Anasayfa Araştırma İslam Ekonomisi Bağlamında Hasbîlik ve Hisbe

İslam Ekonomisi Bağlamında Hasbîlik ve Hisbe

by

Hz. Muhammed (sav) dönemi yıllar ve sonrası zamanlarda İslâm toplumu, bir tarım, ticaret ve küçük esnaf faaliyeti kapsamında faaliyetlerin yürütüldüğü toplum olmuştur. İslâm’ın insandan yapmasını arzuladığı şey, iman ettikten sonra dünyalık üretilen maddi varlıkların geçici görüntüsüne kapılmaması ve ürettiklerini ihtiyaçları doğrultusunda kullanmasıdır. İslami iktisadî hayatta esas olan, müteşebbis ruhuyla hareket ederken girişimciliğin zihniyetinde ihtiras ve açgözlü beklentilerin var olmamasıdır. Bu anlamda “İslâm ekonomisi, kârlılık ve kazanç kültüründen ziyade bir ihtiyaç ekonomisidir” diye tanımlanmaktadır. Ancak suni bir şekilde oluşan ihtiyacın oluşturduğu ve sadece talebi arttıran bir ekonomi değildir.

İslami kurallar ve değer yapıları esas alındığında, iktisadi faaliyetin hukuk kuralları ve ahlaki normlarla çerçevelenmiş olması önemlidir. Her sistem içerisinde piyasanın işleyişi adına belli kurallar konulur ancak en önemli fark, kurallar oluşturulurken değerlerin gözetilmesidir. İslâm’ın ticari düzen içerisinde insandan beklediği temel özellik, güvenilir olmasıdır. Hz. Peygamber (a.s)’in risalet ve nübüvvetten önce de yaşadığı toplumda ‘El-Emîn’ (güvenilir) olarak tanındığını ve bu özelliğini tüccar vasfıyla da gösterdiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu vasfın mümin olan her insanda var olması İslam’ın beklediği esaslardan birisidir.

 Doğruluk, ahlak, adalet anlayışına dayalı İslam dininin yerleşik toplumda yaşaması ve yaşatılması için Hz. Muhammed (sav) zamanından itibaren toplumsal düzen için kontrol ve denetim yapılmaya başlanmıştır. Konusu din ve örf temelli ilkeler ışığında ve dengeli bir şekilde oluşan toplum, birey ve devlete ait haklar ile sosyal yaşamın istediği ahlâk ve düzenin korunması olan hisbe faaliyeti, Müslümanlar açısından farz-ı kifâye sayılmıştır. Faaliyetin yürütücüsü “Hisbe Teşkilatı” da, İslâm toplumlarında kamu düzeni ile toplumsal ahlâkı koruma ve denetleme faaliyeti ile görevli resmî kuruluşu ifade eder. Hisbe, iktisadi düzeni tesis etmekle birlikte insanın Allah’a yakınlaşmasını sağlayan kurallar bütünü olarak da görülmektedir.

İslam âleminin genel yaşama ait en önemli prensiplerinden birisi olarak kabul edilen “Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker”, dinimizin emrettiği iyiliklerin yaygınlaştırılarak, yasakladığı kötülüklerin men edilmesidir. Kendini mümin hisseden hiçbir insanın, kendisini marufu emir, münkerden nehiy görevinden yükümlü olmadığını söylememesi gerekir. Çünkü toplumsal görev olarak nitelenen bu durumu bir tek kişinin bile geciktirerek yapmaması, tüm toplumu dağıtıcı sürece götürecek bir başlangıcı doğuracaktır. Bu nedenle bilinmelidir ki marufu emredip, münkerden nehyetmek İslami inanç yapısında kişilerin keyfine terk edilmiş bir iş olmayıp ümmetin selameti için yapılması gereken bir zorunluluktur. Zira toplumu hayra çağırmak, marufu emredip, münkerden vazgeçirmek hayırların en büyüğüdür. Buna göre, “Sizden hayra çağıran ve iyiliği emreden ve münkerden nehyeden bir gurup bulunsun. İşte felaha erenler onlardır (Ali İmran-103)” ayeti hisbe teşkilatının oluşturulma gerekçesini göstermektedir.

Hisbe Teşkilatı, kurulduğu dönem ve yapısı itibarıyla piyasada düzeni sağlayıcı, yaşanan eksiklikleri giderici, rekabet düzeni içerisinde asimetrik bilgi sorununun oluşumunu engellemek üzere denetleyici kurum olarak faaliyet yürütmüştür. Yürüttükleri faaliyet itibarıyla toplumsal düzen içerisinde oluşan haklara karşı tecavüz ihlallerini ve devletin asli yapısına ilişkin değerlerin korunmasını amaç edinmiştir. Bunları yaparken de, kişilerin özel hayatları irdelenmeden, kişilik hakları çiğnenmeden, kötü olarak kabul edilenlerin herkes tarafından reddedilen bir niteliğinin bulunması gibi hususlara dikkat edilmiştir. Yapılan kanunsuz işlemler nedeniyle, taraf olanlara uyarılar yapılır, kullanılan imkânlar kısıtlanır ve gerekirse maddi yaptırımlarla olumsuz davranışın tekrar edilmemesi sağlanmaya çalışılırdı.

Günümüze uyarlandığında pazar ve piyasa kavramının lafzından, semt pazarlarından, alışveriş merkezlerine, elektronik ticaretten borsalara varana kadar çok geniş yelpazenin dikkate alınması mümkündür. Günümüz ekonomik yapısının genişliği çerçevesinden bakıldığında ve modern devlet yapısı içerisinde değerlendirme yapılmak istendiğinde BDDK, Merkez Bankası, RTÜK, Rekabet Kurulu, EPDK, SEDDK ve Ticaret Mahkemeleri, Meslek Birlikleri, Zabıtalar vs. kurumları içine alan kurumsal yapıların hisbe teşkilatına yakın oldukları düşünülebilecektir.

Özü itibariyle bakıldığında hisbe, teşkilat olarak ekonomik ve sosyal hayatın düzeni ile toplumun her kesiminden insanın toplumsal ahlak ve yozlaşma olmaksızın kendisini rahat hissedebileceği şekilde hayatını sürdürmesini sağlayacak ve özellikle İslami değerlerle tüketici haklarının korunduğu anlayışını yerleştirmeyi hedefleyen bir mekanizmadır. İslam’ın emrettiği çalışma düzeni belirli ahlâkî davranışlara dayanırken, bu ahlâkî davranışların ticari hayat içerisinde kurulması ve tüketicinin korunmasına yönelik denetim geçmişte tek başına hisbe teşkilatı tarafından sağlanmıştır.

Ama sadece tüketici haklarının korunmasından, çarşı-pazar düzeninin oturtulmasına, meslek denetimlerinden, insanlara yapılacak uyarılara kadar tüm yapılanlar tek başına hisbe olarak nitelendirilemez. Zira hisbe kelimesi aynı zamanda “hasbîlik” yani insanın kendisini sadece Allah’a adaması anlamına gelen İslami bir ifadedir. Günümüz seküler ekonomik yaşamında ortaya çıkanlar ise Allah’a adanmak gibi bir düşünceyi kabul etmez, aksine bu oluşumun varlığını inkâr eder. Zira bireysel çıkarlar uğruna, sınırsız ihtiyaçların karşılanması için her yolu mübah gören kapitalist düzenin esasları toplumları çepeçevre sarmıştır. Ama özellikle İslam toplumlarında görülmesi beklenen bu bilincin toplumun genelinde sağlanması ile piyasa faaliyetlerini yürütenler açısından da oto kontrol sisteminin oluşturulması mümkün hale gelecektir.

Özelden bakıldığında hisbe anlayışı, toplumda geri planda olan insan haklarının korunması ve herkes için adaletin sağlanması olarak kabul edilirken,  genel olarak değerlendirildiğinde İslam toplumundaki halkın yüksek ahlak düzeyine ulaşarak toplumun kötü ilişkilerle ortaya çıkan toplumsal düzensizlikten korunmasıdır. Bu nedenle müdahaleci devlet yapısının oluşturularak ticari, ekonomik ve sosyal birliktelik yapısında denetimin etkisini, içtimai düzeni sağlayıcı olarak kullanmak önemlidir.

Günümüz Türkiye’sinde sosyal yaşam içerisindeki düzeni kurmak ve denetimi gerçekleştirmek üzere kurulan kamu kurumlarında hukuk, ahlak ve din unsurları birlikteliğinin sağlanmasının öneminin olduğu düşünülmektedir. Bu hususların kamunun egemen olduğu yapılara işlenmesi gerçekleştirilebilirse, Hz. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında başlayan hisbe anlayışının günümüzde yaşatılması sağlanacak, ekonomik toplumsal yapı içerisinde bu kurumların öneminin daha fazla ortaya çıkacağı görülecektir.

(Yazarın bu çalışması, Karabük Üniversitesi tarafından 27-28 Ekim 2021 tarihinde düzenlenen “Uluslararası İslam Ekonomisi Kongresinde” bildiri olarak sunulan makalenin özetidir.)

Ömer Dönmez

Karabük Üniversitesi, Finans ve Katılım Bankacılığı Doktora Öğrencisi

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun