Fatih Özatay
Refah açısından bakıldığında, bir ülkenin milli gelirinin büyüklüğü açısından dünyanın bilmem kaçıncı ülkesinin olmasının bir önemi yok. Aynı para birimi cinsinden ölçüldüğünde, A ülkesinin milli geliri 100 mangır, B ülkesinin milli geliri ise 500 mangır olsun. A ülkesinde 100, B ülkesinde ise 1000 kişi yaşasın. Bu durumda A ülkesinde kişi başına gelir 1 mangır, B ülkesinde ise 0.5 mangır olacak. Kişi başına düşen gelir açısından bakıldığında, açık ki, milli geliri çok daha düşük olan A ülkesi B ülkesinin iki katı kadar zengin.
Oysa vatandaşların refahındaki değişimleri değerlendirebilmek için kişi başına gelir düzeyindeki değişimleri incelemek çok yetersiz. Öyle ya, emeklilerin oturduğu bir kahveye bir tane milyarder girse, kahvede o girmeden önceki kişi başına gelir düzeyi ile o girdikten sonraki kişi başına gelir düzeyi arasında bir uçurum oluşur. Ama milyarderin gelirinden kahvede okey dönen emeklilere ne?
Bu örnek gelir dağılımı ile ilgili. Makroekonomik analiz yaparken, özellikle de ülkelerarası karşılaştırmalarda kişi başına gelir düzeyi ile yetiniyor makroekonomistler. Böyle yaparlarken şüphesiz gelir dağılımını dikkate almadıklarının farkındalar. Yine de analizlerinde kişi başına gelir düzeyinin ötesine gitmemelerinin bazı önemli nedenleri var. Birincisi, gelir dağılımına ilişkin ahkâm kesmek belli bir uzmanlık gerekiyor. Çoğu makroekonomist farklı alanlarda uzmanlaşmış durumda. İkincisi, kişi başına gelir düzeyi ile bazı önemli göstergeler arasında yakın bir ilişki var. Mesela, kişi başına gelir düzeyinin yüksek olduğu ülkelerde bebek ölüm oranları düşük oluyor. Kişi başına gelir düzeyi azaldıkça bebek ölüm oranları artıyor.
Son yıllarda gelir dağılımındaki bozulmanın arttığına dair önemli işaretler var Türkiye’de. Aralık ayı ortasında “2018 Dünya Eşitsizlik raporu” yayınlandı (http://wir2018.wid.world). Rapor, 2014 yılında gün yüzüne çıkan “21inci Yüzyılda Kapital” kitabında ortaya koyduğu eşitsizlikteki artış ile tüm dünyanın dikkatini üzerine çeken Thomas Piketty’nin de aralarında olduğu bir grup akademisyen tarafından kurulan “Dünya Eşitsizlik Laboratuvarı” tarafından hazırlanıyor. Grubun amacı hem ülkeler arasında hem de bir ülke içinde eşitsizliğin nasıl geliştiğini incelemek. Bu grubun internet sayfasında ayrıca ülkelere ilişkin eşitsizlik verilerini bulmak mümkün.
Türkiye’ye ilişkin veriler 2002-2016 dönemi için var. Çarpıcı: Birincisi, gelir sıralamasının en üstündeki (en zengin) yüzde 1’lik kesimin toplam geliri, gelir sıralamasının en altındaki yüzde 50’lik grubun toplam gelirinden çok daha fazla. 2016 yılında en zengin yüzde 1’lik kesimin milli gelirdeki payı yüzde 23.4 iken, en alttaki yüzde 50’lik kesimin payı yüzde 14.6. Çok eşitsiz bir dağılım. İkincisi, son on yılda gelir dağılımı Türkiye’de çarpıcı biçimde bozuluyor: En zengin yüzde 1’lik kesimin milli gelirden aldığı pay son on yılda 6 puan yükselirken, en alttaki yüzde 50’lik kesimin milli gelirden aldığı pay 1.7 puan düşüyor. Üçüncüsü, Türkiye’nin gelir dağılımı Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde bozuk.
Bir de tablo veriyorum. Bu tabloda 2007 – 2016 karşılaştırması hem bu gruplar için hem de en zengin yüzde 10’luk kesim için gösteriliyor. Ayrıca bir de işsizlik göstergelerine yer veriyorum. Aynı dönemde işsizlikte, özellikle de genç işsizlikte önemli bir yükseliş var. Öyle görünüyor ki gelir dağılımındaki önemli bozukluk ve yüksek genç işsizlik oranı, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en çok tartışılacak sorunlarının başında gelecekler.
Kaynak: https://www.dunya.com/kose-yazisi/bozuk-gelir-dagilimi/397801