İslam hukukçuları, şer’i mahkemeler, çeşitli İslami bankaların komiteleri ve kurulları, kredi ve borçların herhangi bir para birimi, döviz sepeti veya altın endekslenmesi ilkesini kabul etmemiştir. Pakistan Federal Şer’i Mahkemesi (FSC) bu konuyu detaylı olarak mütalaa etmiştir. Bu bağlamda, El-Hidâye, El-Mebsût, Bedâi’u’s Sanâi, Kitâb-ül Fıkh (Al-Jaziri) gibi kitaplar, İmam Ebu Hanife, İmam Muhammed Ebu Yusuf, Gazzâlî gibi alimle Hicrî 13. yüzyılın tanınmış hukukçularından İbn Âbidîn Şami, Pakistan İslami İdeoloji Şurası, meşhur ulemâların ve ekonomistlerin makalelerini ve Cidde’de düzenlenen endeksleme konulu uluslararası bir semineri referans alınmıştır.
Pakistan Federal Şer’i Mahkemesi’nin, Sahih-i Müslim’de Hz. Peygamber’in, altı şeyin değiş-tokuş yapılmasının ribâ olacağı konusunda rivayet ettiği hadise atıfta bulunarak, şöyle demiştir:
Aynısı aynısına, eşit miktarda ve elden ele (peşin) mübadele edilmesi emredilen altı emtia arasında altın ve gümüş (para birimi) de sayılmıştır. Kişi bir yıl sonra geri ödemek şartıyla bankadan 100 Pakistan Rupisi kredi alırsa ve bu meblağ endekslenmeden sonra 120 Rupi olursa, yukarıda rivayet edilen hadiste belirtilen altı şeyden biri olarak ribâ kategorisine girer ve nesie ile fazl ribâsı alanına girer.
Pakistan Federal Şer’i Mahkemesi, Al-Jaziri’nin meşhur kitabı Kitab-ül Fıkh adlı eserinden de alıntı yapmıştır:
Krediye ve borca ilişkin noktalar arasında işlemin eşitlik içermesi gerekliliği vardır. Bu şekilde, ölçülebilir bir şey ödünç verilirse, örneğin buğday, fiyatındaki artış veya düşüşe bakılmaksızın aynı miktarın iade edilmesi gereklidir. Aynı kural, sayılarak ödünç verilen şeyler için de geçerlidir.
Bu bağlamda, Allâme Kâsânî, kişinin aldığı borçtan daha fazlasını geri ödeme şartı ile borçlanması hâlinde veya kişinin orijinal madenî para ile geri ödeme yapmak şartı ile değeri düşürülmüş madenî para borç alması hâlinde, işlemin yasal sayılmayacağını söyler. Kâsânî’nin ilgili yazısı şöyledir:
Kredi söz konusu olduğunda, burada herhangi bir fayda sağlanmaması gerektiği belirtilmelidir; eğer öyleyse yasal olmayacaktır, örneğin; birisi orijinal madeni para ile geri ödeme yapmak şartı ile değeri düşürülmüş madeni para borç verirse veya borcun geri ödemesi esnasında ek fayda sağlayan herhangi bir şey verirse. Bu tür işlemler yasal olarak kabul edilmez çünkü Hz. Peygamber (s.a.v), böyle ek bir fayda sağlayan borçlanmayı yasaklamıştır. Buradaki ilke, söz konusu işlemde şart koşulan herhangi bir ek faydanın ribâ olmasıdır, bunun sebebi bu ek ödemenin herhangi bir şeyin bedeli olmamasından dolayıdır. Her Müslüman kendini fiili ribâdan ve ribâ şüphesinden korumakla mükelleftir.
İbn Kudâme bu sorunu ayrıntılı olarak ele almış ve ödünç alan kişinin, değerde bir artış veya devalüasyon olup olmamasına bakmaksızın, aldığı meblağda geri ödeme yapması gerektiğini belirtmiştir:
Ödünç alan kişi, para birikiminin değerinde meydana gelen artışa veya azalışa bakmaksızın aynı madenî para ile veya aynı para birimi ile ödeme yapmalıdır.
Pakistan Yüksek Mahkemesi Şer’i Temyiz Kurulu da bu hususu ele almıştır. Kurulun en kıdemli Hâkimi olan Yargıç Halîlürrahman bu hususta şunları söylemiştir:
Ribâ faiz endekslemeye dayandırılarak rasyonelleştirilemez çünkü tüm krediler ve borçlar kredi veya alınan nesne birimleri bakımından eşit tediye edilecektir. Kağıt para söz konusu olduğunda mübadele, sayım ile gerçekleşir. Borç sözleşmesi gereği, 1000 Pakistan Rubisi alacaklı olan kişi, sadece 1000 Rubi talep edebilir, ne fazla ne eksik. Ribâ yasağı genel olarak benzeri benzerine yapılan mübadelelerde ilgili mübadele birimlerinin eşit olmasını gerektirir. Bu durum kişiye uygun gelmezse, bu değişimi yapmaz ve dinen yapılmasında sakıncası olmayan alternatif bir yol seçmekte serbesttir. Örneğin; ihtiyaç sahibi bir kişiye ihtiyacını karşılaması ve iş gereksinimini ortadan kaldırması amacıyla borç vermek yerine, müeccel satış yapılabilir veya sermaye sahibi kişi arasında (her iki tarafın da fayda sağlayabileceği) bir ortaklık anlaşması düzenlenebilir. İhtiyaç sahibi kişinin ihtiyacı giderilirken, borç veren tarafın endişesi ise vadeli fiyata eklenen marj ile giderilebilir veya ortaklıktan elde edilen kârlar ile otomatik olarak ortadan kalkar.
Al-Jaziri, Hanefilere göre ‘karz’ kavramının açıklamasını yaparken, ilginç bir örnek vermiştir: A şahsı, kilosu 5 kuruştan 4 kilo et veresiye (yani ödemesini sonra yapmak üzere) satın alıyor (etin alındığı tarihteki toplam borç meblağı 20 kuruştur). Ödeme zamanı geldiğinde, et fiyatı kilosu 2 kuruşa düşse bile A şahsı bu durumda etin yeni fiyatına göre 8 kuruş değil, eski borcu olan 20 kuruş ödemek zorundadır. Benzer şekilde, İbn Kudâme tüm malların, değer artışı veya düşüşü dikkate alınmaksızın, alınan miktarın aynısının iade edilmesinin zorunlu olduğunu ileri sürmüştür.
İslam’da borç verme fiili hayır amaçlı/karşılıksız yapılan bir davranıştır ve borç veren, borç verdiği malları/parayı borçlu kişiye, borç süresi boyunca herhangi bir karşılık almaksızın verir. Kredinin/borcun değeri enflasyon nedeniyle azalırsa, kredi/borç veren daha büyük bir hayır yapmış sayılır. Kur’an-ı Kerim zorluk içinde olan veya mali sıkıntı içinde olan borçlara mühlet verilmesini teşvik eder. Bu nedenle, İİT Fıkıh Konseyi, ödünç verilen paranın, yaşam maliyeti, faiz oranları, GSMH büyüme oranları, altın veya diğer emtia fiyatları ve benzerlerine endekslenmesini kesin olarak yasaklamıştır. Ancak, kişi enflasyon karşısında değeri koruyan altın veya diğer para birimleri cinsinden borç verebilir. Bu durumda da borç mülkiyeti enflasyon nedeniyle artmaz.
Burada önemli olan, borç verilen para birimi değer kaybettiğinde, değeri genel olarak düşer yani kişi onu borç vermiş ya da elinde likit olarak tutmuş fark etmez. Örneğin; bir kişi kasasında tutacak olmasından dolayı parasının kaybedeceği değeri, vermiş olduğu borçtan çıkartmayı hesap ederek fayda sağlayan bir kişi gibi olur. Krediden/verilen borçtan fayda sağlanması, bu borç alışverişini, İslam hukukuna uygun olmayan bir sözleşme hâline getirir.
İİT İslami Fıkıh Konseyi sekizinci oturumda (21-27 Haziran, 1993) enflasyonun borç üzerindeki etkisine ilişkin olarak aşağıdaki kararı almıştır:
Alacaklı ve borçlu, döviz kurunun tahsil edildiği tarihte uygulanan kur ile aynı olması kaydıyla borcun tahsil edileceği günde mutabakata varabilir fakat borcun borç için belirtilen dışında bir para birimi cinsinden ödenmesi konusunda mutabakata varamaz.
Aynı şekilde, bir para birimi cinsinden taksitler hâlinde ödenecek borçlar için, taraflar taksitlerin tahsil edileceği tarihte geçerli olan kambiyo kuru üzerinden farklı bir para birimi ile peşin ödeme konusunda mutabık kalabilir. Taraflar sözleşme yaparken, ücretin tek seferde tahsil edileceği para biriminden veya belli oran karşılığında altın ile ödenmesi koşulunda mutabık kalabilirler. Borçlunun aleyhinde olacak şekilde işlem yapılmamalıdır. Mutabık kalınan ödeme biriminin dışında birim ile ödeme yapılması istenmemelidir.
Kaynak: Ayub, Muhammad, İslam Ticaret Hukukunda Borç Verme ve Ödünç Alma, “İslamî Finansı Anlamak”, çev. Suna Akten Çürük ve Raif Parlakkaya, İktisat Yayınları 2017, ss. 189-191.
Kitabı satın almak için tıklayınız.