Anasayfa Köşe Yazıları İslam İktisadı’na/Maliyesi’ne Birey Odaklı Bakmak: İnsan Kalitesinin Yetersizliği

İslam İktisadı’na/Maliyesi’ne Birey Odaklı Bakmak: İnsan Kalitesinin Yetersizliği

by

“Mali saydamlık ve hesap verme sorumluluğunu yeniden düşünmek” isimli bir önceki yazımızda, İslam iktisadına bağlı bir ekonomik sistem oluşturulmak isteniyorsa devletin bütün organlarında mali saydamlığın sağlanması ve eğer bir yolsuzluk, iktisadi etkinsizlik, görevi kötüye kullanma ve suiistimal gibi olumsuz bir durum söz konusuysa da en üst düzeyden en alt düzeye kadar bütün yetkililerin bu noktada kamuoyuna karşı hesap verme sorumluluğu içinde hareket etmesi gerektiğini ifade etmiştik.

Bu iki kavram toplumsal adaletin tesisini sağlayamaya yardımcı olacak araçlardır. İdeal bir toplumun inşasının günümüzde çok zor olduğu bilinmekle beraber, karınca misali ideal bir toplum için bireylerce çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Bu noktada bizi ideallerden uzaklaştıran en büyük engellerden bir diğeri ise insan kalitesinin istenen seviyede olmamasıdır. Bu yetersizlik, toplum üzerindeki adaletin ve ekonomik etkinliğin sağlanmasını engelleyen önemli bir problemdir.

İnsan kalitesinin yetersiz olmasından kaynaklanan problemler özel sektör ve kamu sektöründe sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımızda meselenin devlete bakan tarafı üzerinde durulacaktır. Günümüzde kamu kurumlarında çalışan kişilerin insan kalitesinin yeterli olmaması, yolsuzluk ve adam kayırmacılık gibi çeşitli ahlaki olmayan davranışların yaşanmasına neden olmaktadır. Bunun yanında kamu çalışanlarının ehliyet sahibi olmaması da sıklıkla kamu zararlarının yaşanmasına neden olmaktadır.

Bu durumlara ilişkin birçok örnek gösterilebilir. Bir kamu kurumunda yapılacak ihalede görevli personel, çeşitli yöntemlerle ihaleyi kendisine rüşvet verecek firmaya verebilir. Belediyelerde hangi bölgelerin imara açılacağını önceden bilen meclis üyeleri, kelepir fiyattan ilgili tarlaları satın alabilir. Özelleştirme kapsamında satılacak bir kamu mülkü, siyasi bağlantılara sahip bir firmaya uygun fiyattan verilebilir. Küçük bir şehirde faaliyet gösteren bir kamu kurumuna alınacak personeller, ildeki milletvekillerinin yönlendirmesiyle seçilebilir. Milyonlarca lira değerindeki ürünler, gümrük memurunun aldığı rüşvetle kolayca ülkeye sokulabilir. Yöneticiler ultra lüks makam odaları ya da makam araçları alabilir.  Devletin yoksul insanlar için dağıttığı sosyal yardımlar, ihtiyacı olmayan kimseler tarafından alınabilir. Nüfusu çok düşük olan bir şehre, üstelik yakın bölgede havaalanı olmasına rağmen yeni bir havaalanı yapılabilir. İnsanlar sefalet içinde yaşarken şehrin merkezine estetikten yoksun bir heykel dikilebilir. Devletin ekonomiyi canlandırmak için verdiği teşvik, firma yetkililerince farklı alanlarda değerlendirilebilir.  Devletin istihdamı korumak için işçilere verdiği desteklere firma tarafından el konulabilir. Yoksul insanlar için toplanan bağış paraları dernek yetkilileri tarafından harcanabilir…

Yaşanan bu problemlerin benzerleri gerek Türkiye’de gerek de Dünya’da uzun yıllardır yaşanmaktadır. Siyasi partiler, coğrafyalar ve insanlar zamanla değişmekle beraber ilgili problemler hiç değişmemekte, bilakis insanların gözünde sıradanlaşmakta ve norm haline gelmektedir. İnsanlar artık ne yazık ki, bu tarz durumlara şaşırmamakta, tepki göstermemekte ve bu problemleri düzeltmek için çaba sarf etmemektedir.

Yolsuzluğa, adam kayırmaya, görevini kötüye kullanmaya, işe alımlarda haksızlık yapmaya meyilli bir yönetici ya da personel varsa İslam İktisadında devletin düzgün faaliyet göstermesi mümkün değildir.

Ne yapmalı?

“Tüyü bitmemiş yetimin” bile hakkı olduğunu bildiğimiz kamu kaynaklarının korunması ve etkin bir şekilde kullanılması için gerek bireysel bazda gerek de toplumsal bazda çaba sarf edilmesi gerekmektedir. İlk olarak yaşanan bu problemlerin normalleşmemesi gerekmektedir. Maalesef bu durumun sıradan hale gelmesi atasözlerine bile yansımıştır (“Bal tutan parmağını yalar”). Toplumdaki çarpık düzenin değişmesi için, insanların da kendisini düzeltme çabası içinde olması gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan Rad Süresinin 11. ayetinde Allah şöyle buyurmuştur:

“Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz.”

Yukarıdaki ayetin ışığında bireysel olarak yapılacak ilk şey, insanların kendisini ahlaken düzeltme çabası içinde olmasıdır. Bu noktada vicdan sahibi, kul hakkı yemekten korkan ve helal kazanç peşinde koşan bireylerin yetişmesine imkân sağlayacak bir eğitim sisteminin kurulması elzemdir. Bunun yanında bireylerin kendi beşerî sermayesini geliştirecek faaliyetlerde bulunması, alanında uzmanlaşarak ehliyet sahibi olması da insan kalitesini arttıracak önemli unsurlardır. Bu noktada bir diğer önemli husus gerek ahlaki yönden gerek de ehliyet yönünden örnek kişilerin kamu sektöründe görev alması gerekliliğidir. Kamu görevlerine yapılan atamalarda kişilerin ahlakına ve ehliyetine bakılmadan sahip olduğu dini görüşe bakılarak karar verilmesi, toplumun hem Müslümanlara karşı önyargısının oluşmasına neden olmakta hem de adalet sistemine güvenini zedelemektedir. Geçmiş tecrübeler bizlere sözde dindar görünümlü birçok kişinin bulunduğu konumu kötüye kullanarak kul hakkı yediğini ve görevini suiistimal ettiğini göstermiştir. Bu durum karşısında insanlar artık uyanık olmalı, kamu görevleri adaletli bir şekilde dağıtılmalıdır.

Atılacak ikinci adım ise, etkin bir denetim mekanizması ve adaletli bir hukuk sisteminin inşasıdır. Yukarıdaki kriterlere göre göreve getirilen memur ve yöneticilerin başıboş bırakılmaması ve sürekli denetimden geçirilmesi gerekmektedir. Geçen yazımızda dile getirdiğimiz “mali şeffaflık” ve “hesap verme sorumluluğu” bu noktada günümüzde çok önemli iki kavramdır. Bu ilkeler ışığında toplum bazında haksızlıklara karşı direnç göstermek, kamu görevlilerinin üzerinde olumlu anlamda bir baskı oluşturacaktır. Günümüzde sosyal medya üzerinden verilen tepkiler bile birçok adaletsizliği engellemektedir. Son olarak eğer ortada bir adaletsizlik varsa da hukuk sisteminin bu kişileri cezalandırması gerekmektedir. Nitekim bu durum halkın adalet sistemine güvenini arttıracaktır.

Buraya kadar anlatılanlar kimileri için çok fazla romantik gelebilir. Yazının başında da belirttiğimiz gibi günümüzde ideal bir sistemin kurulması çok zordur. Fakat en azından elimizden geldiği ölçüdeyeryüzünde iyiliği yaymak ve kötülükten alıkoymak” ilkesi doğrultusunda çaba sarf etmek, bizlere Kur’an-ı Kerim’de emredilen bir davranış biçimidir. Yaşanan haksızlıklara karşı toplumsal bir tepki göstermek, “tüyü bitmemiş yetimin” hakkını aramak, en azından yaşanan usulsüzlükleri normalleştirmemek, daha adil ve etkin bir ekonomik düzenin inşası için hayati öneme sahiptir. İslam İktisadının kurumsal yapısını sağlam temellere oturtmak, iktisadi meseleler tartışılmadan çözülmesi gereken bir gerekliliktir. Birey bazlı bu problemler engellenmeden yalnızca iktisadi amaçlarla İslam İktisadı’nın etkin şekilde uygulanması çok zordur.

Şükrü Çağrı Çelik

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun