İslâm’ım üzerinde durduğu önemli noktalardan biri, gelir ve giderlerin bütün insanların refahını temin edecek şekilde tanzim edilmiş olmasıdır. İslâm’dan önce Araplar arasında böyle bir dengenin gözetilmediği bilinmektedir. Cahil Araplar arasında savaştan elde edilen ganimetlerin dörtte biri yönetici konumundaki kişiye, geri kalanlar da başkanın istediği şekilde dağıtıldığı nakledilmektedir. Buna ilaveten, İslâm öncesi uygulamalarda ganimet malları helal kılınmamıştı. İslâm, Gayr-i Müslimlerden ganimet olarak alınanları Hz. peygamber ve İnananlara helal kılarken, nimetlerin dağıtılmasındaki dengeye büyük özen gösterir. Hz. Peygamberin fey kapsamına giren uygulamalarında bir esneklik görülmektedir. Bu esnekliği yapılan uygulamalardan öğrenmekteyiz.
Hz. Peygamberin konuyla ilgili ilk uygulamaları Bedir savaşında elde edilen ganimetlerin taksiminde olur. Savaşta Müşriklerin yenilmesinden sonra Müslümanlar arasında elde edilen ganimetlerin taksimiyle ilgili farklı görüşler belirir. Bunun neticesinde, ganimetlerin Allah ve Resulüne ait olduğunu bildiren ayet nazil olur. Söz konusu ayette, ganimetlerin dağıtılmasında Hz. Peygamberin yetkili olduğu ifade edilir. Daha sonra kimlere verilmesi gerektiği ile ilgili ayrıntılı hükümleri içeren 41.ayet nazil olur. Enfal suresindeki bu ayete göre, ganimetler beşe bölünür. Bir hissesi Hz. Peygambere, geri kalanlar savaşa katılanlara dağıtılır. Hz. Peygamber için ayrılan bir parça beşe bölünerek, O’nun akrabalarına, yetimlere, miskinlere ve yolculardan ihtiyaç sahibi olanlara verilir. Konuyla ilgili Hz. Peygamberin hadisi ayetleri tefsir etmektedir.
“Allah’ın size verdiği ganimetten bana ancak beşte bir vardır. O beşte bir de yine size verilir. Yani sizin yararınıza sarf edilir.” Hz. Peygamber Bedir savaşından sonra elde edilen ganimetleri savaşa katılanlar arasında eşit olarak dağıtmıştı. Kendileri ise, harbe iştirak edenlerle birlikte eşit şekilde ganimet almıştı. Savaşa katılanlar arasında zengin fakir ayrımı yapılmamıştı. Zayıfların daha az alması gerekir şeklindeki itirazlara, “Siz onların yüzünden rızıklandırılıyorsunuz.” cevabını vermişlerdir.
Hz. Peygamber, Medine’ye hicretinde hazırladığı kurucu yasada gelir ve giderler yer almıştı. Buna göre, kabileler kendi içlerinde bazı ödemelere iştirak edeceklerdi. Ayrıca, inananları ilgilendiren 12. maddeye göre, birbirlerine yardımda bulunacaklar, fidye ve diyeti makul ölçülere göre ödeyeceklerdi. Üçüncü maddeden on ikinciye kadar olan maddeler gereğince; a) Mali sıkıntı içinde olanlar kurtarılacak. b) Esirlerin fidyesi ödenecek. c) Diyetler hak sahiplerine verilecekti. Yasanın 24,37 ve 38. maddelerinde de Müslim ve Gayr-i Müslimlerin harp masraflarına iştirak edecekleri belirtilmektedir.
Hz. Peygamber’in katıldığı Uhud savaşında Yahudi kabilelerinden Nâdir Oğulları Müşriklerle işbirliği yapmış, bununla da kalmayarak, Hz. Peygamberi öldürmek için plan kurmuşlardı. Bunun üzerine, Haşr Suresi nazil olur. Hicretin IV. yılında meydana gelen bu olayda, Hz. Peygamber ile Nadir Oğulları arasında yanlarına taşıyabilecekleri eşyaları almak, silahlarını bırakmak şartıyla anlaşma yapılır. Bu anlaşma gereği onlar toprak ve silahlarını geride bırakmışlardı. Yahudilerden elli zırh, elli adet miğfer, 340 kılıç kalmıştı. Bu mallar, Hz. Peygambere fey olarak verilmişti. O toprakları ihtiyacı için ektirmiş, yıllık ihtiyaçlarını karşılamış, artanı ile at ve savaş gereksinimlerini temin etmişti.
Haşr Suresi 6. ayette, Allah’ın Peygamberine fey olarak verdiği şeyler için Müslümanların at ve deve koşturmadıkları haber verilmektedir. Hz. Peygamber’in de bunları, Kur’ân’ın haber verdiği şekilde harcadığı, artanları devletin giderleri için kullandığı nakledilir. Bu topraklar ganimet gibi taksim edilmemişti. Zira, bunlarla Bedirde olduğu gibi savaş olmamış, Haşr Suresi’ndeki hükümler bunun üzerine nazil olmuştu. Böylece, ganimet hakkında nazil olan Enfal Suresi 1. ve 41. ayetleriyle, Benî Nadir hakkında inmiş olan fey’le ilgili hükümler arasındaki fark ortaya çıkmış olmaktadır. Ganimetlerde zengin fakir ayrımı yapılmadan savaşa katılanlar arasında dağıtılırken, Fey’in ihtiyaç sahiplerine ait olduğu anlaşılır. Hz.Peygamberin uygulamaları, sulh yoluyla elde edilen toprak ve diğer malların dağıtılmasında esnek davranıldığı, bunları ihtiyaç sahipleri ve devletin zaruri ihtiyaçları için harcandığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Hz. Peygamberin diğer bir uygulaması Hicri V. Yılda Kureyza Oğullarından alınan ganimetlerin taksiminde olmuştur. Söz konusu kabile, Müslümanlarla yaptığı anlaşmayı bozarak, Hendek savaşında Müşriklerle işbirliği yapar. Bunun üzerine Medine’deki kaleleri kuşatılmış, neticede bütün toprakları Müslümanların eline geçmişti. Hz. Peygamber onların topraklarını ganimet kabul ederek, beşte birini ayırdıktan sonra savaşa katılanlara taksim etmişti. Böylece elde edilen mallar ganimet statüsüne göre dağıtılmış oldu.
Hz. Peygamber Bedir, Nadir oğulları ve Beni Kurayza kabilelerinden aldığı mallara uyguladığı statüden farklı bir uygulamayı Hayber Yahudilerinden ele edilen mallara yapar. Hayber’de yapılan savaşı kaybeden Yahudiler, mal ve topraklarını vererek teslim olurlar. Bunun üzerine, onlarla bir anlaşma yapılarak alınan topraklar işletmek üzere kendilerine bırakılır. Bu anlaşma gereği, elde ettikleri gelirlerin yarısını Medine’ye göndereceklerdir. Burada dikkati çeken husus, Hayber’den elde edilen toprakların yarı gelirlerini göndermek şartıyla kendilerine bırakılmış olmasıdır. Onlar bu malların sahipleri değildir. Ortaklık usulüyle işletmekle görevlidirler. Adı geçen yerlerin geliri bütün Müslümanların hizmetine sunulmaktadır. Hz. Peygamber her sene Abdullah b. Revaha’yı gönderir, elde edilen mahsulün yarısını Medine’ye getirtirdi. Bu gelirlerin beşte biri ayrılıp geri kalanlar bütün Müslümanların hizmetine sunulurdu. Bu uygulama, Hz. Ömer’in onları Hayber’den çıkarıncaya ve toprakları hissesi olanlara dağıtıncaya kadar devam eder.
Hz. Peygamber zamanında üzerinde durulması gereken diğer bir olay da, Mekke’nin fethinde uygulanan statüdür. Hicretin sekizinci yılında Mekke fethedilir. Bu fetihten sonra orada yaşayan halkın mallarına ve topraklarına ganimet ve fey hükmü uygulanmayıp, herkes hür kabul edilmişti. Hz. Peygamber, Benî Kurayza, Hayber ve Vâdi’l-Kura Yahudilerinden alınan mallara ganimet hükmü uygulamış, topraklar işlenmek üzere Yahudilere bırakılmıştı. Mekke’nin fethinde ise, farklı bir uygulama yapmıştı. Bu durum, İslâm hukukçuları arasında farklı içtihatlara sebep olmuştur. Ebû Hanife ve İmam-ı Malik’e göre burası savaş yoluyla alınmıştır. Fakat Halifenin elde edilen ganimetler üzerinde inisiyatifi bulunmaktadır. Savaşanlara dağıtır veya halka verebilir. İmam-ı Şafi’ye göre burası sulh yoluyla alınmış olup, ganimet alınmasına gerek bulunmamaktadır. Ebû Yusuf’a göre ise, halifenin kadınları cariye yapmaması, erkekleri serbest bırakma yetkisi bulunmaktadır. Öte yandan, Hz. Peygamberin benzer bir uygulamayı Bahreyn, Yemen ve Temim kabilelerine yaptığı nakledilir.Kaynaklarda farklı nakiller olmakla birlikte, Enfal Suresi’nin başında yer alan, ganimetler Allah ve Resûlü’nündür ifadesi, Hz. Peygambere böyle bir uygulama imkanı verdiğini akla getirmektedir. Müfessirler, Halifenin içinde bulunduğu ihtiyaca göre, karar verme yetkisinin olduğunu ileri sürmektedirler. Hz. Peygamberin bu uygulamaları, İslâm’ın hedefinin ganimet ve feyden ziyade, insanlara tevhidi tanıtmak olduğu anlaşılmaktadır.
Kaynak: DergiPark