Anasayfa Köşe Yazıları Faizden Kaçanların Yatırım Çilesi

Faizden Kaçanların Yatırım Çilesi

by

Bu yazımda uzun süredir zihnimi meşgul eden bir sorunu gündeme getirmek istiyorum: “Faize bulaşmadan nasıl yatırım yapılabilir?”

Başlamadan itiraf edeyim, bu tarz yazılarımda hem belirttiğim hususlardan sınava çekilmekten hem de birilerini yanlış etkilemekten çok endişe ediyorum. Her ikisi için de Allah’a sığınıyorum. Ben hemen hemen her yazımda İslami bir hüküm ya da tavsiye vermediğimi, ilahiyatçı olmadığımı belirtiyorum. Benim görüşlerim meselenin iktisadî ya da mali boyutlarıyla ilgili ve yalnızca beyin fırtınası yapma ya da kişilerin konuya ilgisini arttırma amacı taşıyor. Bu yazımda yine uzmanlık alanım olmayan bir konuda bir şeyler yazmaya çalışacağım. Zaten yazıda herhangi bir bilgi verme amacım da yok. Konuyu bu alanın uzmanı olmayan bir vatandaş olarak farklı boyutlarıyla inceleme amacındayım.

Konumuza dönelim; özellikle alt ve orta sınıfta yer alanlar için faizin olmadığı bir yatırım seçeneği mümkün müdür? Gerçekten günümüzde para biriktirmek ve yatırım yapmak çok zor. Özellikle yüksek enflasyonist ortamda paranın satın alma gücü sürekli düşüyor. İnsanlar temel tüketim ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanıyor, hâliyle yatırımlarını hatta ev ve araba gibi temel ihtiyaçlarını ek finansmana ulaşmadan karşılayamıyor.

Meseleyi daha da somutlaştırmak için elimizde 100.000 liramız olduğunu varsayalım ve basit bir model çizelim. Parayı hiçbir işlem yapmadan bankada ya da yastık altında tasarruf ederseniz, enflasyonun olduğu dönemde paranın satın alma gücü düşecektir. Paranın satın alma gücünü korumak için yatırım yapmak istediniz. Yaygın görüşe göre akla gelen ilk seçeneklerden birisi bankaya mevduat yatırmak ve faiz geliri elde etmek. Bu hemen hemen en risksiz araçtır. Hatta mevduatlarınızın belirli bir kısmı devlet garantisindedir. Banka batsa bile mevduatınızı devlet karşılar. Fakat dünya görüşünüz sebebiyle faiz geliri elde etmek istemediğinizi varsayalım. Elinizde alternatif olarak hangi seçenekler var şimdi bunları sıralayalım.

Örneğin, yatırım yaparak parayı değerlendirmek istediniz. İktisat kitaplarında, bir kişinin yatırım kararı almasının rasyonelitesi, gelecekteki kâr/kâr beklentisinin mevcut faiz kazancının üstünde olup olmadığına dayandırılıyor (Sermayenin marjinal etkinliği teorisi). Yani meselenin özü alternatif maliyet kavramıyla ilişkili. Örneğin 100.000 liranız var ve eğer bu 100.00 lira ile yapacağınız yatırım sonrasında elde edeceğiniz kâr, parayı bankaya yatırmanız durumunda elde edeceğiniz faizden daha az ise bu yatırım yapılması makul bulunmaz ya da buna değmez gibi bir çıkarım yapılır. Dakika bir gol bir. Teoriye göre en basit yatırım kararı bile faizle ilişkili.

Bu teoriyi göz ardı edip cebimizdeki 100.000 lirayı nasıl değerlendireceğiz sorusuna yanıt aramaya devam ediyoruz. Reel ekonomide yatırım yapıp ticaretle uğraşmak; emek ister, zaman ister, beceri ister. Özellikle başka bir iş ile meşgulseniz buna zaman ayırmak gerçekten çok zordur.

Bu ortaklık kurarak yatırım yapabiliriz. Fakat maalesef düzgün işleyen bir ortaklık yapısına dayalı finans-sermaye piyasamız da yok. Türkiye’de sıklıkla İslami referanslar kurarak yerel ve ulusal ölçekte fon toplayan kişilerle karşılaşırız. Fakat maalesef bu kişilerin bıraktığı kötü izler de bu adımı atmamızı zorlaştırmaktadır. Birçok insanın büyük umutlarla yaptığı bu iyi niyetli yatırımlar sonucunda insanlar kimi zaman dolandırılmış, kimi zaman da yanlış yatırım kararları nedeniyle batmışlardır. Neticede bu tarz yatırımlara olan güven de sarsılmıştır.

Peki, paramızı dolaylı ortaklık olarak nitelendirebileceğimiz borsada (teorik olarak aldığınız bir hisse tutarı kadar şirkete ortak olmanız demektir) değerlendirsek nasıl olur? Bu seçenek de mümkün fakat en büyük sakıncası borsanın çok manipülatif (spekülatif değil) olabilmesi. Olaya yalnızca kısa vadeli kâr amacıyla bakan kişilerin azımsanmayacak kadar çok olduğunu, çeşitli analizlerle saniyelik alım-satım kararı alınabildiğini, dolayısıyla şirketin gerçek değerinden bağımsız fiyat hareketlerinin oluşabildiğini görüyoruz. Zaten borsadaki bu durumdan genel olarak küçük yatırımcıların daha çok etkilendiği de bilinmektedir. Şirketlerin ilk halka arzı sırasında şirketin değeri hesaplanırken bazı yöntemler kullanılıyor. Bu yöntemlerin bazılarında iskonto/faiz hesaplamaları yapılıyor. Sonuç olarak bu yöntem kullanılarak hesaplanan şirket değerlerinde de ister istemez hisse senetlerinin lot fiyatlarını etkiliyor. (Tabi her hisse senedinin böyle hesaplandığını iddia etmiyorum). Hadi burada yapacak bir şeyimiz yok diyelim ve bunu da göz ardı edelim.

Sıradaki aşama hangi hisse senedi alacağımız konusu. Bir hisse senedini gözümüze kestiriyoruz ve araştırıyoruz. Bir de bakmışsınız ortak olup kâr elde etmek istediğiniz şirket mevduat faizi elde ediyor. Zaten en başta faizden kaçmaya çalıştığımızı varsaydığımız için bu şekilde işlem yapmayan hisseye yöneliyoruz. Bu noktada eskiden katılım bankalarının çıkardığı ardından Borsa İstanbul nezdinde yayınlanan katılım endekslerinden yararlanabiliriz. Endekste belirli kriterleri sağlayan şirketler sıralanıyor. Tamam diyorsunuz, buna yatırım yapılır işte! Sonra bir bakıyorsunuz o endeksin hesaplanmasında bazı yöntemler içinize sinmiyor. Örneğin bazı şirketlerin belirli seviyenin altında faizli işlem yapmasına rağmen endekste yer aldığını görüyorsunuz. Ya da bir ay endekste yer alan hisse senedinin, diğer ay yer almadığını görüyorsunuz. Bu durum için geliştirilen bir çözüm aracı olarak “Arındırma Oranı”na rastlıyoruz. Hissesini aldığınız şirketin şüpheli gelirlerinin toplam gelirlere göre oranı belirlenerek ve elde edilen kârdan bu oranda arındırılarak kullanılmasıyla bu sorunun aşılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bunun olup olmayacağının belirleyicisi biz değiliz. Ama diyelim ki kalbimiz mutmain olmadı ve faizin zerresini bile istemiyoruz. (Gerçi paranın dolaşıma sokulmasından başlayarak birçok işlemde faiz var ve bir noktada kaçınmak imkânsız, ama oralarda bizim irademize bırakılmış bir husus yok. Biz kendi çizdiğimiz modelde bunu istememe hakkına sahibiz, daha iyisini aramakta bir beis yok).

Arayışımız devam ediyor. Özellikle kültürel bir karşılığı da olan altın, gümüş ya da döviz alarak paramızın değerini korumaya çalıştığımızı varsayalım. Kültürel kodlarımızla da ilişkili olarak altını tercih etme eğilimimiz daha fazla. Altının kullanım değeri de olduğu için uzun vadede sürekli yükseldiğini görüyoruz. Ama işler tersine dönerse kaç kişi zarar eder kim bilir. Zaten dünya altın piyasası dolar üzerinden işlem görüyor. Mesela 2011’den 2015’e kadar olan dönemde ons altın fiyatı 1.800 dolardan 1.100 dolara kadar düşmüştü. O dönem artan dolar fiyatları sebebiyle bizim ülkemizde düşüş hissedilmemişti, fakat sonuç olarak başka ülkeler için altın fiyatlarının düştüğünü görüyoruz.

Altından şüphe ettik, mevduat faizi de almak istemiyoruz. Hadi o zaman katılım bankalarına parayı yatıralım diyoruz ki esasında bankaya yatıracağımız para bir ortaklık sözleşmesine tabi. Bankaların verdiği kâr paylarının konvansiyonel bankaların faiz oranlarına çok yakın olduğunu, uygulamada da katılım bankalarının neredeyse hiç zarar etmediğini görüyoruz. Bu adımın da içimize sinmediğini varsayalım (Burada katılım bankalarını töhmet altında bırakmak istemem. Bu sorunların ilgili bankalarca birçok cevabının olduğunu biliyorum. Fakat benim kurduğum modelde, yatırımcının en azından günümüz koşullarında bu eylemleri şüpheli bulduğunu ve kalbinin mutmain olmadığını varsayıyorum).

O zaman mevcut paramıza biraz daha koyup 200.000 liralık bir ev ya da araba almaya karar verdiğimizi varsayalım. Bu durumda kalan 100.000 lirayı nasıl bulacağız? Bankaya gidersek faizli kredi çekmiş olacağız. Katılım bankasından finansman alırsak bir bakıyoruz almak istediğimiz araç beş yaşından büyük olduğu için katılım bankası bize finansman sağlamıyor. Sağlasa bile bankadan daha yüksek oranla finansman sağlıyor. Hadi onu da geçtik, finansman oranlarında konvansiyonel bankaların faiz oranlarındaki hareketlere çok yakın hareketler yaşanıyor. Sonuçta yine içinize sinmiyor.

O zaman biz de alternatif arıyoruz. a-evim, b-arabam tarzında tasarruf finansman şirketine başvuruyoruz. Paramızı ödedik. Kura bize hemen çıkarsa şanslıyız. Fakat bir baktık iki sene beklemek durumunda kalacağız. Nasip dedik, yolumuza devam ettik. İki sene boyunca aylık ödemelerimizi yaptık. İşlem masrafları vs. de ekledik. Nihayet bize toplu paranın yatacağı gün geldi çattı. Paramızı bir aldık. Almak istediğimiz araç 400.000’e çıkmış. Sonuç olarak bu sefer de yeniden finansman ihtiyacımız oldu. Neyse ki şanslıydık. Sisteme yeni kişiler gelmeseydi ya da bir şekilde şirket çarkları döndüremeseydi, devletin bankalara verdiği mevduat garantisi gibi bir durum söz konusu olmayacaktı ve iki sene boyunca aylık ödediğimiz paralardan olacaktık.

Bu adımı atmayıp eş-dosttan, paralarının değerini korumak için altın ile borç para aldığımızı varsayalım. Ya da altın günü yapıp sıranın bize gelmesini beklediğimizi varsayalım. Altın ile borçlandıktan sonra bu sefer de altın fiyatları artarsa ne olacak? Sonuç yine ödeme tutarlarımız yükselmiş olacaktır.

Birçok yatırım türü olmasına rağmen maalesef, en azından benim ve tanıdığım birçok kişi için ortada bir şüphe, bir risk ya da bir aksaklık söz konusu. Yukarıda sözünü ettiğim yatırım araçlarına kökten karşı da çıkmıyorum. Yalnızca sistemin düzgün işlememesine yönelik memnuniyetsizliğimi dile getiriyorum ve bunların çözümü için kafa yoruyorum.

Bugün toplumda tamamen faizsiz yatırım arayan insanlara, piyasada yeterince alternatif sunulamaması çok şaşırtıcı. Çünkü faiz hassasiyeti olan ve sayıları azımsanmayacak insanın her zaman 5’i 3’e tercih etmesi söz konusu değil. Bazen insanlar içine sinen 3 lirayı, faizli 5 liraya tercih edebilir. Böyle gönül rahatlığıyla kişilerin içine sinen 3 lirayı bulması günümüz koşullarında çok zor. Sonuç olarak faizden kaçarak yatırım yapmak maalesef daha zor.

Peki, çözüm olarak ne önerebiliriz? Tabii ki dünya hayatını tamamen bir kenara bırakın demeyeceğim. Bence kendimizi düzeltme çabasında olursak, arz talep piyasası bu problemi çözecektir. İnsanlar faizsiz projelerin yapılmasını talep ettikçe, fon ihtiyacı olanlar da faizsiz projelere yönelecektir. Başarılı uygulamalar gerçekleştikçe benzer projelerin devamı gelecektir.

Son Not: Bu yazımdaki eleştirdiğim temel husus kişi ve kurumlar değil eylemlerdir. Bu açıdan katılım bankaları, tasarruf finansman şirketleri, borsa ve benzeri kuruluşları değil mevcut sistemdeki aksaklıkları eleştirmeye çalıştım.

Şükrü Çağrı ÇELİK

Manisa Celal Bayar Üniversitesi

 

 


*  Yazarların görüşleri kendilerini bağlar.

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun