Melih Turan
Diyanetin kriptoparalar üzerine yaptığı açıklamadan sonra “bitcoin” üzerine Türkiye’de genel manada bir gündem oluştu. Ancak Türkiye’deki kriptopara borsalarına bakılacak olursa bu yüzden işlem hacmi öyle çok da düştü diyemeyiz bilakis talep devam ediyor. Bu anlamda Diyanet’in açıklamasıyla birlikte akla şöyle sorular geliyor:
(Kriptoparalar ile ilgili ön bilgi için daha önce yayınlanan Bitcoin’e Zekat Düşer mi? yazımıza bakabilirsiniz.)
- Halkın birçok konuda itibar ettiği Diyanet’in bu açıklaması pratik anlamda neden fazla karşılık bulmuyor?
- Diyanetin ekonomi konusundaki açıklamaları neden yeterli değil?
- Yeni nesil para ve din konusundaki önceliğini ilkinden yana mı kullanacak?
- Diyanet’in kriptoparalarda atladığı bir takım şeyler mi var?
- Hükümet bu konuda bir ivme gerçekleştirebilir mi?
- Kriptoparalar bize büyük fırsatlar sunabilir mi?
Öncelikle bu değerlendirmemizdeki amacın Diyanet gibi güzide kurumumuzu hedef almak olmadığını ve kriptoparaları caizleştirmeye çalışmak olmadığını belirtmeliyiz. Aksine niyetimiz hem bu alandaki çalışmaların seyrine katkı sağlamak hem de Diyanet’i, bu noktadaki rolünü daha etkin kılması adına, tetiklemektir.
İki Farklı Açıklama Yapılıyor
Evvela Diyanet’in bu hususta yaptığı açıklamalara bir bakalım. Aslında gözden kaçan bir husus var ki Diyanet’in bu konuda iki ayrı açıklaması var. Birbiriyle tamamen çelişmese de bu iki ayrı açıklama farklı hususlara değinmektedir.
Birinci Açıklama
İlk açıklamaya bakacak olursak, bu açıklama 24 Kasım 2017 tarihinde bir kişinin Din İşleri Yüksek Kuruluna özel olarak sormuş olduğu “Bitcoin ve Ethereum gibi sanal paraları yatırım amaçlı almak caiz midir?” sorusunun cevabıdır. Bu tamamen resmi bir açıklama niteliği taşımıyor gibi gözükse de medyaya 28 Kasım 2017 tarihinde yansıyan ve gündem oluşturan açıklama budur:
“Bitcoin ve Ethereum gibi sanal paraları yatırım amaçlı almak caiz midir?”
Para, devletçe bastırılan ve ülke içinde mübadele aracı olarak kullanılan, üzerinde rakamsal değeri yazılı, kağıt ya da metal nesnedir. Sanal para ise; arkasında herhangi merkezi finansal kurum bulunmaksızın kullanıcılar arasında doğrudan ticari alışverişe imkan tanıyan her kullanıcı için özel kriptolanmış/şifrelenmiş para birimidir.
Bir para biriminin para hükmünde olabilmesi için ya değerini devlet otoritesinden almalı ya da altın gibi zati bir değere sahip olmalıdır. Sanal paralar her ne kadar bazı kesimler tarafından mübadele aracı olarak kullanılmakta ise de devletin sağladığı itibari değere ve güce sahip olmaması arkasında merkezi bir finansal kurumun bulunmayışı ve devlet teminatı altında olmaması sebebi ile para olarak değerlendirilemez. Ayrıca değer kazanıp kaybetme hususunda spekülasyona açık olmaları daha çok kara para aklama amacı gibi meşru olmayan iş ve işlemlerde kolaylıkla kullanılabilmesi ve devletin denetim ve gözetiminden uzak olması gibi sebeplerle sanal paraların alım satımını yapmak şu aşamada dinen uygun değildir.”((http://www.milliyet.com.tr/diyanet-islerinden-bitcoin-ve-ekonomi-2562710/))
Bu açıklamada dikkat çekilen noktalar şunlardır:
- Bitcoin ve Ethereum gibi kriptoparaların diğer para birimleri gibi nesne özelliği yoktur, sanaldır.
- Bir para biriminin para hükmünde olabilmesi için değerini devlet otoritesinden almalı ya da altın gibi zati bir değere sahip olmalıdır.
- Kriptoparaların arkasında merkezi bir finansal kurum bulunmamakta ve devlet teminatı altında değildir.
- Değer kazanma ve kaybetme noktasında spekülasyona açıktır.
- Kara para aklama işlerinde kullanılma potansiyeli yüksektir.
- Bu aşamada sanal paraların alım satımını yapmak caiz değildir.
Bu açıklamanın kırılımlarına nazar edecek olursak;
Kısmi rezerv bankacılığı uygulanan ülkemizde de bankalar tarafından oluşturulan kaydi paranın da nesne olarak bir karşılığı yok. Tedavüldeki basılı paradan kat kat fazla kaydi para mecvut. O halde mesele maddi elle dokunulabilen bir para mıdır yoksa paranın piyasadaki karşılığı mıdır?
Bilindiği üzere geleneksel ekonominin uygulayıcıları piyasaya Merkez Bankaları üzerinden para arzını gerçekleştirir. Türkiye’de de Merkez Bankası görece bağımsızdır ve hisselerinin sadece %55’i Hazineye aittir. Türk Lirasının arkasında elbette ki bir devlet vardır ama bu para belli bir karşılığın sonucu basılmaz. Para arz etmek sadece rakamların çoğalmasından ibaret. Merkez Bankasının görevi burada para arzını kontrol etmektir. Üstelik para arz ettiği gibi parayı satarak da para kazanabilmektedir. Bu dikkate alındığı zaman, mevcuttaki gibi faiz düzeni üzerine kurulu bir merkezi finansal kurumun bulunması durumunda kriptoparalar caiz olabilecek midir? Mevcut para sisteminin İslam iktisadı ile uyuşmazlığını da tartışmadan kriptopara meselesine bir bakış açısı getirilemez herhalde. Yoksa bir şeyi açıklarken mevcut sistemin kabulüne göre hareket etmek, onu zımnen doğrulamak anlamına gelebiliyor.
Ayrıca kara para aklama olayı her türlü para birimi ile yapılıyor, yapılabiliyor. Bu paranın zatıyla değil insanın zatıyla alakalı değil midir?
Son olarak ise bu açıklamada kriptoparaların “alım satımının” caiz olmadığı söylenmektedir. Bu da aşağıda görüleceği üzere diğer açıklamadan farklı bir konuya değinildiğini göstermektedir.
İkinci Açıklama
Din İşleri Yüksek Kurulunun tarih belirtilmeyen ancak bir önceki gündem oluşturan cevabından sonra yayınlanan resmi açıklaması ise şöyle:
“Dijital Kripto Paraların Kullanımının Dini Hükmü Nedir?
Kullanıcılar arasında değişim ya da kıymet ölçüsü olarak genel kabul gören, kaynağı itibariyle kullanıcılara güven veren her türlü paranın kullanımı caizdir.
Bu noktada önemli olan husus, para olarak bilinen değişim aracının kendi özünde yani üretim şeklinde, sürüm aşamalarında ve muhataplık niteliğinde büyük belirsizlik (garar) içerip içermemesi, bir aldatma (tağrir) aracı olarak kullanılıp kullanılmaması ve belli bir kesimin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine vesile olup-olmamasıdır.
Son yıllarda ortaya çıkan ve birçok çeşidi bulunan, dijital-kripto paralardan her birini kullanmanın hükmünü yukarıdaki genel ilkeler doğrultusunda değerlendirmek gerekir.
Buna göre kendi özünde ciddi belirsizlikler taşıyan, aldanma ve aldatma riski ileri düzeyde olan, dolayısıyla herhangi bir güvencesi bulunmayan ve kamuoyunda saadet zinciri olarak bilinen uygulamalar gibi belirli kesimlerin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine yol açan dijital kripto paraların kullanımı caiz değildir.”((https://kurul.diyanet.gov.tr/Duyuru-Detay/Duyurular/596/din-isleri-yuksek-kurulu–dijital-kripto-paralarin–kullaniminin-dini-hukmunu-acikladi))
Bu açıklamada dikkat çekilen noktalar şunlardır:
- Kullanıcılar arasında değişim ya da kıymet ölçüsü olarak genel kabul gören, kaynağı itibariyle kullanıcılara güven veren her türlü paranın kullanımı caizdir.
- Ciddi belirsizlikler taşıyan, aldanma ve aldatma riski ileri düzeyde olan, herhangi bir güvencesi bulunmayan ve kamuoyunda saadet zinciri olarak bilinen uygulamalar gibi belirli kesimlerin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine yol açan dijital kripto paraların kullanımı caiz değildir.
Bu açıklamanın kırılımlarına nazar edecek olursak;
Her kriptopara olmasa da Bitcoin ve Ethereum gibi sağlam bir altyapıya sahip olanları kullanıcılar tarafından bir değişim ve kıymet ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Kod kaynağı ve yazılım alt yapısı itibariyle de kullanıcılara güven vermektedir. O halde özelde Bitcoin ve Ethereum’un “kullanımı” caiz midir, değil midir?
Evet, değer noktasında bu kriptoparalar bir aşağı bir yukarı oynuyor. Ama bunun sebebi arz-talepden başka ne ola ki? Bir çoğunun protokolünde ne kadar üretilebileceği ile ilgili bir kısıtlama var. Mesela Bitcoin 21 milyon adet olarak üretilebilir en fazla. Bir şeye ne kadar çok talep olursa onun kıymeti de o ölçüde artması gayet normal olsa gerek.
Buradaki güvence ise aslında sistemin bir ölçüde merkezi olmadığından ötürü kaynaklanıyor. Dağıtık bir yapı üzerine kurulması kayırmalara karşı bir güven tesis ediyor. Sistemi herkes denetleme hakkına sahip olabiliyor. Ayrıca bunun bir “kripto”para olması elinizdeki şifrelenmiş verinin sizin için özel olduğu ve ancak sistemdeki madenciler tarafından tetkik edilerek onaylanabilecek bir nitelikte olması de başka bir güven unsuru.
Bir de, burada para üretimi gerekli teknik alet ve edevatı temin ettikten sonra herkes tarafından gerçekleştirilebiliyor. Kriptografik olarak şifrelenmiş bir kodu çözmenin ise ciddi derece elektrik ve işlemci/ekran kartı maliyeti var. Dolayısı ile öyle bir tıklamayla üretilmiyor bu paralar. Bu açıdan haksız ve sebepsiz bir zenginleşme yerine mi geçer yoksa emeğin karşılığı yerine mi geçer, bu sorgulanmalı.
Farklı Açıklamalar Farklı Sorular
Yukarıda görüldüğü üzere yapılan açıklamalardaki sorular ve cevaplar farklılık arz ediyor. Ama bu iki açıklamanın da hiçbir dini kaynağa dayanak gösterilmemesi ilk bakışta göze çarpan en büyük mesele. Konunun Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyas üzerinden ele alınmaması Din İşleri Yüksek Kuruluna yakışan bir durum olarak gözükmüyor. Bu konu ciddi derecede “ilmi” açıklamalara ihtiyaç duymaktadır. Paranın tarihinden, İslam’da paranın hükmüne kadar işlenmesi ve açıklayıcı olması gerekiyor ki tatmin olunabilinsin.
Diğer bir yandan birinci açıklama “alım-satım” üzerine yoğunlaşırken ikincisi “alım-satım”a hiç girmeden “kullanım”ından bahsediyor. Alım-satım farklı bir olay kullanım ise farklı bir olaydır. Nitekim kriptoparalar ile alışveriş yapabileceğiniz yani kullanabileceğiniz e-ticaret siteleri mevcut.
Ayrıca birincisinde devlet otoritesine dikkat çekilirken ikincisinde böyle bir bahis yok. Bu da kafada başka sorular oluşturuyor.
Diyanet ve Ekonomi yahut İktisat
Şimdi ise Diyanet’in yapmış olduğu açıklamanın, çok konuşulduğu ve dile getirildiği halde, neden etkisini göstermediği üzerinde durmaya çalışalım. Zira Türkiye’deki kriptopara borsalarında ciddi bir düşüş yaşanmıyor ve artış/talep devam ediyor.
Bunu aslında Diyanet’in kuruluşundan bu yana ekonomi adına etliye sütlüye karışmamasıyla ilişkilendirebiliriz. Zira Türkiye’deki faizsiz finansın gelişiminde dahi Diyanet’in güçlü bir etkisi görülmüyor. Daha yeni yeni bazı meseleleri ele almaya başlıyor.
Bir açıdan da Diyanet kurum olarak faiz ile işleyen bankalarla birçok hususta işbirliğine devam ediyor ve fayda elde ediyor. Faizsizlik prensibiyle çalışmaya gayret eden Katılım Bankaları varken bundan kaçınmalarını halk doğru bulmuyor olabilir. Her ne kadar bu durum pratik sebeplerden kaynaklansa da, vaaz edilen şey vaizin ameli ile çeliştiği zaman insanların o vaizi dinlememeleri çok normal. Bu yüzden Diyanet’in “hocanın dediğini yap yaptığını yapma” söylemini kırma yükümlülüğü devam ediyor.
Diğer bir nazar ile bakacak olursak, bu kriptopara ilgisi aslında belirli bir çevrenin yahut yaş grubunun dikkatini çeken bir olay. Bir araştırmaya göre milenyum nesli bankalardan ziyade paralarını Bitcoin’e yatırmayı yeğliyor.((http://fintechistanbul.org/2017/12/05/rapor-milenyum-kusagi-parayi-bitcoine-yatiriyor/)) Bu nazarla Diyanet’in aslında gençliğe, yeni nesle daha rasyonel ve kaynakları sağlam açıklamalar ile hitap etmesi gerekiyor.
İslam İktisadının yerleşmesi ve ilerlemesi için en etkin çalışmaların Diyanet tarafından yapılması gerekirken bu konuda çok geç kalınmış. Ekonomi meseleleri yıllardır bu milletin ilgi odağında olmasına rağmen bir İslam iktisatçısı sıfatıyla açıklama yapan Diyanet yetkilisi ortalarda gözükmüyor.
Diyanet’in bu millet ve özellikle de gençlik için daha muteber ve sözü dinlenir bir “hoca/alim/müftü” haline gelmesi ise bu ve benzer sebeplerden kaynaklanan açığı kapatmasına bağlıdır.
Yazı fazlaca uzadığından kriptopara ve blockchain’in İslam iktisadı açısından fırsat potansiyeline bir sonraki yazı da değineceğiz.