Anasayfa Analiz Covid – 19 Sonrası Neo Liberal Ekonomide Dönüşüm İhtiyacı ve İslam Ekonomisinin Sunabilecekleri

Covid – 19 Sonrası Neo Liberal Ekonomide Dönüşüm İhtiyacı ve İslam Ekonomisinin Sunabilecekleri

by

Dünya 2008 yılında başlayan küresel finans krizinin yaralarını saramadan, 2020 yılı başında gündemimize giren ve tüm hayatımızla birlikte ekonomiyi de etkileyen bir Covid-19 süreciyle karşılaştı. Halen devam etmekte olan bu süreç, iktisadi alışkanlıklarımızda da ciddi dönüşümlere sebep oluyor. Bu süreç bittiği zaman hali hazırda emarelerini net bir şekilde görebildiğimiz hem ekonomi hem de iş gücü ile ilgili konularda ciddi değişim beklentileri mevcut. Bu değişimin ekonomik sonuçları, hali hazırda bir önceki krizin negatif etkilerini giderememiş olan neo liberal dünya görüşüne dayalı ekonomik yaklaşımda da ciddi bir dönüşüm ihtiyacını ortaya çıkaracak gibi gözüküyor.

Geçtiğimiz ay yayınlanan “The future of work after COVID‑19” adlı McKinsey raporu da Covid-19 süreciyle uzun vadede çalışma hayatını etkileyecek üç ana trendden bahsediyor. Bunlardan birincisi; Covid-19 döneminde yayılan uzaktan çalışma trendinin kısmen davam edeceği, böylece Covid-19 öncesine göre uzaktan tam ya da yarı zamanlı çalışan sayısının katlanarak artacağı yönünde. Bu trendin iş yerlerinin yoğunlaştığı bölgelerde toplu taşıma, restoran ve perakende alışverişe olan talebi düşürebileceğini belirten rapora, ofis ve işyeri kiralamalarına olan talebin de azalmasını eklemek mümkün. Bu durumun ağırlıklı bilgisayara dayalı ofis işleri yapanları, yeme-içme, otelcilik gibi hizmet sektöründe çalışanları ve inşaat alanındaki çalışanları etkileyebileceği öngörülüyor (McKinsey, 2021).

Diğer bir trend ise pandemi döneminde kat kat büyüyen e-ticaret ve kargo sektörlerindeki büyümenin kalıcı olacağı yönündeki öngörü. Bu durumun da ilgili alanda çalışan sayısını arttırırken perakende sektöründe ve yeme-içme alanında çalışan düşük ücretli birçok çalışanın işlerini kalıcı olarak kaybetmelerine sebep olması bekleniyor. Tahmin edilebileceği gibi yeni istihdam alanlarında iş bulan çalışan sayısının, işini kaybedenlere göre daha mütevazi sayılarda olması da işin doğası gereği beklentiler arasında yer alıyor.

Üçüncü trend ise Covid-19 öncesi geliştirilmiş otomasyon ve yapay zekâ uygulamalarının bu dönemde birçok iş yeri tarafından olabildiğince uygulanmaya başlamasıdır. Nitekim Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) özellikle yapay zekâ ve dijital alt yapıların gelişmesine önemli katkıda bulunan dijital iş platformlarının (Uber vb.) 2010 yılından bu yana beş kat artarak yaklaşık 120 milyar dolarlık bir yatırım hacmine ulaştığı 2021 yılında yayınlanan raporunda yer almaktadır (ILO, 2021). Maliyetlerin de düşürülmesine imkân sağlayan bu trendin özellikle önümüzdeki dönemde üretim, depolama ve hizmet sektörlerinin başında yer aldığı ekonominin geniş alanlarına yayılarak birçok düşük maaşlı işin robotikleşme ve dijitalleşme sürecinde kaybolması beklenmektedir. İşaret edilen sektörlerin ülkelere göre değişmekle birlikte mevcut iş gücünün %40’ı ile %70’i arasında bir orana tekabül ettiği belirtilen raporda, bu trendlerin Covid-19 sonrası ekonomide kalifiye olmayan iş gücüne olan gereksinimi azaltacağı belirtiliyor (McKinsey, 2021).

McKinsey raporunda belirtilen trendlere, dünya ekonomisini şekillendirecek 3 trend daha eklenebilir. Bunlardan birincisi dünya genelinde yaşanan büyük çaplı gelir dağılımı bozukluğunun pandemi döneminde de artarak devam etmesidir. Pandemi öncesinde dünyadaki en zengin 26 kişinin, dünyanın fakir 2. %50’lik diliminin toplamı kadar zenginliğe sahip olduğu açıklanmıştı (Oxfam, 2019: 11). Pandemi döneminde de dünyanın en zengin 10 kişisinin servetinde 540 milyar $ artış yaşanmıştır (Oxfam, 2021). OECD verilerine göre dünya gayri safi milli hasılasının %3,4 oranında küçülmesinin beklendiği 2020 yılında yaşanan bu zenginleşme, toplumun ekonomik olarak alt tabakalarında çok daha ciddi küçülmelere işaret etmektedir (OECD, 2021: 4). Fakir kesimlerde yaşanan bu yoksullaşma şimdilik devlet yardımları ile görece daha az hissedilmekteyse de pandemi sonrası çok daha fazla hissedilir bir şekilde meydana çıkacak gibi gözükmektedir.

Bir diğer trend ise dünyadaki borçluluk oranlarının dünya tarihindeki en yüksek seviyeye ulaşmasıdır. 2020 sonu itibariyle dünyadaki toplam borç senelik 24 trilyon $ artış ile 281 trilyon $’a ulaşmış ve reel ekonominin %355 üzerinde gerçekleşmiştir (Bloomberg, 2021). Hem devletler hem de bireyler tarafında borcun borçla çevriliyor olması önümüzdeki dönemde bu durumun daha da ağırlaşacağına işaret etmektedir.

Yukarıda belirtilen, geniş halk kitlelerinin gelirlerinde yaşanan düşüş ve artan borçluluk, özellikle gelişmiş ülkelerde ve dolaylı olarak da tüm dünyada talep tarafında ciddi bir durgunluk trendi oluşturmaktadır. Sıkışan ekonomileri açabilmek için ABD, AB ve diğer gelişmiş ekonomilerin faiz oranlarını “0”lar mertebelerine indirmiş olmaları da bu durgunluğu aşmaya yetmemiştir. Covid-19 ile bu durgunluk daha da büyümüş ve merkez bankalarının faiz oranlarıyla ilgili fazla hareket alanları kalmamıştır. Önümüzdeki dönemde kripto paraların hacimlerini arttırmaları ile merkez bankalarının para politikaları tarafındaki hareket alanlarının daha da daralması öngörülmektedir.

Bugüne kadar neoliberal politikalar çerçevesinde üretimin arttırılarak piyasaların dengeye geleceği ve denge noktasındaki serbest piyasalarda kalıcı işsizliğin oluşmayacağı tezi, yeni oluşan resimde kısmen boşa çıkacaktır. Çünkü daha önce üretim için gerekli olan özellikle kalifiye olmayan iş gücüne teknoloji sayesinde kısmen kalıcı olarak ihtiyaç kalmayacağı görülmektedir.

Kalıcı olarak oluşacak işsizliğin özellikle genç işsizliği arttıracak olması devletler açısından ciddi bir problem teşkil etmektedir. Olası sosyal patlamaları önleyebilmek için Covid-19 döneminde ciddi miktarlarda parasal yardımlarla işsiz kesime destek olunmaktadır, ancak bu durum yukarıdaki tablodan da görüldüğü üzere mevcut paradigma ile sürdürülebilir bir durum değildir. Bu desteklerin son büyük halkası olan ABD’nin açıklamış olduğu 1,9 trilyon $’lık paket de yukarıda bahsedilen duruma güzel bir örnek teşkil etmektedir (The New York Times, 2021). Ancak gelişmekte olan veya fakir ülkelerin bu tarz yardımları ne oranda gerçekleştirebileceği ve sürdürebileceği ciddi bir soru işaretidir.

Yukarıdaki trendleri bir araya koyduğumuzda ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır;

– Kalifiye olmayan iş gücüne olan ihtiyacın azalması, kalıcı işsizlik ve artan genç işsizlik,

– Hali hazırda sürekli para dağıtarak sosyal patlamaların önüne geçmeye çalışan devletlerin elindeki imkanların daralması,

– Ekonomilerde zayıf seyreden talebin daha da zayıflaması,

– Fakir kitlelerin daha da büyümesi.

Tüm bu resim çatışmacı, kişisel çıkarların maksimizasyonunu hedefleyen ve tüketime dayalı mevcut iktisadi anlayışın ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Daha önceki krizlerden farklı olarak finansal bir krizin ötesinde kalıcı ve yapısal bir işsizlik problemiyle de sistem yüzleşmek durumundadır, ki bu da piyasaların rahat bırakıldığında denge noktasında kendi kendine işsizlik problemini ortadan kaldıracağı prensibine tamamen aykırıdır.

Önümüzdeki dönem dayanışmayı baz alan, zengin ve fakir kesimler arasında ciddi ölçüde yardımlaşmanın olacağı bir iktisadi yapı ve anlayışı gerektirmektedir. Çünkü dünyada üretim tarafında sıkıntı olmadığı halde mevcut mantalite ile bölüşüm tarafında yaşanan problemler, sosyal çatışmaları birçok ülkede kaçınılmaz olarak ortaya çıkaracak gibi gözükmektedir. Nitekim Covid’19’a rağmen ABD’de gördüğümüz Afroamerikan isyanlarını ya da Fransa’daki sarı yelekli protestoları gibi toplumlardaki huzursuzluğun yüzeye vurduğu birçok hareketi önümüzdeki dönemde artarak göreceğe benziyoruz. Her ne kadar zenginlik vergisi gibi bir takım yeni önermeler konuşulsa da hali hazırdaki küresel yapı içerisinde zenginlerin off shore hesapları veya vatandaşlık değiştirmek gibi yöntemlerle bu durumdan kaçmaları çok zor olmayacağa benzemektedir.

İktisadi dayanışma yapısını ve toplumsal çıkar ile kişisel çıkarı dengeleyen paradigmayı esasen İslam ekonomisi prensipleri içerisinde görmek mümkündür. Özellikle de ülkemizin üzerine inşa edildiği medeniyetin hafızasında bu uygulamalar yaygın bir şekilde yer almaktadır. Zekât ve sadakalar ile beslenen çok geniş alanlardaki vakıf uygulamaları ve ticari alandaki ahilik/lonca sistemindeki orta sandıklarından, sosyal alanda yer alan mahalle sandıklarına kadar toplumsal yapıların hemen tamamında yer alan sandık uygulamaları gibi finansal dayanışma yapıları aracılığı ile toplumun varlıklı kesimleriyle ihtiyaç sahibi kesimleri arasında kaynak aktarımının 20. yüzyılın başlarına kadar yaygın olarak uygulandığını görmek mümkündür. Bir yanda bu uygulamalar varken diğer yanda da kendi elinin kazandığından daha hayırlı bir şey yiyemeyeceğini bilen, bu şuurla elini soktuğu sadaka taşından sadece ihtiyacı kadarını alan bir ihtiyaç sahibi anlayışı vardı… Bu anlayış ile iş yapamayan fakire hibe, iş yapabilen fakire karz-ı hasen, iş yapıp da finans desteğine ihtiyaç duyanlara da ortaklık yapıları sunan kurumsal alt yapılara bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Örneğin 18. yüzyılda İstanbul, Londra ve Paris Avrupa’daki en büyük üç şehri teşkil etmekteydi. Altı yüz bin ile bir milyon arasında değişen nüfus barındıran bu şehirlerden en büyüğü İstanbul’da, 1730’larda yapılan bir sayımda 322 dilenci tespit edilirken, diğer iki şehir olan Londra ve Paris’teyse bu sayı 60-70 bin, yani nüfusun %10’udur (Genç, 2013; Spielvogel, 2008: 566). Sömürgelerden gelen gelirlerle ciddi zenginliğin aktığı Londra ve Paris’te, bu durum ticari kapitalizm anlayışından, İstanbul’daki durum ise İslam ekonomisinin benimsenmesi ve kurumsal yapılarıyla faal olmasından dolayı ortaya çıkmaktaydı. Yani mesele zenginlik meselesi değil, toplum tarafından içselleştirilen iktisadi paradigma ve onun kurumsal yapılarının sağlıklı işleyip işlememesi meselesidir.

Bu anlayışın bir diğer ayağı da israf konusudur. Günümüz neo liberal iktisat anlayışındaki “parasını verdim, istediğimi yapma hakkına sahibim” anlayışı yerine, “zengin de fakir de olsam mülk Allah’ın, bu mülkü israf edersem sorumlu olurum” anlayışının tekrar hayatımızın merkezine yerleşmesi büyük bir ihtiyaçtır. Özellikle ülkemizdeki cari açık ve onun yansıması olan birçok ekonomik probleme çare olarak ihracatın arttırılması, bunun için de katma değerli üretimi arttırmaya olan ihtiyaç sıklıkla dile getirilmektedir ve haklı bir çağrıdır da. Ancak cari açığı kapatmanın bir diğer aracı da ithalatı azaltmaktır. Sadece gıda hususunda bile milyarlarca dolarlık israf yapılan ülkemizde, israf meselesi kontrol altına alınabilse cari açık ciddi oranda daraltılabilir. İsrafa sarf edilen kaynaklar üretime yönlendirilerek, ülkemizde yüksek oranlarda seyreden faizleri ciddi oranda ve kalıcı olarak indirmemiz de mümkün olabilir. Yapılacak reel sektör yatırımları ile işsizlik de ciddi oranda azaltılabilir. Tabii burada israfı sadece niceliksel bir olgu olarak görmemek ve niteliksel israfın da önüne geçebilecek bir bilinci oluşturmak büyük önem arz etmektedir (Sancar, 2019).

Sonuç itibariyle Covid-19 sonrası dünya ekonomisinde dijitalleşme ve robotlaşmaya doğru ciddi bir dönüşüm, özellikle kalifiye olmayan ve genç nüfusta artan kalıcı işsizlik, hali hazırda dengesiz olan gelir dağılımında da artan bozulma gibi sıkıntılar beklenmektedir. Bu durum eğer önlem alınmaz ve mevcut iktisadi paradigmada değişiklikler yapılmazsa ciddi sosyal patlamalara yol açabilme ve toplumsal dirliğin bozulması potansiyeline sahiptir. Artan borçluluk ve devletlerin ellerindeki kaynak ve politika imkanlarının zayıflaması da bu alandaki devlet etkisini uzun vadede kısıtlayacak gibi gözükmektedir. Esasen üretim bolluğunun yaşandığı bir dönemde büyük kitlelerin yoksunluk çekmesi, iktisadi anlayışta yaşanacak dönüşümle engellenebilir. Bizim hem mevcut problemlerimizi çözmede hem de beklenen bu problemleri göğüslemede her zamankinden daha fazla İslam ekonomisi prensiplerine ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu alana samimi ve gayretli bir şekilde emek konursa, aradığımız birçok kurumsal yapının ruhunu geçmiş toplumsal uygulamalarımızda da bulmak ve yeni bir yüzyılda değişmeyen bu prensipler üzerinden yeni yapıları kurgulamak mümkün olacaktır. Böylece üretimin en üst seviyede gerçekleştiği, ancak emeğin ise giderek az oranda ihtiyaç duyulduğu bir ortamda, toplumsal bir kriz yerine herkes için mutlu bir hayatın gerektirdiği iktisadi alt yapıyı hayata geçirmek mümkün olabilecektir.

Mustafa Sancar

 

Kaynak: Dirlik Vadisi

Bloomberg. (2021). World’s $281 Trillion Debt Pile Is Set to Rise Again in 2021. https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-02-17/global-debt-hits-all-time-high-as-pandemic-boosts-spending need#:~:text=Governments%2C%20companies%20and%20households%20raised,the%20Institute%20of%20International%20Finance (23.03.2021)

ILO, International Labor Organization. (2021),The role of digital labour platforms in transforming the world of work.  https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—dgreports/—dcomm/—publ/documents/publication/wcms_771749.pdf  (22.03.2021)

McKinsey Global Institute. (2021). The Postpandemic Economy The Future of Work After COVID-19. https://www.mckinsey.com/featured-insights/future-of-work/the-future-of-work-after-covid-19 (22.03.2021)

OECD. (2021). OECD Economic Outlook, Interim Report, Strengthening the recovery: The need for speed.

https://www.oecd-ilibrary.org/docserver/34bfd999-en.pdf?expires=1616432318&id=id&accname=guest&checksum=23F13DFCEB8C370448BCA3AF1CA53ED3 (22.03.2021)

Oxfam. (2019). Public Good or Private Wealth?. https://oxfamilibrary.openrepository.com/bitstream/handle/10546/620599/bp-public-good-or-private-wealth-210119-en.pdf (22.03.2021)

Oxfam. (2021). Mega-rich recoup COVID-losses in record-time yet billions will live in poverty for at least a decade. https://www.oxfam.org/en/press-releases/mega-rich-recoup-covid-losses-record-time-yet-billions-will-live-poverty-least (22.03.2021)

Sancar, M. (2019). Modern Zamanlarda İsraf Kültürünün İktisadi Analizi. https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/modern-zamanlarda-israf-kulturunun-iktisadi-analizi-h35569.html  (23.03.2021)

Spielvogel, J. J. (2008). Western Civilization: Since 1500. Cengage Learning.

The New York Times. (2021). What’s in the Stimulus Bill? A Guide to Where the $1.9 Trillion Is Going. https://www.nytimes.com/2021/03/07/us/politics/whats-in-the-stimulus-bill.html (23.03.2021)

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun