Anasayfa Araştırma Osmanlı İmparatorluğu’nda Şirketleşme

Osmanlı İmparatorluğu’nda Şirketleşme

by

Şirket kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve “ş r k” kökünde mastar olup, şeriket ve şürket şeklinde de kullanılır. Kelime anlamı ortaklık olan sözcüğün yaygın olarak kullanılan biçimi şirkettir.

“Osmanlı Devleti’nin Tanzimatla birlikte yüzünü tamamen Avrupa’ya çevirmesinden sonra pek çok alanda olduğu gibi ticari sahada da kanunlar tercüme edilerek, problemler Batı hukukuna göre tanımlanmaya ve bu hukukun verileri temel alınarak çözümlenmeye başlanır. Sultan II. Mahmud döneminde ülkede ticari ve sanayi gelişimin sağlanması için gerekli düzenlemeleri tek elden yapmak ve idare etmek üzere Avrupa devletlerindeki uygulamalar örnek alınarak 1839 yılında Ticaret Nezareti kurulmuştur. İlk Ticaret Kanunnamesi de 28 Temmuz 1850 tarihinde çıkarılmış ve ve bu yapılırken Fransız Ticaret Kanununun birinci ve ikinci kısımları tercüme edilmiştir. Bu kanunnamede ticaret şirketleri, kolektif, komandit ve anonim şirketler olmak üzere üç ana başlık altında ele alınmaktaydı. Şirket olgusu ilk Osmanlı Kanun-i Esasine (Anayasa) de girmiş ve 13. Madde bu konuya ayrılmıştı. Burada Osmanlı tebaasının, kanun ve nizamlara uygun olmak kaydıyla ticaret, sanat ve tarım için her türlü şirket kurmaya izinli olduğu belirtilmektedir.”

Avrupa’daki şirket yapılanmaları bu ülkelerin sahip olduğu zenginliğin sebeplerinden bir tanesi olarak görülmekteydi. 

Aslına bakılırsa şirket kavramı ve kurumsallık anlayışının insanlık tarihinde nisbeten ileri dönemlerde ortaya çıkmış olduğu, bu sebeple şirket kavramına ulaşmak için ilkel toplum merhalesinin aşılıp üretim ve tüketim arasına, mübadele faaliyetinin girdiği toplumlar düzeyine gelmek gerektiği ileri sürülmektedir.

Şirketlerin uymak zorunda olduğu hukuksal altyapıya bakıldığında, Osmanlı Devleti’ nde anonim şirket iç tüzüğü örneğinin ilk olarak 29 Kasım 1882 tarihinde yayımlandığı görülmektedir. Bununla birlikte aynı form devlet tarafından daha önce kullanılmıştır. Bu tarihten itibaren ise kurulacak olan anonim şirketlerin kuruluş şekli ve iç tüzüklerinde verilmesi gereken bilgiler genel bir şablon haline getirildi ve yayımlandı. Şablona göre anonim şirketler, idare meclisi üyeleriyle başkanlarının değiştirilmesine dair genel kurullarında alınan kararlar ile genel kurulda onaylanan idare meclisinin senelik raporlarını, Ticaret ve Nafia Nezareti’ne bildirmek zorundaydı. Ancak şirketler nezarete bilgi vermeyerek bu kuralı sık sık ihlal etmekteydi. Yurtiçindeki kaynak eksikliklerini gidermek için yabancı kaynaklı yatırımlara ve şirketlere gösterilen hassasiyet bu noktada etkili olmuştur. Bunun üzerine nezaretten kaleme alınan resmi bir tebliğ ile bütün anonim şirketler uyarıldı. Şirket idarelerine gönderilen tebligat, aynı zamanda basın ile de kamuoyuna duyuruldu.

“29 Kasım 1882 tarihli anonim şirket iç tüzük şablonunun birinci faslında şirketin kuruluşu, amacı, ismi, merkezi ve imtiyaz süresi; ikinci fasılda imtiyazın imtiyaz sahibi tarafından şirkete devri, şirketin sermayesi, bu sermayenin teşekkül şekli, hisse senetlerinin durumu, taksitleri, sermaye artırma oranı ve biçimi; üçüncü fasılda şirketin iç idaresi, idare meclisi, meclis üyelerinin seçilme tarzı, görev süreleri, seçilebilme şartları, meclisin görev ve yetkileri, toplanma periyodu, karar alma biçimi, üyelerinin gelirleri ve ücretleri; dördüncü fasılda genel kurul, bu kurula üye olabilmek için gerekli şartlar, kurulun yetki ve sorumlulukları, olağan ve olağanüstü toplanma periyodu, üyelerin toplantıya davet şekli, karar alma yöntemi, idare meclisinin sunacağı muhasebe ve hesapların kontrol biçimi, sermaye artırımına karar verme şartları; beşinci fasılda şirketin mali yılının başlangıç ve bitiş tarihleri, senelik hesapların idare meclisi tarafından müfettişlere ve genel kurula takdim şekli; altıncı fasılda şirketin karının paylaşım yüzdeleri, ihtiyat akçesine ayrılacak miktar, müdürler ile hisse senetlerine verilecek oran ve her sene tedavülden alınacak hisse senetleri için ayrılacak para; yedinci fasılda olağanüstü giderler için senelik kardan ayrılacak ihtiyat akçesi ile bunun üst sınırı, şirket süresinin bitiminde bu paranın hissedarlar arasında paylaşılma biçimi; sekizinci fasılda idare meclisinin, şirketin süresinin uzatılması, feshedilmesi, faaliyetlerinin durdurulması ve başka bir şirketle birleştirilmesi için genel kurula teklif sunabilme yetkisi ve bu kararları alabilecek genel kurulun taşıması gereken şartlar, söz konusu edilmektedir.”

Osmanlı kamu faaliyetlerinde ve ekonomisinde şirketler ile ilgili tüzel kişilik kavramı daha eski tarihlerden itibaren uygulanmaya başlamasına karşın, bu kavramın hukuk alanına girmesi daha sonraları 1880’lerden sonra olmuştur. Cumhuriyet sonrası Türkiye’deki ticari faaliyetlerin geneline bakıldığında da zaten öncelikle uygulamanın, daha sonra ise hukuksal altyapı ve planlamanın devreye girdiğini görmekteyiz. II. Meşrutiyet dönemi ile birlikte şirketler hukunda daha detaylı düzenlemelere gidildi ve şirketlerin kuruluş ve faaliyet şartları daha açık hale getirildi. Ticari faaliyetler karmaşıklaştıkça ve bu konularda tecrübe kazanıldıkça bu şirketleşme konusundaki düzenlemelerde geliştirilmekteydi. Yani öncelikle faaliyetler başlamakta düzenlemeler ardından gelmekteydi. Bu döndemde getirilen düzenlemelere göre eğer şirket imtiyazlı bir şirket ise imtiyaz sahibi imtiyazdan doğan bütün haklarını ve bunlara dair belgeleri şirkete devreder, şirket de imtiyazdan kaynaklanan bütün şart ve yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt ederdi. 

Tanzimat sonrasında sermaye birikimi eksikliğini gidermeye yönelik olarak yabancı sermaye girişini ve yatırımları teşvik edici bir politika izlenmiştir. Öyle ki devlete karşı yükümlülüğünü yerine getirmeyen şirketlere karşı bile yaptırım uygulanmadığı bazı örneklerde görülmektedir. Böylece kamu otoritelerinin bu tür faaliyetlere giderek artan miktarda ekonomik ve kalkınmacı açıdan bakmaya başladığı anlaşılmaktadır.

Şirketleşmeye ve yabancı yatırımlara uygulanmakta olan pek çok teşvik ve kolaylıklara rağmen bu teşvik çabalarını olumsuz etkileyen bazı sebeplerle bu dönemde yerli şirketleşme faaliyetleri fazla ilerlemedi çünkü bunun önünde bazı engeller vardı. Bunlardan bir tanesi yurtiçinde faiz oranlarının Avrupa’ya oranla çok yüksek olmasıydı. Bu da devlet tahvili ile faizden kolay para kazanma seçeneği varken, şirket kurup ticari faaliyetle uğraşmak için motivasyon sağlamamaktaydı. Bu durumun 1990’lar Türkiye’si için de çok yabancı olmadığı söylenebilir. Ayrıca şirket kuruluş aşamasında bürokratik engeller mevcuttu. Yerli bir girişimcinin bir şirket kurması için sadece imtiyaz alması yeterli olmazdı, şirketin kuruluşunu tamamlamak için aylarca İstanbul’da ikamet etmesi gerekmekteydi ve bazı bürokratik makamlarda bulunan memurların rüşvet uygulamaları da şirketleşme faaliyetlerini zorlaştırmaktaydı.

Kaynak: http://nek.istanbul.edu.tr/

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun