İslam’da işçi-işveren, amir-memur, çalışan-çalıştıran ilişkileri barış, kardeşlik, dayanışma, adalet, hakkaniyet ve dürüstlük prensipleri üzerine kurulmuştur. Karşılıklı olarak haklara saygı göstermek ve emeğin hakkını vermek de bu prensiplerin bir gereğidir.
Kur’an-ı Kerim’in değişik ayetlerinde emeğin değeri vurgulanmış, çalışıp gayret etmenin mutlaka maddi ve manevi mükâfatının olacağı belirtilmiştir. Nitekim; “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 53/39.); “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onu görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onu görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8.); “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır.” (Bakara, 2/286.) ayetlerinde hiçbir emek ve gayretin gerek dünyada, gerekse ahirette karşılıksız kalmayacağı açıkça ifade edilmiştir. Bir kutsi hadiste ise yüce Allah’ın; kıyamet gününde kendisine verdiği sözü tutmayanın ve çalıştırdığı işçiden tam olarak iş ve hizmet aldığı hâlde; emeğinin karşılığını vermeyenin hasmı olacağı ifade edilmiştir. (Bk., Buhâri, İcâre, 10.)
Bu bakımdan sorumluluğunun bilincinde olan işveren; çalıştırdığı kişilerin maaş veya ücretlerini en azından temel ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda vermeli; bilgi, beceri ve uzmanlık gerektiren işlerde çalışanlara ise durumlarına uygun, tatmin edici ücret ödemelidir. Vereceği ücreti önceden belirlemeli, sonradan hak kaybına sebebiyet verebilecek durumlardan kaçınmalıdır. (Bk. Nesâî, Eymân, 10, 44.) Zira bir işyerinde sevgi ve saygının oluşması, çalışma barışının sağlanması ve verimliliğin artmasının yollarından biri de, çalışanların ücretlerinin tam ve zamanında ödenmesinden geçmektedir. Sevgili Peygamberimiz; “Çalışanın ücretini alın teri kurumadan veriniz.” (İbn Mâce, Ruhun, 4.) buyurarak bu konuda işverenleri dikkatli ve duyarlı olmaya davet etmişlerdir.
Şüphesiz çalışanlara karşı işverenlerin görev ve sorumlulukları sadece maaş ya da ücretlerini ödemekten ibaret değildir. Sigortasız işçi çalıştırmamak, çalışanların sigorta primlerini eksiksiz yatırmak, işyerinde gerekli emniyet tedbirlerini alarak can ve mal güvenliklerini sağlamak; ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmeleri için fiziki imkanlar oluşturarak ruhen ve bedenen sağlıklı olmalarına özen göstermek vb. de günümüz şartlarında işverenlerin yerine getirmesi gereken görev ve sorumluluklar arasındadır.
Aynı şekilde yüce kitabımız Kur’an’ın “…Elinizin altındakilere iyilik edin.” (Nisa, 4/36.) ayeti ile; Hz. Peygamber (s.a.s.)’in; ‘Hizmetçileriniz (sorumluluğunuz altında bulunanlar) sizin kardeşlerinizdir. Allah onları sizin himayenize vermiştir. Her kimin emrinde din kardeşi varsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. (Ey işverenler) Onlara güçlerinin yetmeyeceği işleri yüklemeyiniz. Eğer yüklerseniz, bari onlara yardım ediniz.” (Buhâri, İman, 22.) anlamındaki hadis-i şerifi işverenler açısından önemli mesajlar içermektedir. Buna göre işveren, sorumluluğu altında bulunanlara ya da emrinde çalışanlara ihsanla muamele etmeli; kendilerine kardeşçe davranmalı, güç ve kabiliyetlerinin üzerinde iş yüklememeli, temel ihtiyaçlarını karşılamalı ve haklarına saygılı olmalıdır. (Bk. Buhâri, Edep, 44.)
Yine işveren meşru ve yasal haklarından yararlanırken, başkalarına zarar vermekten şiddetle kaçınmalı, helal alanlarda yatırım yaparak istihdam imkânı sağlamalı, işçilerinin haklarını tam ve zamanında ödemeli ve müşterilerine fahiş fiyattan mal satmamalıdır. İş ilişkilerinde dürüst olmalı, yanıltıcı ve aldatıcı reklam kampanyalarından sakınmalı, verdiği sözü tutmalıdır. Ekonomik gücünü hiçbir zaman bir baskı aracı olarak kullanmamalı, her şeyiyle emniyet ve güven insanı olmalıdır.
Buna karşın, bir akde bağlı olarak kamu veya özel sektörde (memur, işçi, sözleşmeli vs.) çalışanlar da yüce Allah’ın; “Ey iman edenler! Akitlerinizi (sözleşmelerinizi, verdiğiniz sözleri) yerine getirin.” (Mâide, 5/1.) buyruğuna uygun davranmalı, iş ahlakının gerektirdiği ilke ve prensiplere bağlı kalmalı, aldıkları maaş veya ücretin helal olması için kendilerine verilen işleri belirlenen zamanda ve istenilen ölçülerde standartlara uygun olarak yapmalı, hak ettiğinden fazlasını almaya talip olmamalı, iş ve çalışma hayatında dürüst olmalıdır.
Çünkü çalışana verilen maaş veya ücret iyi yapılması gereken işin karşılığıdır. Bu konuda sevgili Peygamberimiz; “Allah Teala, sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam ve güzel yapmasını sever.” (Beyhakî, Şuabu’l-iman, IV, 334-335.) buyurarak; çalışanları sağlam ve kaliteli mal ve hizmet üretmeye teşvik etmişlerdir.
Çalışanlar; gerek işyerlerinden, gerekse kendilerine emanet edilen üretim araçlarının korunup gözetilmesinden de sorumlu olduklarını unutmamalıdırlar. Zira devlet, memuruna; işveren de işçisine belirli bir maaş/ücret karşılığında iş vermiş; işin yapıldığı yerdeki araç, gereç ve üretim araçlarıyla makineleri kendilerine emanet etmiştir. Sevgili Peygamberimiz çalışanların bu sorumluluğunu şöyle hatırlatmışlardır: “Çalışanlar, işverenin malının koruyucusudur.” (Buhâri, İstikraz, 20.)
O hâlde; iş ve çalışma hayatında huzurun, mutluluğun, barışın ve kardeşliğin yolu, İslam’ın üzerinde hassasiyetle durduğu hukuki ve ahlaki kuralların çalışan ve çalıştıran taraflarca bilinmesi ve uygulanmasından geçmektedir. Bunun için gerekli ilkeler, samimiyet, dürüstlük, adalet, ahde ve akde vefadır.
Şüphesiz bu kurallar hem işveren hem de iş gören bakımından geçerlidir. Diğer bir ifadeyle işi yapanların ne kadar bu ilkelere bağlı kalmaları gerekliyse, işi yaptıranların da en az o kadar bağlı kalmaları gereklidir. Bu nedenle iş gören, işini zamanında ve istenilen niteliklerde yapmalı; işveren de karşılığını hakkaniyet ölçülerine uygun olarak vermelidir. Aksi takdirde zamanında yapılmayan iş, verilmeyen karşılık, emeklerin zayi olmasına, maddi ve manevi zarara, taraflar arasında kin, nefret ve düşmanlığın oluşmasına ve böylece çalışma barışının bozulmasına sebebiyet verecektir.
Anlaşılan odur ki, İslam dini, çalıştırdığı kişileri ezen, onların hak ve hukukunu ihlâl eden bir işvereni tasvip etmediği gibi; işvereniyle iyi geçinmeyen, yaptığı işin gereklerini yerine getirmeyen çalışanı da tasvip etmez. İslam’ın istediği; çalışanın ücretini tam ve zamanında ödeyen ve işçisine sevgiyle yaklaşan bir işveren; aldığı ücreti hak etmek için çalışan ve işini en güzel ve kaliteli bir şekilde yapan işçidir.
Son olarak şunu da belirtilelim ki, işçi-işveren ilişkileri, insan ilişkilerinden; işçi hakları da insan haklarından bağımsız değildir. Zira İslam’ın genel ilke ve amaçları, gelir ve nimetlerin olduğu kadar, meşakkat ve sıkıntıların da birlikte ve adil bir şekilde paylaşılmasını öngörür. Öte yandan işçi-işveren, çalışan-çalıştıran ilişkilerinin adalet, hakkaniyet ve kardeşlik hukuku ekseninde seyretmesi, yalnızca hukuk kuralları ve yaptırımlarıyla sağlanabilecek basit bir konu da değildir. Hukuki ilişkilerin dinî ve ahlaki sağlam bir temele dayanması, bu temel üzerinden gelişmesi, dinin bir bütün hâlinde kişilerin vicdanlarını ve hayatlarını kuşatması; böylece toplumda hak, hukuk ve adalet ölçüsünün ve farkındalığının oluşması gerekir.
Kaynak: dergi.diyanet