Anasayfa Tartışma Sorunun Yeniden Tanımlanması

Sorunun Yeniden Tanımlanması

by

Covid-19 krizi bize bir ülkede sağlık hizmetlerinin iyi olması ve toplumun güvende, sağlıklı olabilmesi için ülkede sağlık hizmetlerinin her kesime eşit bir şekilde ulaştırılması, yani fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini açıkça gösterdi. Virüsün zengin ve fakir ayrımı yapmadığını görmüş olduk. Bu nedenle sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi uzun vadede uygulanabilir değildir. Çünkü düşük gelirli insanların aşı veya ilaç satın alamaması ihtimali göz önünde alındığında, pandemi dönemlerinde bu daha net  bir şekilde görülüyor ki toplumun bir kesiminin riskte olması diğerlerini de etkiler. Sağlık hizmetlerinden tüm vatandaşların eşit bir şekilde yararlanabilmesi insanın temel yaşam haklarındandır. Sağlık hizmetlerinde fırsat eşitliğinin sunulması önemli olduğu kadar; insanlığın ortak kaynakları olan temiz hava, su gibi kaynaklarda da fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Toplumun sadece bir kesimi sağlıklı ve temiz suyu kendi çıkarı için kullanırsa toplumun geri kalanı için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin; bir çiftçinin daha fazla mahsul almak için aşırı su tükettiğinde toplumun geri kalanı da bu yolu izleyecektir çünkü kimse geride kalmak, daha az fayda elde etmek istemez. Bunun sonuncunda kaynak hızlı bir şekilde tükenecek ve toplumdaki herkes bundan olumsuz etkilenmiş olacak bunun aksi tablosunda eğer herkes bilinçli bir tüketimi kabul edip bunu sağlarsa herhangi bir kaynak yetersizliği olmayacaktır. Kıtlığın ana kaynağı doğal kaynakların yetersiz veya az oluşundan değil, insanoğlunun bencil davranışından dolayıdır. İktisat ilmi; kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların karşılanması olarak tanımlanır fakat kaynaklar kıt olmadığı gibi, ihtiyaçlar da sınırsız değildir. Bu sübjektif, soyut ama herkesçe kabul seviyesine yükseltilmiş bir görüştür.

 Birey için yararlı olan bir şeyin toplum için zararlı olduğu görülebilir. Bunun örneklerinden biri kamu mallarının tüketilmesi hususunda yukarıda değindiğimiz örnekteki gibidir. Bu duruma ‘sosyal ikilem’ denilir. Bu sosyal ikilemi örnek bir oyunla daha açık bir şekilde göstereceğiz. Oyun şu şekildedir;

 İki mahkum ayrı ayrı odalara konulur ve polisler bu insanları ikilemde kalacakları bir öneri sunar. Eğer biri suçu diğer tarafın yaptığına dair ifade verirse ve o kişi sessiz kalırsa 10 yıl hapis yatacaktır ifade veren kişi ise serbest kalacaktır. Eğer ikisi de sessiz kalırsa her iki mahkûm da 1 yıl hapis cezasına çarptırılacak. Her ikisi de birbiri aleyhine tanıklık ederse iki tarafta beşer yıl hapis yatacaktır. İki mahkûm birbirleriyle karar anında iletişime geçme şansları yoktur. Mahkumlardan birisi 10 yıl ceza almayı göze alamayarak diğer mahkûmun aleyhinde ifade vermiştir. Diğer mahkûm da karşı tarafın kararından habersiz kendini güvence altına alma isteğiyle karşı taraf aleyhinde ifade vererek beşer yıl hapis yatmayı seçmiş olurlar. İki tarafta rasyonel, kendi çıkarlarını maksimize etmeye odaklı davrandıklarında aslında daha az ceza alma şansına sahipken daha fazla almalarına sebep oldular. Kendi çıkarlarımızı maksimize etmediğimiz, toplum faydasını düşündüğümüzde aslında bu işten olumlu etkilenecek olan yine bireylerin kendileridir. Bu sosyal ikilem karşımıza ekonomi dahil olmak üzere hemen hemen tüm sosyal alanlarda karşımıza çıkar.

21. yüzyılın ana krizleri ve tarihteki krizlerin çoğu ağırlıklı olarak sosyal ikilemlerdir. Örneğin: küresel finansal kriz, iklim değişikliği krizi ve covid-19 krizi. Ekonomi bizim dünyadaki bu sorunlarımızı çözmeye, mücadele etmeye dayalı bir bilim dalıdır. Fakat geldiğimiz şu zamanda büyük bir krizin içerisindeyiz. Burada çözüme ulaşabilmemiz için öncelikle sorunu yeniden tanımlamamız gerekiyor. Ekonomiyi toplumsal ikilemi çözmeyi amaçlayan bir bilim dalı olarak formüle edebilmemiz gerekiyor.

 

 

Kaynak: IRTI 

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun