Gazâlî toplumsal yapının temelinde ihtiyaçların bulunduğunu söylemektedir. İhtiyaçlar toplumsal işbölümünün kaynağı olduğu kadar, bir meslek sahibi olup yeterince karşılanmaması durumunda soygunculuğa, dilenciliğe hatta batıl fırkaların ortaya çıkmasına yol açar. Nitekim yiyecek, giyecek ve mesken ihtiyacı, doğru yoldan sapmış 70 küsur fırkanın ortaya çıkışının temel etkenlerindendir.
İhtiyaçlar ve toplumsal işbölümünün dışında İhya’da dikkat çekici başka sosyal muhtevalı kavramlar da bulunmaktadır. “İslami sosyal refah fonksiyonu” kavramı onlardan biridir. Zarqa, “Modern iktisatçıların özlemini duyduğu ve tespit edilmesi çok zor bir iş olan söz konusu kavramı Gazâlî ve Şâtıbî’nin sekiz asrı geçen bir zaman öncesinden keşfettiklerini ileri sürer.”
Gazâlî’nin çalışmalarına baştan sona hâkim olan bir başka tema maslahat, yani sosyal refah ve kamu yararı kavramıdır: O, bütün meseleleri, bunların sosyal refahı geliştirme bakımından mesalih (yararlar) mi yoksa mefasit (zararlar) mi olduklarına bakarak tanımlar. Zira bir toplumun refahı (maslahat) beş temel hedefin gerçekleştirilmesine ve korunmasına bağlıdır: Din, nefs (can), nesil, mal ve akıl (özgürlük). “Dünyada ve ahirette iyilik” amacına matuf olarak bu temel hakların korunması İslam’ın ilk hedeflerinden biridir.
Gazâlî kendi sosyal refah fonksiyonunun iktisadi yönlerini bireysel ve sosyal yönü olan üçlü faydalar hiyerarşisi ile tanımlar: Zorunlu ihtiyaçlar (zaruriyyat), rahatlık veya ferahlık sağlayıcılar (hacât) ile zarafet ve estetik maddeler (tahsiniyyat). Zorunluluklar, yukarıda değinilen beş temel esasın korunması için beslenmeye, giyinmeye ve barınmaya ilişkin gerekliliklerdir. O, bu tür temel ihtiyaçların zamana ve mekâna göre esneyebileceğinin, hatta sosyo-psikolojik ihtiyaçları da içerebileceğinin farkındadır. İkinci gruptakiler, beş temel için hayati önem taşımamakla birlikte daha ziyade hayattaki engelleri ve zorlukları gidermek için ihtiyaç duyulan her türlü faaliyeti ve nesneleri kapsar. Zarafet ve estetik maddelerden oluşan üçüncü grup, “rahatlık sınırlarının ötesine geçen faaliyet ve nesneleri kapsar. Bunlar zorlukları gidermeyi değil, hayatı şenlendiren ve süsleyen hususları ihtiva eder.”
Gazâlî’de ebedi kurtuluş nihai amaç olsa da, bu amaç, kişinin dünyevi sorumluluklarını göz ardı edecek şekilde gerçekleştirilemez. İktisadi faaliyetler, kurtuluş için birer araçtır; bunlar olmaksızın kişi dinî sorumluluklarını tam olarak yerine getiremez.
İhyâ’nın (2/62) Kazanç ve Geçim Adabı başlığını taşıyan bölümün girişinde kazanç tutumları bakımından üç tür insan tasviri göze çarpar:
- Geçim ve kazançla meşguliyeti kendisine ahireti unutturmuş olan insan; o, helâk olanlardandır.
- Ahiret ile meşguliyeti kendisine dünyayı unutturmuş olan insan; o, kurtuluşa erenlerdendir.
- İtidale en yakını, geçim ve kazançla meşguliyeti ahiret için olandır. İşte o muktesitlerdendir.
Biz burada Gazâlî’nin ne tür çabayı iktisat olarak nitelendirdiğini de görüyoruz. O, geçim ve kazanç uğraşısını ahiret amaçlı olmak kaydıyla teşvik etmekte ve bunu başaran kimseyi muktesit; böylesine bir çabayı da iktisat olarak nitelendiriyor. Ahiret amaçlı kazanç uğraşısı iktisat yoludur (orta yol).
Gazâlî, kişinin kazanç uğraşısı dâhil bütün faaliyetlerinde “orta yol” ve “doğruluk” üzere bir amaç ve niyet taşıması gerektiğini vurgular.58 Amaç ve niyetlerin İlahi ilkelere uygun olması durumunda iktisadi faaliyetlerin, kişinin dinî vecibelerinin bir parçası olacağını söyler. Orta yol, doğru geçim yolunu bulan ve kurtuluşa erenlerin yoludur. Onlar ruhbanlık yapıp dünyayı da terk etmezler, ifrat ve tefritten kaçınıp itidal üzeredirler.
Bu bağlamda Gazâlî iktisadi gelişmeyi, toplum olarak yerine getirilmesi gereken zorunlu ödevler (farz-ı kifaye) kapsamında değerlendirir. Bunlar yerine getirilmediği takdirde dünya nizamı çöker ve insanlık helâk olur. Evladü iyalini rahat yaşatmak, fazlasından sadaka vermek, en basitinden dilencilikten kurtulmak gibi sebeplerle mal edinmek için sefere bile çıkılabilir. Çünkü “Allahü Teâlâ din ve dünyadaki izzet ve mülkü tehlikelerin ortasına yerleştirmiştir.” Bunlara ulaşmak için tehlikeyi göze almak gerekir.
Gazâlî, hayatta kalmaya yetecek kadarıyla yetinen ve daha fazlası için çaba göstermeyen insanları açıkça eleştirir: “Şayet insanlar, bunun sonucunda çok güçsüz ve zayıf hale gelirlerse aralarında ölümcül hastalıklar yayılır, bütün işler ve sanatlar durma noktasına gelir; dünya tamamen harap olur.” Ona göre, “fıkıh ahkâmının çoğunun gayesi, kendisiyle dinin sağlayacağı yararların (mesalih) tamamlanması için dünya yararlarını korumaktır.”
Asgari düzeyde bir gelirle yetinmenin norm haline gelmesi halinde beşeri üretim çabasının bundan etkilenecek olmasına ilâveten toplumun hem maddi yapısı (ölümcül hastalıklar çoğalması) hem de manevi yapısı zarar görür. Ayrıca bu şekildeki kazanç düzeyi, hiç kimsede ihtiyaç fazlalığının olmaması sebebiyle, hac, zekât ve mali kefaretler gibi servetle alâkalı bütün ibadetlerin düşmesi anlamına gelir.
Bunun sonucu olarak Gazâlî, “ahiret (din) yolu” ve “zahiri fetva (fıkıh)” ayrımı yapar ve yalnızca temel ihtiyaç maddeleriyle yetinip, dünyevi zenginliğe fazla ilgi göstermemenin bir vera’ yani ahiret yolu olduğunu belirtir: “Biz burada kamu yararlarıyla alâkalı fıkhi hükümlerden bahsediyoruz. Yararların gereği miktarınca zahiri fetvanın hüküm ve yolları vardır. Din yoluna ise ancak muayyen kişiler girebilir.” Yalnızca muayyen kişilerce uygulanabilecek bu yol, kamu yararı açısından oldukça sakıncalıdır. “Herkes vera’ yolunu takip ettiği takdirde âlemin nizamı bozulur. Çünkü bu yol, ahirette büyük bir mevki talebine ilişkindir.” Dünyaya bağlılık olmasaydı din sahipleri de salimen ahiret yoluna yönelemezlerdi. Onların dininin selâmeti, çoğunluğun o yolu bırakıp dünya işiyle meşgul olmalarına bağlıdır; geçinip hayatlarını sürdürebilmeleri için birçok maddeye ihtiyaçları vardır.
Diğer taraftan Gazâlî insanları servet biriktirmeyi sevdikleri ve “tûl-i emel (ihtiras)” sahibi oldukları için “kârı maksimize eden” mal-mülk düşkünü olarak görse de gerçekte bu tür eğilimlerin insanın doğasında var olduğunu kabul eder. Servet ve parayı kişisel hırs ve hevesler peşinde koşmaya yol açtığında şiddetle eleştirirken, yarar söz konusu olduğunda övmekten de çekinmez. “Servet yılan gibidir; ağzında zehir, etinde panzehir vardır. Servetin faydaları, panzehirdir; tehlikeleri ise zehirleridir.” Mal ve servet mahza hayır veya mahza şer değildir; bilakis tutum ve tavra göre, hayra ya da şerre sebep olabilir. Kuran’da dünya malı, nimetler “hayır” olarak zikredilmiştir.64 Bu hayra ulaşamamış, ihtiyaçlarını karşılayamamış olan kimseler bedeni sağlıklarını kaybedebilecekleri gibi ibadetlerini de tam ifa edemezler. Üstelik hac, zekât/sadaka ve mali kefaretler gibi ibadetlerin dışında, en güzel ahlaklardan sayılan cömertlik ve misafirperverlik çoğunlukla ekonomik güçle bağlantılıdır. Misafir ağırlamak, insanlara hediyeler vermek, köprü, hastane, okul, misafirhane, çeşme ve mescit yaptırmak, hayır amaçlı vakıf kurmak bu kabil şeylerdendir. Sermayesi olmayanlar bunları gerçekleştiremez. Kişi, mal ve parası sebebiyle başkalarından değer görür. İnsanlardan bir şey istemez; dilencilik zilletinden kurtulur. Ekonomik güç, kişinin kendi ırz ve namusunu korumasına bile yardımcı olur. Kendisine zarar vermek isteyenlere para vererek onların dilinden ve gıybetinden korunabilir.
Sonuç olarak denebilir ki, Gazâlî teolojik bir çerçeve içinde kalarak rasyonel bir iktisadi sistemin işleyişine ilişkin bir anlayış geliştirmeyi başarabilmiş ve ardında halefleri tarafından geliştirilebilecek zengin bir miras bırakmıştır. Onun eserlerindeki servet eleştirisi, mal ve servetin kişinin dengesini kaybederek savrulmasına yol açacak risklerine karşı bir uyarıdan ibarettir. Zira ipin ucu kaçırıldığında mal ve servetin bu gücü hep imkân dâhilindedir. “Ekonomi dini”nin kendine özgü bir ahlak yasası vardır; o da ilkin üretimde, alımda ve satımda her zaman “ekonomik” davranmaktır. Ancak piyasa adamı evine dönüp de bir tüketici olduğu zaman ilk emir geçerliliğini yitirir: Artık gönlü nasıl çekerse öyle keyfine bakmaya yüreklendirilir.
İşte Gazâlî’nin servet eleştirisi de evine döndükten sonra gerçek ödevlerini ihmal ederek keyfine odaklanan piyasa adamına yöneliktir.
Kaynak: DergiPark