“Her iyilik/güzel iş bir sadakadır.”
Sözlükte “doğruluk” anlamına gelip sıdk kökünden türeyen sadaka kelimesi, Allah’ın rızasını kazanmak için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya dinen zorunlu maddi yardımları, bu çerçevede verilen para ve eşyayı ifade eder. Asıl sadaka, mali yardım şeklinde yapılandır. Ancak bu, herkes için mümkün olmayabilir. Dolayısıyla sadaka, maddi şeylerle sınırlı olmayıp Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan her türlü hayırlı söz ve eylemi kapsamaktadır. Sadaka, sadaka veren kişinin imanına ve inancındaki sadakatine bir delildir. Sadaka vermeye tasadduk, sadaka veren kişiye mütesaddık denilir. Birçok ayet ve hadiste zengin müminlerin malında fakirler ve ihtiyaç sahipleri için hak/pay olduğu bildirilmekte (Mearic, 70/24-25; Buhari, İlim, 6 [63]; Müslim, İman, 10 [12].), sadaka verenler övülmekte (Ahzab, 33/35; Hadid, 57/18.), bundan imtina edenler ise kınanmaktadır. (Maun, 107/3.) İslam âlimleri ayet ve hadislerdeki kullanımlarını dikkate alarak sadakanın muhtelif türlerinden söz etmişlerdir. Sadakanın makbul olabilmesi için helalinden olması (Buhari, Zekât, 8 [1410]; Tevhid, 23 [7430]; Müslim, Zekât, 63 [1014].) ve sadece Allah rızası için verilmesi gerekir.
Hz. Peygamber, az veya çok demeden imkân ölçüsünde sürekli sadaka verilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Sadaka vermek aslında bir şükür ifadesidir.
Sadakada miktar sınırlaması yoktur. Ayrıca her türlü yardımı kapsadığı için, sadaka verenin zengin olması gerekmediği gibi sadaka verilecek kişinin de fakir olması gerekmez. (Ali Duman, DİA, “Sadaka”, c.35 s.383-384.) İmtihan için gönderildiğimiz bu dünyada (Mülk, 67/2.) zaman zaman değişik musibet ve belalarla karşılaşırız. (Bakara, 2/155.) Böyle zamanlarda bizlere yardım eden ve dertlerimizi paylaşan insanların olmasını isteriz. İşte biz de insanların zor zamanlarında yanında olup maddi veya manevi dertlerine çözümler arayarak sadaka vermiş oluruz. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.), “Her iyilik/güzel iş bir sadakadır.” (Buhari, Edeb, 33[6021]; Müslim, Zekât, 52 [1005].) buyurarak iyi niyetle Allah rızası için yapılan her türlü güzel şeyin sadaka olduğunu belirtmiştir. Bir başka hadisinde ise “(Din) kardeşine tebessüm etmen bir sadakadır.” (Tirmizi, Birr, 36 [1956].) buyurmuştur. Bir gün Allah Resulü (s.a.s.), “Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir.” buyurdu. Bunu duyanlar şöyle dediler: “(Sadaka verecek mal) bulamayana ne dersin?” Allah Resulü (s.a.s.), “Eliyle (emek verir) çalışır. Hem kendisi faydalanır hem de sadaka verir.” buyurdu. Sahabe tekrar, “Ya buna gücü yetmezse ne dersin?” diye sordular. “İhtiyaç sahibi, darda kalmış ve mazlum kimselere yardımcı olur.” Sahabe tekrar, “Ya buna gücü yetmezse ne dersin?” diye sorunca Resulüllah; “iyiliği veya hayrı ister.” “Bunu da yapmazsa ne dersin?” diye dördüncü kez sorunca, “Kötülükten uzak durur. Bu da bir sadakadır.” buyurdular. (Müslim, Zekât, 55 [1008].) Her zaman ve zeminde sadaka vermenin önemini ve kapsamını izah eden Allah Resulü (s.a.s.) bir gün ashabına şöyle buyurdu: “Güneşin doğduğu her gün, insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi gerekir. İki kişinin arasını düzeltmen sadakadır. Bir kimseyi kaldırarak hayvanına binmesine yardımcı olman veya eşyasını ona yüklemen sadakadır. Güzel söz de sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırman sadakadır.” (Müslim, Zekât, 56 [1009].) Ayrıca “Kendini doyurmak için harcadığın senin için sadakadır. Çocuğuna yedirdiğin şey senin için sadakadır. Eşine yedirdiğin şey senin için sadakadır. Hizmetçini doyurduğun şey senin için sadakadır.” (İbn Hanbel, Müsned, 28/416-417 [17179].) buyuran Sevgili Peygamberimiz, bir anlamda helal lokmanın sadaka yerine geçtiğini dile getirmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün, “Çoklukla övünmek sizi oyaladı.” (Tekasür, 102/1.) ayetini okuduktan sonra o sırada yanında bulunan sahabilere, “Âdemoğlu, ‘Malım, malım!’ diyor. Ey Âdemoğlu! Senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip önceden (ahirete) gönderdiğin dışında bir malın mı var?” buyurdu. (Müslim, Zühd, 3 [2958].) Yine Hz. Âişe’nin anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.s.) bir koyun kesmiş ve eşlerine ondan ne kadarı kaldı diye sormuştu. Hz. Âişe, “Bize sadece kürek kemiği kaldı.” deyince Resulüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “(Demek ki) kürek kemiğinin dışında tümü (bize) kaldı.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 33 [2470].) Allah Resulü’nün belirttiğine göre sadaka vermek malı azaltmaz. (Müslim, Birr, 69 [2588].) Bazı sadakaların sevabı, kişi öldükten sonra da amel defterine yazılmaya devam eder. Bu konuda Rahmet Elçisi (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İnsan öldüğü zaman şu üç şey dışında amelleri kesilir: Sadaka-i cariye (faydası kesintisiz devam eden sadaka), kendisinden yararlanılan ilim ve kendisine dua eden salih evlat.” (Müslim, Vasiyet, 14 [1631].) Sevgili Peygamberimiz, cennette müminlere açılacak kapılardan birinin “sadaka kapısı” olduğunu bildirmiş (Müslim, Zekât, 85 [1027].), sadakanın kıyamet gününde sahibini gölgeleyip himaye edeceğini müjdelemiş (İbn Hanbel, Müsned, 29/579 [18043].) ve bu bağlamda şöyle buyurmuştur: “Yarım hurma (sadaka) ile bile olsa cehennemden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız güzel bir sözle (korunun).” (Müslim, Zekât, 68 [1016].) Bu sözleriyle Hz. Peygamber, az veya çok demeden imkân ölçüsünde sürekli sadaka verilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Sadaka vermek aslında bir şükür ifadesidir. Yüce Allah, “Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas, 28/77.); “…Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim…” (İbrahim, 14/7.) buyurarak kendilerine nimet verilenlerin aynı nimeti başkalarıyla paylaşmalarını emretmiş ve paylaşmanın, nimetin devamına vesile olacağını müjdelemiştir. Sadakanın hangi mallardan verileceği kadar (Âl-i İmran, 3/92.) kimlere verileceği de önemlidir. “Kişinin ailesi için yaptığı harcama da sadakadır.” (Buhari, Meğazi, 12 [4006].) buyuran Allah Resulü, aile fertleri ihtiyaç hâlinde iken başkalarına sadaka verilmesini tasvip etmemiş ve şöyle buyurmuştur: “Sadakanın en hayırlısı, vereni ve geçindirmekle yükümlü olduğu aile efradını ihtiyaçsız bırakacak şekilde verilendir. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden hayırlıdır. Sen ilk önce, geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerden başla.” (Darimi, Zekât, 22 [1686].) Yüce Allah cümlemizi rızasına uygun olarak infakta bulunan muhsin ve muhlis kullarından eylesin.
Kaynak: Diyanet Dergi