Anasayfa Analiz Bağımlı Nüfus Oranı Artışına Toplumsal Açıdan Bakmak

Bağımlı Nüfus Oranı Artışına Toplumsal Açıdan Bakmak

by

Bağımlı nüfus, toplam nüfus içinde 0-15 yaş arasındaki genç nüfus ile 65 ve üzeri yaşlardaki yaşlı nüfusunun toplamıdır. Bağımlı nüfus tanımından farklı, ancak onunla ilişkili olan toplam yaş bağımlılık oranı ise çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren değeri ifade etmektedir. Çoğu OECD ülkesindeki demografik eğilim bağımlı nüfusta ciddi bir artışın olduğunu göstermekte, hatta gelecekte bu oranın artarak devam edeceği tahmin edilmektedir. OECD’ye göre, 2050 yılına kadar, Hindistan ve Güney Afrika hariç tüm OECD ülkelerinde bağımlı nüfus yükselecek, Japonya, Kore, İspanya ve İtalya’da toplam nüfusun %45’ten fazlasını bağımlı nüfus oluşturacaktır.

Yaşlı Bir Topluma Doğru

İçinde bulunduğumuz dönemde Türkiye’de ise doğum hızı düşmekte, yaşlı nüfus oranı çok daha hızlı bir şekilde artmaktadır. Yaşlı nüfusunun bu hızlı nüfus artışı (Grafik 1),  bağımlı nüfus oranının hızla artmasına ve çalışan birey başına düşen yaşlı bağımlılık oranının yükselmesine sebep olurken, bu eğilim araştırmacıların artık ülkenin gelecekteki nüfus yapısı ve ekonomisi hakkında düşünmesine de sevk etmektedir. Nitekim gelişmiş ülkelerde sosyal politika olarak uygulanan yaşlıların iş hayatına katılması düşüncesi artık Türkçe literatürde yer almaya başlamaktadır. Demografik yapıda, iş gücüne katılımı olmayan ve hanehalkına giren gelirden yararlanan bağımlı nüfusun artışı, faal nüfus üzerinde ekonomik baskıların artmasına ve sağlıktaki harcamaların yükselmesine neden olarak ülke ekonomisini zora sokabilmektedir. Bunlara ek olarak, çalışan nüfusun içinde yer alan ancak istihdam edilen nüfusun içinde bulunmayan öğrenciler, ev hanımları ve çalışamaz durumda olanlar da eklenince, ülkenin ilerlemesine destek olamayan bir kitle ortaya çıkmaktadır.

 

Grafik 1: Son 12 Yılda Yaşlı Nüfus Oranının Artışı, (TÜİK)

Emekliler Sorunsalı

Özellikle uzun zamandır yaşlı nüfusun artışıyla yaşlı bağımlı nüfus artışı konusuna eğilen Avrupa’da bu konu ekonomik ve politik bağlamda araştırılan bir alandır. Gün geçtikçe saçlarına ak düşen Avrupa toplumunda şu an için emekli maaşlarının yeterli olduğu bilinmektedir. Fakat finansal krizler ve nüfusun yaşlanması ile birlikte bütçe yapılanmasının baskı altında olduğu, bu durumun ise karmaşık hanehalkı sorunları ve kademeli olarak yetersiz hale gelecek bir emekli maaşı yaratacağı öngörülmektedir. Avrupa’da yaşlıların, 16-24 yaş arasındaki gençlerin ve çocukların kişi başına düşen gelirine bakıldığında, bu grubun çalışan nüfustan 3 kat daha fazla yoksulluk sınırına yakın olduğu tespit edilmiştir (EC, 2013). Zaidi (2010) bağımlı nüfusta yer alan bu kitleden özellikle 75 yaş üstüne odaklandığında ise bu grubun risk altındaki yoksulluk sınırına daha yakın olduğunu, grubun büyük bir kısmının kadınlardan oluştuğunu, fakirliğin ise toplumsal dışlanmayla sonuçlandığını belirlemiştir.

Nüfusun yapısal dönüşümü, ülkelerin arz talep dengesini bozarak ekonomiyi ve iş piyasasını etkileyecektir. Avrupa komisyonunun 2006’daki raporuna göre nüfusu yaşlanan Avrupa’da GSYH büyüme oranı 2004-2010 arasında %2.4 iken, 2031-2050 arasında bu oran %1.2 ye düşecektir. İstihdam ve üretimle desteklenen GSYH büyüme oranlarının düşmesi yaşam standartlarının etkilenmesine neden olacak, bu durum ise en çok işsizleri, emeklileri ve çocuk sahibi olan aileleri vuracaktır. Böylelikle dezavantajlı grup, risk altındaki yoksulluk sınırına daha da yaşlaşacaktır.

Yaşlılar Arasında Kutuplaşma

Artan bağımlı nüfusun iş piyasasına etkisi bir yana, emeklilik sistemini de vurması söz konusudur ki bu durum yaşlı grupta kutuplaşmayı daha da artırabilecek bir etkiye sahiptir.   Yaşlıların ekonomik durumu, onların emekli olmadan önceki ekonomik aktivitelerine bağlı olmakla birlikte emeklilik sistemi aracılığıyla gerçekleşen kamu transferleri yaşlılarda iki sınıfın oluşumunu destekler. Esas uyuşmazlık ve farklılık, bireysel özel emeklilik sistemini kullananlar ve kullanmayanlar arasında zuhur etmektedir. Özel emeklilik sistemi emeklilik öncesi maaşla doğru orantılıdır, bu yüzden bu grubun emeklilik öncesi aldığı maaş, emeklilikten sonra onun konumunu sürdürmede ve gelir eşitsizliğini güçlendirmede etkili olabilir. Bu sırada diğer grup kamusal kullanılabilir gelir dağılımından aldığı paya göre bir emeklilik maaşı alacağından, ülkenin ekonomisi ve üretkenliği ile doğru orantılı bir maaş alacaktır. Söz konusu bu ayrıma cinsiyet faktörü de eklendiğinde yaşlılarda şu üç grubun ortaya çıktığı görülür;

-Yeterli maaş alan bireysel / özel emekliler,

-Ekonominin durumuna bağımlı bir maaş alan kamu emeklileri,

-Yaşlı bağımlı nüfusun en büyük kısmını oluşturan ama erkeklerden daha az maaş alan kadınlar.

Kadınların yaşlı nüfusta fazla olması durumu onların daha uzun yaşamasıyla alakalıdır ki bu durum Avrupa’da olduğu gibi (Grafik 2) Türkiye’de de karşılaşılan bir durumdur. Kadınların erkeklere göre daha az maaş almasının sebebi ise doğum sebebiyle işten ayrılmak ve aile bakımını üstlenmek gibi sorumluluklar sebebiyle daha az çalışmış görünmeleridir. Bu veriye dayanarak, yaşlı nüfusunun en kalabalık kısmını oluşturan kadınların, gelir eşitsizliğini özellikle yaşamlarının sonunda şiddetlenerek hissedebileceklerini söyleyebiliriz.

Grafik 2: AB Ülkelerinin 2010 ve 2060 Yıllarındaki Nüfus Projeksiyonu (EC,2013)

Türkiye’de Gündem

Öte yandan, bağımlı nüfus oranı ve toplam yaşlı bağımlılık oranı artmaya devam eden Türkiye’de özellikle yaşlı grup içinde gelişen bu farklı sosyo-ekonomik gruplar ve bunların özellikleri hakkında bilimsel çalışmalar oldukça yetersizdir. Meseleye demografik geçiş döneminde olan ama genç nüfusuna istihdam sağlamada yeteriz kalan bir ülke perspektifinden baktığımızda ise zaten üretim çağında herhangi bir işe sahip olmayan ya da yüksek emeklilik ücretine sahip olabileceği bir pozisyonda görev alamayan kitlenin, yaşlılığa doğru ilerlediğini, ekonomideki mevcut iş ve istihdam üretme politikaları aynı kaldıkça, gelecekte Türkiye’deki bağımlı nüfusun büyük kısmını oluşturacak olan yaşlıların yoksulluk ve düşük yaşam standartlarıyla karşı karşıya kalacağını söyleyebiliriz.

Nitekim TÜİK’in açıkladığı verilerine göre, 2018 yılında %12.9 olan yaşlı bağımlılık oranının 2023 yılında %15,2, 2030 yılında %19,6, 2040 yılında %25,3, 2060 yılında %37,5 ve 2080 yılında %43,6 olacağı öngörülmekte, gelecekte çalışma çağındaki nüfusa düşen yaşlı sayısının günümüzden 3 kat daha fazla olacağı tahmin edilmektedir. Böyle bir nüfus projeksiyonuna sahipken, gelişmekte olan ülkelerin tecrübe ettiği, yaşlanma dönemindeki sınıfsal ayrım ve gelir eşitsizliği konusu yeterince araştırılmadığı takdirde, zaten orta sınıfı gittikçe daralan bir ülke olarak, gelecekte aynı tecrübeyi çok daha katı sınırlara sahip sınıflarda yaşama ihtimalimizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynakça: 

-European Comission, 2013,“Employment, Social Affairs & Inclusion Demography and Inequality” 

-Eurostat, United Nations, “National Sources And OECD Estimates”.

-OECD, 2011, “Dependent population”, in OECD Factbook 2011-2012: Economic, Environmental and Social Statistics, OECD Publishing, Paris.

-TÜİK, 2018,” İstatistiklerle Yaşlılar” Raporu

-Zaidi, A. (2010), Poverty Risks for Older People in EU Countries – An Update, European Centre Policy Brief, January 2010. Vienna: European Centre for Social Welfare Policy and Research.

 

Kaynak: Toplumsal Yapı Araştırmaları Programı

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun