Anasayfa Makale Hisbe Bağlamında Günümüz Semt Pazarlarının Denetim ve Düzenini Sağlayan Kurumların Etkinliği

Hisbe Bağlamında Günümüz Semt Pazarlarının Denetim ve Düzenini Sağlayan Kurumların Etkinliği

by

İktisadi ve ticari hayat hızlı bir değişim ve dönüşümden geçse de insanların bazı alışkanlıklarını devam ettirdikleri görülmektedir. Örneğin günümüzde insanlara daha nezih, konforlu ve şeffaf hizmet sunan süpermarket, hipermarket gibi gelişmiş market türleri hizmet göstermesine rağmen halen insanların bir kısmı her semtte haftanın belirli bir günü kurulan semt pazarlarından alışveriş yapmaya devam etmektedir. Bununla beraber pek çok insanın da bu pazarlardan alışveriş yapmayı bırakıp zikredilen büyük marketlere yöneldikleri de bir vakıadır. Peki birçok kişiyi semt pazarlarından uzaklaştırıp marketlere sevk eden sebepler nelerdir? Bu durumun, daha temiz bir ortamda, istenilen saat ve günde alışveriş yapma gibi fiziki şartlardan kaynaklanan sebepleri olduğu gibi, yeterli denetim ve düzenlemelerin olmamasına bağlı olarak bazı pazarcı esnafının müşteri memnuniyetini olumsuz etkileyen davranışlarından kaynaklanan sebeplerinin de olduğunu söylemek mümkündür. Bu davranışlar arasında; sattığı ürünleri olduğundan farklı bir şekilde etiketleme, çeşitli ışıklandırmalarla ürünleri olduğundan farklı gösterme, ürünlerin kötüsünü müşteriye verme, tartıda hile yapma gibi davranışlar yer almaktadır. Bu davranışlar satıcıyı haksız kazanç elde etmeye sevk ederken müşterinin de aldanmasına yol açmaktadır.

İslam dininde ticaretin teşvik edildiği hatta “Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” (İbn Mâce, Ticârât, 1), “En faziletli kazanç, kişinin elinin emeği ve dürüst yapılan alışveriştir” (Ahmed b. Hanbel, IV, 141) gibi hadislerle övüldüğü bilinmektedir. Ancak bu, İslam’da her türlü ticaretin övüldüğü anlamına gelmemektedir. Bilakis İslam dininde övülen ve teşvik edilen ticaretin ön şartı karşılıklı rızaya dayanması ve meşru olmasıdır. Böylece İslam dini ticari hayatta hem satıcıyı hem de alıcıyı korumayı hedeflemiştir. İşte İslam medeniyetinde çarşı-pazarda bu düzeni sağlamaya yönelik olarak hisbe adlı bir kurum kurulmuştur.

Hisbe kelimesi, Arapça’da “hesap etmek, saymak, yeterli olmak” anlamlarına gelen hasb (hisâb) kökünden türeyen ve “sevabını umarak bir işi yapmak”, “akıllı ve basiretli bir şekilde yönetmek”, “çirkin bir iş yapanı kınamak”, “hesaba çekmek” gibi anlamlara gelen ihtisâb mastarından isimdir. Terim olarak ise hisbe, “emir bi’l-ma’ruf nehiy ani’l-münker” yani “iyiliğin emredilip kötülükten men edilmesi” prensibi uyarınca gerçekleştirilen genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmeyi ve özellikle bununla görevli kurumu ifade etmektedir. Hisbe kişi, toplum ve devlet hakları ihlâllerini oluşturan fiillere yönelik olup bu teşkilâtın görev alanı Allah hakkı, kul hakkı, her iki yönü de bulunan haklar olmak üzere üç temel hakkın korunmasını kapsamaktadır. Hisbe faaliyetleri, genel olarak kamu hukuku kapsamına dahil olmakla beraber yer yer muhtesibin yetki ve sorumluluklarına göre idare hukukunun kapsamına da girmektedir (Kallek, 1998).

İslam’ın piyasaya bakışını yansıtan hisbe kurumu hem iktisadi hem de toplumsal hayatı düzenleyen ahlaki ilkelerin uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamakla görevlidir. Hisbe kurumunun ortaya çıktığı dönemin özellikleri ve geniş uygulama alanı göz önüne alındığında, günümüzde böyle bir kurumu karşılayacak müstakil bir devlet kurumu bulunmamaktadır. Bunun en temel sebebi hisbe kurumun ilk defa ortaya çıktığı 7. yüzyıldaki devlet anlayışı ile günümüz modern devlet anlayışı arasında ciddi farklılıklar bulunmasıdır. Nitekim modern devlet, Aydınlanmacı felsefî gelenekten beslenmektedir. Bu gelenek devleti her türlü karşıtlığa rağmen ayakta kalacak ve ideolojisini sürdürmeyi sağlayacak ortamı sağlamlaştıracak politikaları ahlaki değerlerin üstünde görmektedir. Modern devlet başta ahlak olmak üzere çıkarları uğruna tüm değerleri araçsallaştırma mantığına sahiptir. Bu nedenlerden ötürü Müslüman toplumlarda İslam’ın iktisadi ilkeleri ile modern devletin iktisadi ilkeleri çatışmaktadır. Hatta modern devlet, İslami değerlerin iktisadi, siyasi, hukuki ve kültürel olarak uygulanmasında engelleyici politikalar gütmektedir (Yılmaz vd., 2021). Geleneksel toplumlarda Müslüman bireyin sahip olduğu ontoloji, kimlik, kültür, aidiyet gibi temel ahlaki öğeler modernleşme süreci boyunca mütemadiyen değişime ve dönüşüme uğramıştır (Babacan ve Yılmaz, 2019). Dolayısıyla modern devlet, bireyin toplum ve devlet ile arasında mevcut olan aile, din, etnik topluluk, cemaat, gelenek gibi ara kurumları ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle bireyler sistemli bir şekilde yalnızlaştırılmaya maruz bırakılmış ve devletin baskıcı yapısı karşısında direnme gücü sınırlandırılmıştır. Oysa geleneksel toplumlarda Müslüman birey kul olma bilinci ile hareket ederek, yaptığı her fiile karşılık dünya ve ahirette sorumlu olacağının farkında olur. Böylece kendi hayatında ve toplum ve tabiatla ilişkisinde dengeli olmaya çalışır. Modern devlet, maksimum kâr anlayışıyla yönetilen şirket mantığı ile işlemektedir. İslam siyaset düşüncesinde ise devlet, toplumsal iyiyi amaçlayan aşkın ve soyut bir kurumdur. Özellikle Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı devlet tecrübelerinde, devletin bu nitelikleri daha barizdir. Modern devletin sahip olduğu engelleyici nitelikler nedeniyle, Müslüman kimliğini ortaya koyarak, İslami değerlere sahip kurumlar inşa etmenin güçlüğü-imkânsızlığı ise Türkiye tecrübesinde görülmektedir (Yılmaz vd., 2021).

Yukarıda değinilen geleneksel Müslüman toplumların devlet yapısı ve yönetimi ile modern devlet yönetiminin niteliksel farklılıklarından ötürü hisbe kurumunun günümüzde tabii olarak birebir karşılığı bulunmamakla birlikte, belediyelerin zabıta teşkilatının hisbe kurumunun icra ettiği faaliyetlerin cüzi bir kısmını (denetim ve cezai yaptırım) yerine getirdiği söylenebilir. Modern devlet yapısıyla birlikte günümüzde ahlaki değerlerin gittikçe kaybedildiği düşünüldüğünde çarşı-pazar eşrafının ve ilgili denetleyici kurum yöneticilerinin eksikliklerinin, geliştirilebilecek yönlerinin ortaya konulması önem arz etmektedir.

Literatüre bakıldığında hisbe bağlamında genellikle teorik çalışmalar bu lunmakla birlikte, günümüzde hisbe kurumunun icra ettiği görevleri yerine getiren farklı kurumların etkinliği ve İslam ticaret ahlakının semt pazarlarına yansımasını araştıran sınırlı sayıda çalışmaya rastlanılmıştır. Türkiye için ise bu kapsamda yapılacak bir araştırmanın eksikliği hissedilmektedir. Literatürde, çoğunlukla hisbe kurumu, tarihi, fonksiyonları, muhtesibin görevlerine ilişkin çalışmalar (Salim vd., 2015; Ateş, 2017; Kalkavan, 2018); hisbe kurumunun farklı devirlerdeki uygulanışına ilişkin çalışmalar (Demirkaya, 1998; Özsoy, 2004; Dost, 2021; Habergetiren ve Yalnız, 2021; Hizmetli, 2004; Canpolat, 2015; Hizmetli, 2017) ile günümüzdeki Hisbe kurumuna benzer kurumların incelendiği çalışmalara rastlanılmıştır (Alkış, 2011; Attahiru vd., 2016; Siro ve Sundramoorthy, 2017; Akça ve Bozatlı, 2018; Alkış, 2019; Azhar vd., 2020; Barış, 2020; Dönmez ve Kayadibi, 2021).

Hisbe kurumunun semt pazarlarında yansımasına yönelik olarak ise, Anwar vd.’nin (2020) semt pazarlarındaki iş ahlakı uygulamasında hisbenin rolünü analiz etmek amacıyla, Endonezya Surabaya’da Wonokromo semt pazarı satıcılarıyla görüşme yaptığı araştırmasına rastlanmıştır. Türkiye’de ise, hisbe bağlamında semt pazarlarını düzenleyen ve denetleyen kurumların etkinliğini ele alan aynı zamanda İslam ticaret ahlakının semt pazarlarında yansımasını inceleyen herhangi bir nitel çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı, geçmişte hisbe kurumu tarafından icra edilen, günümüzde ise çarşı-pazarın düzen ve denetimi işlevini yerine getiren kurumların etkinliği ile hisbe bağlamında İslam ticaret ahlakı anlayışının semt pazarlarında uygulanışının ve rolünün keşfedilmesidir. Bu amaç çerçevesinde, Sakarya, Adapazarı ilçesindeki Katlı Pazar Yeri eşrafından 8 kişi ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca, araştırma bulgularının çaprazlama kontrolü için, Ticaret İl Müdürlüğü, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü, İlçe Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ile Sebze ve Meyveciler Esnaf Odası yetkilileri de mülakatlara dahil edilmiştir. Çalışma neticesinde elde edilecek bulguların hem literatüre katkı sağlayacağı hem de şehir yönetiminde farkındalık oluşturacağı düşünülmektedir.

Araştırmada çalışılacak kişi sayısının Katlı Pazar Yeri eşrafından 8 kişi ile denetleyici kurum yetkililerinden 4 kişi olmak üzere, toplamda 12 kişi olarak belirlenmesi araştırmanın sınırlılığını oluşturmaktadır. Farklı şehirlerde ve semtlerde, farklı sayıda ve gıda dışı iş konularında çalışan pazarcılara ya da diğer esnafa yönelik benzer araştırmalar yapılarak çalışma genişletilebilir.

1. Pazar Denetim ve Düzenlemeleri / Denetim ve Düzenlemelerin Yeterliliği Hakkındaki Değerlendirmeler

Katılımcılar, pazarcı esnafı olarak hangi denetim ve düzenlemelere tabi oldukları sorusuna verdikleri cevaplarda, satılan ürünlerin hijyen kontrolü için İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün denetimine; terazi ölçümleri için Adapazarı Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’nün denetimine tabi olduklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca yapılan denetimlerin, gıda güvenliğinin sağlanması, terazilerin doğru tartmasının sağlanması, insan sağlığının korunması, esnafın kontrol altında tutulması, esnafın ve vatandaşın korunması, esnafın dürüstlüğe teşvik edilmesi ve vatandaşın hileden korunması gibi amaçlarla yapıldığı değerlendirmesinde bulunmuşlardır.

Tablo 2: Denetimlerin Amacı

Konuya ilişkin olarak katılımcı 3, “sağlıklı gıda, tartım konusunda ve pazar düzeni gibi konularda denetime tabi olduklarını, denetimlerin amacının hem esnafı hem de vatandaşı korumak” olduğunu ifade etmiştir. Katılımcı 4 ve katılımcı 6 da katılımcı 3 ile benzer şeyleri ifade etmiş ve denetimlerinin amacına yönelik olarak da terazi denetiminin “ticarette insanların ölçüsünü tam ayarlayabilmek için, hijyen konusunda insanlara bozuk mal satılmaması için” yapıldığını dile getirmiştir.

Yapılan denetleme ve düzenlemelerin yeterliliği konusundaki düşüncelerine ilişkin olarak, yapılan denetimlerin yeterli olduğunu ve memnun olduklarını ifade eden katılımcı 4 ve 5’in aksine, diğer katılımcılardan 4’ü yapılan denetimlerin yetersiz olduğunu ve hiç memnun olmadıklarını, 2’si ise hiç denetim olmadığını ve hiç memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir.

Tablo 3: Denetimlerin Yeterliliği ve Memnuniyet Düzeyi

Konuya ilişkin olarak, katılımcı 2 ve 3 hiç denetim olmadığını ve hiç memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir.

“Çok az, hiç yok desem yeridir. 2 yılda bir yapılan terazi denetimi, bir iki yılda bir tarım gıda kurumu tarafından denetimler oluyor. Başka hiçbir denetim yok” (Katılımcı 2)

“Sıfır, hiç yok. Sadece para alacakları zaman iyiler, ama denetim hiç yok. Emlak vergimiz, rüsum vergimiz, bunun gibi şeyleri almakta düzenliler, onu hiç kaçırmazlar. Hiç memnun değilim” (Katılımcı 3).

Denetimlerin yetersiz olduğunu ve memnun olmadıklarını belirten katılımcılardan katılımcı 1 ve 8’in görüşleri işe şöyledir:

“Yeterli hiç değil. Daha çok olması lazım. Her yıl yapılan bir şey. Ayda bir kere, iki ayda bir kere olması lazım. Zabıtaların etiketleri kontrol etmesi, esnafları kontrol etmesi lazım. Esnaflar nasıl mal satıyorlar, terazileri kontrol etmesi lazım. Hiç memnun değiliz” (Katılımcı 1).

“Burada esnaflar yolları kapatıyor, dükkanlarının önlerine açtıkları tezgâh yüzünden insanlar geçemiyor. Adam bayat balık satıyor. Kimse denetlemiyor. Senede bir hijyen için Tarım İl Müdürlüğü gelir, bakar geçerler sadece. Balıkçılarda en büyük sorun etiket sorunu. Burada etiket denetimi yok. Esnaf ne yazarsa müşteri onu alıyor. Ama bilmiyor. Adam hamsi yazıyor, sardalya satıyor. Zabıta hiç gelmiyor buraya. Bir şey söylediğimiz zaman, orası özel mülk biz giremiyoruz diyorlar” (Katılımcı 8).

Pazar toplanırken pazar yerinin tertip ve düzeniyle ilgili ne gibi düzenlemeler olduğu sorusuna cevaben katılımcılar, çöplerin belirlenen bölgelerde konteynırlara atıldığını, onun dışında herhangi bir düzenleme olmadığını, her şeyin esnafın kendi inisiyatifinde olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca, katlı pazar yerinde bekçi bulunmasına rağmen, herkes aynı saatte tezgahını kapatmadığı için, içeri girenler olduğu ve hırsızlık olduğu belirtilmiştir.

Tablo 4: Pazar Yerinin Tertip ve Düzeniyle İlgili Düzenlemeler

Konuya ilişkin olarak katılımcılardan bazılarının görüşlerine aşağıda yer verilmiştir:

“Bekçi var. Bizim buraya her akşam çöp arabası geliyor, başka yere çöp atılmıyor” (Katılımcı 1).

“Herhangi bir düzenleme yok. Esnaf kendi açar, kendi kapatır. Atılan ürünler yerlere atılıyor” (Katılımcı 3).

“Tertip düzen yok. Bu alanlara bisiklet, motor gibi binek araçlar ile girilmesi problem oluşturuyor. Buraya gelen insanlar zorluk çekiyor. Özürlü olabilir, ama keyfi olarak bisiklet, motor gibi araçların pazar yerine girmesine karşıyım. Bekçiler var. Herkes aynı saatte kapatmış olsa bekçilerin işi daha kolaylaşır. Herkes aynı zamanda kapatmadığı için, içeri girenler oluyor ve hırsızlık olayları oluyor” (Katılımcı 6).

“Her esnaf kendi düzenini sağlıyor. Kurumsal bir düzenleme olmuyor. Herkesin kendi dolabı var. Oraya koyuyor, kapatıyor dükkânını. Burada konteynırlar var herkes çöpünü çöpe atıyor. Bizim burada arabacımız var. Kendimizin tuttuğu kişidir. Biz çöplerimizi ona veririz gelir, o çöpleri toplar atar” (Katılımcı 8).

2. Uygulanan Yaptırımlar / Yaptırımların Pazar Düzenine Etkisi Hakkındaki Değerlendirmeler

Denetlemeler sonucunda kurallara riayet etmeyenlere nasıl bir yaptırım uygulandığı sorusunu, katılımcı 1 ve 3, denetim olmadığı için hiç yaptırım da olmadığı; katılımcı 2 ve 4, kurallara uymayanlara nasıl bir yaptırım uygulandığını hiç görmedikleri; katılımcı 6, 7 ve 8, para cezası kesildiği; katılımcı 5 ise, önce sözlü bildirim yapıldığı, 15 gün içinde o bildirim yerine getirilmezse, usulsüzlük düzeltilmezse para cezası kesildiği şeklinde cevaplandırmışlardır.

Tablo 5: Nasıl Bir Yaptırım Uygulandığı

Bu yaptırımın pazar düzenine katkısı ve etkisinin nasıl olduğu hususuna ilişkin olarak, katılımcıların tümü, genel olarak denetimlerin sık sık ve düzenli olarak yapılması halinde, uygulanacak yaptırımların da etkili olacağını ve pazar düzenine katkı sağlayacağını belirtmişlerdir. Katılımcıların özel olarak belirttiği görüşlere ise Tablo 6’da yer verilmiştir.

Tablo 6: Yaptırımın Pazar Düzenine Etkisinin Nasıl Olduğu

Yukarıda belirtilen hususlara ilişkin olarak katılımcıların bazılarının görüşleri şöyledir:

“Hiç görmedim. Yani kurala uymayana bir yaptırım uygulandığını hiç görmedim. Bir sürü cezai işlem var ama ben daha cezai işlem kesildiğini hiç görmedim” (Katılımcı 2).

“Hiç yaptırım yok. Denetim yok. Denetim olmayınca yaptırım da olmaz. Beni karşımda esnaf teraziden çaldığı halde, zabıtanın kendisi yakaladığı halde hiçbir cezai müeyyide uygulanmadı. Demek ki yok. Yani hırsızlığın da karşılığı yok. Yaptırım olmuş olsa mevcut olan esnafın dürüst olduğu ortaya çıkar. İçindeki sakatlar ayrılır. Dürüstler kalır. Önüne gelen esnaflık yapamaz. Bunun hem esnafa hem de vatandaşa faydası çok olur” (Katılımcı 3).

“Bildirim yapıyorlar. Eğer bir dahaki 15 gün içinde o bildirim yerine gelmezse, usulsüzlük düzeltilmezse idari para cezası kesiyorlar. Daha sonrasında kapatmaya kadar gidebiliyor. Yaptırımın düzene, etkinliğe faydası var. Ona göre insan usulsüz ürün satmaz” (Katılımcı 5).

“Balık sektöründe para cezası oluyor. Kurallara uymayan balığa el koyuyorlar. O da şikâyet olursa. Denetimin az da olsa etkisi oluyor. Hiç denetim olmasa adam çöpü de satar burada” (Katılımcı 8).

Pazar toplanırken atılan ürünler belirlenen şart ve koşullara göre atılmadığı zaman ne gibi yaptırımlar uygulandığı hususunda, katılımcı 5 ve 7 “Bizde atık olmuyor” şeklinde cevap vermişlerdir. Katılımcı 1, 2, 3 ve 4 ise yaptırım uygulanmadığını iddia etmişlerdir. Bu katılımcılar aynı zamanda “zaten yaptırım da uygulanmadığı için, yaptırımları yetersiz bulduklarını” belirtmişlerdir:

“Uygun olmayan yerlere çöp atmanız halinde önceden cezalar da kesiliyordu. Ama şu anda o da yok, denetim yok. Ama herkes çöp tenekesi var oraya atıyor çöpünü, çöp tenekeleri de yetersiz” (Katılımcı 1).

“Herhangi bir yaptırım olmuyor. Atılan ürünleri toplayan ihtiyaç sahipleri oluyor, denk geliyoruz. Belediye bunun için bir reyon yapabilir. Şahsen benim fikrim atılacak olan malların çürük kısımları temizlenerek bir reyon yapılabilir. Almak isteyen kişiler çöpten değil de reyondan alır” (Katılımcı 3).

Katılımcı 6, cezai işlem uygulandığını, ancak yaptırımı yetersiz bulduğunu, katılımcı 8 ise, genelde herkes çöp atma kuralına uyduğu için sıkıntı olmadığını, bu nedenle yaptırıma da ihtiyaç olmadığını ifade etmişlerdir:

“Genelde herkes kurallara uyduğu için burada sıkıntı olmuyor. Esnaf kendi arasında bunu çözüyor, o yüzden bir yaptırıma gerek olmuyor” (Katılımcı 8).

Tablo 7: Atık Hususunda Uygulanan Yaptırımlar

Katılımcıların tümü sattığı ürünlerin fiyatını arz ve talebe göre belirlediğini, alış fiyatı ve maliyetlerin üzerine bir miktar kâr marjı eklediklerini ifade etmişlerdir. Fiyatı serbestçe belirlemelerinin önünde bir engel bulunmamakla birlikte, serbest piyasa ve rekabetin fiyat belirlemede etkili olduğu belirtmişlerdir.

Bununla birlikte katılımcı 4, teraziden kaçması, fire verilmesi gibi sebeplerle kazançlarının düştüğünü, marketlerde olduğu gibi gramına kadar ücret almadıklarını, satarken gramajdaki fazlalığın onlardan gittiğini ifade etmiştir.

Katılımcı 5, “fiyatı belirlemede bir engel yok. Çünkü serbest piyasa ama sonuçta ekonomi belli, gidişat da belli. İstediğin kadar pahalı sat, satamadıktan sonra bir kıymeti yok. Satılan mal para kazanır” şeklinde görüş belirtmiştir.

Katılımcı 8 ise konuyu şöyle değerlendirmiştir: “Biz şimdi istediğimiz fiyata satabiliyoruz. Eskiden satamıyorduk. Zabıta gelirdi fişine bakardı kaça almışsın diye, fiyatı kendisi belirlerdi. Şimdi fırsatını bulursam istediğim fiyata satarım. Vicdan meselesi”.

4. Hisbe Gibi Bir Kuruma İhtiyaç Olup Olmadığı Hakkındaki Görüşler

Pazarlarda hem esnafın hem de müşterilerin menfaatlerini aynı anda koruyacak haksız kazancı ve haksız rekabeti engellemek için neler yapılabileceği hususunda, katılımcıların tümü ilgili kurumların gerekli denetim ve kontrolleri etkin bir şekilde yapmaları halinde herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını ifade etmişlerdir:

“Var olan kurumlar kendi işlerini yaparsa hiçbir şeye gerek yok zaten. Önemli olan burada herkesin kendi işini yapması. Ama bu kurumlar kendi iş ve görevlerini yapmazsa herkesi denetlemeye ihtiyaç var” (Katılımcı 5).

Katılımcı 1 ve 3, esnafın ve müşterinin hakkını koruyacak kurumların esnaf dernek odaları ve zabıta olduğunu, ancak bu kurumların görevlerini yerine getirmediklerini ifade etmişlerdir. Katılımcı 4, haksız rekabeti önlemenin ya da fahiş fiyatın önüne geçmenin pazarcı ile alakalı olmadığını, bütün sıkıntının haldeki fiyat farkından kaynaklandığını ifade etmiştir. Katılımcı 8 ise, denetim olmaması nedeniyle diğer esnafla rekabette zorlandıklarını şöyle ifade etmiştir:

“Tezgahların üstündeki ışıklar bayat balıkları göstermiyor, bayat olduğunu anlayamıyorsun. Nasıl rekabet edeyim ben şimdi. Şimdi denetim yok, bayat da satsan kimse bilmiyor. Müşterilerin de bazı hataları var. Benden yazın öğlen alıyor balığı. Sonra koyuyor arabaya akşama kadar o poşetin içinde balık pişiyor. Akşam evde o balığın taze olmasını bekliyor. Sonra geliyor bana kızıyor”.

Bir kuruma ihtiyaç olup olmadığı ve bunu gerçekleştirmek için bir kurum kurulsa bu kurumun nasıl çalışması gerektiği hususunda, Katılımcı 3 ve 4’ün aksine, diğer katılımcılar mevcut kurumlarının işlevlerini yerine getirmesinin yeterli olacağını, bir kuruma ihtiyaç olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu konuda katılımcı 6’nın görüşü şöyledir:

“Şu anki görevliler biraz daha sık bir şekilde denetlemiş olsa, yeni bir kuruma ihtiyaç yok. Zaten sıkıntılar kurumların denetlememesinden kaynaklanıyor. Tepeden denetlenmeye başlanması lazım yani. Sıkı bir şekilde sürekli denetim ekipleri kurularak, işi liyakatle yapacak, torpil nedir herhangi bir şekilde işe almayacak, tolere etmeyecek şekilde olması gerekiyor”.

Katılımcı 3 ve 4 ise, bir kuruma ihtiyaç olduğunu savunmuş olup, bu kurumun nasıl çalışmasını istediklerine dair görüşleri şöyledir:

“Evet, tek bir kuruma çok ihtiyaç var. Sadece bizim alanımız olan sebzecilik için demiyorum, bütün meslek grupları için büyük bir ihtiyaç. Bu bağımsız bir kurum tarafından yapılması lazım ki cezai müeyyide tam anlamıyla uygulansın. Düzenli bir şekilde her gün sıradan herkese, habersiz yani ben geliyorum diye haber verip değil, denetim yapılması gerekiyor. Başka türlü işin altından çıkılmaz” (Katılımcı 3).

“Bir kuruma yüzde bir milyon ihtiyaç var. Bu kurumun çiftçi ile tüketici arasındaki ciddi bir ilişki kurması gerekiyor” (Katılımcı 4).

5. Islam Ticaret Ahlakının Pazarlarda Uygulanma Durumu Hakkındaki Değerlendirmeler

İslam ticaret ahlakının pazarlarda uygulanma durumuyla ilgili olarak katılımcıların tümü, İslam ticaret ahlakının pazarlarda uygulanmadığını ifade etmişlerdir. Katılımcı 8 konuyu, “İslam kuralları uygulansa ne zabıtaya ne başka bir şeye ihtiyaç olmaz. Millet çürük mal almaz, kötü mal almaz, fazla para vermez, hakkı neyse, değeri neyse ona göre satar. Köylüden ya da üretimden başlıyor. Vatandaş ne yapsın. Kökümüzün değişmesi lazım” şeklinde değerlendirmektedir. Katılımcıların konuyla ilgili diğer değerlendirmeleri Tablo 8’de verilmiştir:

Tablo 8: İslam Ticaret Ahlakının Uygulanma Durumu Hakkındaki Değerlendirmeler

Diğer katılımcılardan bazılarının konuya ilişkin değerlendirmeleri şöyledir:

“Ben çekirdekten esnafım. Hırsızlığın her çeşidini gördüm. Noksan tartma, fazla para alma, poşet değiştirme, çürük mal verme, gözlerimle gördüm. Dedim sizin arabanızın tekerleri nasıl yürüyor. Allah korkusu hiç mi yok. Bunlardan dolayı bizlere hırsız gözüyle bakılıyor” (Katılımcı 3).

“Uygulama noktasında biz mesela terazide çoğunlukla fazla koyarız. Sonuçta insan yapımı bir makine hata olabilir. Müşterinin hakkına girmek istemeyiz. Çünkü müşteriden helallik alamam. Allah neyle gelirsen gel kul hakkı ile gelme diyor” (Katılımcı 6).

Katılımcı 4 ise hem müşteri hem de esnaf kaynaklı bir sıkıntı olduğunu şöyle ifade etmiştir:

“İnsanlarımızın büyük çoğunluğunda ciddi anlamda nimete karşı bir saygısızlık var. İnsanlar para veriyorum diye tamamen fabrikasyon ürün almak istiyor. Bu ürün Allah’ın yarattığı bir nimet hepsinin aynı olmasının imkânı yok. Tezgâhın önü ile arkasında farklı ürün olduğu söyleniyor. Kasadan çıktığı gibi tezgâha diziyoruz. Çürüklerini ayırıyoruz. Biz ürünleri seçtirmiyoruz. Çünkü hanımların bir kısmı tırnaklarını uzatıyor. Ürün seçeceğim derken tırnağını ürüne batırıyor ve onu orda bırakıp gidiyor. Esnafın %99’unda Allah korkusu var, ha olmayan var mı var… Ne yaparsa da kendine yapar. Bu dünyası iki saatlik dünya ama bilen için, ahiret bir anlam ifade etmiyorsa ne yapabilirsiniz”.

Leyla ERGENE, Muhammed Emin DURMUŞ


Editör Notu: Bu metin makaleden alıntıdır. Makalenin tamamını okumak için kaynaktaki bağlantıya tıklayabilirsiniz.

Kaynak: DergiPark

Görsel Kaynak: Fikriyat

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun