Anasayfa KitapKitap-Değerlendirme İslam İktisadının Güncel Durumu

İslam İktisadının Güncel Durumu

by

Asad Zaman, İslam İktisadının Güncel Durumu Kitap Değerlendirmesi

İslam İktisat Düşüncesi

Avrupa’nın sömürü düzenleri, sömürge altındaki devletlerin hem maddi hem manevi yaşamları üzerinde gelenek ve kültürü yıkmıştır. Bu süreçte kimi toplumlar kendilerine dayatılan yaşam biçimi ve sistemlerle batı hegemonyası altına girmiştir. Bu durum geleneksel değerlerin yıkımına yol açmıştır.  

Sömürge sonrası dönemde insanlar, alternatif arayışlar içerisine girmişlerdir. Müslüman toplumlar sömürge düzeninin ortaya çıkardığı sorunlara alternatif olarak İslami değerleri zamanlarına uyarlamış ve kendi değerlerine uygun, İslami kurallar bütününde alternatif ya da tamamlayıcı çözümler üzerinde yoğunlaşmışlardır. Modern anlamda İslam iktisadı çalışmaları da bu arayışlar çerçevesinde gelişmiştir. 

Din, hayatın hemen her alanına belirli kısıtlama veya düzenlemeler getirerek bireyler üzerinde bit etki kurmaktadır. Aydınlanma düşüncesi, insanları belli bir merkeze bağlı kılarak hayatı etrafında şekillendiren dinden uzaklaştırmıştır. Bireylere fiziksel ve mantıksal olarak ispatlanabilen, akla dayalı, metafizikten uzak bir yaşam sunmuştur. Dine olan inancın zamanla zayıflamasının sonucu olarak seküler düşünce toplumlarda hâkim olmuştur. Seküler düşüncenin yayılmasıyla, problemlere metafiziksel zeminde çözüm bulma çabaları artık sona ermiş, bunun yerini bilim ve bilimsel çözümler almıştır. Bilimsel bilgi; nesnel olarak kabul edilen, fiziken varlığı ve doğruluğu kanıtlanabilen, metafizikten uzak gerçeklerdir (Zaman, 14: 2019). 

İktisatçıların kendi alanlarını bir bilim olarak nitelendirmesiyle, iktisadi tanımlar, çalışmalar ve hareketler de değerlerden bağımsız bir hal almıştır. Modern iktisat bu bağlamda, bireyin rasyonel olduğunu ve sadece kar ve maksimum fayda için çalıştığını savunmaktadır. 

Rasyonel bencillik insan doğasında var olmayan bir olgudur. Batı’da başlayan akımın etkisiyle skolastik düşüncenin de yıkılmasıyla, dini ve geleneksel değerler yıkıma uğramıştır.

Dini düşünce ve değerlerin yaygın görüş olarak benimsendiği dönemlerde, insanlar gruplar halinde yaşayabiliyorken, skolastik düşüncenin yıkımıyla daha bireysel düşünmeye başlamış ve sonunda toplumsal faydayı gözeten birey yerini bencil ve rasyonel birey profillerine bırakmıştır. Bencil yaklaşımın, bireyi daha çok motive ettiği, her zaman daha fazlası için çalışması ve daha iyi yaşam standartlarına sahip olma isteğiyle refah düzeyini yükseltme arzusu, bireyi adeta sistemin kölesi haline getirmiştir. Büyük balığın küçük balığı yediği bu sistemde, her birey büyük balık olma amacı güder hale gelmiştir.

Din, insanlara dünya hayatında rehberlik etmesinin yanında, sosyolojik olarak birlik ve ortak görüş çatısı altında onları bir araya getirir. 

İnsana gönderilen son din olan İslam, Şeriat adı verilen kurallar bütünüyle kişisel yaşamdan toplumsal düzene kadar yaşama dair tüm konularda bireyleri iyi ve güzel olana yönlendirir (Zaman, 43: 2019). 

İslami bakış açısı, ekonomik açıdan yaklaştığımızda, parayı bir amaç olarak değil araç olarak görmektedir. Yani birey, parayı sadece kendi faydası için kazanmaz, kendisi kazanırken aynı zamanda çevresini de gözetir. Birey bencilleştiği zaman, sınırsız sermaye düşüncesiyle hareket etmeye başlar. İslam dininde, bireyin hayatını Allah rızası için yaşaması, servetini Allah rızası için harcaması teşvik edilir. Dolayısıyla, birey bencil bir yaklaşım sergileyemez, çevresindeki diğer bireyleri, yakınlarını da gözetir. Farz bir ibadet olmasıyla zekat, müslümanlara emredilmiştir. Müslüman bir birey, her yıl malından, mülkünden, sermayesinden, kazandığından kırkta biri oranınca fakir olarak nitelendirilen bir bireye vermek zorundadır. Bu uygulamada, bireyler kendi mallarından hibe etmezler. Bu oran, bireylerin, fakir bireyler için kazandıkları yani zengin olarak nitelendirilen bireyin elinde tutmuş olduğu ancak fakir bireyin hakkı olan bir miktardır. Örnekten anlaşılacağı gibi Müslüman bir bireyin, kar ve maksimum fayda gözeterek bencil bir yaklaşım sergilemesi İslam iktisadına göre uygun bir yaklaşım değildir. 

İslami ekonomi modelinde, birey rekabet anlayışından çok iş birliği modeliyle yaklaşım sergiler. Bu konuda, İslami öğretiler, insanların iktisadi konularla ilgili üretkenlik, infak, eşitlik, itidal, haset yasağı ve merhamet gibi ilkeleriyle yaşamasını ve toplumsal adaletin sağlanmasını istemiştir (Zaman, 105-110: 2019).

Kitap Tanıtım:

Asad Zaman, İslam İktisadının Güncel Durumu

“İslam İktisadının Güncel Durumu” kitabı, İktisat Yayınlarının İktisat Giriş Dizisi’nde yayınlanmıştır. 

Asad Zaman, kitapta ana akım iktisadın temel sistemini ekonomi politik açıdan ele alırken, sosyolojik etkilerine de değinmiş ve geleneksel İslam İktisadının ana akım iktisattan ayrışan yönlerine değinirken aynı zamanda, İslam iktisadının birey ve toplum üzerindeki etkisini de ele alarak tarihsel bir zeminde İslam iktisadını anlatmıştır. 

Kitap Giriş bölümüyle birlikte toplamda sekiz bölümden oluşmaktadır.

Giriş bölümünde ilk olarak İslam düşüncesi ile Batı temelli seküler düşünce üzerinde durulmuştur. Avrupa temelli modern iktisat teorisinin bir bilim olarak nitelendirilmesinin sonuçları olarak, Batı düşüncesinin etkili olduğu problemler ve özelliklerinden bahsedilmiştir. 

İslam iktisadı sistem olarak bakıldığında aslında, dinin peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) aracılığıyla tebliğ edilmesiyle, Müslümanların hayatına yerleşmiş temel ilkelerden yola çıkılarak oluşturulmuş bir sistemdir. Ancak iktisat kavramı modern bir kavram olduğu için o günlerdeki iktisadi hareketleri iktisat kapsamında değerlendirmek çok doğru olmayabilir. Modern anlamda İslam İktisadı çalışmaları, sömürge sonrası dönemde insanların, alternatif sosyal ve ekonomik arayışlarının sürdüğü bir zaman diliminde ortaya çıkmıştır. Günümüzde alana olan ilginin artmasıyla akademi camiasında üzerine türlü çalışmalar yapılan heterodoks bir iktisat modeli haline gelmiştir. “İslam İktisadının Kökenleri” olarak adlandırılan birinci bölümde İslami öğretiler iktisadi açıdan ele alınmış, İslam iktisadının tarihi kısaca anlatılmış ve İslam iktisat düşüncesi üzerinde durulmuştur. 

Müslümanlar, çoğunluk oldukları toplumlarda içerisinde bulundukları durumları, mekanları ve sistemleri İslamileştirme çabası içerisine girmektedir (Zaman, 27: 2019). İnanış ve yaşayış biçimlerine göre, insana yakışan yaşam biçimi olarak dinin çizmiş olduğu sosyal hayatı ideal bir sistem haline getirmek isteyip, yaşanılan çağ İslamileştirilmeye çalışılmaktadırlar. Bu doğrultuda, benzer bir yaklaşım olarak İslam dini kapsamında bir ekonomik sistem oluşturma çabasının başlangıç noktası özetlenmiştir. Üzerinde durulan İslami ilkeler temel ilkelerdir. Çalışmanın konusundan fazla uzaklaşmamak adına İslami öğretilerin detaylı bir şekilde ele alınmadığı belirtilmiştir. İlerleyen bölümlerde mevzu bahsin anlaşılabilmesi için gerekli olan temel İslami ekonomik öğretiler “İslami Bir İktisat Sisteminin Esasları” başlığıyla ikinci bölümde ele alınmıştır.

Şeriat, din temelli bir hukuk sistemi olarak Müslümanların yaşayışlarını düzenleyen bir bütündür. Yaşama dair her konuyla ilgili hükümleri içinde barındırarak insanlara din temelli bir yaşam biçimi sunar. “Çerçeve: Şeriat” başlığıyla üçüncü bölümde şeriatın tanımı yapılmış ve amaçları temel düzlemde işlendikten sonra, İslam dininin mülkiyet haklarına bakışı, iş kuralları ve emek kavramı yine temel olarak işlenmiştir.

İslam devleti, Şeriat ile yönetilen ve sistemlerin din temelli yapılandırılmış olduğu bir devlet modelidir. Din olgusu, insanlara yalnızca ahiret hayatı için yönlendirmelerde bulunmaz. Ahiret hayatını merkez alarak, dünya yaşamını da konu edinir.  Dördüncü bölümde “İslam Devleti” başlığıyla konu üzerinde durulmuştur. Alt başlıklar halinde devletin sosyal düzeni, mali düzeni ve refah bağlamında ekonomik düzeni üzerinde durularak genel anlamda İslam devletinin ekonomik işlevleri konu olarak işlenmiştir. 

Beşinci bölüm, geçmişten günümüze tarihsel düzlemde “İslami Kurumların Rolü” başlığı altında İslami Finansal Kurumlar, organizasyon yapısı ve amaçlarıyla birlikte sosyal düzen bağlamında işlenmiştir. 

İslam iktisat düzeninde ön plana çıkan unsur insandır. “İslam iktisadı insan merkezli bir yapının oluşturulmasını amaçlar. İnsanın maddi ve manevi yönü birlikte ele alınır” (Ersoy, 37: 2015).

İslam dini, birlik ve beraberliğin önemini vurgulayan bir din olması sebebiyle kurumlarda da aynı düşünceye bağlı kalınmıştır. İhtiyaç sahibini gözetmek, ihtiyacı olana destek olmak gibi unsurlar ön planda tutulmuştur. Ancak temel çerçeve sadece destekle sınırlı kalmamıştır. İslami kurumlar aracılığıyla bireyler manevi tatmin sağlarken aynı zamanda bir kısım da maddi olarak kazanç elde ederek, yaşam koşullarında iyileştirmeler yapabilme imkanına sahip olmuştur. Bölüm içerisinde İslami Kurumlar kısaca tanıtılmış, temel sistemleri anlatılmış ve toplumsal etkileri üzerinde durulmuştur.

Kurumların toplumsal düzeni sağlamada bir rolü olduğu önceki bölümde işlenmişti. Ancak kurumlar bu dayanışma ve sosyal düzende bir aracı konumundadır. Bireyler ise olayların baş öznesi olarak bu sistem içerisinde yer almaktadırlar. İslami finans kurumlarının, kendilerine tanımlanan görevleri yerine getirebilmeleri için bireylerin öncelikle kurumların ideolojisine sahip olması ve kurumları aracı olarak kullanmaları gerekmektedir. Yani bireyler, kurumların amacını kendi hayatlarında da bir amaç olarak görmelidir.

Müslüman bireyler, İslami bir ekonomi düzeninde öncelikli olarak bireysel fayda değil, Allah rızası ve toplumsal fayda gözetilmelidir. “İnsanlar arasında bir menfaat çatışması değil, menfaat paralelliğinin bulunduğu durumu gözden kaçırılmamalıdır” (Ersoy, 37: 2015). Bireyler birbirleriyle yarışa girmektense, bir arada ortak amaçlar doğrultusunda daha güçlü hale gelebilirler.

Günümüzde insanlar ihtiyaçlarını doğrudan doğadan karşılayamamaktadır. Bu yüzden insanların birbirlerine ihtiyaçları vardır, bu noktada toplumsal yaşam kaçınılmaz bir hal almaktadır. Ancak toplumsal yaşam, bireylerin rekabet içerisinde oldukları ortamda değil; birlikte hareket ettikleri bir ortamda daha sağlıklı bir hal alacaktır. Bu bağlamda, bireylerin toplumda üstlenmesi gereken roller ve kaçınması gereken durumlar vardır. Kitabın altıncı bölümünde “Müslüman Bireylerin Rolü” başlığı altında bu hususlar üzerinde durulmaktadır. 

Ekonomi bilimi ağırlıklı olmak üzere, hemen her sosyal bilim alanında insanın rasyonel bir varlık olduğu üzerinde durularak teori ve çalışmalar bu doğrultuda gerçekleştirilir. Aklını kullanarak, mantıksal bir çerçevede yaşamını sürdürdüğü öne sürülen insan, ekonomi biliminde, zarardan kaçınarak maksimum faydaya ulaşmaya çalışan bir yapıdadır. Bu durum insanı bireyci bir varlık olmaya itmektedir. 

İnsan doğası gereği kendi başına yaşayamayan, diğer insanlarla etkileşim kurma ihtiyacı hisseden bir varlıktır. Bunun basit bir örneği, insanın tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayamadığı ve alışveriş ile mevcutta bulundurduğu şeylerle ihtiyacı olanları takas etmesidir. 

Ancak günümüzde finans sektörü, iktisadi faaliyetler içerisinde önemli bir yeri kapsamaktadır. Kapitalist sistem, büyük balığın küçük balığı yediği bir sistem olması sebebiyle mevcut sistemde bireyler büyük balık olma yarışı içerisindedir. Büyük balık olma arzusu, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde basamak basamak sınıflandırılmıştır. Beş basamaktan oluşan bir piramit şeklinde sembolize edilen ihtiyaçlar hiyerarşisi, bireyin mevcut sistemde maksimum refah düzeyine ulaşabilmesini basamak basamak ayırmıştır. 

Ancak İslam İktisadı sisteminde bireyler, bireyci yaklaşımdan ziyade toplumsal birliğin sağlanmasına yönlendirilmiştir. 

Talha Bedirhan IŞIK 

  • Ersoy, A. (2015). İslam İktisadı ve İktisadi Yapısı: İnsan Merkezli Fıtri İktisat ve İktisadi Yapısı. İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi. 2015/1; 37-64.
  • Zaman, A. (2019). İslam İktisadının Güncel Durumu. İktisat yayınları. İstanbul.

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun