Anasayfa Makale Gelir Dağılımı, Demokrasi ve Dışa Açıklık: Türkiye Ekonomisi İçin Ampirik Bir Analiz

Gelir Dağılımı, Demokrasi ve Dışa Açıklık: Türkiye Ekonomisi İçin Ampirik Bir Analiz

by

Özet
Gelir dağılımının giderek bozulduğu günümüz ekonomilerinde, adil bir refah paylaşımının nasıl sağlanacağı sorusu önem kazanmaktadır. Özellikle makro değişkenler yanında demokratikleşme ve küreselleşme gibi ekonomik gelişmelerden öte kurumsal dönüşümlerin etkileri öne çıkmaktadır. Bu çalışmada, 1987-2017 dönemi için Türkiye ekonomisine ait verilerle demokrasi, dışa açıklık ve gelir eşitsizliği arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Son otuz yılda hızlı bir şekilde küresel ekonomiyle uyum sağlamasına rağmen gelir dağılımında bozulma yaşanan Türkiye ekonomisinde dışa açıklık ve demokrasinin gelir dağılımı üzerinde ne kadar etkili olduğunun tespit edilmesi, çalışmanın temel hedefidir. Çalışmada, gelir dağılımı göstergesi olarak literatürde yaygın olarak kullanılan Gini katsayısı, bağımsız değişkenler olarak da demokrasi indeksi, ticari açıklık, küreselleşme indeksi, eğitim ve kişi başı gelir göstergesi kullanılmıştır. Ele alınan model, ARDL sınır testi yaklaşımıyla tahmin edilmiş ve demokrasi ve küreselleşme değişkeniyle anlamlı, ticari açıklıkla ise anlamsız bir ilişki bulunduğu tespit edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre demokrasi ve küreselleşmenin uzun dönemde gelir dağılımı üzerinde olumlu etkileri bulunurken kısa dönemde ise olumsuz etkilemektedir.

Anahtar Kelimeler: Türkiye ekonomisi, Gini, ticari açıklık, küreselleşme, ARDL sınır testi, demokrasi.

Giriş

İktisadi büyüme ve kalkınmanın ülkeler arasında neden farklılaştığı sorusundan sonra en önemli problemlerden bir tanesi de gelir dağılımının toplum içerisinde eşit bir şekilde dağılmamasıdır. Gelir ve refahın giderek belirli kişilerin ve grupların elinde toplanması, adalet duygusunu zedelemekte ve akademik araştırmalarda da daha fazla yer bulmaktadır. Gelir dağılımı üzerine her yıl raporlar yayınlayan OXFAM verilerine göre yıllar içerisinde en zengin kesimle toplumun tabanı arasındaki makas giderek açılmaktadır. Küresel nüfusun %64’ü toplam refahın %2’sine sahipken en tepede yer alan %0,8’lik bir kesim ise refahın %45’lik kesimine sahiptir (OXFAM, 2019). Giderek artan gelir eşitsizliği sorunu hususunda farklı teorik ve ampirik çalışmaların sayısı da bu bağlamda giderek artmaktadır.

Gelir eşitsizliği araştırmalarında demokratikleşme ve küreselleşme konusu öne çıkmaktadır. Demokratikleşme ve küreselleşmenin bir göstergesi olarak dışa açıklığın gelir dağılımını nasıl etkilediği sorusu, araştırmacıların önünde durmaktadır. Ekonomik büyüme ve demokrasi arasındaki ilişkiyi araştıran Lipset’in (1959) çalışması sonrası birçok çalışma, ekonomik gelişmenin bir sonucu olarak gelir dağılımı üzerindeki gelişmeleri de ele almıştır (Acemoglu ve Robinson, 2009; Ansell ve Samuels, 2010; Aysan, 2019; Boix, 2003; Haggard ve Kaufman, 2012; Lipset, 1959). Demokrasi gelir dağılımı özet olarak Meltzer ve Richard medyan seçmen yaklaşımıyla öne çıkmış ve demokrasilerde vergi politikalarının ortalama seçmen davranışına uygun olarak şekilleneceği ve zenginlerden daha fazla vergilendirme yoluyla gelir dağılımını düzelteceği iddia edilmiştir (Meltzer ve Richard, 1981). Ancak ampirik literatürde yapılan çalışmalar, demokrasi gelir dağılımı ilişkisi hakkında çelişkili sonuçlar ortaya koymaktadır (Iversen ve Soskice, 2015; Piketty ve Koçak, 2014; Scheve ve Stasavage, 2012; Timmons, 2010).

Dışa açıklık konusu ise temelde dış ticaretin ekonomik büyümeyi nasıl etkilediği sorusuyla çıkmıştır. Daha sonra gelişen literatür ise açıklığın büyümeye olan ilişkisini ticaret, doğrudan yabancı yatırımlar ve küreselleşme gibi değişkenlerle incelemiştir (Balassa, 1978; Esfahani, 1991; Feder, 1983; Michaely, 1977; Tyler, 1981). Özellikle ihracata dayalı büyüme tezini test ederken zamanla literatürde ülkelerin dışa açıklığının büyümeye olan ilişkisi ele alınmaya başlanmıştır. Teknolojik geçişler, verimlilik artışı ve kaynakların daha iyi kullanılması gibi yollarla dışa açıklığın ekonomi üzerinde pozitif etkileri olduğunu savunmuşlardır (Almeida ve Fernandes, 2008; Barro ve Sala-i-Martin, 1997; Dollar, 1992; Rivera-Batiz ve Romer, 1991; Sachs ve Warner, 1995). Diğer taraftan ticari açıklığın uzun dönemde beklenenin aksine büyümeyi yavaşlatacağı da iddia edilmiştir (Lucas Jr, 1988; Redding, 1999; Young, 1991).

Dışa açıklığın gelir dağılımını nasıl etkilediği konusunda da tartışmalar devam etmektedir (Held, McGrew, Goldblatt ve Perraton, 1999; Rodrik, 1997, 2008). Ticaret, doğrudan yatırımlar veya finansal entegrasyon yoluyla dış dünyayla artan etkileşim olarak ifade edebileceğimiz dışa açıklık, ekonomi üzerinde farklı etkilerde bulunduğu gibi toplumda da kazanan veya kaybedenler yaratma potansiyeline sahiptir (Reuveny ve Li, 2003). Özellikle 1990’lar sonrası yaşanan teknolojik gelişmeler, küresel ekonomik piyasalarda eğitimli ve vasıflı emeğin değerini artırırken vasıfsız emeğin reel gelir kaybına uğramasına da yol açmıştır. Bundan dolayı dışa açıklığın faktör gelirleri açısından eşitsizliğe yol açabileceği iddia edilmektedir (Brune ve Garrett, 2005).

Türkiye ekonomisinde de küresel trende paralel olarak 1980’lerden itibaren dışa dönük politikaların önemi giderek artmıştır. 1983 yılında seçimleri kazanarak iktidara gelen Turgut Özal’ın başbakanlığında, ihracata yönelik iktisat politikalarının uygulanmaya başlanması milat olmuş, 2000 sonrası dönemde ise bu süreç hızlanmıştır. Sermaye hareketleri ve özelleştirme politikalarıyla dış ticaretin ekonomideki payı artmış ve ekonomik entegrasyon düzeyi yükselmiştir. 1980’lerin sonunda ihracat ve ithalatın millî gelire oranı sırasıyla %15 ve %17 iken bu rakamlar 2017 yılında %24 ve %29’a yükselmiştir. Bu bağlamda ticari açıklık oranın %33’den %54’e çıktığı görülmektedir. Diğer taraftan ülke ekonomisi de son 30 yıllık dönemde ortalama %5 büyüme kaydetmiş ve kişi başı gelir 2010 sabit fiyatlarıyla 6.375 dolardan 14.870 dolara yükselmiştir. Artan ekonomik gelir ve dışa açılma karşısında gelir dağılımında farklı bir resim görülmektedir. Şekil 1’de Gini katsayısının değişimi görülmektedir. 1990’ların ortasına kadar sınırlı bir artış gösteren Gini katsayısı, 1994’ten sonra düşüşe geçmiş ve 1987’de 42,5 olan indeks, 2017’de 40 olarak hesaplanmıştır

Şekil 1

1987-2017 Gini Katsayısı (Solt, 2019)

 

Bu çalışmada, 1987-2017 dönemi için Türkiye ekonomisine ait verilerle demokrasi, dışa açıklık ve gelir eşitsizliği arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Son otuz yılda hızlı bir şekilde küresel ekonomiyle uyum sağlamasına rağmen gelir dağılımında bozulma yaşanan Türkiye ekonomisinde dışa açıklık ve demokrasinin gelir dağılımı üzerinde ne kadar etkili olduğu araştırılmaktadır. Makalenin ilerleyen bölümlerinde ilgili literatür kısaca incelendikten sonra ampirik analiz ele alınacak ve daha sonra sonuç ve önerilerle çalışma tamamlanacaktır

Literatür İncelemesi

Literatürde yer alan çalışmaların farklı ampirik yöntemler kullanılsa da çoğunlukla demokrasinin eşitsizlik üzerindeki etkisinin yoksulluk ve iktisadi büyüme bağlamında incelendiği görülmektedir. Yine dışa açıklığın eşitsizlik üzerindeki etkisi aynı kanallar üzerinden tartışılmaktadır. Aynı zamanda enflasyon, kamu harcamaları benzeri makro değişkenlerin de etkileri incelenmiştir. Demokrasi ile birlikte dışa açıklık değişkenlerinin eşitsizliği nasıl etkilediği sorusu araştırmacılar tarafından derinlemesine ve titizlikle cevabı aranmış bir soru değildir. Bununla birlikte literatürde yapılmış çalışmalar ağırlıklı olarak panel veri yöntemini kullanarak dolayısıyla ülke grupları çerçevesinde konuyu analiz etmişlerdir. Bu çalışmanın farkı, demokrasi ve dışa açıklığı açıklayan değişkenlerin eşitsizlik bağımlı değişkeni üzerinde, Türkiye için nasıl bir etki oluşturduğunu araştırmaktır.

Muller’in (1988) yaptığı çalışmada, 55 ülkelik örneklemde, demokratik deneyim yıllarının sürekli ve nitel ölçümünün iktisadi gelişmeden ve diğer değişkenlerden bağımsız olarak gelir eşitsizliği üzerinde belirgin negatif bir etkisi olduğu tahmin edilmiştir. Gelir eşitsizliği ve rejim istikrarı arasında ise 33 ülke için ters yönde ve güçlü bir korelasyon bulunmuştur.

Reuveny ve Li (2003), 69 ülkeye ait 1960-1996 yıllarına ait verileri kullanmışlar ve sonuçta demokrasi ile ticaretin gelir eşitsizliğini azalttığını, doğrudan yabancı sermayenin gelir eşitsizliğini arttırdığını ve finansal sermayenin gelir eşitsizliğini etkilemediğini iddia etmişlerdir.

Lee (2005), 64 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke için 1970-1994 yılları arasındaki 341 gözleme dayanan çalışmasında, kamu sektörünün büyüklüğünün ve demokrasinin gelir eşitsizliğini nasıl etkilediğini açıklamaya çalışmıştır. Çalışma, demokrasinin eşitsizlik ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu durumun arka planında ise devlet kurumları içerisindeki kaynak dağılımı egemenliğinin güçlendirilmesinin, kamu sektörünün büyüklüğünün eşitsizlik üzerindeki etkisini olumludan olumsuza çevirmesi yatmaktadır

Huber ve arkadaşları (2006) çalışmalarında, Latin Amerika ve Karayipler ülkelerinde eşitsizlik üzerinde siyasetin ve politikaların etkisini analiz etmişlerdir. 18 ülkenin 1970’ten 2000’e kadar olan dönemini kapsayan veri seti, gelir eşitsizliğinin incelenmesi için kullanılmıştır. Demokrasi ve sol eğilimli yasama yetkisi olan partizan dengenin, eşitsizliğin daha düşük düzeyi ile ilişkili olduğu tespit edilmekle birlikte sosyal güvenlik ve refah harcamalarının da demokratik rejimlerde daha düşük düzeyde seyrettiği sonucuna ulaşılmıştır.

Solt (2008), bir ülkede iktisadi eşitsizliğin siyasi katılımı hangi düzeyde etkiklediğini araştırmıştır. Analiz sonucunda, daha yüksek düzeydeki gelir eşitsizliklerinin siyasal ilgiyi, siyasal tartışma sıklığını ve seçimlere katılımı azalttığı tespit edilmiştir. İlgi çekici nokta ise bu azalışın en çok zengin vatandaşlar arasında olduğunun iddia edilmesidir. Sonuçta daha büyük iktisadi eşitsizlik, daha büyük siyasal eşitsizliğe yol açmaktadır.

Wagle (2009), kıyaslandığında verileri homojen olan beş en büyük Güney Asya ülkesinin 2003-1980 yıllarını kapsayan verilerini kullandığı çalışmasında, katılımcı demokrasi ile iktisadi eşitsizlik arasında tek yönlü ve pozitif etki bulması, bu bölge için demokrasi ve eşitliğin karşılaştırılabilir olmadığını göstermiştir.

Timmons’un (2010) yapmış olduğu çalışmada, demokrasi/sivil özgürlükler ve iktisadi eşitsizliğin aralarında herhangi bir ilişki bulunamamıştır.

Imai (2010) çalışmasında, az gelişmiş ülkelerde, demokrasinin içsel ve dışsal belirleyicileri üzerinde durmuştur. Uluslararasılaşma, dış müdahale gibi dışsal değişkenler ya da kültür, okuryazarlık oranı ve etnik ayrımcılık gibi içsel değişkenlerin etkisinin önemsiz olduğu ancak iktisadi gelişim düzeyinin az gelişmiş ülkeler arasında demokratikleşme düzeylerinde anlamlı bir farklılık oluşturduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Ahlquist ve Wibbels (2012), küresel ticari sistemin demokratik dönüşüm üzerindeki koşullu etkisini, 130 yıl için uluslararası sistemdeki tüm devletler için incelemişlerdir. Elde ettikleri sonuçlar, demokratikleşmenin faktör temelli modellerinin faydalı olduğuna dair şüphe içermektedir.

Freeman ve Quinn (2012) çalışmalarında, finansal entegrasyon ve gelir eşitsizliğinin demokrasi üzerindeki etkisini analiz etmişlerdir. 1955-2004 dönemi için panel veri seti kullandıkları çalışmalarında, finansal olarak kapalı otokrasiler için eşitsizlik ile demokrasi arasında ikinci dereceden bir ilişki bulunmuş ancak finansal olarak bütünleşmiş otokrasiler için eşitsizlik ve demokratikleşme arasında yukarı doğru eğimli bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir.

Wu (2015) çalışmasında, otoriter liderlerin artan eşitsizliğe bir çözüm olarak ticari açıklığı nasıl kullandığını araştırmaktadır. Yazar, 80 otoriter ülkenin 1963’ten 2003’e kadar olan dönemini içeren verilerini kullanmış ve sonuçta iktisadi küreseleleşmenin otoriter rejimleri güçlendirdiği sonucuna ulaşmıştır.

Ali ve arkadaşları (2015) çalışmalarında, ticari açıklık ve refahın Pakistan ekonomisinde ilişkisini araştırmışlardır. Bu ilişkiyi; ticari açıklık, sosyal harcamalar ve gelir dağılımı arasındaki ilişki özelinde incelemişlerdir. Bununla birlikte nüfus artışının ve iktisadi gelişimin gelir eşitsizliği üzerindeki etkisini de tetkik etmişlerdir. Pakistan’ın 1975-2012 arası verilerinin kullanıldığı çalışmada, sonuç olarak açıklığın iktisadi gelişmeyi arttırdığını ancak gelir dağılımını etkilemediğini bulmuşlardır. Buna karşın sosyal harcama değişkenlerinin ise belirgin negatif bir etkisi olduğunu tespit etmişlerdir.

Gülmez ve Altıntaş (2015) çalışmalarında, 1981-2011 yıllarına ait verileri kullanarak Türkiye’deki gelir dağılımının, ticari açıklığı ve enflasyonu nasıl açıklayabileceğini araştırmışlar ve analiz sonucunda gelir eşitsizliğini azaltan unsurlar olarak enflasyon ve ticari açıklık tespit edilmiştir.

Yi ve Woo (2015), 1971-2008 yılları arasında gerçekleşen kamu harcamaları, refah devleti harcamaları ve gelir eşitsizliği verilerini, gelişmekte olan dünya için analiz etmişlerdir. Analizleri, (kısmi) demokrasilerin daha yüksek oranda yurt içi kamu harcamalarında bulunduklarını fakat bu ülkelerin daha yüksek oranlı refah harcamaları ile ilişkili olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde refah harcamaları, eşitlik ile daha çok ilişkilidir. Buna karşın yurt içi kamu harcamalarının gelir eşitsizliği ve demokrasi üzerinde bir etkisi tespit edilememiştir.

Erkuş ve arkadaşları (2016) yaptıkları çalışmada, 20 ülkenin 2002-2012 yılları arasındaki demokrasi, ekonomik özgürlükler ve gelir dağılımı ile ilgili verilerini kullanmışlar ve demokrasi ile ekonomik özgürlüğün gelir dağılımı üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Gelir eşitsizliğinin dışa açıklık oranını arttırarak azaltılabileceğini ve demokrasinin, orta gelir grubu ülkelerdeki eşitsizliği azaltmada daha başarılı olduğunu saptamışlardır. Portföy ile birlikte doğrudan yabancı yatırımların gelir dağılımı üzerinde anlamlı bir sonucu olmadığını tespit etmişlerdir.

Chang ve Wu’nun (2016) çalışması, otoriter ülkeler için tercihli ticaret anlaşmalarını imzalamalarının siyasal ve iktisadi sonuçlarını araştırmışlardır. Hecksc-ı her-Ohlin modeli ve eşitsizliği açıklayan rejim dönüşüm teorileri çerçevesinde ele aldıkları sorularında, diktatörlerin tercihli ticaret anlaşmalarını imzalamalarının otoriter yönetimlerini pekiştirip pekiştirmediğini tartışmaktadırlar. Özellikle tercihli ticaret anlaşmaların, diktatörlerin iktisadi eşitsizliği azaltmakta kullandıklarını bunu da yoksul işçileri zenginleştirerek ve böylelikle rejime karşı olabilecek tehditleri azaltarak gerçekleştirdiklerini iddia etmektedirler. 1960’tan 2006’ya kadar 70 otoriter rejim için elde ettikleri verilerden teorilerinin desteklendiği sonucuna ulaşmışlardır.

Sonuç

Küresel ekonomik faaliyetler her geçen gün artmakta, gelişen teknoloji ve lojistik imkânların da etkisiyle üretilen katma değer de birikimli olarak yükselmektedir. Ekonomik büyüme, mikro düzeyde bireysel zenginliklerin de artmasına yol açmaktadır. Özellikle 2008 ekonomik krizinin ardından dolar milyarderi olan kişi sayısı hızlanarak artmaya devam etmektedir. Ancak artan bu zenginliğin adil bir şekilde dağıtıldığını söylemek zordur.

1980 sonrası ihracata dayalı büyüme stratejisi yürütmeye başlayan, 2001 finansal krizi sonrasında yapısal reformlar gerçekleştiren ve küresel iktisadi sistemle entegrasyonunu artıran Türkiye, siyasal ve ekonomik birçok alanda reformlar hayata geçirmiştir. Hem kurumsal yapıdaki değişimler hem de politika uygulamaları kuşkusuz ekonomik gelişmeler üzerinde etkili olmaktadır. Küresel gelişmelere paralel şekilde ülkemizde de gelir dağılımı konusunda bozulmalar görülmektedir. Bu bağlamda dışa açık bir ekonomi politikası yürüten ve siyasi olarak çeşitli dönüşümlerden geçen Türkiye ekonomisinde, gelir dağılımının bu gelişmelerden ne düzeyde etkilendiği sorusu gündeme gelmektedir.

Demokratikleşme ve dışa açıklığın eşitsizliği nasıl etkilediğinin tespit edilmesi amacıyla ticari açıklık ve küreselleşme değişkenlerinin yer aldığı iki model kurulmuş ve ARDL sınır testi yöntemiyle uzun ve kısa dönem katsayılar tahmin edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre ticari açıklık ile gelir dağılımı arasında bir ilişki tespit edilmezken küreselleşmeden bahsedildiğinde gelir dağılımı üzerinde olumlu etkileri olduğu bulunmuştur. Ali ve arkadaşları (2015), Pakistan ekonomisi üzerine yaptıkları çalışmada da ticari açıklığın gelir dağılımıyla ilişkisini tespit edemezken Gülmez ve Altıntaş (2015), Türkiye için yaptıkları çalışmada açıklığın gelir dağılımını pozitif etkilediği sonucuna ulaşmışlardır. Özcan ve Özmen (2018) ise gelişmekte olan ülkeler için yaptıkları ampirik çalışmada, ticari açığın gelir dağılımı üzerinde negatif etkisi olduğu sonucuna ulaşmışlardır (Özcan ve Özmen, 2018). Diğer taraftan Reuveny ve Li (2003) yaptıkları panel veri analizinde, ticaretin olumlu etkilediği sonucuna ulaşırken doğrudan yabancı yatırımların gelir dağılımını bozduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu bağlamda literatürde farklı sonuçların bulunduğu görülmektedir. Ticari açıklık, sınırlı bir gösterge olması açısından yeterli olmamaktadır. İthalat ve ihracat dışında sermaye hareketleri gibi etmenleri de göz önünde bulundurarak toplumun nasıl etkilendiğinin anlaşılabilmesi açısından daha kapsamlı göstergeler alınmalıdır. Küreselleşme gibi geniş bir değerlendirme yapıldığında farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Kısa dönemde tüm kesimlerin eşit derecede dışa açıklıktan elde edilen ekonomik ranttan ya-m rarlanamadığı, uzun dönemde ise bunun normalleştiğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda uzun dönemde küreselleşme değişkeni eşitsizliği olumlu etkilerken kısa dönemde negatif etkilemektedir

Demokraside meydana gelen değişimlerde de benzer bir sonuçla karşılaşılmıştır. Uzun dönemde gelir dağılımını pozitif etkilerken kısa dönemde eşitsizliği artırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Demokrasi ve gelir dağılımı konusunda teorik olarak yapılan çalışmalarda, ilişkinin pozitif yönde olacağı iddia edilmektedir. Ancak literatürde yapılan ampirik çalışmaların bir fikir birliğine vardığını söylemek zordur. Bu bağlamda ele alınan dönem için ilişkinin varlığı tespit edilmekle birlikte genel teorik yaklaşımla uyumlu olarak demokrasiyle eş yönlü bir ilişki bulunmuştur. Açıklayıcı değişkenlerden eğitimin gelir dağılımı üzerinde negatif bir etkisi varken kişi başına düşen gelirdeki artışlar pozitif etkilemekte ancak katsayı göz ardı edilebilecek kadar küçüktür. Bu dönemde gerçekleştirilen özelleştirmeler gibi neoliberal politikalar ve yapısal dönüşümlerin etkilerinin daha fazla araştırılması gerektiği görülmektedir. Toplumsal düzeyde ekonomik gelişmelerin daha geniş bir tabana yayılması açısından refah politikalarının diğer reformlarla birlikte değerlendirilmesi ve uygulamalarının artırılması, daha adil bir gelir dağılımına katkı yapacaktır. Kısa dönemde uygulanan politikaların toplumun sınırlı bir kesiminin yararına olması ya da uygulamaların bu şekilde dizayn edilmesi gelir eşitsizliğini artırmakta ancak uzun dönemde kurumsal yapıların daha sağlıklı bir şekilde teşekkülü gelir dağılımını düzeltmektedir. Bu bağlamda politika yapıcıların hem küreselleşme hem de demokratikleşme bağlamında ekonomik ve siyasal kurumsallaşma üzerine daha fazla durmaları ve elde edilen kazançların belirli çıkar grupları yerine toplumsal tabana yayılacak şekilde uygulamaları önem arz etmektedir.

Taha EĞRİ

Kaynak: İnsan ve Toplum Dergisi

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun