletçi rüzgâra direnecek bir İslamcılığın olmamasıdır. Bu ayrım önemlidir, zira İslamcılık günümüze dek Türkiye’de etkili bir alternatif yaratsa da iktisadi olarak kapitalizme alternatif üretmede cılız bir ses olarak kalmıştır.

İktisadi kurumlar itibariyle bakıldığında da benzer bir durum ile karşılaşılır. Cumhuriyet sonrası İslamcı sosyolojik zeminin derin bir tahribatından söz etmek zorken iktisadi kurumlar itibariyle Osmanlıdan tevarüs eden kurum sayısı oldukça azdır. Esnaf ve lonca teşkilatları, ahilik ve hisbe kurumları, zekât ve vakıf kurumlarının tamamı iktisadi modernizasyon adıyla Osmanlı’nın son döneminden itibaren hızlıca toplumsal alandan çekilmiştir. Diğer Müslüman toplumlar için bu süreç hilafetin ilgası ile birlikte halifelik kurumunun sağladığı tüm siyasi ve iktisadi avantajları ortadan kalkmasıyla daha hızlı ve kestirme yaşanmıştır. Zira, halifeliğin ilgası sonrası Müslümanlar küresel düzende dağınık ve zayıf olarak mevcut siyasi ve iktisadi düzenin baskısı altında kalmışlardır.

2.Dünya Savaşı sonrası küresel ekonomi politiğin geleneksel sömürge anlayışından vazgeçmek zorunda kalması ve kültürel, siyasi ve iktisadi açıdan devam ettirmek istediği sömürge mirasını neo-sömürgecilik (Nkrumah, 1965) yoluyla yeniden tesis etmesiyle Müslüman dünyada görece sınırlı bir hareket alanı ortaya çıkmıştır. Özgürlük söylemi ve demokratik gelişmelerin de etkisiyle Müslüman toplumların kendi geleceğini kendi belirlemesi hakkına sahip olması gerektiği düşüncesi dünya üzerinde sömürülen değil adaleti tesis eden konuma gelmek, güçlü bir devlet yapısına sahip olmak için sömürgeci mirasa dayanan sosyal, hukuki, ekonomik ve siyasi kurumların kalıntılarını tamamen ortadan kaldırıp yerine İslami değerlerle bütünleşik özgün bir alternatif kurmayı beraberinde getirmiştir.

Post-kolonyal dönemde birçok alanda alternatif arayışa giren Müslümanlar iktisadi alan içerisinde de bir özgünlük arayışına girmişlerdir. Müslüman toplumların iktisadi sahadaki bu özgünlük arayışı 2. Dünya Savaşı’nın sonrasında yerleşik sömürgeci anlayışın ekonomik baskılarından kurutulup özgün bir model inşa ederek Müslüman toplumların sosyal ve ekonomik kalkınma krizine çözüm üretmeye yönelik bir çaba olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çabanın veya bir başka ifade ile bu alternatif iktisadi sistemin ismi ise İslam iktisadıdır. 

Post-kolonyal süreç içerisinde başlayan bu özgünlük arayışının iktisadi veçhesiyle ortaya çıkardığı İslam iktisadının benimsediği prensipler itibariyle ne denli özgün bir sistem olduğu sürekli tartışılmıştır. Bir diğer ifadeyle, 18. yüzyılda ticari kapitalizmin küresel olarak parlattığı merkantilist politikalardan beraberinde getirdiği Batılı değerler yönüyle bağımsız bir özgünlük inşa etmeyi hedefleyen Ahmet Midhat Efendi’nin önerdiği milli iktisat anlayışına benzer şekilde İslami iktisadı da hâkim iktisadi sistem içerisinde kalmış soft kapitalist bir teori olarak hayat bulmuş olabilir. 

Modern dönem İslam iktisadı çalışmalarını tarihsel açıdan değerlendirdiğimizde 1950’li yılların başında sömürgeci dönemin bitmesiyle bir ilmi bir hareketlilik görülür. O yıllardan bugüne geçen yetmiş yıl içerisinde ortaya koyulan çalışmalara bakıldığında özellikle 1950 ile 1970 yılları arasında İslam iktisadının teorik boyutlarını ilgilendiren çalışmalar ön plana çıkmıştır (bkz. Kureşi, 1966; Kutub, 2014, 2016; Mevdudi, 1992). Bu çalışmalar arasında İslam iktisadının diğer iktisadi sistemlerle mukayesesi, sosyal refah, büyüme ve kalkınma gibi konular daha fazla ilgi görmüştür. Ancak 1970’li yıllarla birlikte reel politik düzlemde gerçekleşen siyasi çekişmeler, özellikle de sonunda petrol krizinin patlak vermesine sebep olan Arap-İsrail Savaşları, İslam iktisadı çalışmalarını başka bir yöne sevk etmiştir. Bu yeni alan artık beslendiği felsefi zemini tartışmayı ikincil plana atmış, teorik sorgulamalardan uzak ve küresel sistem içerisinde bir finansal alternatif olmayı hedefleyen İslami finansın doğduğu alandır.

Kapitalist gelişim evreleri dikkate alındığında tarımsal kapitalizmin sanayi kapitalizmi ile boyut değiştirmesi ve son aşamada onun da yerini finansal kapitalizme bırakmasıyla küresel iktisadi düzen finans merkezli bir iktisadi etkinliği öncelemiştir. Finansallaşma adını verdiğimiz bu süreçle beraber ekonomik faaliyetlerin merkezi ağırlığını ve hacmini artık finansal alan kaplamaktadır (Lapavitsas, 2013). Geleneksel piyasaların yerine türev piyasalar gibi yeni finansal enstrümanların hâkim olmasıyla yalnızca iktisadi bir dönüşüm yaşanmamış, beraberinde kültürel ve toplumsal bir dönüşüm de gerçekleşmiştir. 

Batı dünyasında böylesi bir dönüşüm gerçekleşirken Müslüman toplumlar Ahmet Midhat’ın yaşadığı dönemin biricik alternatifi olan sanayileşmeyi kendilerine amaç olarak benimsemeye devam ediyordu. Bir diğer ifadeyle, Batının sanayileşme üzerinden kalkınmayı tüm dünyaya işaret ettiği ve zorunlu kıldığı bir iktisadi anlayış 1970’lere gelirken Müslüman toplumlarda bir hedef olarak dururken, Batı dünyası sanayileşmesini olgunlaştırmış ve artık yüksek karlılığı finansal piyasalarda aramaya başlayarak küresel ekonomik sistemin zeminini finansal faaliyetlerde aramaya koyulmuştu. Finans sektörünün önlenemez yükselişine sanayileşmesini henüz yeteri kadar olgunlaştıramadan yakalanan Müslüman toplumlar literatürde sanayileşme aşamasını olduğu yerde bırakıp bütün çabasını finansal piyasaların gelişimine aktarma olarak bilinen erken sanayisizleşme (de-industrialization) tecrübesini yaşamıştır (bkz. Rodrik, 2016; Rowthorn & Ramaswamy, 1997). 1970’li yıllara karşılık gelen bu geçişte 1973 petrol krizinin etkisi son derece etkilidir. Zira, Arap-İsrail Savaşları’nda Batı ülkelerini destekleyen Batı dünyasına bir ders vermek isteyen Arap dünyası küresel olarak piyasasında söz sahibi olduğu yer altı zenginliklerinden petrol piyasalarını alt üst edecek bir fiyat artışına gitmiştir. Bu fiyat artışı beraberinde Arap ekonomilerine ciddi bir sermaye girişini beraberinde getirmiştir. Bu sermaye girişi küresel finansal piyasaların yükselişi ile birlikte alternatif bir İslami finansal zeminin doğmasında büyük pay sahibidir. Bir yandan İslam iktisadı ile teorik boyutların tartışıldığı ve literatürü doldurduğu İslam iktisadı düşüncesi artık teoriden soyutlanmış ve pratik finansal ihtiyaçların İslami prensipler ışığında karşılanması endişesini taşıyan İslami finansal endüstriye indirgenmiştir. Petro-dolarların etkisiyle Körfez ülkeleri ile sınırlı olmayan, aynı zamanda Müslüman toplumların tamamına yayılan İslami finansal sistem, birçok ülkede İslami bankaların faaliyet göstermesiyle küresel boyut kazanmıştır.

İsa YILMAZ, İsmail ÜNAL

(Bu metin makaleden alıntıdır. Makalenin tamamını okumak için kaynaktaki bağlantıya tıklayınız.)

Kaynak: Dergi Park

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun