Anasayfa Araştırma Nizamülmülk’ün Siyasetname’si Özelinde İktisadi Fikirleri

Nizamülmülk’ün Siyasetname’si Özelinde İktisadi Fikirleri

by

Klasik Yunan kaynaklarında ‘oikonomia’, İslami kaynaklarda ise ‘ilm-i tedbir-i menzil’ olarak yer alan iktisat/ekonomi, bilim olma vasfını 18. yüzyılda kazanmıştır (Orman, 2019: 159-179). Önceleri daha çok politik niteliğe sahip olan iktisat, ahlakı, yönetimi ve insanın psikolojik yapısını göz ardı etmemekteydi. Nizamülmülk’ün de iktisadi yaklaşımında bunu görmek mümkündür. Politik iktisadi bir niteliği içerisinde barındıran eser için temel nokta halkın refahıdır. Modern literatürde piyasanın aksak yönlerinin oluşmasının, refah düşüşüne sebep olduğu kaydedilir. Böylece eşitlik, bölüşüm, adalet gibi durumlar da devlet tarafından üstlenilmelidir. Nizamülmülk, İslam’ın doğasında zaten var olan sosyal refah, vergileme, eşitlik, adalet kavramlarını yine İslami bir perspektifte ele almaktadır. O da bunların devlet eliyle gerçekleştirilebileceği kanısındadır.

   a- Vergiye Dair
Nizamülmülk, Siyasetname’sinde vergi konusuna birçok yerde değinmiştir. Eserde vergilemede halkı ve devleti zor durumda bırakmayacak optimum bir noktayı aradığını söylememiz mümkündür. Nitekim Siyasetname’de gereğinden fazla bir verginin alınmaması gerektiği (Nizamülmülk, 2018: 27, 43) ve gelir elde edemeyen kişinin malına el konularak vergi elde edilirse kişinin zor durumda kalacağı böylece üretici konumunda devam edemeyeceği (Nizamülmülk, 2018: 31) vurgulanan düşünceler arasındadır. Adil vergi iktisat literatüründe de tartışma konusudur. Benham buna yönelik olarak bir verginin adil sayılabilmesi için, daha zengin kimselerden daha yüksek oranlarda vergi talep edilmesi gerektiğini ileri sürer. Aynı zamanda ona göre yüksek verginin fiyatların yükselteceğini belirtir ve bu da halk için zor bir durum oluşturur (Benham, 1942: 2).

Nizamülmülk, aracıların gereğinden fazla vergi almasının vergi gelirinde aksaklıklar ortaya çıkaracağını öne sürer (Nizamülmülk, 2018: 99). Buna çözüm olarak halkın padişaha kolaylıkla ulaşması gerektiğini ve böylece haksızlığa uğramayacaklarını savunur (Nizamülmülk, 2018: 79). Fazla verginin vergi gelirinin toplanmasında zorluklar oluşturacağını söyleyen Nizamülmülk gibi modern teori de vergi kaçırmanın sebepleri üzerinde durmuştur. Allingham ve Sandmo buna yönelik bir çalışma yaparak yakalanan sayısının artmasının, ceza oranı artışının, gelir artışının ve vergi oranı artışının vergi kaçırmada ne tür etkiye sahip olacağı incelemişler, sonuçta bireylerin kişisel faydalarına göre vergi kaçırdıkları tespit etmişlerdir (Allingham & Sandmo, 1972: 1-16). Nizamülmülk ihtiyaçlı kimselerden hiçbir verginin talep edilmemesi gerektiğini öğütler çünkü bu kişileri zor durumda bırakmaktadır (Nizamülmülk, 2018: 49). Bunların dışında vergilerin güzellikle ve kibar bir şekilde istenmesi verilen nasihatler arasındadır. Bu davranışın halkın devlete saygı ve bağlılığının arttıracağını ve böylece vergi toplanmasının kolaylaşacağını düşünülebilir. Ana akım iktisat düşüncesine tepkiselliğiyle bilinen davranışsal iktisat, insanların psikolojik durumlarının ekonomi üzerinde etkili olduğunu öne sürmektedir. Nitekim Siyasetname’nin yazarı 11. yüzyıl insanı Nizamülmülk de insan psikolojisine değer atfetmektedir. Halktan fakir düşen bazı kimselereyse vergi memurlarının ödünç vermelerini salık veren Nizamülmülk’ün bu tutumunu karz-ı hasen ile bağdaştırmamız mümkün görünmektedir.

    b-İşgücüne Dair
Geçmiş dönemlerden günümüze işsizlik büyük bir problem olagelmektedir. İşsizlik problemi, devletlere çeşitli sorumluluklar yüklemekte, kişilerse işsiz kaldıklarında görevlerini yerine getirmede yetersiz kalmaktadır. Emek ve sermaye, üretimi belirleyen faktörlerdir. İşgücünü etkin bir şekilde kullanamayan devletler, kaynak dağılımını iyi tahsis edememiş demektir. Nizamülmülk’e göre işgücü dağıtımında yapılan yanlış düzenleme sonucunda örneğin bir kişinin on kişilik görev yapması sonucunda işsizlik oluşur ve atıl insan sayısı varlıklı insan sayısından fazla olur (Nizamülmülk, 2018: 238). Bunu şöyle de düşünebiliriz; eğer patron işçisine fazla iş yükü verirse, kendisi maliyetini minimize etmiş böylece olması gerekenden fazla zenginleşmiş olur. Fakat işsiz kalanların durumu kötüleşeceğinden gelir dağılımında bozulma ortaya çıkar. İşsiz sayısı arttığında da sonuç olarak varlıklı insan sayısı toplumda azalır

   c- Muhtesibe Dair
İbn Teymiyye muhtesibin görevlerini anlatırken diğer memurluklardan farklı olarak muhtesibin iyiliği emretme kötülükleri ise önleme görevi olduğunu söyler. Muhtesib, sosyal hayatın içinde, ölçü ve tartının düzgün olması, namazların kılınması, imam ve müezzinlerin denetlemesi gibi haklara sahiptir (Teymiyye, 2011: 51-52). Teymiyye ’den yaklaşık 300 yıl sonra yaşayan Nizamülmülk, muhtesibi İslam şeriatı için çok önemli bir yere koymuştur. Hükümdar ve memurların mülk ve adaletin sağlanması için muhtesibi korumaları gerektiğini söylemiş, eğer bu yapılmazsa ticaretin bozulacağını ve İslam şeriatının bozulacağını eklemiştir (Nizamülmülk, 2018: 57). Yani muhtesib, ticareti düzenler ve ahlaklı hale getirirken devlet iyileşmektedir.

   d- Faize Dair
Siyasetname’nin yedinci faslında Nizamülmülk bir emirin pazar ahalisine mensup bir kişiden 600 dinar borç aldığını ve emirin borç alırken 700 dinar olacak şekilde geri ödeyeceğini taahhüt ettiğini belirtir. Emir, borcuna sadık kalmayarak uzun süre boyunca geciktirir. Hikâyenin sonundaysa borç veren kişi borcunu,700 dinar ve buna ek olarak emirin ona yeni giysiler takdim etmesiyle tanzim eder (Nizamülmülk, 2018: 65-72). Hikâye asıl olarak borcu olan bir kişinin borcunu ödemesi ve borç aldığı kişiyi zor durumda bırakmaması üzerinde temellenmiştir. Nizamülmülk, diğer hikâyelerde ve hayatında görüldüğü üzere İslami bir bakış açısına sahiptir. Hikâyenin gidişatına göre emirin ona yeni giysiler takdim etmesi hediye olarak adlandırılabilir fakat aradaki 100 dinarın faiz olduğu açıktır. Nizamülmülk buna hiç değinmemiş, yalnızca hikâyeyi anlatmakla yetinmiştir. Oysa faiz konusu Kuran’ı Kerim’de açık bir şekilde haram kılınmıştır (Kur’an, 2:275).

   e- Malın Ortak Olması, Piyasa, Arz Talep ve Piyasa Davranışlarına Dair 
Çağımızda sosyalizm adı altında birleşen ortak kamu mülkiyeti fikirlerinin o çağlarda da var olduğunu Siyasetname’den anlamaktayız (Nizamülmülk, 2018: 277, 281). Nizamülmülk Nuşirevan’ın mal ve kadınların korunması için dinin olduğunu ve bunları kamuya mubah kılmanın insanı hayvanlığa götüreceğini söylediğini nakleder (Nizamülmülk, 2018: 277). Bir başka yerde kişiler arasında altüst ilişkilerinden bahseden Nizamülmülk, ekonomik durumu kötü olan bir kişinin zengin birisinin hizmetinde bulunmasını anlatır (Nizamülmülk, 2018: 281). Burada eğer mal kamu için ortak mülkiyet olursa vasıflı birinin vasıfsız birine eşit olacağından dem vurur ve böylece padişahla herhangi bir kişinin eşit olacağını söyler. Ayrıca bu eşitlik sonucunda hükümdarlık yasası geçerliliğini yitirir diye ekler. Burada iş bölümünün önemine de değinilebilir. İnsanlar niteliklerine göre işler yapmaktadırlar ve karşılıklı bir alışveriş durumu ortaya çıkmaktadır.

Kişiler arası alışverişin ortaya çıkması ise piyasa mekanizmasını ortaya koymaktadır. Piyasada çeşitli mal ve hizmetler ve çeşitli fiyatlar bulunmaktadır. İktisatta piyasa için klasik yaklaşım bir malın arzı arttığında fiyatının düşmesidir. Nizamülmülk’ün eserinde aynı yaklaşımı görmemiz mümkündür. O, piyasa açısından değil, devlet açısından durumu incelemektedir. Siyasetname’sinde unvanların arttığını söyler ve bir şeyin sayısı artınca değeri düşer ve saygınlığı azalır diye ekler (Nizamülmülk, 2018: 216).

Ayrıca piyasada beklentilerin önemli bir rol oynadığını da söylemek mümkündür. Bahsedilen bu kitlesel toplum beklentileri piyasayı yönlendirmektedir. Örneğin, günümüzde krizlerden sonra ortaya çıkan banka panikleri, halkın korkuya kapılıp bankalardan paralarını çekmek istemelerine böylece krizin derinleşmesine, toparlanma sürecinin uzamasına ve bu sürecin daha zor hale gelmesine yol açmaktadır. 50. fasılda yer verilen hikâyede ise piyasaya duyulan güven ile bağlantı kurulabilecek şöyle bir pasaj yer almaktadır;

‘’Rivayet olunur ki, Hums valisi, Ömer bin Abdülaziz’e şöyle bir mektup yazdı: “Hums çarşısının duvarı harap olmuştur. Onu imar etmek lazımdır ne buyurursunuz?” Ömer bin Abdülaziz aynı kâğıda şöyle yazdı: “ Hums çarşısının duvarını adaletle yükselttiğinde, yolları da korku ve zulümden arındırıp tertemiz ettiğinde ortaya çıkacak yapının çamur ve tuğlaya ihtiyacı yoktur.” dedi.’’ (Nizamülmülk, 2018: 341)

Adalet ve güvenlik güvenilirliği de beraberinde getirmektedir. Bundan yaklaşık 1000 yıl öncesinde Siyasetname aracılığıyla aktarılan metinde de Ömer bin Abdülaziz, bir valinin halka pozitif sinyal verecek bir ortam oluşturmasının davranışları etkileyeceğini ve bu davranışların da piyasayı canlandıracağını söyler. Bunu yaparken ticaret için önemli olan yolların güvenliğini de vurgulamaktadır. Kısacası piyasaya duyulan güven halkın davranışlarını yönlendirmektedir.

     f- . Hazine, Bütçe ve Maaşa Dair
Beytülmalin kökenleri Hz. Peygamber döneminde dayandırılabilir. Devletler büyüdükçe ve karmaşıklaştıkça beytülmal de gelişmiştir (Ahsen, 1986: 219-220). Kur’an’ın birçok yerinde mal biriktirmeyle ilgili vurgulama olumsuzdur (Kur’an, 100:8; 104:2). Siyasetname’de de bu görüşe paralel bir tutum görünmektedir. Örneğin Ömer bin Abdülaziz ile ilgili olan bir hikâyede kıtlık baş gösterir, fakir düşen halk padişaha gider ve durumlarını arz eder. İhtiyaçları olanın beytülmalden karşılanmasını isterler. Nizamülmülk, halkın padişaha;

‘’Hazineye yığdıkların ya bizzat senin ya Rab Teâlâ’nın yahut da Hakk’ın kullarınındır. Eğer ki, hazinedekiler Rab Teâlâ’nın ise Rabbin onlara ihtiyacı yoktur ve dahi biz de onun kullarıyız. Eğer ki hazinedekiler bizzat senin ise ‘Bize karşı cömert ol çünkü Allah cömertçe verenleri ödüllendirir.’ [12:88] Bize hayrına bağışla da Allah mükâfatını sana eriştirir. Yok, eğer bizim ise hazineyi bize sebil eyle de şu darlıktan düze çıkalım, baksana bir deri bir kemik kalmışız.”

Dediklerini bunun üzerine padişahın onların dediğini yaptığını kaydeder (Nizamülmülk, 2018: 80). Aynı şekilde bir başka kısımda da bazı kişilerin padişahtan nafaka istedikleri ve kendilerinin beytülmalde payı olduğu anlatılır. Burada padişahın hazinenin onda birine sahip olması gerektiğini söyleyen bu kişiler, padişahın hazineyi kendi malı saymasını eleştirmektedirler. Nizamülmülk, hazinenin Müslümanların olduğunu vurgulayarak padişaha öğüt vermektedir (Nizamülmülk, 2018: 207-208)1 .

Nizamülmülk, saray harcamaların kontrol altında tutulmasını önemli görmektedir. Fakat yaşadığı dönemde bunları denetleyecek bir vekil olmamasını eleştirir (Nizamülmülk, 2018:121). Büyük Selçuklularda Harç (Masraf) Hazinesi ve Asıl (İhtiyat) Hazinesi olmak üzere iki ayrı hazine türü görülmektedir. Hazine-i Harç içerisinde vilayetlerden elde edilen şer’i ve örfi vergileri bulundururken, açık ortaya çıktığı durumda Hazine-i Asıl’dan temin edilmiştir. Hazine-i Asıl’da ise haslardan ve bağlı devletlerden alınan para ve hediyeler yer almıştır (Atçeken & Bedirhan, 2016: 55). Siyasetname’de Nizamülmülk hazinenin bu iki ayrı çeşidinden bahseder. Hazine-i Asl, gelirlerin yüksek miktarının konulduğu ve gerekmedikçe oradan bir harcama yapılmadığı; eğer harcamak gerekirse alınan paranın daha sonra yeniden yerine konulduğu hazine çeşidiyken, Hazine-i Harç’a ise elde edilen gelirlerin az bir kısmı konulur (Nizamülmülk, 2018: 335). Bu bilgilere dayanarak eğer genel harcamaların Hazine-i Harç’tan yapıldığı ve harcanacağı düşünülmeyen gelirin Hazine-i Asl’a konulduğu bir sistem olduğunu varsayarsak, burada devletin fazla vermek üzerine kurulu olduğu bir sistemin benimsendiğini söyleyebiliriz. Buna destek olabilecek başka bir fikir de eklenebilir. Eserinde vilayetlerden elde edilen gelirlerden giderlerin çıkarılmasını salık veren Nizamülmülk, burada vergiler ve giderler olarak iki kalemi ele alır. Giderler gelirlerden fazla ise yani hesaplarda bir açık bulunursa bunun denetlenmesi gerektiğini vurgular (Nizamülmülk, 2018: 343). Burada Nizamülmülk’ün sistemli bir yol önerdiğini söyleyebiliriz. Aynı şekilde günümüz için de geçerli olan bu anlayış, bütçe denkliğinin sağlanamamasının devletler için önemini vurgulamaktadır.

Öte yandan Nizamülmülk için devlet ahlak ve adalet temelinde şekillenir. Bu nedenle kadıların durumu Padişah tarafından iyi bilinmelidir. Ona göre kadılık vazifesi, âlim, zahit ve halkın malında gözü olmayan kimselere verilmelidir.

Bu kişilerinse yanlış yollara sapmamaları için ihtiyaçları olduğu miktarda maaşa bağlanmaları gerekir (Nizamülmülk, 2018: 53). Burada ‘ihtiyaçları olduğu miktarda’ nitelemesi dikkat çekmektedir. Aslında burada bu kişilerin ihtiyacının bir miktara bağlanması demek, modern iktisat tanımında yer alan ‘sınırsız ihtiyaçlar’ fikrinde bir bakış açısı olmadığını göstermektedir. Üstelik kadılara istedikleri miktarda bir maaş verilmesinden de bahsedilmemektedir. Burada onlar için belirlenecek maaşlarda ihtiyaç temel alınmıştır fakat onların yanlışa sapmamaları için iyi bir maaşla çalıştırılmaları gerektiğinin de vurgulandığından söz edilebilir. Benzer durum naibler için de geçerlidir (Nizamülmülk, 2018: 83).

     g- Dünya Malına Tamah ve İstifçiliğe Dair
İslam’a göre insanların mala meyli vardır. İnsanlar bununla güç elde ettiğini düşünür. Mal, insanlar için çoğu zaman bir imtihan vesilesi haline gelebilmektedir. Nizamülmülk, insanın maddi hırsından dolayı haksızlık yapabileceğini anlatır (Nizamülmülk, 2018: 35). Zaim, homo economicustan farklı olarak bir homo islamicus tanımlar ve bu insan kendi karını maksimize etmek için yaşayan insandan farklıdır (Zaim, 2014: 61-62). İslam insanı davranışlarını yalnızca bu dünyaya göre değil, öteki dünyaya göre de şekillendirmektedir. Onun rasyonelliği yalnızca bu dünya ile sınırlı değildir (Ökte, 2010: 5). Nizamülmülk de kitabında insanların altına çok tamah etmemesiyle hem bu dünyada hem öbür dünyada kazançlı çıkacağını vurgulamaktadır (Nizamülmülk, 2018: 63). Öte yandan Nizamülmülk halkın iyi ekonomik koşullarda geçinmesi gerektiğini her zaman vurgulamıştır. Unun halkın karnını doyurması için temel gıda olduğundan bahseden Nizamülmülk, unun ambara yığılıp arz edilmemesi durumunda halkın bundan muzdarip olacağını belirtir. Anlattığı hikâyede sarayın ekmekçi başı tüm buğday ve unu satın alarak ambara yığmış, bunun bedelini canıyla ödemiştir (Nizamülmülk, 2018: 59). Buradan hareketle iyi koşullarda yaşayan fakat zenginliği hedefi haline getirmeyen bir insan modelinin benimsendiği söylenebilir.

Sonuç
Nizamülmülk, geniş ilme ve tecrübeye sahip bir İslam âlimidir. Tartışmalı bir değişim olmakla birlikte bir toplumda ilmi sistemi değiştirerek topluma yön vermek fikri onun siyasi niteliğinin yalnızca bir örneğidir. İkta sistemini yeniden düzenleyip ordunun yararlanmasını sağlayarak devleti yüksek maliyet kalemlerinin birinden kurtarmıştır. Yalnızca kendi devletine değil kendisinden sonraki devletlere de bu sistemi miras bırakmış, diğerleri de birtakım güncellemeler yaparak askeri ikta sistemini devam ettirmişlerdir. Nizamülmülk siyasi niteliğiyle ön plana çıkan bir vezir olarak tanınmasına karşın iktisadi anlamda da çok sayıda fikrine rastlamak mümkündür. Vergi, hazine, dünya malına tamah, muhtesib, faiz, bütçe, maaş, istifçilik, savunma, piyasa, arz talep ve malın ortak olması gibi pek çok kısma ayrılabilen fikirlere Siyasetname’de geniş ölçüde yer verilmiştir. Bu başlıklar sabit olmayıp sayıları arttırılabilir. Schumpeter History of Economic Analysis’inde St. Thomas Aqunias (1225-1274) dönemine kadar olan 500 yılın güvenli bir şekilde atlanabileceğini ve bu yıllarda iktisadi düşünceye dair fikirlerin ancak tesadüfen yer aldığını öne sürmüştür (Schumpeter, 2006: 70). Fakat Siyasetname’den iktisada dair çeşitli çıkarımlar yapılarak bu fikirle bağdaşmadığı görülmüştür. İktisadın pür iktisat olarak çalışılmaması bu yıllarda iktisadi düşüncenin oluşmadığının bir göstergesi olduğu anlamına gelmemektedir.

Oldukça halk yanlısı diyebileceğimiz Nizamülmülk, eserinde bunu çok sık vurgulamaktadır. Özellikle haksız kazanç elde etmek ve adaletsizliğin toplumda ne gibi yıkımlar oluşturabileceğinin üzerinde durur. Ona göre toplum bir bütün olarak kalkınır. Eğer bir toplumda çatlaklar çoğalırsa hem sultan hem de halk bundan zarar görür. Sosyal yapıyı önceleyen ve adil, sistemli, güvenli bir hale getirmek isteyen Nizamülmülk, bunun ekonomiyi iyi yönde etkileyeceğini ve halkı refaha kavuşturacağını eserinde anlatmaktadır. Padişahlara verdiği öğütlerde itidalli bir yolu öğütleyen Nizamülmülk’ün kenzden kaçınan fakat tasarruflu bir idareyi önerdiği söylenebilir. Allah inancı ve ahlak onun fikirlerinin köşe taşlarıdır. Bu nedenle iktisadi hayatı da ahlak ve inançtan arındırılmış bir biçimde ortaya koymaz. Bireysel bir kalkınmadan ziyade kolektif bir kalkınmayı hedefleyen Nizamülmülk için fikirlerin pratik gerçekliğe uygulanabilir olması önemlidir. Bu çalışmada Nizamülmülk’ün siyasi, sosyal ve iktisadi meseleleri birlikte ele alarak bütüncül bir bakış açısı ortaya koyduğunu ve modern literatürde günümüzde dahi tartışılan problemlerden Siyasetname’sinde bahsettiği sonucunda ulaşılmıştır.

***

Kaynak: Maruf İktisat

Görsel Kaynak: Derin Tarih

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun