Anasayfa Makale İkti̇sat Teori̇leri̇nde Emek ve Değer Konusu

İkti̇sat Teori̇leri̇nde Emek ve Değer Konusu

by

1.Aşama: Adam Smith’in Emek-Değer Teorisi 

Adam Smith’in (1723-1790) üzerinde çalıştığı konulardan birisi de değer teorisidir. Cevabını aradığı soru şu idi: Bir malın değerini belirleyen nedir? Smith’in bu bağlamda ilk yaptığı şey, Aristo’dan ve Roma düşüncesinden devraldığı, bir malın kullanım değeri ile mübadele (değişim) değeri arasındaki ayırımdı. Su ve hava gibi bazı mallar büyük bir kullanım değerine sahip olduğu halde, herhangi bir mübadele değerine sahip değildi. Buna karşılık elmas, hiçbir kullanım değeri bulunmadığı halde büyük bir mübadele değerine sahip bulunmaktaydı. Smith bu ayırımı kabul etmesine rağmen, değer teorisini oluştururken, bir başka ifade ile bir malın değerini belirleyen şeyin ne olduğunu araştırırken bu ayırımdan yararlanmadı.

Smith’e göre bir malın fiyatı ile o malın değeri bir birinden farklı şeylerdir. Fiyat, zaman içinde dalgalandığı, değiştiği halde, değer zaman içinde değişmeyen sabit bir ölçü olmalıdır. İngiliz düşünür John Locke’dan bu yana İngiliz düşüncesinde, iktisadi değer yaratma sürecinin temel ve orijinal faktörünün insan emeği olduğu konusunda genel bir kanaat bulunmaktaydı. Bununla birlikte emek ile değer arasında nasıl bir ilişki vardı? Smith bu sorunun cevabını ararken ekonomik süreci iki kısma ayırdı: Sermaye birikimi ve özel mülkiyetin bulunmadığı ilkel ve vahşi toplum dönemi ve sermaye birikiminin ve özel mülkiyetin bulunduğu sanayi kapitalizmi dönemi (Oser ve Brue, 1988, ss. 72-74; Ekelund ve Hebert, 1975, ss. 60-66). 

Smith’e göre, sermaye birikimi ve özel mülkiyetin bulunmadığı ilkel ve vahşi toplum döneminde, değeri belirleyen biricik faktör ihtiva edilen emek idi. İhtiva edilen emek, bir malı elde etmek için fiilen harcanan emek anlamına gelmektedir. İlkel ve vahşi dönemde sermaye birikimi ve özel mülkiyet bulunmadığı için, herkes ihtiyaçlarını kendi emeği ile sağlamak zorundaydı. Güneşin doğduğu andan battığı ana kadar geçen dönemde, yani İktisat Teorisinde Emeğin Öyküsü (Cilt: 1, Yıl: 1, Sayı: 1) Emek ve Toplum 131 bir günlük dönemde, harcanan (ihtiva edilen) emek bir malın değerini belirlemede kullanılacak bir ölçü oluşturmaktadır. Buna göre, bir avcı bir günlük bir zaman aralığında, kunduz avlamak istediğinde sadece bir kunduz, geyik avlamak istediğinde de iki geyik avlayabiliyorsa, bir kunduzun değeri iki geyiğin değerine eşit olmalıdır. Her ikisini avlamak için harcanan emek bir günlük emek olduğuna göre, bir günlük emekle avlanan bir kunduz, bir günlük emekle avlanan iki kunduz değerine eşittir. O halde ilkel ve vahşi dönemde değeri belirleyen faktör bir günlük emektir. Değerin tamamen emek tarafından üretildiğini ileri süren bu görüşe emek-değer teorisi denir.

Smith’e göre sermaye birikiminin ve özel mülkiyetin bulunduğu sanayi kapitalizmi döneminde, değeri sadece emeğe bağlamak artık söz konusu değildir. Üretim sürecinde emeğin yanında toprak ve sermaye de kullanıldığına göre, artık ihtiva edilen emek değil kumanda edilen emek kavramı gündeme gelmektedir. Kumanda edilen emek bireyin harcadığı emek değil, toprak ve sermaye sahiplerinin yanlarında çalıştıracakları işgücüne ödedikleri ücret karşılığında, o işgücünden sağlayacakları kazancı dikkate alan bir kavramdır (Barber, 2007, ss.40-50). Durum bir örnek yardımı ile açıklanabilir:

Smith’in çağındaki sanayi kapitalizminde, toprak ve sermaye sahipleri bir yıllık bir sürede yanlarında çalıştırmayı düşündükleri işgücü için bir para ayırırlar. Bu paraya ücret fonu denir. Varsayalım ki toprak ve sermaye sahipleri ayırdıkları ücret fonu ile 5 milyon birim emek girdisi kiralamaktadırlar. Eğer kiralanan işçiler 5 milyon birim emek girdisi ile 5 milyon birim çıktı üretmişlerse, toplam çıktı tamamen emeğin ürünü sayılacaktır. Ancak toprak ve sermaye sahipleri, % 100 kazanç elde etmeyi planladıkları varsayımına göre, kiraladıkları 5 milyon birim emek girdisinin ürettiği 5 milyon birimlik çıktı büyüklüğüne eşit bir rant ve kar geliri elde etmeyi, yani toplam 10 milyon birimlik bir toplam çıktı üretilmesini beklemektedirler. Aksi takdirde işçileri yanlarında neden çalıştırsınlar? Toprak ve sermaye sahiplerinin elde ettikleri bu 10 milyon birimlik toplam çıktının, 5 milyon birimlik kısmı ücret fonu büyüklüğüne eşit olup doğrudan emek girdisini temsil etmekte ve işçiye gitmektedir. Geriye kalan ve yine işçiler tarafından üretilen diğer 5 milyon birim çıktı ise toprağın karşılığı olarak rant ve sermayenin karşılığı olarak kar ve faizi oluşturmaktadır. İşte ücret fonunun dışında üretilen bu ekstra 5 milyon birim çıktı değeri toprak ve sermaye sahiplerinin emeğe kumandasının (onları çalıştırmalarının) karşılığı olarak elde ettikleri rant ve kar (artı faiz) kazançlarıdır.

Özetlenirse, sanayi kapitalizmi döneminde, toprak ve sermaye sahipleri ayırdıkları ücret fonu ile 5 milyon birim emek girdisi kiralamakta, 5 milyon birim emek girdisi de çalışarak 10 milyon birim toplam çıktı üretmektedir. Üretilen 10 milyon birim toplam çıktının 5 milyon birimi işçi ücretinin (ücret fonunun) karşılığı olup, geri kalan 5 milyon birim çıktı toprak ve sermaye sahiplerinin emeğe kumandasının karşılığı olarak elde ettikleri rant ve kar (artı faiz) geliri olmaktadır. Demek ki sanayi kapitalizmi, toprak ve sermaye sahiplerinin ücret fonu aracılığıyla emeğe kumanda ettikleri bir sistemdir. Emeğe kumanda etmenin mümkün olduğu bir sistemde artık değeri yaratan biricik faktör emek değildir. Sermaye birikiminin ve özel mülkiyetin bulunduğu sanayi kapitalizmi döneminde değer; emek, sermaye ve toprak tarafından toplu olarak yaratılmaktadır.

Özetle Smith’in, bir malın değerini belirleyen faktör nedir sorusuna verdiği cevap şöyledir: Sermaye birikimi ve özel mülkiyetin bulunmadığı ilkel ve vahşi toplum döneminde, değeri belirleyen biricik faktör ihtiva edilen emektir. Sermaye birikiminin ve özel mülkiyetin bulunduğu sanayi kapitalizmi döneminde emeğe kumanda etmek mümkün olduğu için, değer; emek, sermaye ve toprak tarafından toplu olarak yaratılmaktadır.

Smith, geliştirmiş olduğu emek-değer teorisi ile Ricardo’nun ve Marx’ın değerle ilgili analizlerine öncülük etmiştir. Smith’in emek-değer teorisi, Ricardo ve Marx’ın ellerinde şekil ve içerik değiştirerek, yaklaşık iki yüz yıl boyunca bütün dünyayı etkileyen ve hatta iki kutuplu bir dünyaya, soğuk savaş dönemine ve iç savaşlara yol açan ideolojik, sosyal, siyasi ve askeri sonuçlar doğurmuştur. Sanayi kapitalizmini savunan Smith ve Ricardo gibi düşünürler tarafından geliştirilen, fakat Marx tarafından sanayi kapitalizmini yıkacak bir silah haline dönüştürülen emek-değer teorisi, sanayi kapitalizminin ve klasik iktisadın en büyük paradokslarından biridir (Bocutoğlu, 2012), s.69).

2.Aşama: David Ricardo’nun Emek-Değer Teorisi 

David Ricardo (1772-1823), Smith’in değer teorisini geliştirerek kendi emek-değer teorisini kurdu. Ricardo’nun değer teorisi kendi geliştirdiği azalan verimler yasası ve rant teorisi ile yakından ilişkilidir (Barber, 2007, ss.101-106). Ricardo’ya göre değer kıtlıktan veya emekten doğar. Antika eşyalar, sanat eserleri gibi çoğaltılamayan mallar kıt oldukları için değerlidir. Bu nedenle Ricardo çoğaltılamayan mallara tekel malları adını verir ve tekel mallarını analizinin dışında tutar.

Ricardo’nun emek-değer teorisinin dayandığı varsayımlar şunlardır:

  1. Bütün ekonomi tek bir tarımsal çiftlik gibi kabul edilir. 
  2. Bütün üretim dallarında sermaye/emek oranı sabittir. Misal olarak 1 işçiye 1 kürek gibi. Burada 1 işçi emeği, 1 kürek de sermayeyi temsil etmektedir. 
  3. Emek homojendir, yani türdeştir. Bununla birlikte bir kol işçisi ile bir mühendisin emeği homojen olmadığı için, mesela bir mühendis dört kol işçisine eşit sayılarak, bir kol işçisi ile bir mühendisin toplam emeği 5 kol işçisi (biri kol işçisinin, dördü mühendisin olmak üzere toplam 5 kol işçisi) olarak türdeş hale getirilebilir. 
  4. Hiç rant getirmeyen topraklarda tahıl üretimi, sadece emek ve sermaye tarafından gerçekleştirilir. Toprak sahiplerinin üretime katkısı yoktur. Sermaye birikiminin ve özel mülkiyetin bulunduğu sanayi kapitalizmi döneminde Ricardo’nun emek-değer teorisi şöyle açıklanabilir:
  • Nüfus artışı gıda talebini ve gıda fiyatlarını yükselterek, tahıl üretiminin verimli topraklardan hiç rant getirmeyen topraklara doğru genişlemesine yol açar.
  • Verimli topraklarda tahılın değeri, üretimde kullanılan emek, sermaye ve toprak faktörleri tarafından belirlenir. Bu noktada Smith ile Ricardo benzer düşünmektedir. Ancak üretim hiç rant getirmeyen verimsiz topraklara gelince iş değişir. 
  • Hiç rant getirmeyen verimsiz topraklarda tahılın değeri, sadece emek ve sermaye tarafından belirlenir. Verimsiz topraklarda rant bulunmadığı için, üretim değerinin içinde rant yer almaz. 
  • Ricardo’nun emek-değer teorisi, hiç rant getirmeyen topraklarda tahıl değerinin oluşumundan hareket ederek yeni bir değer anlayışına ulaşır. Hiç rant getirmeyen topraklarda tahıl değeri emek ve sermaye tarafından belirlendiğine göre, acaba sermayeyi emek cinsinden ifade etmek mümkün müdür? Eğer sermayeyi emek birimine indirgemek mümkün olursa, tahıl üretiminin tamamen emek tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülebilir. 
  • Ricardo’ya göre sermaye dolaylı emektir. Bu ifadeyi şöyle açmak mümkündür: Aslında sermaye dediğimiz faktör, aletler ve makinelerden oluşur. Emek ile birlikte sermayenin üretim sürecine girmesi, emeğin alet ve makinelerle donatılması anlamına gelir. Örnek vermek gerekirse, toprağı elleriyle kazan emek faktörüne bir kürek verilirse, burada kürek sermaye- Ersan Bocutoğlu 134 Emek ve Toplum (Cilt: 1, Yıl: 1, Sayı: 1) dir, emek faktörü sermaye ile donatılmış olur. Acaba sermayeyi üreten kimdir? Ricardo’ya göre sermayeyi üreten de emek olduğuna göre, emek faktörüne doğrudan emek, sermaye faktörüne de dolaylı emek adı verilebilir. Bu açıklamaya göre hiç rant getirmeyen topraklarda, tahıl üretimini emek ile sermayenin gerçekleştirmesi, tahıl üretimini doğrudan emek ile dolaylı emeğin gerçekleştirmesi demektir. 
  • Emeğin doğrudan emek, sermayenin ise dolaylı emek olarak yeniden tanımlanması sonucunda, değerin emek (doğrudan emek + dolaylı emek) tarafından üretildiği ortaya çıkar. Ricardo’nun, hiç rant getirmeyen topraklarda (ki insanlık nüfus artışı nedeniyle hiç rant getirmeyen topraklarda üretim yapmaya mecburdur.) değeri (tahıl değerini) meydana getiren faktörün sadece emekten ibaret olduğunu ileri süren görüşüne Ricardo’nun Emek-Değer Teorisi denir.

Ricardo’nun emek-değer teorisini geliştirmesinin nedeni, bütün malların değerini ölçebilecek ortak bir değer ölçüsü bulma arzusudur. Smith’i göre bir malın satın alabileceği emek, değeri mutlak anlamda ölçer. Örnek vermek gerekirse, bir ekmek 10 dakikalık emek satın alabiliyorsa, o ekmek ile 10 dakikalık emek satın alabilen diğer mallar eşit olarak değiştirilebilir. Söz gelimi bir ampul de 10 dakikalık emek satın alabiliyorsa, eşit büyüklükte emeği satın alabildikleri için 1 ampul ile 1 ekmeği değiştirmek mümkün olur. Ricardo değeri, bir malın satın alabileceği emek olarak değil, içerdiği doğrudan ve dolaylı emek-zaman olarak tanımlar. Emek-zaman, emeğin bir malın üretiminde geçirdiği süreye karşılık gelir. Bu süre gün veya saat cinsinden yazılabilir. Bir malın üretiminde harcanan emek-zaman girdisi, ücret demek değildir. Buna göre bir balıkçı kayığı 120 emek-günde üretilmiş ise, üretimine 120 emek-gün harcanmış olan 18 ton buğday ile değiştirilebilir. Bir balıkçı kayığı ile 18 ton buğdayın değiştirilmesine esas olan şey her iki ürünün üretiminin 120 emek-günde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ricardo’ya göre daima aynı miktar emek-zaman içeren varsayılmış mal sabit değerde olacağı için, değerin değişmez ölçüsü olarak kullanılabilir.

Parasal olarak işleyen sanayi kapitalizmini reel etkenlerle açıklama çabası ve bu çaba esnasında esas aldığı gerçekçi olmayan varsayımlar, emek-değer teorisini geçersiz hale getirdi. Ancak Marx, Ricardo’nun emek değer teorisini sanayi kapitalizmini ve Klasik teoriyi yıkmak için kullandı.

3. Aşama: Jean-Baptiste Say ve William Nassau Senior’un EmekDeğer Teorisine Karşi Görüşleri: Alternatif Maliyet Teorisi Ve Imsak Teorisi 

David Ricardo’nun değeri emeğe bağlayan teorisi, Jean-Baptiste Say ve William Nassau Senior gibi Klasik iktisatçıları değerin kaynağı konusunda farklı arayışlara itti. Eğer Ricardo’nun emek-değer teorisi doğru varsayılır ise emek ile sermaye arasında ortaya çıkacak çatışma Klasik capitalist sistemin özünü zedeleyecekti. Bu nedenle Say ve Senior değerin kaynağının emek olmadığını gösteren çalışmalar yaptılar (Kazgan, 1997, ss. 70-71).

Jean-Baptiste Say’a gore (1767-1832), değerin yaratılmasında emek, sermaye ve toprak eşit öneme sahiptir. Say değerin belirlenmesinde alternatif maliyet teorisini geliştirmiştir. Alternatif maliyet teorisi, bir malı elde etmenin maliyetinin, vazgeçilen malın değerine bağlar. İki mal arasında tercih yapmak durumunda kalan bir kimseyi ele alalım. Bu kimse bir paket sigarayı mı yoksa bir kilo kirazı mı tercih edecektir? Eğer bir paket sigarayı tercih etmiş ise, bir paket sigaranın maliyeti vazgeçilen bir kilo kirazın değerine eşittir. Bu yaklaşım dikkatleri sigara ve kiraz üretiminde kullanılan emek faktöründen uzaklaştırmakta ve Ricardo’nun yaklaşımı göz ardı etmektedir. 

William Nassau Senior’a göre (1790-1864), arzı hemen arttırılamayan, yani kıt olan bütün ürünler gibi toprak faktörünün bir rant elde etmesi de son derece normaldir ve haklıdır. Emek ve sermaye faktörlerinin ücret ve kar şeklindeki gelirlerinin haklılığını kanıtlamak için Senior değer analizine, Smith’in “bir şeyi elde etmenin reel maliyetinin onu elde etmek için gereken mücadele ve sıkıntı olduğu” fikri ile başlar. Üretim sürecinde kullanılan emek ve sermaye faktörlerinin her ikisi de mücadele etmekte ve sıkıntı çekmektedir. Emeğin üretim sürecinde karşılaştığı sıkıntı herkes tarafından bilinmektedir ve ücret bu nedenle emeğin hakkıdır. Peki sermayenin üretimden kar şeklinde bir pay alması haklı mıdır? Senior’a göre kar, tüketimden vazgeçmenin, geliri harcama imkanı varken kendini sıkarak onu harcamayıp tasarruf etmenin, yatırıma dönüştürmenin ve bu esnada çekilen sıkıntıların bir karşılığıdır. Demek ki sermaye sahipleri gelirlerini bugün tüketme seçeneği varken tüketmeyip, gelecekte tüketmek üzere tasarruf ederken çektikleri sıkıntının (imsakın) karşılığı olarak haklı bir gelir kategorisi olan karı kazanmaktadırlar. Senior’un karı, çekilen sıkıntının karşılığı olarak haklı bir gelir kategorisi sayan değer görüşüne imsak (sıkıntı) teorisi denir.

Dikkat edilirse Say ve Senior’un değeri belirleyen unsurlar konusundaki yaklaşımları, Ricardo’nun emek-değer teorisinden duydukları rahatsızlığın, emeğe karşı sermaye sahiplerini koruma endişesinin bir sonucudur. 

4.Aşama: Karl Marx’ın Emek-Değer Teorisi 

Karl Marx’ın (1818-1883) analizinin başlangıç noktası, kapitalist toplumda malların analizidir (Ekelund ve Hebert, 1975, ss. 179-180). Mallar, kar amacıyla üretilen ve insan ihtiyacını karşılama özelliğine sahip olan nesnelerdir. Mallar insan ihtiyaçlarını iki şekilde karşılayabilir: Doğrudan tüketim malları şeklinde veya dolaylı olarak yatırım malları (üretim araçları) seklinde. 

Kullanım değeri (yani fayda), bütün servetin özünü oluşturur. Kullanım değeri olmazsa değişim değeri olamaz. Marx ne kullanım değerini sayısal olarak ölçmeye ne de azalan fayda ilkesini araştırmaya çalıştı. Kullanım değerine ilave olarak, malların bir de değişim değeri vardır. Değişim değerine kısaca değer denir. Demek ki bir malın kullanım değeri her malın özünde mevcuttur. Ancak her malın değişim değeri olmayabilir. Değişim değeri olan mallar, aynı zamanda bir değere sahiptir. 

Bir malın değerini belirleyen nedir? Marx’a göre, bir malın değeri, normal üretim şartları ve emeğin ortalama becerisi ve yoğunluğu veri iken, o malın içinde gömülü bulunan sosyal olarak gerekli emek-zamandır. Sosyal olarak gerekli emek-zaman;

  • O malın üretiminde kullanılan doğrudan emeği,  
  • O malın üretiminde kullanılan makine ve ham maddeyi (dolaylı emeği),  
  • Üretim sürecinde mala transfer edilen değeri kapsar.

Ortalama sosyal olarak gerekli emek-zamanın bir çift ayakkabıyı 10 saatte yaptığını varsayalım. Tembel ve yeteneksiz bir işçinin bir çift ayakkabıyı 20 saatte, teknoloji kullanan yetenekli bir işçinin de 5 saatte yapması durumu değiştirmez. Hesaplamada ortalama sosyal olarak gerekli emek-zaman dikkate alındığı için, toplumun bir çift ayakkabı imali için gerekli olan ortalama sosyal olarak gerekli emek-zaman 10 saattir. 

Bir malın değeri, basit ortalama sosyal olarak gerekli emek-zaman birimi ile ölçülür. Bir mühendisin emeği ise, mesela beş ortalama sosyal olarak gerekli emek-zaman birimi olarak değerlendirilir. Bir mühendis sanki beş ortalama işçi imiş gibi işlem görür.

Piyasa, bir malın fiyatını o malın ortalama emek maliyetine (ortalama sosyal olarak gerekli emek-zamana) göre belirler. Bir mal, mesela altın, bütün değerleri yansıtan evrensel bir ölçü olarak kullanılabilir. Mesela bir ceket 1 gram altın ile değiştiriliyorsa, yani ceketin fiyatı bir gram altın ise, bunun anlamı bir gram altının ve bir ceketin üretilmesinde kullanılan ortalama sosyal olarak gerekli emek-zamanın eşit olmasıdır. Bu durum para cinsinden de ifade edilebilir. 1 gram altın 150 TL ise, ceketin fiyatı 150 TL olacaktır

Bir malın arz ve talebindeki değişmeler, malın fiyatını gerçek değerinden saptırabilir. Fiyatlar bu değişimleri dikkate alarak, kendisini ayarlar, sonunda bir malın fiyatı, üretiminde kullanılan ortalama sosyal olarak gerekli emek-zamana eşit hale döner.

Marx’ın emek-değer teorisi Ricardo’nun emek-değer teorisinden farklıdır. Marx’a göre, emek-zaman malların ve hizmetlerin mutlak değerini belirler. Ricardo’da ise emek-zaman malların ve hizmetlerin nispi (göreceli) değerinin ölçüsüdür. Marx’ın emek-değer teorisi, sermaye ve toprağın bir malın değerine hiç katkıda bulunmadığını ileri sürmektedir. Ricardo, hiç rant getirmeyen topraklara gelinceye kadar, toprağın malların değerine katkı yapmaya devam ettiğini düşünmektedir. 

Marx’a göre bütün mallar ortalama sosyal olarak gerekli emek-zaman değerinden satılır. Değerin yaratılmasında kapitalistin payı olmadığına göre, kapitalist nasıl kar eder? Kapitalist, üretim sürecinde, ancak ve ancak kendine ödenen değerden daha fazla bir değer üretme kapasitesine sahip bir mal kullanırsa kar edebilir. Kendine ödenen değerden daha fazla bir değer üretme kapasitesine sahip bir mal var mıdır? Marx’a göre bu mal emektir. Marx bu temele dayanarak, sömürü teorisini oluşturur. Marx’ın sömürü teorisinin temel kavramları şunlardır (Bocutoğlu, 2012, ss. 136- 142).

 

Kaynak: Dergipark

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun