Katılım bankacılığı, ortaya koyduğu prensipler itibarıyla sermaye piyasalarından en fazla yararlanması gereken sektörlerin başında gelmektedir. Zaman zaman birbirine zıtmış gibi anlatılan ve algılanan para ve sermaye piyasaları, aslında birbiriyle etkileşim içinde ve girift iki yapıyı oluşturmaktadır. Bu iki piyasa sadece fonlama işlemine yaklaşımdaki felsefi farklılık nedeniyle ayrışmaktadır. Sermaye piyasalarında risk unsuru görece daha yüksektir ve ortaklık veya ortaklığa benzer araçlar öne çıkmaktadır. Para piyasasında ise daha az riskli, ortaklık unsuru barındırmayan kısa vadeli araçlar yer almaktadır. Bu noktadan hareketle konvansiyonel bankacılıktan çok farklı ilkelerle hareket eden katılım bankacılığının, yatırım felsefesi anlamında en yakın olduğu sermaye piyasasını daha fazla kullanması doğal bir sonuçtur.
Katılım Bankacılığı Daha İyi Anlaşılmalı
Kendini ayrı bir noktada konumlandırmasına ve farklı ilkelerle işlem yaptığını her fırsatta vurgulamasına rağmen nihai tüketici ve tasarruf sahipleri algısında sıklıkla konvansiyonel bankalarla karşılaştırılan katılım bankacılığı, bugün olması gereken büyüklüğe henüz ulaşamamıştır. Hem katılım hem de konvansiyonel bankaların sundukları ürün ve çözümlerin aynı finansal sistem içinde birbirleriyle rekabet halinde olmasından dolayı getiri hassasiyeti yüksek tasarruf sahiplerinin katılım bankacılığına çekilmesinde zorluklar yaşanabilmektedir. Yasal düzenlemeler nedeniyle katılım bankacılığının kullandığı sermaye piyasası araçlarının yeterli likiditeye sahip olmaması da bu araçlara olan ilgiyi azaltabilmektedir.
Her ne kadar katılım bankalarımız uluslararası adı “sukuk” olan kira sertifikalarını hem önemli bir fonlama hem de kısa vadeli fon toplama ve verme aracı olarak önemli ölçüde kullansa da kanaatimizce farklı sermaye piyasası araçlarının kullanımı, katılım bankalarının bu alanlardaki ürün gamı eksikliğini çözebilecektir. Burada kullanılabilecek en önemli araçların başında ise yatırım fonları gelmektedir. Katılım finans ilkelerine göre kurulan ve işletilen katılım fonları ile aynı prensiplere göre işletilen gayrimenkul ve girişim sermayesi fonlarının etkin kullanılmasının katılım bankacılığına önemli avantaj sağlayacağı düşünülmektedir.
Bir Dizi Yeni Düzenlemeye İhtiyaç Var
Ülkemizdeki toplam yatırım fonu büyüklüğünün sadece yüzde 3,86’sını (3 milyar TL) oluşturan katılım esaslı yatırım fonlarının ve katılım finans ilkelerine göre işlem gören gayrimenkul yatırım fonları gibi ürünlerin katılım bankacılığı açısından çok yönlü araç olarak kullanılabilmesi için elbette bir dizi finansal inovasyon ve yeni düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Öncelikle bu ürünlerin “vaat” sözleşmelerine konu olabilmesi gerekmektedir. Bu noktada ilgili düzenlemelerde repo-ters repo işlemi ile aynı sınıf içinde görülme ihtimali olan vaat sözleşmelerinin, öncelikle konvansiyonel ürünlerden farkının ortaya konulması ve gerek danışma kurullarınca gerekse de ilgili regülatörlerce münhasıran tanımlanarak işlem görür hâle getirilmesi elzemdir. Ayrıca katılım bankalarımızın portföylerindeki gayrimenkullerin fonlar vasıtasıyla menkul kıymetleştirilmesi ve bunların likit şekilde kullanılabilmesinin, ekonomimizin mevcut yapısal sorunlarının oluşturduğu sıkıntılara kısa ve orta vadeli çözüm üretebileceği de unutulmamalıdır.
Bilindiği üzere ülkemizde yabancı para cinsinden sermaye piyasası ihraçları “dolarizasyon”u tetikleme tehlikesi nedeniyle yapılamamaktadır. Ancak gelinen noktada, bankacılık sektöründe döviz tevdiat hesaplarının yüzde 60’ları bulduğu bir noktada yabancı para cinsinden tevdiat hesabı açılabilirken sermaye piyasası araçlarının bulunmaması, finansal sistemde ciddi bir eksiklik olarak önümüze çıkmaktadır. İstanbul Finans Merkezi vizyonu açısından bakıldığında ise yabancı para cinsinden ihraç yapılamaması önemli bir eksik olarak görülmektedir. Ancak burada asıl dikkat çeken durum; likit fon yönetimini kira sertifikası veya kıymetli madenler üzerine murabaha ile yapmakta olan katılım bankalarının, yabancı para cinsinden kira sertifikası ihraçları için İrlanda, Lüksemburg ve Londra’da kurulu borsalarla çalışmak zorunda bırakılması ve kıt kaynaklarımızın yabancı menşeili aracı ve avukatlık ofislerine aktarılmakta olmasıdır. Önümüzdeki süreçte ilgili kurumların hızla aksiyon alarak ve gerekli düzenlemeleri hayata geçirerek bu alanda önemli atılımlar yapabileceği düşünülmektedir.
Katılım bankalarımızın farklı araçlar ve çözümlerle yeni bir sayfa açmasının zamanı gelmiştir
Geldiğimiz nokta itibarıyla katılım bankacılığımızın piyasa gelişmelerine hızlı reaksiyon gösterebilmesi, müşterilerinin farklı taleplerine ve ihtiyaçlarına çözüm üretebilmesi için alışılmış yöntemlerin dışında hizmetler sunmasının yanı sıra bunları kullanacak cesaret ve yenilikçiliği göstermesi gerekmektedir. Sermaye piyasaları, sunduğu olanaklarla seçenek setlerini arttırmanın en kolay olduğu alan olarak öne çıkmaktadır. Bu çerçevede katılım bankalarımızın aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek yerine farklı araçlar ve çözümlerle yeni bir sayfa açmasının zamanı gelmiştir.
Kaynak: Katılım Finans Dergisi