Adam Smith çağında, doğa bilimi kılığına giren ve insani koşulları dışlayan ekonomi bilimi esasen toprak sahibi ve zenginlerin çıkarlarına uyuyordu.
Adam Smith ve Ricardo ile birlikte diğer ekonomi bilimcileri de ekonomiyi devlet tarafından müdahale edilmemesi gereken doğal bir nesne olarak ele alma yolunu tuttu. Bu çağın Newton ahlaki yapısına uyuyordu: bilim harikaydı, bilim matematikti; bilim doğru ve güzeldi.
Bunun yanı sıra Montaigne ve Machiavelli’nin eserlerinde öne sürdüğü hayal gücü, mit, duygular, duyarlılık, insan ilişkileri ve topluluk hakkında tartışmalar ekonomistlerin çoğu tarafından terk edildi. ( Milletlerin Zenginliği kitabının hala insan refahıyla ilişki olarak öneminin devam etmesine karşı Adam Smith’in Ahlaki Duygular Teorisini bir nevi önemi oldukça geride bırakmıştır.) Bunun Yanı sıra, Gibbon’nun Roma İmparatorluğu’nun Gerileyişi ve Düşüşü adlı kitabı Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabı ile aynı yıl olan 1776 yılında yayınlandı, ancak bugün çoğu ekonomist tarafından pek okunmuyor.
Felsefe ve sanatta (ve romantizm), ekonominin kaçınmaya çalıştığı bu konulara dair büyük bir bağlılık vardı. Ancak bu felsefe ve sanat eleştirisi uzun yıllardır geniş çapta okunmuyor ve incelenmiyor.
Yaşamların insani yanını görmezden gelmenin etkisi, “politik” olanın sosyal perspektifini, onu bireysel odaklı “kazanç” ile birleştirerek zayıflatmaktı. Dolayısıyla, kazancın iç yapısını (veya daha sonra fayda veya tercihi) veya topluluk hissini ve kültürün etkisini keşfetmek yerine, bunların pazarın mekaniğiyle ilgisiz olduğu varsayıldı. Çıkar grupları ve iktidar düzenlemeleri ile ilgili olan siyaset, ekonomik faaliyetten daha belirsiz ve modellemesi daha zordur.
Ekonominin bir bilim olmasını isteyenler, “bilimsel olmanın” dönemin toplumu tarafından takdir edildiği ve kaya gibi sağlam deliller ile gerçeğe giden yol olduğu algısıyla motive oldular. Bu, pazarın sosyal olarak inşa edilmekten ziyade doğa kurulları gibi işleyen bir sistem iması ile hala gündemini korumaktadır. Ekonomi bilimi ekonominin bir tanımını yapma çabası olduğundan dolayı ekonomi bilimi sınıf ve mülkiyet gibi şeyleri görmezden gelen ve sermayeyi sosyal ve politik iktidar için kullanılabilen bir mülk olmaktan çok ekonomik akışın bir parçası olarak gören naturalist yaklaşıma bağlıdır.
Şimdi bile, ekonomi hala Descartes çağının bir parçası gibi devam ediyor ve insanın ve toplumun doğası hakkındaki sosyal, tarihsel ve felsefi düşüncelerin çoğundan kaçınıyor. Shaftesbury ve Puffendorf gibi isimler, zamanlarında çok okundu, şimdi Hobbes, Descartes, Ricardo, Mill ve Keynes’den çok daha az biliniyor. Karl Polanyi, Hayek’ten çok daha az biliniyorlar. Hayek, Gombrich, Popper ve Drucker gibi sınıf arkadaşları ve meslektaşları arasında Viyana toplumundaki karmaşık etkileşimlerin yer aldığı bir sosyal tarih öğrenmiyor ve buna ilgi duyulmuyor. Viyana kültürünün etkisi pek çok ekonomist tarafından bilinmemektedir.
Bununla birlikte çözüm basitlik aramak değil, doğayı, insanları, siyaseti; felsefe, sanat, , antropoloji ve tarih ile ele alarak bir tür bu sosyal karmaşıklığı kucaklamaktır. Çünkü ileriye giden yol, geçmişin basit bir izdüşümü olamaz. Bundan daha fazlasıdır.
Anthony Pagden, Neden Aydınlanma Hala Önemlidir’de, aydınlanma, geç feodalizm ve Rönesans’tan önceki dönem için şöyle yazıyor: “Skolastikler, kendi doğal hukuk versiyonlarını, kültürleri veya inançları ne olursa olsun, tüm insanların aynı şekilde görülmesini gerektiren evrensel bir ahlaki ve politik kodun temeli haline getirdi.Ayrıca, insanların birbirlerine saygı duymalarının gerekliliği üzerine durdular. Çünkü “bir araya gelmek” için ortak dürtülerin paylaşıldığı ve insanların birbirlerine, hatta yabancılara, zor zamanlarda yardım etmeleri gerektiği, “insanlar arasındaki dostluğun doğal hukukun bir parçası olduğu” iddia edildi.
Pagen şunu da ifade etmiştir:” Aydınlanma, potansiyel olarak kozmopolit bir dünyanın bir parçasıydı; teologların bunun ancak iyi niyetli bir tanrının daha büyük planının bir parçası olarak mantıklı olabileceği iddiasını kabul etmek zorunda kalmadığı bir şekilde.”
Ancak Tanrı yoksa kim var ? Pagen’in gösterdiği gibi, bu çabanın üstesinden doğa kurallarına göre işleyen piyasa, teknik ve mali çıkarlar geldi.
Bunun bu kadar önemli olmasının nedeni, Smith’teki (ve eğer okuyacak olursak diğer birçok klasik iktisatçının), manipüle edilmiş tahıl fiyatları nedeniyle fakirlerin açlıktan ölmesine izin vermenin yanlış olduğu şeklindeki basit ve etik görüşün yerini kişisel çıkar hesaplayıcıları dışında insan zekasını reddeden bir anlayış tarafından daha mekanik bir görüşe bırakmasıdır. Bu, yıkıcı bir topluma yol açan Hobbesçu dünyaya bir dönüş: iklim, eşitsizlik, yolsuzluk. Bugün, yoksullar o kadar çok düzenleme ve prosedürle (emlak, eğitim, polis) kuşatılmış durumda ki insanlar açlıktan ölüyor. Yiyeceğe sahip olmamak, ancak tüm yeni yoksunluk biçimleriyle birlikte ciddi bir açlık yaşamına neden olan kötü yiyeceklere sahip olmak, kör bir toplum tarafından acı olarak algılanmaz.Mevcut haliyle ekonomi – çoğu ekonomi ödevi ve üniversite dersleri – bu tür acılara dokunmuyor.