Prof.Dr. Hayrettin Karaman
Kavram
İktisat bilimi tabiat veya matematik bilimleri gibi/bu mânâda ve mahiyette kesin ve evrensel bir bilim olsaydı, bu bilimin uygulandığı alanlarda oluşan kurumlar da tarihte ve günümüzde birbirinin aynı olarak görülse idi -tıpkı İslâm fiziği, İslâm matematiği diyemiyeceğimiz gibi- İslâm iktisadından söz etmemiz de anlamsız ve tutarsız olurdu. Halbuki -bildiğim kadarıyla- genel olarak iktisat teorisi içinde arz-talep kanunu gibi kesine yakın kurallar ve ilişkiler bulunmakla beraber tartışmaya ve değişmeye açık, temel ilkelere, amaçlara ve kalkış noktalarına göre farklı kurallar, değişkenler ve uygulamalar da vardır. Bu iki açıdan bakılarak “mutlak iktisad”den söz edilebileceği gibi bir ideolojiye, dine, bakış açısına bağlı farklı ve göreceli iktisad adlandırmaları yapmak da mümkündür. Bu bağlamda İslâm iktisadından maksadımız “İslâmın getirdiği varlık, bilgi ve değerler anlayış ve sistemine dayalı, bu çerçeve içinde oluşan ve işleyen iktisad bilimi ve iktisadî hayattır”.
Kaynaklar
İslâm ilimleri ve kurumlarının temel kaynağı Kur’an ve Sünnet, islâmî tecrübe ve akıldır. Kur’an-ı Kerim’de ve Sünnet’te “üretim, üretimin unsurları, unsurlar arasındaki ilişki ve denge, tüketim, paylaşım, istihdam, tabiat-insan ilişkisi, insanın varoluş gayesi, servet, ihtiyaç” gibi konu ve kavramlar -kimi genel ilkeler, kimi de özel hükümler ve örnekler şeklinde- yer almış, açıklamalar ve yönlendirmeler yapılmıştır.
Vahyin ışığında ve rehberliğinde işleyen islâmî tecrübe ve akıl siyaset, hukuk, ahlak, cemiyet konuları gibi iktisat konularını da -islâmî bir bilim dalı olan fıkıh bütünü içinde ele almış ve geliştirmiştir. Genel fıkıh kitapları yanında vergi, para, mal, maliye, pazar konularında ayrı kitaplar ve risaleler de yazılmıştır. Batı’da, son asırlarda iktisat bilimi bağımsızlık kazanınca islâm dünyasında da “siyaset, cemiyet, hukuk” bilimleri gibi İslâm iktisad bilimi de bağımsız bir disiplin olma yoluna girmiştir; bugün İslâm iktisadı ile ilgili enstitüler, kürsüler, tezler, kitaplar ve makalelerin listesi büyük kataloglar oluşturacak düzeye gelmiştir.
İlkeler
1. İslâm iktisadının muhatap insanı “İslâm insanıdır” ve bu insana, ferdî müslümanlığını gerçekleştirme yanında, caydırıcı gücüyle hakim olacağı dünya düzenini yönlendirme, iktisadî zulmün ve baskının ortadan kalkmasını sağlama vazifesi verilmiştir.
2. İslâmî iktisadın kurallaştırılması ve işleyişi iki farklı amaca göre değişiklik arzeder: a) Adalet, hakkaniyet, barış ve hürriyetin -müslümanların dünyaya müdahil olmaları sayesinde- oluşması halinde insanların normal ihtiyaçlarına cevap veren “tabii iktisad sistemi”. b) Dünya düzenine milliyetçi, egoist, sömürücü, hileci, israfçı güçlerin hakim oldukları dönemde müslümanların, amaçladıkları mutlu dünya düzenini kurabilmek için olağanüstü çabalar göstermek ve yollara başvurmak mecburiyetinde kaldıkları “olağanüstü iktisat sistemi”. Birinci saf, ikincisi geçici olarak karma bir iktisat sistemidir.
3. İnsan da bütün yaratılmışlar da Allah’a aittir, gerçek mülk sahibi Allah’tır, insan O’nun emanetçisi ve mülkünde -O’nun iradesine göre- tasarrufun vekilidir.
4. Fertler ve topluluklar (kavimler, ümmetler, kabileler, aşiretler…) aynı asıldan/kökten ve Allah tarafından yaratıldıkları için ve bu bakımdan birbirlerine eşittirler. Eşitliği bozacak oluşumlar ve yapılar, kulların kendi iradeleri ve çabalarıyla elde edecekleri iyi veya kötü vasıf, fiil, eser ve ürünlere bağlıdır.
5. İnsanların kardeşliğinde belirleyici unsur “iman birliğidir”. Aynı imanı taşıyanlar ek olarak aynı ailenin mensubu olurlarsa kardeşlik daha güçlü bağlarla takviye edilmiş ve bu takviyeye ait haklar da devreye girmiş olur. Aynı aileden geldikleri halde imanları farklı olanlar kardeş değildir. Müminlerin kardeşlerine karşı olduğu gibi kardeşleri olmayan insanlara karşı da hukukî ve ahlâkî sorumlulukları vardır; kardeş olmayan insan, soyulacak, sömürülecek, ezilecek, zulmedilecek… insan değildir. Bu sebeple kime karşı olursa olsun israf, hile, aldatma, fahiş bedel, spekülasyon, ihtikâr, haksızlık… yasaklanmıştır.
6. İktisadî kurallar ve uygulamalar, belirleyici nasların (ayet, hadis) bulunmaması halinde İslâmın genel hüküm ve ilkelerinden hareketle kavramlaştırılacak “maslahat: fayda” ilkesine dayanır.
7. Aksine bir zaruret bulunmadıkça üretim ihtiyaca göre yapılır ve üretime katılan bütün unsurların payları adalet ve hakkaniyet ölçülerine göre belirlenir. Serbest ekonomik faaliyetler dengeyi bozan güç birlikleri oluşturursa devlet, kararında müdahale ile adaleti sağlar.
8. Üretime ve kazanca katılamıyanlar ile katıldıkları halde gelirleri, israfsız giderlerini karşılamayan insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeniden paylaşım gerçekleştirilir. “Nafaka, zekat, sadaka, vakıf, diyet dayanışması, karz-ı hasen (faizsiz kredi), mal veya menfaat bağışı, miras ve gerektiğinde vergi” yeniden paylaşımın önemli ve geleneksel araçlarıdır.
9. Riske ve teşebbüse katılmayan sermayenin getiri (kâr, rant) hakkı yoktur. Bu sebeple faiz yasaklanmış, iktisadî faaliyetlerin finansmanında ortaklık kurumu ikame edilmiştir.
Amaç
İslâmda iktisadî faaliyetlerin amacı:
1. Ferdin tabii ihtiyaçlarını karşılayarak huzur içinde düşünmesini, inanmasını ve inancını yaşamasını (müslüman fert için Allah’a kulluk etmesini) temin etmek.
2. Toplumun adalet, güven ve refah ihtiyacını -islâmî ölçüler içinde- sağlamak.
3. Dünyada yaşayan diğer toplulukların hem birbirine, hem de İslâm ümmetine tecavüzünü, haksızlığını önleyecek güce ulaşmak ve bu güç sayesinde İslâmı, fiil ve kavil olarak (davranış, temsil ve ifade halinde) insanlığa tebliğ etme, öğretme, ulaştırma imkânını elde etmek.
Sonuç
Yukarıda özetlenen tanım, ilkeler ve amaçlar göz önüne alındığında bir “İslâm iktisadından söz etmek” anlamlı ve tutarlıdır. Müslümanların bir vazifesi de bu iktisadı teori ve pratik olarak gerçekleştirmek ve insanlığa sunmaktır.
Kaynak: http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/1/0278.htm