Temel Hazıroğlu
Daha önce iktisat ile ekonomi kavramlarını ele almış ve aralarındaki farkları tartışmıştık. Aynı anlamlarda kullanılmalarına rağmen bu iki kavramın arasında derin farklılıkların ve ayrılıkların olduğunu belirtmiştik. “İktisat” ve “ekonomi”nin ayrı zihinlerin ve ayrı yaklaşımların ürünü olduğunu söylemiş ve mevcut iktisat anlayışının materyalist iktisat anlayışı olduğunu ve onun iki uygulaması olan kapitalist ve sosyalist ekonomilerin de bizatihi onun politikaları, uygulamaları olduğuna işaret etmiştik. “İktisat” kavramının bir amaca matuf zihinsel bir çaba ve teori, “ekonomi” kavramının ise bu zihinsel çaba ve teorinin bir uygulaması olduğunun altını çizmiştik. Ekonominin dar ve sığ anlamına karşılık iktisat kavramının sadece ekonomiyi değil bütün hayatı kuşatan daha geniş ve derin anlamlar taşıdığını, yeni zihin üzerinden yeni dünyaya kapı aralayan felsefi bir tarafının bulunduğunu mütalaa etmiştik.
Şimdi bu yaklaşımdan hareketle “İslam iktisadı” ile “İslam ikonomisi” kavramlarını ele alıp bazı değerlendirmelerde bulunacağız. Müslüman zihin açısından bu iki kavramın neye tekabül ettiğini analiz etmeye çalışacağız.
İslam-Ekonomi İlişkisi
Öncelikle şunun altını çizmekte fayda var: her düşünce sistemi, her medeniyet kendi kavramları ile hayat bulur. Bu çerçevede, İslam düşüncesinin, İslam toplumunun ve İslam sosyolojisinin en temel ilkesi, en esaslı zihni dayanağı kendi özgünlüğü ve kendine haslığıdır. Bu durum açık ve nettir. Bu açıdan, İslam düşüncesinin zihni arka planına ait umdelerin hayata ve pratiğe aktarılması son derece önemlidir. Burada her şeyin başına İslam koyarak oluşturulan çalışmaların ne kadar yetersiz ve özgünlükten uzak olduğu tartışmasını sonraya bırakmak kaydıyla şunu ifade etmeden geçemeyeceğiz. Modern dünyadaki gelişmeleri büyük bir yenilmişlik ve ezilmişlik duygusuyla takip edip oradaki değerleri kabullenmek, onları, başına “İslami” koyarak almak, zihni ve entelektüel tembelliğin ötesinde geleceği de karartan bir tutumdur. Kaldı ki, İslam kavramını kullanarak yapılabilecek bütün hata ve noksanlıkların da İslam’a ve Müslümanlara mal olabileceği ve onlara zarar verebileceği gerçeğini de unutmamak gerekir. O yüzden “İslami iktisat”, “İslami ekonomi”, “İslami banka”, “İslami demokrasi” vb. tüm nitelemelerin doğru olmadığını aksine bu yaklaşımın İslami değerleri tüketip içini boşalttığını sürekli vurguladık. Bu meyanda bu tür nitelemelerin, İslam’ın ve bizim dışımızda bir şey var da sanki ona öykünüyoruz çağrışımı yaptığının altını çizdik. Ancak bu önemli tartışmayı daha sonra derinleştirerek yapmak kaydıyla, “İslam” kavramını, ona yabancı olan ve aynı zamanda dar ve sığ anlamlar içeren “ekonomi” kavramıyla yan yana ve birlikte kullanmanın sakıncalarına dikkat çekmenin yeni bir zihin ve yeni bir iktisat oluşturma konusunda önemli bir sosyal görev olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
İnsanların ve toplumların birbirleriyle olan ilişkilerini belirleyen temel unsur her medeniyetin kendine has ontolojik ve epistemolojik anlayışını ortaya koyan “kurucu dünya görüşleri”dir. Dolayısıyla ahlak, hukuk, siyaset, sosyoloji, iktisat vb. alanlarda farklı medeniyetlerin farklı anlayışlarının olması gayet tabii bir durumdur. Bu çerçevede düşünüldüğünde İslam iktisadına dair bir şeyler konuşulacaksa ilk ele alınması gereken konu İslam dininde yer alan insan ve insanın algılanması konusu olmalıdır. Çünkü insanın yaratılış hikmetini ve fıtratını gözardı eden bir yaklaşımla oluşturulan tüm anlayışlar İslam iktisat felsefesi veya İslam iktisat düşüncesi sıfatını hak etmeyecektir.
“İnsan nedir? İnsan, bir kaynak mıdır; yoksa bir değer midir? İnsanın dünyadaki misyonu nedir? Dünya mülk müdür; yoksa emanet midir? Ekonomik ilişkilerde insan tüketici midir, değerlendiren midir?” sorularına tutarlı cevaplar verilmeden ortaya konmaya çalışılacak her İslam iktisadı çabası yetersiz, sınırlı ve eksik olacak, uygulama modelleri de problem oluşturacaktır.
Kuşatıcı Tanıma İhtiyaç Var
Şimdi yukarıda anlatılan perspektif doğrultusunda önce kavramsal bir çerçeve ortaya koyalım ardından da bir İslam iktisat felsefesi ve ekonomik ilişkiler sistemi gündeme getirmeye çalışalım. Öncelikle İslam kavramının özgünlüğünü hatırlayalım, sonrasında ise yabancı ve başka zihinlerin ürettiği kavramlarla kendi kavramlarımızı yan yana getirmenin oluşturduğu sakıncaları düşünelim. Son olarak da, bu kapsamda yeni bir iktisat zihni üzerinden iktisat ve ekonomi ayrımını yapıp ve nihayetinde yeni bir kavram ihtiyacının altını çizelim.