Lütfi Sunar
Sabri Orman hoca İslam İktisadı Araştırma Merkezi’nin açılış konuşmasını yaptı. Aslında kendisi sadece bu açılış konuşmasıyla değil, daha önce bize bu fikri ilham etmesiyle de İKAM’ın kurucu fikirlerini oluşturan isimlerden birisidir. Hoca Malezya’dan döndükten sonra o zaman İlmi Etüdler Derneği’nin kapanış konferansı için kendisini ziyaret etmiştik ve kendisinden İslam iktisadı başlıklı bir konferans vermesini talep etmiştik. Tabi bu tarihler Türkiye’de İslam iktisadı araştırmalarının çok yavaşladığı, unutulduğu tarihlerdir. Diyebilirim ki o konferansla İslam iktisadı araştırmalarını yeniden gündeme getirdik. Sonra Sabri Orman hocayla temasımız devam ettik, hep istişareye devam ettik. Hep çalışmaların içinde tutmaya çalıştık. Nihayet İKAM’ın kuruluşuna zemin teşkil eden İslam İktisadı Atölyelerini başlattığımızda da Sabri hoca hem fikren hem de ilmen bize çok ciddi destekler verdi. 2016 yılında İKAM’ın kurma kararı aldığımızda bir açılış konferansı için Sabri hocanın kapısını çaldık. O da bu fikrin çok heyecan verici olduğunu, Türkiye’de bugüne kadar birçok girişimin olduğunu ama bu girişimlerin hep akamete uğradığını ama inşallah bu sefer daha kalıcı bir kurumun ortaya çıkacağını ümit ettiğini söyledi ve sağ olsun 2016 yılında Aralık ayında açılış konuşmasıyla İKAM’ı kamuoyuna duyurmuş olduk. Ben hocaya hep bu espriyi yapıyordum, “hocam ayağınız çok bereketli, sizin besmelenizi çektiğiniz işler çok bereketli oluyor çok verimli oluyor. O yüzden biz hangi işe niyetlensek böyle ilk açılışın besmelesini sizinle çekmek istiyoruz” diye espri yapıyordum. O da sağ olsun hiçbir davetimizi kırmıyor. Tüm bu taleplerimize olumlu cevaplar veriyordu. Hoca’nın İKAM’ın kurucu fikrini geliştirmede zemin teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
“Sabri hoca İslam iktisadının sadece ideolojik, sadece dini vazifelerle yükümlü hale gelinmiş bir sorumluluk olduğunu düşünmüyordu.”
Sabri hoca son zamanlarda İslam iktisadı tabirinden çok İslami iktisat tabirini daha fazla öne çıkarıyordu. Bir vasıf olarak bir sıfat olarak İslami sıfatının eklenmesiyle daha uygun olacağını düşünüyordu. Kendisiyle bu hususta sık sık konuşuyorduk. Zaman zaman bu hususta yeni ulaştığı, yeni geliştirdiği düşünceleri kendisi bizimle paylaşıyordu. Özel olarak bunun iktisadının bir sıfatı olarak tanımlandırılması, bir betimleyici unsur olarak tanımlanması hususunda ısrarlıydı. Şöyle bakıyordu hoca, İslam iktisadı çalışmalarına 1970’lerden 1990’lara kadarki dönemi bir hazırlık, bir başlangıç evresi olarak görüyordu. Akabinde 2010’lardan itibaren hem tüm dünyada hem Türkiye’de yeşeren yeni çalışmaları da aslında bu temel üzerinde gelişmiş olan, gelişme dönemi olarak adlandırıyordu. Genel olarak yaptığımız sohbetlerde hocanın İslam iktisadın hususunda hep ümitvar olduğunu söyleyebilirim. Yani, pek çok insanın aksine hoca pek çok hususta ümitvar olmasıyla öne çıkıyordu. Genel olarak zaten çalışan, sorumluluklarını yerine getiren insanların ortak niteliğidir ümitvar olmak. Çünkü ümit çalışmaya, biraz üretime biraz netice elde etmeye bağlı da bir şey. Dolayısıyla yani hocanın hep bundan sonra yapılacak çalışmaları, bundan sonra yapılmasını hedeflediği, hem kendisinin hem de bu alanda yapılması hedeflediği çalışmaları İslam iktisadın geleceğine dair bir beklenti içeriyordu. Genel olarak da bunu insanın sorumluluğu, insanın yeryüzündeki mükellefiyetinin bir parçası olarak konumlandırıyordu Sabri hoca. İslam iktisadının sadece ideolojik, sadece dini vazifelerle yükümlü hale gelinmiş bir sorumluluk olduğunu düşünmüyordu. Aksine aynı zamanda insanın bu dünyadaki yükümlülüğünün, insan olma yükümlülüğünün bir çıktısı olarak da değerlendiriyordu. O yüzden insanlık var oldukça bu yöndeki arayışların, çabaların ve uygulamalarının da devam edeceğini düşünüyordu.
Evet, Sabri hoca aslında bizim İslam iktisadı atölyesi için kendisinden sipariş ettiğimiz, daha sonra da biz bu konuyu çalıştığını bildiğimiz için sipariş etmiştik. Daha sonra da üzerinde yoğunlaşmayı devam etti. Yani iktisat tarihi,, İslam iktisat tarihi araştırmalarının bugünki iktisadı araştırmalarına nasıl zemin teşkil etmesi gerektiğini ya da farklı bir deyişle bugünki islam iktisadı araştırmalarının tarihten nasıl beslenmesi, tarihten nasıl alması gerektiği hususunda sistematik çalışmaları söz konusuydu. İslam iktisat tarihinin daha sistematize etmek, islam iktisat tarihinden ya da Müslüman toplumları iktisadi tarihlerinden temel ilke ve uygulamaları çıkarmak ve bugünkü toplumsal ilişkilere bugünkü iktisadi ilişkilere uyarlamak huşunda hocanın masası doluydu. Bu hususta yeni çalışmaları, yeni araştırmalar yapmak istiyordu. Biz zaten kendisinden islam iktisadı atölyesinde Müslüman toplumlarının iktisat tarihinin islam iktisadı araştırmalarına nasıl zemin teşkil edeceğine dair bir katkı, bir bildiri isteyince hoca bunu yani, “Lütfü hoca benim önümüzdeki beş yıllık çalışma gündemimi dolduracak bir iş bu, çok büyük bir şey istiyorsunuz ama olsun zaten ben de bunu yapmak istiyordum, zaten benim de odaklanmak istediğim alan buydu. Bundan sonra yapmak istediğim katkı, yapmak istediğim araştırma budur” demişti. Sonra o metni sağ olsun titiz bir ilim adamı olarak çalıştı, atölye kitabı için gönderdi. Fakat hocanın araştırmacılığı, ilim adamlığı kendi yaptığı işten de tatmin olan bir tabiata sahip değildi. Hoca her işin sonunda, “buralar eksik, şu boyutlar eksik, bunu tamamlamam gerekiyor” diye yeniden o işi geliştirmeye koyulan bir titiz ilim adamı tabiatına sahipti. Biz kitapta yayınladık, akabinde aslında onun farklı bir risale olarak, farklı bir metin olarak yayınlama projemiz vardı. Hoca bir gün beni aradı ve Albaraka yayınlarına söz verdiği başka bir kitabı yetiştiremeyeceği için bu kitabı geliştirip orada yayınlamak istediğini ifade etti. Sonuçta Albaraka yayınlarının ilk kitaplardan birisi olarak çıktı. Ama ben biliyorum ki hoca o metin üzerinde çalışıp daha geniş kapsamlı daha geniş ölçekli bir çalışmaya dönüştürmek arzusundaydı. Bu hususta çalışmalarına devam ediyordu.
Biz İKAM’da takıldıkça, sıkıştıkça, istişareye ihtiyaç duydukça Sabri hocaya başvururduk. Sabri hocanın fikrini almayı önemserdik. Bunlardan birisi, Sabri hocanın bir metni olduğunu, Gazali ve iktisadi adaletle ilgili bir metni olduğunu kendisinden duymuştum. Bununla ilgili hocayı ziyaret edip, “hocam biz her ramazan bir islam iktisadı ilgili bir risale yayınlamak istiyoruz ve bu hususta aslında sizin bereketli adımınıza, elinizin bereketine güvenerek bir başlangıç teşkil etmek istiyoruz. Bu metni bir kitaba dönüştürelim” dediğimde hoca sağ olsun çok kısa bir sürede o metni bir risaleye dönüştürdü, bir kitaba dönüştürdü ve verdi. Bu anlamda bir hayır gördüğü bir işte hiçbir zaman geri durmuyordu fakat aslında unutamadığım husus biz kitapla ilgili bir ilmi tartışma gerçekleştirelim dedik. Bu ilmi tartışmayı hocanın talebesi olan Erol Özvar hoca ve ben kitabı okuyup eleştirilerimizi yönelteceğiz ve Sabri orman hoca da ayrıca kitapla ilgili bu eleştiriler doğrultusunda açılımlar yapacak bir program kararlaştırdık. Sabri hoca o gün yani bizim kitapla ilgili okuduğumuz, gündeme getirdiğimiz notları, eleştirileri olağanüstü bir olgunlukla, olağanüstü bir dikkatle ele alıp önemli bir kısmını cevaplandırdı, önemli bir kısmı için de gelecek çalışmalarda neler yapılması gerektiğini ortaya koydu. Genç ilim arkadaşlara oradaki o tartışmayı ve hocanın tavrını özel olarak izlemelerini tavsiye ederim. Bu benim hiç unutamadığım bir anımdır. Yani bir hocanın kendi yetiştirdiği bir talebesinin ve yine kendi fikirlerini önemseyen bir meslektaşının değerlendirmelerini bu düzeyde bir olgunlukla ele alıp, bu düzeyde kendi çalışmalarının masaya yatırılmasına alçakgönüllü bir şekilde razı olması beni çok etkilemişti. Bu anlamda Sabri hoca sadece bir ilim adamı, bir entelektüel olarak değil insani olarak da örnek alınması gereken ve davranışları takip edilmesi gereken bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Bizim böylesi bir kişiliği çok iyi anlayıp, çok güzel modelleyip hem çoğaltmamız hem de kendimizden başlayarak insanlara örneklendirilmesini sağlamamız gerekiyor.
“Bence onun burada o kadar çok çalışmasının, bu kadar sürekli çalışmasının, bu kadar disiplinli çalışmasının arkasında yapmış olduğu işe olan inancı yatıyor.”
Sabri hoca pek çok açıdan hakikaten gençlere örnek olabilecek bir titizlik, dikkat sahibi birisiydi. Biz kendisinden çok sayıda metin, çok sayıda katkı aldık. Ben hiç unutamıyorum yani Sabri hoca akşam gece vakti normalde aramaz ama on bir buçukta beni arayıp, “ya Lütfi hoca benden metin istemiştiniz. Bugün son gündü, çok uğraştım ama o metni bugün bitiremiyorum. Yarın yollayacağım” dediğini çok iyi hatırlıyorum. Bu önemli bir husus. Halbuki hoca o metni bir sonraki gün yollasa bizim için sözü yerine getirmiş olur ama muhtemelen hoca o gün gün bitmeden sorumluluğunu yerine getirme hissiyle o aramayı gerçekleştirme ihtiyacı hissediyor kendisini. Buna birkaç kez şahit olmuşumdur. Vakti riayeti, titizliği, dikkati. Bu doğrultuda biz ikinci İslam iktisadı ödüllerini kimlere vereceğimizi tartışırken araştırma ödülünü Sabri hocaya verme fikri gündeme geldi. Ödül komitisinde bu fikri çokça tartıştık. Yani Sabri hocaya katkı ödülü mü verelim, uzun yıllar islam iktisadına katkı yapmış birisi olarak katkı ödülü mü verelim yoksa araştırma ödülü mü verelim diye çok tartıştık. Ama biz sonuçta biz hocanın ilerleyen yıllarda özellikle altmış yaşından sonra yapmış olduğu yeni araştırmaları, üretmiş olduğu yeni ürünleri, yeni ilmi eserleri. Araştırma ödülünü hak ettiği neticesine vardık. Hocayı ziyaret edip bu kararımızı tebliği ettiğimizde hoca espiriyle şöyle dedi, “ ya Lütfi hoca herhalde beni bundan sonra emeklkiye ayrıldığımı ve artık çalışmaya bırakacağımı düşünüyor. Bana araştırma ödülü veriyor ki teşvik olsun”. Halbuki hocanın böyle bir teşviğe ihtiyacı yoktu. Zaten masasında belki yıllarca sürecek araştırma fikirleri vardı. Biz bugün geriye dönüp baktığımızda hakikaten Sabri hocanın ilerleyen yaşına rağmen şimdi bildiğimiz bir durum artık, sağlık sorunlarına rağmen araştırma yapmaktan, yeni fikirler geliştirmekten, yeni kavramlar oluşturmaktan hiç geri durmadığını, kendisinden yardım ve destek isteyen hemen hemen bütün herkesin talebine karşılık verdiğini, ilmi çalışmaların içerisinde yer almaya özen gösterdiğini biliyoruz. Yani bu çok önemli bir husus. Bence onun burada o kadar çok çalışmasının, bu kadar sürekli çalışmasının, bu kadar disiplinli çalışmasının arkasında yapmış olduğu işe olan inancı yatıyor. Sabri hoca bunu bir akademik vecibenin bir parçası olarak görmüyordu sadece. Mesleğine çok önem veren birisiydi ve akademik vecibeleri onun için önemliydi ama sadece bununla ilgili bir şey olarak görmüyordu. İnsan olarak yeryüzündeki varlığının, Müslüman olarak varlığının ona yüklemiş olduğu bir vazife olarak görüyordu. Dolayısıyla da aslında bir meseleye böyle bakan birisi gece gündüz çalışır, bu çalışması onu yormaz, yapmış olduğu işlerin en sonunda karşılığını hem bu dünyada hem öte dünyada alacağını ve zerre kadar iyilik yapan birisinin bunu mutlaka karşılık vereceğini bilen birisi olarak bu bilinçteki bir insan, bir Müslüman olarak çalışmalarına devam eder. Sabri hoca da böyle yapıyordu. Hadiseye biraz kendi varoluşsal amacı, kendi gayeleri doğrultusunda baktığı için çok ciddi bir şekilde sürekli salih ameller içerisindeydi. Ve bu açıdan bakıldığında da hakikaten onda engelleri aşan, sürekli bir çalışma azmi, motivasyonu üreten bir kaynağa dönüşüyordu bu inanç. Sabri hocanın bu anlamda belki bugün pek çok insanın kolayca yılgınlığa kapıldığı, kolayca tembelliğe kapıldığı durumlarda durmadan, dinlenmeden çalışmayı tercih etmesinin arkasında İslam’a ve İslami iktisadın çözümlerinin insanlara getireceği faydaları olan inancı yatıyordu.
Yani bizde Sabri hocaların kuşakta daha az bulunan, belki ondan önceki kuşakta biraz daha fazla görülen bir büyük hoca tipi yavaş yavaş tarihe karışıyor. Büyük hoca hem yetiştirdiği talebelerle hem verdiği derslerle hem yaptığı araştırmalarla, geliştirdiği teorilerle ve kavramlarla hem kurduğu kurumlar, öncülük ettiği müesseselerle çığır açan hoca tipidir. Hakikaten Sabri hoca böyle bir hocaydı. Bugün baktığımızda arkasında çok, her biri kendi alanında nitelikli eserler, ürünler veren talebeler bırakmış durumda. Çok ciddi kurumlara öncülük etmiş durumda. Çok ciddi teoriler ve araştırmalar bırakmış durumda. Önemli metinler bırakmış durumda. Pek çok alanda ilk olan araştırmaları yapıp kendisinden sonrakilere bir zemin oluşturmuş durumda. Ve bütün bunların ötesinde bir ahlak, bir isim, arkasında takip edilecek bir iz bırakmış birisi. Tabi bütün bunları bir kayıp olarak görebilir miyiz? Yani neticesinde insan ölümlü bir varlık. Sabri hoca da zaten bunun bilincinde olarak yaşadı. Belki bu kadar nitelikli işler, bu kadar nitelikli çalışmalara vesile olmasının, bu kadar önemli izler bırakmasının arkasında da o bilinç yatıyor. O ölümün hakikatine duyulan inanç yatıyor. Dolayısıyla ben bunu aslında bir tarafıyla da Sabri hocanın bütün tecrübesinin, bütün zamana yapmış olduğu şahitliğinin bizler için bir kazanç olduğunu düşünüyorum. Şükür ki bu tür öncülerimiz var. Sabri hoca benzeri öncülerimiz var. Bunların açtıkları izi takip ederek bizlerin de gideceğimiz yolu tayin edebilme fırsatımız var. Sonraki kuşaklara bu birikimi, bu öncülüğü ne kadar aktarırsak sanırım Sabri hocanın yokluğunda da oluşan boşluğu belki bir nebze olsun o kadar doldurma imkanımız olacaktır.
Kaynak: Sabri Orman