Yatırım fonu, ilgili kanun hükümleri uyarınca halktan katılma belgeleri karşılığında toplanan paralarla, belge sahipleri hesabına, riskin dağıtılması ilkesi esasına göre belli varlıklardan oluşan portföyü işletmek amacıyla kurulan mal varlığı olarak tanımlanabilir(Sümer, 1998). Başka bir tanıma göre ise yatırım fonu; “küçük tasarruf sahiplerinden toplanan paralarla, önceden tespit edilmiş amaçlar doğrultusunda portföy çeşitlendirmesi yapılarak, iyi yetişmiş uzman kişilerden oluşan kadrolar aracılığıyla riskin azaltılması işlevini yöneten mali kuruluşa” denir (Ayaydın, 1993). İlk modern yatırım fonu 1924 yılında kurulan The Massachusetts Investment Trust (MIT) adlı kuruluştur. 1929 yılında meydana gelen iktisadi bunalım, genel olarak fon piyasasını, özel olarak da yatırım fonlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı’na kadar bir durgunluk evresine girilmiştir.
Türkiye’de ise 1980 yılı 24 Ocak kararlarıyla ekonominin her alanda serbest olmasına yönelik politikalar geliştirilmeye başlanmıştır (İpekten, 1992). 1980’li yıllar yatırım fonları açısından yasal çerçevenin belirlenmeye ve ilk kurumların oluşturulmaya çalışıldığı zaman dilimidir (Ayaydın, 1993). 1981 yılında Sermaye Piyasası Kanunu çıkartılmış, 1982’de Sermaye Piyasası Kurulu kurulmuş, 1986 yılında ise İstanbul Borsa’sı hizmete girmiştir. Türkiye’de ilk yatırım fonu, 1979 yılının haziran ayında henüz SPK Kanunu yayımlanmadan önce kurulmuştur. Kısa adı MEBAN olan Menkul Değerler Bankerlik ve Finansman A.Ş. bünyesinde Meban Yatırım Fonu bu alandaki ilk uygulamadır. Yatırım fonlarına ilişkin ilk yasal dayanak ise 1981 tarihli 2499 sayılı SPK kanunu olup burada ilk kez menkul kıymet yatırım fonlarından söz edilmiştir. Daha detaylı düzenleme ise ancak 1986 yılında yayımlanan “Menkul Kıymetler Yatırım Fonu Katılma Belgelerinin İhracına ve Halka Arzına Dair Esaslar” adlı tebliğ ile mümkün olabilmiştir (Güngör, 2006).
Yatırım fonlarının, özel olarak yatırımcı ve fon kurucusu, genel olarak ise ekonomi açısından birçok avantajlı yönünden bahsedilir. Yatırımcı Açısından: Yatırımcı bakımından yatırım fonunun avantajlı bazı yönleri bulunmaktadır. Yatırımcı bu sayede parasının bir profesyonel tarafından, riski mümkün olduğunca dağıtarak ve çeşitlendirmeye giderek düşük maliyetlerle yönetilmesini sağlama imkânı elde etmektedir. Ayrıca yatırım fonunun değişken sermayeli ve açık uçlu olabilmesi ve istenildiği an pay sahiplerinin artırılabilmesi de önemlidir. Böylece yatırımcıya likit olma ve fon alım satımında kolaylık gibi imkanlar doğmaktadır (Ayaydın, 1993). Yatırım fonlarında, diğer yatırım araçlarında bulunmayan bir takım vergi avantajları da söz konusu olabilmektedir (TKYD, 2010). Diğer yandan yatırım fonları küçük yatırımcıların da, General Electric, Philip Morris gibi büyük şirketlerin çıkardığı menkul kıymetlere yatırım yapmalarına imkân sağlamaktadır (Güngör, 2006).
Kurucu Açısından: Yatırım fonları kuruculara, tasarruf sahiplerine yönelik yeni bir hizmet sunabilme, bu hizmet karşılığında yönetim ücreti alabilme, halka arz ettikleri kendi menkul değerlerini mevzuattaki limitler çerçevesinde kurucusu oldukları fona satabilme, iştirakleri tarafından çıkartılan menkul kıymetlere yatırım yapabilme, reklam ve prestij temin etme gibi yararlar sağlamaktadır (Akıncı, 2014).
Ekonomi Açısından: Ekonomi açısından yatırım fonları, sermaye piyasalarının derinleşmesine ve genişlemesine yardımcı olur (Ayaydın, 1993). Diğer yandan bütçe açıklarının finansmanında önemli bir sermaye kaynağı niteliğindedir. Ayrıca küçük tasarrufların yatırıma dönüşmesini sağlayarak atıl fonların ekonomiye kazandırılmasında da önemli bir fonksiyon icra etmektedir (Güngör, 2006).
1. Yatırım Fonlarının Kuruluşu, Yönetimi ve Tasfiyesi
1.1. Yatırım Fonunun Kuruluşu
Türkiye’de yatırım fonlarının kuruluşu, 3794 sayılı kanunla değişik 2499 sayılı kanunun 37- 38. Maddeleri çerçevesinde çıkartılan “Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar” tebliği ile düzenlenmiştir (Sümer, 1998; Yatırım fonları, 2010). Buna göre, seri VII, No: 10 sayılı tebliğde belirtilen esaslara uyan, SPK tarafından aranan nitelikleri taşıyan bankalar, aracı kurumlar, sigorta şirketleri ve kanunlarında engel olmayan emekli ve yardım sandıkları Kurul’dan (SPK) izin almak şartıyla yatırım fonu kurabilmektedir.
Kurucu, öncelikle kendi adına fon işlemlerini yürütmek üzere, her bir fon için kanuna uygun en az üç kişiden oluşan bir fon kurulu ve denetçi atar. Kurucular, yönetim hizmetlerini yerine getirmek üzere bir “fon yönetim birimi” oluşturmak zorundadır (Akıncı, 2014; Coşkun, 2010; İpekten, 1992).
Yatırım fonunda, belirli bir hedef, fon içeriğini teşkil edecek hisse senedi, tahvil vb. yatırım araçları, portföy yöneticisi, fondaki menkul kıymetlerin günlük olarak fiyatlaması ve fonun günlük olarak alınıp satılması imkanıyla yatırımcıların paralarını geri alabilmesi gibi hususların mutlaka bulunması gerekir (Tevfik, 1995). Kurucu, mevzuat ve fon içtüzüğünde belirtilen şartlar çerçevesinde fon portföyünü dilediği gibi oluşturup değiştirme yetkisini haizdir (Yatırım fonları, 2010).
Yatırım fonu kurmak isteyen taraf (kurucu), “iç tüzük” olarak adlandırılan bir sözleşme hazırlar. Ardından talep edilen diğer belgelerle birlikte SPK’ya başvurur, gerekli izinden sonra fon kurulmuş olur (İpekten, 1992).
Fon iç tüzüğü, katılma belgesi sahipleri ile kurucu, yönetici ve saklayıcı arasındaki ilişkiyi belirlemesi açısından önemlidir ve fona katılan katılma payı sahipleri fonla ilgili işlemleri yapma yetkisini içtüzük gereği kurucuya devretmiştir (İpekten, 1992; Yatırım fonları, 2010).
Bu açıdan sözü edilen iç tüzük, fonun vekâlet akdi hükümlerine göre yönetimini sağlayan genel işlem şartlarını içeren bir sözleşme niteliğindedir (Akıncı, 2014). Kurucu taraf, fonu, katılma belgesi sahipleri adına, onların haklarını koruma şartıyla yönetir (Aksoy & Tanrıöven, 2013). Kurucu, açığa satış adı verilen, elinde olmayan bir hisse senedini daha sonra alıp teslim etmek üzere satış yapamadığı gibi, kredi kullanmak suretiyle herhangi bir alımda da bulunamaz. Fon varlıkları rehin olarak verilemez ve / veya devredilemez.
Fon, bağımsız tüzel kişilik vasfına sahip olmamakla birlikte, fonun mal varlığı kurucununkinden ayrıdır (Yatırım fonları, 2010).
Yatırım fonları anonim şirket şeklinde kurulabileceği gibi “inançlı mülkiyet” esasına göre de kurulabilmektedir (Ayaydın, 1993). Yatırım fonları içinde en yaygın olanı “inançlı mülkiyet” temelli yatırım fonlarıdır.
Fonun, anonim şirket şeklinde kurulması halinde katılma belgesi sahiplerinin şirkette oy hakları vardır. Bu nedenle yatırımcılar, yatırım politikasına dâhil olma ve kararları etkileme hakkına sahiptir.
İkinci yönteme (inançlı mülkiyet) göre kurulanlarda ise üçlü bir yapı söz konusudur. Bunlardan “trust” adı verilen yönetici şirket, fonun kurucusu olup katılma belgesi ihraç eder. Bunlar genellikle banka vb. yetkili kurumlardır. Menkul kıymetlerin saklanmasını ise yed-i emin niteliğindeki “trustee” üstlenir. Yatırımcılar ise para ödeyerek fona katılan ve karşılığında katılma belgesi alan kişi veya kurumlardır. Uygulamada ise genellikle ikili bir yapı olup kurucu ile yönetici aynı kuruluştur.
Yatırım fonunun tesisi sırasında, kuruluş sermayesinin temini bakımından, nakit yöntemi ve tahsis yöntemi adı verilen iki ayrı uygulama söz konusudur (Ayaydın, 1993).
Nakit yönteminde (cash method), kurucu herhangi bir para ortaya koymaz. Katılma belgeleri yatırımcılara arz edilerek fon temin edilir. Ardından bu paralarla menkul kıymetler satın alınarak yatırıma başlanır. Tahsis yönteminde (appropriation method) ise kurucu, başlangıçta belirli bir miktarı avans olarak fona yatırır. Fon kurulur sonra katılma belgeleri ihraç edilerek yatırımcılara satılır. Kurucu, elde edilen paralar ile yatırdığı avansı geri alır ve fon ile kurucu arasında hiçbir mülkiyet ilişkisi kalmaz. Yatırımcılar için en güvenli yol budur. Türkiye’de de bu metot uygulanmaktadır.
Yatırımcıların yatırım fonuna iştiraki, katılma belgesini satın almaları yoluyla gerçekleşmektedir. Bu nedenle katılma belgelerini biraz yakından incelemekte yarar bulunmaktadır.
Yatırım fonu katılma belgesi (İng: beneficiary certificates), belge sahiplerinin haklarını ve fona kaç hisse ile katıldıklarını gösteren, hamiline veya emre şeklinde düzenlenebilen kıymetli evrak niteliğindeki belgelerdir (Ayaydın, 1993). Katılma belgeleri fon iç tüzüğünde belirtilen kurallara ve saatlere göre alınır satılır (Coşkun, 2010).
Katılma belgelerinin itibari değeri yoktur, ihraç ve geri satın alma değeri vardır. Fon pay değeri, fon toplam değerinin tedavülde bulunan katılma belgeleri sayısına bölünmesiyle elde edilir (Aksoy & Tanrıöven, 2013; Coşkun, 2010; Sümer, 1998). Katılma payı fiyatı her iş günü portföyün işlem gördüğü borsadaki fiyatlara göre ve fonun alacak ve borçları dikkate alınarak hesap edilmektedir (Yatırım fonları, 2010).
Katılma belgesi hamilleri, istedikleri zaman belgenin rayiç fiyat üzerinden geri satın almasını kurucudan talep edebilir, kurucu da bu talebi yerine getirmek zorundadır. Katılma belgesinin değeri belirlenirken mevcut borçlar düşülerek hesaplama yapılır. Fondan ayrılmak isteyen kişiye bu hesaplamaya göre ortaya çıkan bedel ödenir.
Katılma belgeleri ikinci elde alım satıma da konu olabilir. Alım satıma ilişkin esasların başta yayımlanan iç tüzük çerçevesinde yapılır. Yatırımcıların katılma belgesi alması, belgenin temsil ettiği değeri nakden ve/veya eşit değerde bir varlığı teslim etmesiyle; satması ise belgenin fona söz konusu belgenin fona iade edilip paraya çevirmesiyle gerçekleşir. Bazı durumlarda katılma belgelerinin alım satımı sırasında giriş/çıkış komisyonu uygulanabilmektedir. Elde edilen komisyonlar, kurucu, yönetici ve katılma belgelerinin alınıp satılmasına aracılık eden kurumlar tarafından kendi aralarında paylaşılabilmektedir (Aksoy & Tanrıöven, 2013).
Abdullah Durmuş
(Bu metin makaleden alıntıdır. Makalenin tamamını okumak için kaynaktaki bağlantıyı tıklayınız.)
Kaynak: Dergi Park