Zeyneb Hafsa Orhan((İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi.))
Bu platformda temel ilgi alanımız İslam ekonomisi/iktisadı (İslami ekonomi), fakat bunun ne olup ne olmadığından bahsetmeden önce mevcudu ortaya koymak önemli diye düşünüyorum. Geçen yazıda((Zeyneb Hafsa Orhan’nın Önceki yazısını okumak için tıklayınız. )), bir kaç yüz yıl önce Avrupa’da gerçekleşen dönüşümlerin ekonomik alan da dahil teori ve pratiği şekillendirdiğinden bahsetmiş ve bu anlamda bir giriş yapmaya çalışmıştım bu yazıda da özellikle neoliberalizm (ya da neoliberal kapitalizm) ve onun temel ekonomik mantığı olan neoklasik ekonomi üzerinde duracağım.
Dünyada özellikle 2008 finansal krizine değin bayraktarlığı yapılan temel ekonomi politik sistem, neoliberal kapitalizm idi. Bunun ardından bahsi geçen kapitalizm türündeki bazı değişimlere burada girmeyeceğim ancak çok büyük çaplı değişikliklerin söz konusu olmadığı söylenebilir. Burada neoliberalizm en yalın haliyle devletin olabildiğince geri çekildiği ve piyasanın hakimiyetinin söz konusu olduğu bir anlayış iken kapitalizm ise adından anlaşılacağı üzere kapitalin yani sermayenin (sermaye birikimi, sermayedar, sermaye araçları ve kurumları vb.) baskın olduğu bir üretim yapısına işaret etmektedir. Kapitalizm türleri, kapitalizm ile neoliberalizm ilişkisi gibi konulara girmeden asıl odaklanmak istediğim noktayı vurgulayayım; bugünkü hakim neoliberal kapitalist ekonomi politik sistemin meta-ideolojisi ((Burada meta, mal anlamında değil, Latince ötesi (beyond) anlamındaki kelimeye atıfladır. Meta-ideolojiden kasıt, bir ideolojinin ideolojisidir (Rehn, 2008). Yani neoliberal ideolojinin ideolojisi. )) rolünü neoklasik ekonomi (ve ona dayalı neoklasik finans teorisi) üstlenmekte ve bunu da söz konusu sistemi matematiksel ve bilimsel ((Geçen yazımda nicelliğe vurgu yapmıştım. Nicellik, matematiksellik ve genel anlamda bilimselliğin bir yansımasıdır. )) olarak meşrulaştırma yoluyla yapmaktadır(Bresser-Pereia, 2010). Bugün dünyanın neresinde olursanız olun ekonomiye dair üniversite eğitimi ya da formel eğitim alınması durumunda karşınıza çıkan da bu neoklasik ekonomi olacaktır.
Peki nedir bu neoklasik ekonomi? Öncelikle kavrama bakacak olursak “neo” yani “yeni” klasik anlamındadır. Eskisi nedir o halde diye sorulacak olursa, ekonominin bir bilim haline getirilmesinde başlangıç noktası olarak anılan Adam Smith ve onu takip eden bir kaç isim—David Ricardo, John Stuart Mill ve Jean-Baptiste Say gibi—klasik ekonomi içerisinde konumlandırılmaktadır. Neoklasik ekonomi ise bunların ardından 1870’lerde ortaya çıkmış ve 1900’lerin başından itibaren kendisini göstermeye başlamıştır. Jevons, Menger ve Walras gibi neoklasik iktisadın kurucu isimlerini, klasik iktisadi düşünceden ayıran temel unsur, faydaya atfettikleri konumdur. Nitekim bu sebeple ekonomi kitaplarının girişi, fayda (ve kâr) maksimizasyonuna dayalı tüketim ve üretim yapan tüketici ve üretici analiziyle başlamaktadır. Bunun dışında neoklasik iktisadın belli başlı teorileri şöyledir; kişisel çıkarı önceleyen rasyonel tercih yapan bir ekonomik insan (homo economicus), kaynakların kıt ve ihtiyaçların sınırsız olması varsayımı karşısında tam rekabetin ve arz-talep yoluyla kendi kendine dengeye gelen bir piyasa mekanizmasının temel çözüm olarak ortaya konması. Dolayısıyla bugünkü hakim ekonomi politik sistemin arka planında yatan temel fikirler şunlardır; fayda/kâr maksimizasyonu, kişisel çıkarın öncelenmesi, rasyonel tercih, tam rekabet ve serbest piyasa.
Üniversitedeyken ekonomi hocam bir fıkra anlatmıştı; bir fizikçi, bir kimyacı ve bir ekonomist bir ıssız adaya düşmüşler. Yanlarında yiyecek olarak sadece bir kutu konserve var fakat onu açacak hiçbir şey yok. Bunu nasıl açacaklarına dair aralarında tartışırlarken işte fizikçi ve kimyacı kendi alanlarının bilgilerini kullanarak öneride bulunmuşlar; basınç uygulayalım, genleştirelim vb. Sıra ekonomiste gelince o da şöyle söylemiş: “Varsayalım ki bir konserve açacağımız var!” Hocamın bu fıkrayı anlatırkenki amacı, ekonomistlerin varsayımları ne kadar çok sıklıkla kullandığı idi. Tıpkı yukarıda sıraladığım neoklasik ekonomi varsayımlarında olduğu gibi. Çünkü bunlar, karmaşık olayları ve ilişkileri sistematize edip daha yalın bir şekilde modelleştirmeye, anlatmaya yarıyor. İlk bakışta böylesi bir soyutlama ve yalınlık ekonomi bilimine ciddi bir ivme kazandırmıştır. Fakat öte yandan da bu yaklaşımın, dikkatli ele alınmadığı taktirde, ciddi riskleri vardır; aşırı soyutlama yapıp gerçeklikten çok uzaklaşmak ya da yanlış varsayımlardan hareket edip yanlış politikalar kurgulamak gibi. Nitekim neoklasik varsayımlar da işte tam bu sebeplerle hem teoride hem pratikte giderek daha fazla eleştiriliyor.
Söz konusu eleştirinin pratiğe, uygulamaya bakan kısmı özellikle 2008 krizi sonrasında gündeme getirilir olmuştur. Özellikle teorik kısmına yönelik eleştiriler ise içerdiği tüm farklı görüşlere karşın heterodoks ekonomi başlığı altında ele alınmaktadır. Gelecek yazımıza da bu tartışma üzerinden devam edeceğiz.
KAYNAKÇA
Bresser-Pereia, L. C. (2010). The global financial crisis, neoclassical economics, and the neoliberal years of capitalism, https://journals.openedition.org/regulation/7729?lang=en
Rehn, A. (2008). On Meta-Ideology and Moralization: A Prolegomena to a Critique of Management Studies, Organization, 15(4): 598-609.