1.Özel Mülkiyet
Serbest piyasa ekonomisi, özel mülkiyeti tam olarak insanın sahipliğine verirken İslami görüşlere göre mülkün sahibi Allah’tır. Dolayısıyla İslam’da insan, mülkün ancak bir emanetçisi olabilir. Ancak bu emanetçilik Müslüman bir bireyin mülkiyete sahip olmasını engellemez. Miras konusunda da her iki sistem, mirası serbest bırakmış olup İslam’da bu durum aynı zamanda “malın tek elde toplanmaması” ilkesince de benimsenmiştir.
Serbest piyasada özel mülkiyetin sınırları çizilmemiş olsa da İslam ekonomisinde özel mülkiyetin yaygınlaştırılıp belli ellerde toplanması yasaklanmıştır. Bu nedenle İslam toplumlarında burjuva sınıfı oluşmamıştır. Bununla birlikte hem serbest piyasa ekonomisinde hem de İslam ekonomisinde serbest mülkiyet hakları toplum çıkarlarıyla çelişmediği durumda mevzubahistir. Her iki ekonomide de serbestliğin sınırları toplum çıkarlarıyla çerçevelendirilmiştir. Ancak İslam ekonomisi toplum çıkarlarına halel gelmemesine daha fazla önem verdiğinden enerji kaynakları, madenler ve geniş tarımsal arazilerde devletin mülkiyetine önem vermiştir. Bu nedenle bu tip toplumsal alanlarda bireyin tasarruf yetkisi sınırlıdır.
Mülkiyet haklarıyla birlikte birey haklarına da özel önem veren serbest piyasa ekonomisi, İslam ekonomisi ile bireyselcilik açısından ayrılmaktadır. İslam’da birey her durumda kendi çıkarı ile birlikte toplum çıkarını ve hatta toplumun mutluluğunu da gözetmekle mükellefken, serbest piyasa ekonomisinde her şey birey için vardır. Serbest piyasa bireyselciliğinin son noktası, “bırakınız yapsınlar” düsturudur. Hem İslam hem de serbest piyasa ekonomisinde bireyler mülklerini korumakla yükümlüdürler. Bu konuda oldukça benzeşen iki sistemin özünde özel mülkiyete verdikleri önem ve serbesti yatmaktadır. Her iki sistemde de mülkiyet “dokunulmaz” olarak telakki edilmiştir.
2.Teşebbüs ve Seçim Özgürlüğü
Serbest piyasa ekonomisinde bireylerin diledikleri seçimi yapma hakkı olduğu gibi İslam ekonomisinde de tercihler insana bırakılmıştır. İslam’da insanlar hür iradeleriyle kararlar alarak kendi para ve kaynaklarını diledikleri gibi sarf edebilirler. Fakat bu hak, sınırsız harcama yapabilecekleri anlamına gelmez. Çünkü İslam’da israf yasağı olduğu gibi ahlâki ve manevi değerlerin getirdiği kısıtları da bir Müslüman ekonomik anlamda da düşünmek durumundadır. Ayrıca bireysel özgürlükler sosyal sonuçlardan hiçbir zaman bağımsız olmadığından harcama yaparken mutlaka toplumun çıkarlarını da düşünmek zorundadırlar. Eğer bir alışveriş toplumun ortak faydasına zarar veriyorsa İslam bu duruma müdahale ederek kısıtlamalar getirmektedir. Oysaki serbest piyasa ekonomilerinde birey ticaret yaparken hiçbir dış zorlama veya baskıya muhatap bırakılamaz. Serbest piyasada her ne kadar toplumun çıkarları önemseniyor olsa da ahlâki ve manevi değerlerin piyasayı etkilemesi söz konusu değildir.
Teşebbüs özgürlüğü adını verdiğimiz; üretim yapma ve yaptığı ürünü dilediği gibi satma özgürlüğü serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmazıdır. Devleti sadece organizatör olarak gören serbest piyasalarda zorlama veya baskıya hiçbir şekilde yer yoktur. İslam ekonomisi de aslında devleti organizatör olarak görmekte olup devletin özel teşebbüsü engelleyici olması veya devletin özel teşebbüse rakip olması söz konusu değildir. Bu yönüyle teşebbüs özgürlüğüne hem serbest piyasanın hem de İslam ekonomisinin bakış açısı benzer olmakla birlikte ayrıldığı nokta, Müslümanların bir teşebbüste bulunurken hırs, ihtiras ve açgözlülüğe yer vermemeleri zorunluluğudur.
3.Kişisel Çıkar
Sadece kendi çıkarını düşünerek maksimum fayda ve maksimum kâr elde etmeyi düşünen serbest piyasa insanının karşısına İslam ekonomisi toplum yararını kendi çıkarından üstün tutan kanâatkâr insan tipini çıkarır. Liberal ekonomilerde önemli olan, bireysel çıkarlar olup ortak çıkarlar kabul edilmez. Kardeşini kendisine tercih etmesi tavsiye edilen Müslüman insanın dünyasına “kişisel çıkar” fikri ve uygulaması oldukça uzaktır. Böylece İslam’da, üretici tüketici ile fert de toplumla her zaman barışıktır.
Yalan söylemek, hak yemek, tekelcilik, karaborsacılık, sözleşmelere uymamak ve namuslu davranmamak İslam ekonomisinde yasaklanmıştır. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden ve adına rasyonel insan veya faydacı insan denilen “homo economicus” tipi insana İslam bu nedenlerle oldukça yabancıdır. Ferdi menfaati toplum menfaati önüne koyarak davranan ve bundan toplumsal çıkarın doğacağını zanneden bu faydacı insan modeline karşın İslam, cemiyetin haklarını Allah’ın hakları arasında saymıştır.
Büyük balığın küçük balığı yutacağı acımasız piyasa koşullarını dayatan ve bunu doğanın gereği sayan liberal ekonomik düşünce aynı zamanda kamu yararı, toplum iyiliği ve ortak iyiliği reddetmektedir. Aynı zamanda zarar edenin iflasını açıklayarak alacaklıların hakkını gasp ettiği bir yapı olan serbest piyasa ekonomisine karşılık önemli olanın Allah’ın rızasını kazanmak olan maddi ihtirastan, açgözlülükten ve sadece kendi menfaatini düşünmekten uzak bir insan modelini sadece “İslam ekonomisi” insanlıktan talep etmektedir.
4.Fiyat Mekanizması ve Rekabet
Serbest piyasa ekonomisi özgürlüğü rekabetle sağlar. Rekabet sayesinde, işlem gören bir mala alıcı ve satıcılar tarafından piyasa fiyatını etkileme imkânı tanınır. İslam’da da rekabet ve dolayısıyla fiyatların serbestçe belirlenmesine özel önem verilmiştir. Peygamberimiz bir hadisinde; fiyatları belirleyenin Allah olduğunu, bundan dolayı piyasaya müdahale edemeyeceğini ifade etmişlerdir. Piyasada fiyatları Allah’ın belirlemesi aslında fiyatların arz ve talebe göre oluşacağı manasına gelir. Bu yönüyle bakıldığında İslam’ın piyasaya ve fiyatlara müdahalesi öngörülmemektedir. Ancak toplum çıkarlarını da gözeten İslam ekonomisi adaletsizlik, karaborsacılık gibi durumlarda piyasaya devlet müdahalesini caiz görür. Ayrıca İslam’da mal pazara gelmeden satın alınması da caiz görülmez. Bunun nedeni malın fiyatının pazarda oluşmasının sağlanmasıdır. Bu yönden bakıldığında serbest piyasa ekonomisi ile İslam ekonomisi paralellik arz eder diyebiliriz. Piyasada spekülasyona ve dolayısıyla haksız, emeksiz kazanca da İslam izin vermez.
Serbest piyasada narh benzeri tavan fiyat belirlenmesi ve kalite denetimi İslam ekonomisine göre çok azdır. Narh uygulaması zorunlu durumlarda IJISEF 174 International Journal of Islamic Economics and Finance Studies uygulanmakta olup tekelciliği önlemekte böylece fiyatların serbestçe belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Eksik rekabetin ve ihtikârın olduğu piyasalara devlet narh yoluyla denetim getirmiştir. Bu yöntem İslam’ın toplum çıkarlarını savunan yönünü bizlere yansıtmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinde ise fiyat kontrolü mevcut olmayıp insanlara sonsuz imkân sunarak toplum çıkarlarına değil birey özgürlüğüne atıfta bulunulur.
İslam’a göre arz ve talep oluşurken alıcı ve satıcı müsâmahakâr ve cömert olmalıdır. Bu sayede pazarlığın yumuşayacağı, arz ve talebin esneklik kazanacağı, fiyatlarda esneklik sağlanacağı ve böylece tekelciliğin önleneceği öngörülür. Serbest piyasa ekonomisine bu açıdan bakıldığında ise kişisel çıkar gereği, alışverişlerde bu tip bir müsâmaha ve cömertlikten bahsedilemez.
5.Sınırlı Hükümet
Serbest piyasa ekonomisinde devlet iktisadi hayata ve doğal düzene müdahale etmez. Ancak temel hak ve özgürlükleri ve rekabeti korumak için hukuki ve kurumsal düzenlemeler getirir. İslami ekonomik sistemde ise devletin görevi özgürlüklerin ve özel mülkiyetin önünü açmak ve iktisadi engelleri kaldırmak ve can güvenliğini sağlamaktır. Buradan anlaşılıyor ki her iki sistemde de devletin oynadığı rol aynıdır. Ayrıldıkları nokta ise serbest piyasa ekonomisinde bireyin mutluluğu öncelikli olup devletin topluma yaptığı her müdahalenin toplumsal mutluluğu ve dolayısıyla bireysel mutluluğu bozacağı endişesidir. Smith’in belirttiği görünmez elin toplumu kendiliğinden mutlu edeceği vurgusuna karşın İslam’da devletin sosyal politikalar üretip, planlama yapması ve böylece piyasaya müdahale etmesi asıldır. Bu açıdan “bırakınız yapsınlar” ve “görünmez el” sloganları İslam ekonomisine uymaz.
İslam ekonomisinde devlet; kaynakların tahsisini yapmakta, piyasa üzerinde denetlemelerde bulunmakta, gerektiğinde fiyatlara narh/rayiç fiyat uygulamakta ve tabii kaynaklar israf edildiğinde denetimde bulunmaktadır. Bunun dışında büyük topraklarda kişilere kullanım hakkı vermekte fakat ilk zamanlarda iktâ ve sonrasında tımar sistemlerinde olduğu gibi bu toprakları devlet mülkiyetinde tutmaktadır. Serbest piyasa ekonomilerinde ise devlet sadece piyasayı koruyarak düzgün işlemesine katkıda bulunmakta olup toprakların devlet mülkiyetinde olmasını öngörmez.
Her iki sisteme birden bakıldığında; sınırlı hükümet kavramına önem verdikleri ve devletin üretim yapmayıp üretim alanında sadece organizatör olarak var olmasını yeterli gördükleri açıktır. Fakat İslam’ın gerektiğinde toplumsal çıkar açısından piyasaya müdahale etmesi ve toprak mülkiyetinde bireye sadece yararlanma hakkı tanıması kendisine liberalizme göre daha devletçi bir yapı kazandırmıştır.
Sonuç
Aşağıdaki tabloda herhangi bir ekonomik sistemde yer alabilecek birçok konuda serbest piyasa ekonomik sistemi ve İslam ekonomik sistemi karşılaştırılmıştır.
Tablo 1: Serbest Piyasa Ekonomisi ve İslam Ekonomisinin Çeşitli Başlıklarda Karşılaştırılması
Bu tablo detaylı olarak incelendiğinde birçok konuda serbest piyasa ekonomisi ile İslam ekonomisinin uyumlu olduğu kadar bir o kadar da uyumsuz alanları kapsadıkları dikkatlerden kaçmamaktadır.
Şöyle ki özel mülkiyet, miras hakları, mülkiyet dokunulmazlığı, yabancı sermaye serbestisi, uluslararası ticarete bakış açısı, bireylere sağlanan teşebbüs özgürlüğü, rekabet özgürlüğü, fiyatların serbestçe belirlenmesi ve devletin sınırlı müdahalesi açısından her iki sistem de birbirleriyle tam olarak uyum içerisindedir. Tüketim özgürlüğü ve kişisel çıkar açısından ise her iki sistemin benzeştiği ve ayrıştığı alanlar mevcut olmakla birlikte servet birikimine bakış açısı, toplumsal çıkarlar, israf hürriyeti, faiz özgürlüğü, piyasada spekülasyon yapılması, ahlâki (dini) değerlerin piyasayı etkilemesi, tekelcilik, piyasa denetimi, devletin toplumsal müdahalesi ve toprakta devlet mülkiyeti alanlarında ise her iki sistem tamamen birbirinden ayrılmaktadır.
İslam ekonomisi toplum çıkarlarını her durumda bireylerin kişisel çıkarlarından önde görmekte olup serbest piyasanın bireylere verdiği özgürlüklerin toplum çıkarını olumsuz etkilemesine asla izin vermez. Serbestliğin sınırlarını toplumun çıkarları çevreler ve bunun dışına çıkılması İslam ekonomisinde yasaklanmıştır. Birey yaptığı her ekonomik harekette kendi çıkarıyla birlikte toplumun çıkarlarını da gözetmekle mükellef kılınmıştır. Bireysel açıdan İslam ekonomisi mülkiyete serbestlik tanıdığı halde buna bir sınırlama getirmiş ve servet birikimine mani olmuştur. Ayrıca eldeki servetin sınırsız harcanması da israf yasağı nedeniyle mümkün değildir. Dolayısıyla bir Müslüman, kazançta ve kazandığını harcamada da üst limitlere sahiptir. Bu nedenle israf etmeden toplumun çıkarları açısından kazandığını paylaşmak İslam ekonomisinin esaslarından biridir. Tekelciliği, karaborsacılığı yasaklayan ve piyasada kalite denetimi ve narh uygulaması getiren İslam ekonomisi bu yasakları toplum çıkarları açısından uygulamaya koyar. İslam ekonomisi bu tip yasaklarla bireyin daha fazla kazanmasını sağlayan ve bireysel çıkarları koruyan değil toplumsal çıkarları koruyan bir yapıdır.
Kapitalizm ve onun uygulama alanı olan serbest piyasa ekonomisi ile İslam dini ve onun ekonomik alandaki yansıması olan İslami ekonomi modeli tam anlamıyla benzeşmemektedir. Her ne kadar bazı araştırmacılar İslam ekonomisinin aslında tam anlamıyla bir serbest piyasa ekonomisi olduğu hususunda ısrarcı olsalar dahi her iki sistemin insana ve topluma bakış açısı farklı olup İslam ekonomisi sadece bir serbest piyasa ekonomisi değil; devletin de lüzumlu hallerde sisteme katkı yaptığı, paylaşımcı, toplumcu, insani ve ahlâki unsurları da içeren bir “sosyal piyasa ekonomisi”dir.
Aslında bir “sosyal piyasa ekonomisi” olan İslam ekonomisi uygulamaya konulduğunda; türev ürünlerden, faiz ve belirsizlikten uzak finansal ürünler sunarak, reel ekonomiyi destekleyecek ve dengeli maddi teşvikler vererek IJISEF International Journal of Islamic Economics and Finance Studies 177 kobilerin sayısını artıracaktır. Böylece sermaye daha küçük iş birimlerine bölünerek sermaye dağılımı sağlanacak ve tekelleşme önlenebilecektir. KOBİ gibi küçük ve orta boy işletmelerin artışıyla istihdam artışı sağlanacak, milli gelirin yükselmesi ve zenginle fakir arasındaki makasın kapanması sağlanabilecektir. Bu tip bir ekonominin sosyal ve paylaşımcı yönü ile de yoksulluğun giderilmesi için bireylerin gönüllü bağışları, devlet bütçesi ile desteklenerek yardım faaliyetleri artırılabilecektir.
Son olarak söylenebilir ki denge dini olan İslam, ekonomiye sunduğu bakış açısı ve uygulamalarıyla kapitalizmin uzun süreden beri olagelen ve sürekli kriz üreten dengesiz yapısını giderecek bir “sosyal piyasa ekonomik sistemi” ni bizlere sunmaktadır.
Kaynak: INTERNATIONAL JOURNAL OF ISLAMIC ECONOMICS AND FINANCE STUDIES