Anasayfa Biyografi Hac Yolunda Bir Karınca: Mehmet Genç

Hac Yolunda Bir Karınca: Mehmet Genç

by

ARHAVİ’DEN ARŞİVE

Mehmet Genç, 4 Mayıs 1934’te Artvin’in Arhavi ilçesine bağlı Kemerköprü köyünde doğdu. Orta hâlli bir ailenin yedi çocuğunun en küçüğüdür. İlkokula köyünde 1940 yılında, tam da küçük Mehmet’in okul çağına geldiği sene açılan, üç sınıflı bir okulda başladı. Ortaokul için Hopa’ya gitti ve oradan 1949 yılında mezun oldu. Bu arada maddi sıkıntılar nedeniyle eğitimine bir yıl ara vermek zorunda kaldı. Bilahare devlet parasız yatılı sınavlarına girdi ve Haydarpaşa Lisesi’ni kazandı. Böylece İstanbul serüveninin birinci ayağı başlamış oldu.

Mehmet Genç, Haydar Paşa Lisesi’nde hocası Nihal Atsız ve arkadaşları ile Görsel: Yeni Şafak

Mehmet Genç liseyi bitirdikten sonra üniversite seçiminde tereddüt eder. Bir yanda matematik tutkusu, diğer yanda ailesinin prestijli bir iş beklentisi arasında kalır. Nihayet ailesinin beklentileri baskın çıkar ve 1953 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin Maliye-İktisat bölümüne kaydolur. Artık o bir “mülkiyeli” olmuş, kendisi için Ankara ve mülkiye yılları başlamıştır.

Kendi devresi ya da bir alt, bir üst devresi olmak üzere Mete Tunçay, Sezai Karakoç, Cemal Süreyya, Mehmet Şevket Eygi, Taner Timur, Yalçın Küçük, Ergin Günçe, Orhan Duru gibi isimler yakın arkadaşları olmuştur.

Mehmet Genç’in hem konferanslarında hem de sohbetlerinde sıkça anlattığı bir konu da mülkiyede okurken yakalandığı verem hastalığıdır. Halk arasında ince hastalık olarak bilinen tüberküloz ölümcül bir hastalıktır ve Genç de bu hastalığa yakalanınca ölüm duygusunu yakından tadar. Hoca hastanede yaklaşık altı ay kalır. Bu sürede en yakın dostluğu Osman Yüksel Serdengeçti’den görür.

1958 yılında mülkiyeden mezun olur. Mezuniyet sonrasında artık akademik çalışmalar yapmaya karar verir ve fakültede asistan olmak ister ancak bu arzusu gerçekleşmez. Hoca bunu sağcı olmasına bağlar. O da yurtdışı eğitimi için Fransız Kültür Ataşeliği’nin burs programına başvurur ve Fransa’dan kabul alır. Ama aldığı burs yönetim sosyolojisi alanı içindir. O ise bilgi sosyolojisi çalışmak istemektedir. Sonuçta Fransa meselesi de kapanır ve 1959 yılında memuriyete girerek Ankara’da maiyet memuru olarak çalışmaya başlar. Bir süre sonra da Şereflikoçhisar’a kaymakam vekili olarak tayin edilir. Ama o hayatından memnun değildir, zira ilmi çalışma arzusu hâlâ içinde bir ukde olarak yerini korumaktadır.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Kürsüsü’nün 1959 yılında verdiği ilana başvurur, sınava girer, başarılı olur. Tez olarak “Sanayi Devrimi’nin Osmanlı Sanayisine Etkisi” konusunu belirler. Okumalarını yine başta Fransızca olmak üzere yabancı kaynaklar üzerinden yapar. Kitaplar, seyahatnameler, raporlar ve birtakım ikincil kaynakları inceler fakat meselenin bu şekilde aşılamayacağını, Osmanlının orijinal kaynak ve kayıtları olmaksızın bunun tamamlanamayacağını düşünerek Osmanlı Arşivi’nde araştırmalarına başlar. İşte bu andan itibaren, hayatının sonuna kadar bu arşiv onun için neredeyse kutsal bir mekân hâline gelir.

Mehmet Genç 1960 yılında başladığı İktisat Tarihi Kürsüsündeki doktorasını zamanında tamamlayamadığı için akademik pozisyonu 1965 yılında uzman olarak değişir. O bu unvanlardan bağımsız olarak hararetle çalışmalarına devam eder.

Mehmet Hoca, İstanbul Üniversitesi’nden ayrıldıktan sonra, 1983 yılında Marmara Üniversitesi Tarih bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlar. Bu görevi 1999 yılına kadar devam eder ve aynı yıl emekli olur. Bir taraftan da 1985-2002 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yarı zamanlı olarak yüksek lisans ve doktora dersleri verir. Aynı şekilde yarı zamanlı olarak 1999-2006 arasında İstanbul Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Programı’nda, 1999-2009 arasında da Bilgi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde dersler verir.

Yurtdışı seyahatleri dışında ilk defa uzun süreli olarak ABD’ye gitmiştir. 1990 yılında Cornell Fleischer’in davet ve tavassutuyla misafir öğretim üyesi olarak bahar dönemini St. Louis’de bulunan Washington Üniversitesinde geçirmiş, çalışmalarını The Center for the Study of Islamic Societies and Civilisation isimli araştırma merkezinde sürdürmüştür. 2010 yılında İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır ve ölümüne kadar bu görevi sürdürmüştür. Ahir ömründe, en rahat çalıştığı, huzurlu olduğu üniversitesinin kapanması onu derinden sarsmıştır.

Mehmet Genç hoca, “yapılması gereken bütün bu çalışmaları yapılmış olanlarla karşılaştırdığım zaman, ‘Hac Yolunda Bir Karınca’ dan daha iyi bir durumda olmadığımı düşünmekten kendimi alamıyorum” diyerek kendi konumunu kendisi tanımlar.

Hocanın vefatının arkasından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinin hazırladığı ve bendenizin de moderatörlük yaptığı toplantı için belirlediğimiz “Arhavi’den Arşive” başlığı idi. Bu başlıkta ortaya konmak istenen şey hocanın hayata gözlerini açtığı memleketinden, hayatının neredeyse kalan kısmını geçireceği Osmanlı Arşivine uzanan yolculuğuna bir referans yapmaktı. Yukarıda bahsettiğimiz toplantıda Şevket Pamuk’un yaptığı konuşmasını sonlandırırken kullandığı, “Mehmet Genç İmparatorluğun İktisat Tarihçisidir” ifadesini başlık için daha anlamlı buldum ve değerli hocamızın da “memnuniyetle” onayını alarak başlığa son hâlini vermiş olduk.

 ZARİFLERİN PİRİ

Hoca ile ilgili en önemli tanımlayıcı sıfat ne diye sorulsa kahir ekseriyetin vereceği cevap zarafet olacaktır. O zariflerin piriydi. Muhatabıyla arasındaki mesafeyi korur, mütebessim bir yüzle onu dinler ve mutlaka yaşlı-genç, hoca-öğrenci fark etmeksizin “siz” diye hitap ederdi. Aslında zarafetini tevazuuyla tamamlardı. Onun tevazuu yapay değil sahici, kibrin uğramadığı vakur bir tevazuuydu. Bir öğrencisi için yaptıkları bazen insanı şaşırtırdı. Onunla saatlerce ilgilenir, elindeki kaynakları hiçbir yüksünme olmadan paylaşırdı. Yani tevazuu cömertlikle taçlanırdı. Vermekten, paylaşmaktan büyük bir haz alırdı.

Mehmet Genç, hiçbir zaman popüler olmayı sevmedi. Mehmet Genç, kelimenin gerçek anlamıyla bir ilim adamıydı. Onun için tek hakikat vardı, o da ilmi hakikatti. Halil Berktay onun için bu gerçeği şu sözlerle vurgulamaktaydı.

Gerçek anlamıyla, kelimenin tam anlamıyla bir alimi kaybettik. Çok özel kişiliği olan bir alimi kaybettik Mehmet hocanın şahsında. Çok mütevazı, çok çalışkan, gerçekten sanat için sanat denir ya, ilim için ilim, bilim için bilim tutkunu, hayatını buna vakfetmiş, böyle çok nev’i şahsına münhasır bir insanı kaybettik.

Mehmet hoca tarihçiydi, iktisat tarihçisiydi, sosyal bilimciydi ama daha önemlisi o bir entelektüeldi. İlgi alanı da düşünce dünyası da çok genişti. Bu engin birikim dostlarının her daim istifade ettikleri bir kaynaktı. Ayhan Aktar’ın deyişiyle

O, sağlam bir kayanın üzerine inşa edilmiş deniz feneri gibi bir insandı. Hem belirli aralıklarla ışık verir, size nerede durduğunuzu hatırlatır hem de hayatta doğru bir rota çizmeniz için size yön gösterirdi.

Mustafa Özel, hocayla ilgili bir değerlendirmesinde hem ilmi tarzına hem de kişiliğine referans vermiş oluyordu:

Mehmet Genç gülümseyen Osmanlı tarihiydi. Osmanlı ve ‘erken modern’ dünya tarihi. Az ve öz yazdı. Çok ve öz konuştu. Meydan yahut salonlarda değil, kuytularda, çay ve kahve eşliğinde, dostlarının kulağına fısıldayarak. Sözleri, onu dinleme talihine erenler için, her geçen gün kıymetlenen bir senetti.

Rahmetliyi en iyi tanıyan kişilerden bir olan Engin Deniz Akarlı’nın sözleri, ifade etmeye çalıştığımız şeyin bir özeti gibidir:

Mehmet Genç Hoca, genç-yaşlı, kadın-erkek, doğulu-batılı veya doğucu-batıcı… böyle farklı özelliklere sahip her çevreden gelen herkesin yürekten sevdiği ve saydığı bir insandı. Mehmet Genç Hoca’mızı bu mertebeye taşıyan hasletleri, onu anmak için yaptığımız bu toplantıya katılanlar yakından bilirler. Başta güler yüzü, sakin tabiatı, tevazuu, ilim ve irfanı, hoş sohbeti, alicenaplığı ile hepimizin yüreğinde taht kurmuş bir insandı Mehmet Genç.

“YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN YAN ÜRÜNÜDÜR”

Mehmet Genç, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Bahçesaray Cami haziresinde, Metin Kunt, Feridun Emecen, İdris Bostan, ve Cemal Kafadar ile, 1991. Görsel: Yeni Şafak

Mehmet Genç, müktesebatıyla mukayese edilirse, az yazmış ve fakat yazdıklarını adeta imbikten damıtırcasına bir titizlik içinde kaleme almıştır. O bakımdan çalışmaları nicelik olarak fazla değilse de nitelik olarak paradigma değiştirici araştırmalardır. Bu anlamda hocanın kimi makaleleri genel olarak Osmanlı tarihi, özel olarak da Osmanlı iktisat tarihi sahasında ufuk açıcı ve kurucu çalışmalardır.

Mehmet Genç ve Coşkun Çakır. Görsel: Coşkun Çakır

Rahmetli hocamla kaderlerimizin kesiştiği iki yer var. Bunlardan birincisi İstanbul Üniversitesi İktisat Tarihi Kürsüsü, ikincisi Şehir Üniversitesi. Hoca kürsüde 1960 yılında asistan olmuş ve 1982’de ayrılmıştı. Ben o ayrıldıktan altı yıl sonra, 1988 yılında asistan oldum. İlk tanışmam da bu vesileyle oldu. Kürsünün tarihinden, değerinden konuştuk bu ilk tanışmada. Sonrasında artık hocamız oldu ve gerek Osmanlı Arşivinde gerek tez çalışmalarımızda hep rehberimiz hâline geldi. Ama benim hocayı asıl keşfim Barkan ve Türkiye’de İktisat Tarihi çalışmaları hakkında hazırladığım bir araştırma sırasında kendisiyle yaptığım uzun sohbetler sırasında oldu. Aslında ben Barkan’ı keşfe çıkmıştım ama hocayı keşfettiğimi gördüm. Ve bu hoca-öğrenci, baba-oğul şeklinde gelişen dostluk devam etti. Yıllar sonra, talihin benim için güzel bir cilvesi olarak, Şehir Üniversitesinin kurucu hoca kadrosuna yaptığımız daveti kabulüyle ilişkimiz yeniden tazelendi ve yoğunlaştı. 2010 yılında beraber başladığımız Şehir yolculuğu Şehir’in kapatılması ve onun vefatına kadar devam etti. Bu sürede kendisinden çok istifade ettiğimi, kendisiyle böyle bir hukukumun oluşunu kendim için hep bir imtiyaz olarak gördüğümü özellikle ifade etmek isterim. Beraber yolculuklar yaptık, toplantılar düzenledik, ortak ders ve seminerler verdik. Küçük sorunlarının çözümüne katkı sağlayabildiğim için, onun, sahici ve samimi tevazuuyla ve biraz da nükteyle karışık, “hallal-ı müşkilim efendim” diye hitap edişi karşısında, bir taraftan kendisi için bir şey yaptığım için kıvandığımı, ama öte taraftan da sözünün samimiyeti karşısında ezildiğimi itiraf etmeliyim. O, hocası Barkan için, “Türkiye’de ilk defa, dilerim son olmaz, bir bilim adamının nasıl bir insan tipi olduğunu onun şahsında müşahede fırsatı buldum” demişti. Ben de ilim ve ahlakın bir insanda nasıl bir araya geldiğini ve bunun ne muazzam bir haslet olduğunu Mehmet Genç hocamın şahsında gördüm.

Coşkun Çakır

 

Görsel: İnsicam

 

Fehmi Yılmaz’ın, hocası Mehmet Genç’i anlattığı bir röportajda “Mehmet Genç denince sizin aklınıza ilk etapta ne gelir? Zihninizde, gönlünüzde nasıl bir fotoğraf portre oluşur?” sorusuna şöyle cevap veriyor:

 

Mehmet Genç denilince aklıma gelen ve zihnimde çakan ilk şey HOCA sıfatıdır. “İnsan bir şehirde bir hafta kalırsa kitap, bir ay kalırsa makale yazar, bir yıl kalırsa hiçbir şey yazmazmış”. Bu veciz sözden hareketle, otuz yıl hocasının yanında bulunan bir öğrencinin onu anlatması öyle zordur ki, bunu ancak yaşayan bilir. Hocam çok yazmadığı gibi, çok da konuşmazdı. İslam’da israfın haram olduğunu söyler, bu düşüncesini kurduğu cümlelere, yaptığı sohbetlere ve yazdıklarına da yansıtırdı. Zihnimde ve gönlümde kalan portreye gelince, elbette pek çok şey var. Zihnimde canlanan ilk şey “Masasının başında çalışan Hoca”dır. Çok çalışırdı. Düşünmeden konuşmaz, zihin süzgecinden geçirilen kelimelerle cümle kurardı. Bilmediği konuda asla konuşmazdı. Hatta “Her şeyi bilen Türk’ten sana sığınırım Ya Rabbim” derdi. Bildiği konuda bile hazırlık yapmadan konuşmaz, anlatmaz ya da yazmazdı. Ben kendisinin boş oturduğunu hiç görmedim. Dinlendiği vakitlerde bile bilgi ve öğrenme aşkı vardı; belgesel filmler izlerdi. Özetle çalışan ve düşünen âlimdi.

 

Genç, Osmanlı İktisat Tarihi üzerine lisans ve lisansüstü düzeyde dersler verdi. 1999 yılında emekli olduktan sonra İTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde ve İstanbul Şehir Üniversitesi İnsani Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü’nde  lisans ve lisansüstü dersler verdi. Mehmet Genç’in Osmanlı ekonomisi üzerine yayınladığı pek çok makalesi İngilizce, Fransızca, Arapça ve Yunanca gibi pek çok dile çevrilerek tekrar basıldı. Bu tebliğ ve makalelerin önemli bir bölümü bazı ilavelerle Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi adıyla Ötüken Yayınevi’nden 2000 yılında kitap olarak yayınlanmıştır. 2006 yılında Erol Özvar’la birlikte Osmanlı bütçelerini yayına hazırladıkları eser Osmanlı Maliyesi Kurumlar ve Bütçeler adıyla neşr edildi.  Çok sayıda ödül sahibi olan Mehmet Genç, 2015 yılında Tarih dalında Cumhurbaşkanlığı Kültür Ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık bulundu. Akademik hayatına hiçbir zaman ara vermeyen Mehmet Genç, son olarak Marmara Üniversitesi’nde lisansüstü dersler vermekteydi.

İktisat Tarihi alanında yaptığı çalışmalarla tanınan tarihçi  Mehmet Genç, bir buçuk yıldır akciğer kanseri tedavisi gördüğü Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 87 yaşında vefat etti. Genç için Fatih Camisi’nde cuma namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından naaşı Fatih Camisi Haziresi’nde defnedilmiştir.

Hocamızı Rahmetle anıyoruz.

 

 

Kaynaklar: Dergi Park, Yeni Şafak, İnsicam, Marmara Üniversitesi

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun