Anasayfa KitapKitap-Değerlendirme Ekonomi ve İnsanlık Tarihi

Ekonomi ve İnsanlık Tarihi

by

“11. yüzyıl başlarında, papa tüccarların hiçbir zaman cennete giremeyeceğini söylüyordu. Bir sonraki yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise Papa, Homobonus adlı bir tüccarı azizi ilan edecekti.”

Ekonomist Niall Kishtainy’nin 2017 yılında yayınladığı, Türkçeye ise Ekonominin Kısa Tarihi adıyla kazandırılan eser, ekonominin aslına bakılırsa Avrupa merkeziyetçi bir tarihini sunuyor. Hatta dar bir çerçevede Kishtainy, verdiği örnekler ve model isimlerle, uzmanı olduğu İngiltere tarihi üzerinden ekonomi tarihine bir açıklama getiriyor.

Ekonomi tarihi içerisinde Britanya’nın rolü inkâr edilemez şüphesiz. Endüstri devriminin ilk olarak burada gerçekleşmiş olması, insanlık tarihinde büyük olaylara yol açan Karl Marx’ın felsefesini bu topraklarda geliştirmesi, Britanya’nın ekonomi tarihi içerisindeki önemini gösteren açık örnekler. Her ne kadar kitap, başlığındaki kuşatıcılık ile uyuşmasa da yine de okuyucuya bütüncül bir bakış açısı sağlama konusunda da geri kalmıyor. Özellikle sayfalar ilerledikçe soyut bir yapı haline gelen kimi ekonomik yaklaşımlar, yazarının kolay anlaşılabilir üslubu ve tercümenin akıcı olması dolayısıyla okuyucu için okuması oldukça keyifli bir hâl alıyor.

“Ekonomi sözcüğü kulağa biraz yavan gelebilir ve bir dizi sıkıcı istatistik belirebilir hemen aklınızda. Ancak ekonomi gerçekten de insanların hayatta kalmasına, sağlıklı ve eğitimli olmasına nasıl yardım edileceğiyle ilgilidir. Ekonomi insanların eksiksiz, mutlu hayatlar yaşaması için gerekli şeyleri nasıl elde ettiğiyle ve bazılarının neden edemediğiyle ilgilidir. Eğer temel ekonomik problemleri çözebilirsek, belki de herkese daha iyi bir hayat sürme konusunda yardımcı olabiliriz.”

Ekonomik gelişmenin serüveni

“Oeconomicus” şekliyle Yunanca’dan gelen ekonomi kelimesi; hane anlamına gelen “Oikos”ile kural, yasa anlamına gelen “Nomos”kelimelerinin oluşturduğu bir terkipten meydana geliyor. Yunanlılar zamanında evlerin ekonomisini ilgilendiren bu kelime günümüzde çok daha karmaşık bir yapıyı içeriyor şüphesiz. İlk insanlar meyve toplayıcılığı ve avcılık ile geçimlerini sağlamış, ateşin bulunmasının  ardından çanak çömlek gibi kimi malzemelerin yapımı ile yemek yapımı mümkün olabilmiş, ilk ekonomik devrim olarak kabul edilen bitki ye tiştirilmesi ve hayvanların evcilleştirilmesi ile de tarım yapma imkânı elde edilebilmiştir. Tabii bu da beraberinde yerleşik hayata geçmeyi ve köylerin kurularak insanların kümelenmesini sağlamıştır. İnsanlar ürettikleri ihtiyaçları dışındaki fazla ürünleri değiş tokuş yöntemiyle birbirlerine sunmuşlar, değiş tokuş yöntemiyle başlayan bu alışveriş sonraki zamanlarda yerini paraya bırakmıştır. “İlk sikke MÖ 6. Yüzyılda, bugün Türkiye sınırları içinde kalan Lidya krallığında, gümüş ile altının doğal bir alaşımı olan elektrondan yapılmıştır.” Batı düşüncesinin oluşumunda Yunanlı düşünürlerin katkısı inkâr edilemez. Yazar da Platon ve Aristo’nun ekonomiye getirdiği izah ile işe başlar. Tabi o dönemde ekonomik yapı daha da kompleks bir yapı haline gelmiş, dolayısıyla bu durum da düşünürleri bu konuyla alakalı i’mâl-i fikr etmeye itmiş, model beyan etmelerini sağlamıştır.

İdeal bir toplum hayal eden Platon’un da toplumu doğrudan etkileyen ekonomi gibi bir başlığı atlaması düşünülemedi. İlginç olan gerek bu düşünürler, gerekse de Ortaçağ Hıristiyan çevresi faize şiddetli bir biçimde karşı çıkmış. Yazar, Ortaçağ’daki bu şiddetli karşı çıkışla alakalı örnekleri kitapta verir. Gelişen imkânlara paralel olarak büyüyen ekonomik sistem inanca galebe etmişti şüphesiz.

Ağır sabanların ve yeni tür at koşumlarının icadı daha geniş topraklarda tarım yapmaya olanak sağlıyor, nehirlerin kenarına kurulan çarkların döndürdüğü değirmen taşları ise tahılları daha çabuk öğütüyordu. Bu da beraberinde daha çok ürün elde edimini getiriyordu. Tabii bununla birlikte pazar arayışı da ihtiyaç haline geliyordu. Kapalı topluluklar birbirleriyle ticarete başladıklarında ekonominin seyrini etkileyen yeni bir sektör, bankerler ortaya çıkmıştı. Ayrıca bu bankerler deniz aşırı mal sevkiyatı yapan kişiler için sigortacılık da yapıyorlardı. Gelişen kasabalar feodalizmi de zayıflatıyordu, çünkü artık köylüler para karşılığı çalışmak üzere şehirlere göçüyorlardı. Ekonomik çehre değişirken, bu beraberinde siyasal çehrenin de değişmesini sağlıyordu. Tabii bu klasik kilise öğretisine de darbe vuruyordu.

“11. yüzyıl başlarında, papa tüccarların hiçbir zaman cennete giremeyeceğini söylüyordu. Bir sonraki yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise Papa, Homobonus adlı bir tüccarı azizi ilan edecekti.”

Yusuf Sami Kamadan, “Ekonomi İnsanlıkla İlgilidir”, Bilimevi Kitabın Ortası dergisi, sayı 18.

Kaynak: Dünyabizim 

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun