Neoliberal küreselleşmenin tetiklediği sorunlara çare olarak piyasa elitleri tarafından ortaya atılan Büyük Sıfırlama kavramı nedir? Nasıl bir değişim öngörüyor? Daha katılımcı, yeşil ve adil bir dünya düzeni mi; yoksa dijital köleleştirme çağını mı ifade ediyor? Prof. Dr. Sadık Ünay yazdı.
Küresel ekonomik sistemde 1980’li yıllardan itibaren sanayileşmiş ülke yönetimleri ve uluslararası ekonomik kuruluşların girişimleriyle yaygınlık kazanan neoliberal küreselleşme dalgaları, gelir adaletsizliğinden çevre sorunlarına kadar çok-boyutlu ve oldukça karmaşık sonuçlar doğurdu. Şimdi de bu olumsuz sonuçların en azından bazılarını hafifletmek ve sistemi revize etmek için ‘Büyük Sıfırlama’ kavramı altında ortaya konulan öneriler tartışılıyor.
Büyük Sıfırlama kavramının neyi ifade ettiğine ve hangi sorunlara çare olarak sunulduğuna bakmadan önce, küresel ekonomik sistemin içinde bulunduğu duruma ve başlıca sorunlarına bakmakta fayda var.
Neoliberal küreselleşmenin getirdiği nokta
Neoliberal küreselleşme döneminde bir yandan finansal piyasaların küresel çapta bütünleşmesi ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi üzerinden çokuluslu şirketlerin operasyon alanları genişledi, diğer yandan ülkeler ve sosyal sınıflar arasındaki gelir dağılımı eşitsizlikleri hızla derinleşti. Özellikle 2008 küresel finans krizi sonrasında başta Avrupa olmak üzere gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan büyüme sorunları ve dördüncü sanayi devrimiyle birlikte güçlenen dijitalleşme, yaygın işsizliğe ve gelir kayıplarına neden oldu; bütün bunlar da radikal sosyal hareketlerin gelişmesine yol açtı. Bu dönemde özellikle aşırı milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve ekonomik korumacılık gibi eğilimleriyle öne çıkan sağ-popülist hareketler, gerek küresel güçlerin gerekse yükselen ekonomilerin siyasi yapıları içinde ağırlıklı rol almaya başladılar.
Trump döneminde ABD, siyasi çatışmaların çözümünden sosyal eşitsizliklere; küresel iklim değişikliğinden temel insan haklarının korunması ve terörle mücadeleye kadar birçok alanda ‘istikrar oluşturucu güç’ rolünden geri adım attı. ABD ile Çin arasında başlayan ticaret savaşları küresel çapta yayılma emareleri gösterdi. Bütün bunlar, küresel sistemde değişim taleplerinin güçlenmesine zemin hazırladı. Üstüne pandemi etkileri de eklenince, İkinci Dünya Savaşı sonrasında liberal değerler üzerine inşa edilen uluslararası siyasi ve ekonomik sistemin radikal bir dönüşümün eşiğinde olduğu yönündeki görüşler daha sık ve yüksek sesle seslendirilmeye başlandı.
Bu bağlamda kısaca ‘Büyük Sıfırlama’ (The Great Reset) olarak ifade edilen radikal dönüşüm söylemleri uluslararası kamuoyunda ve entelektüel çevrelerde belli bir süre tartışıldıktan sonra özellikle son iki yıl içinde yoğunlaştırılmış bir şekilde gündeme geldi.
Her kesimin ‘Büyük Sıfırlama’ tanımı farklı
Farklı ideolojik eğilimlere ve dünya görüşlerine sahip çevreler, Büyük Sıfırlama kavramı etrafında gerçekleşen tartışmalarda kendi duruşlarını yansıtan tanımlar ve algılar üzerinden ilerliyorlar.
Özellikle COVID-19 küresel pandemisi nedeniyle dünya ekonomisinin gerek arz gerekse talep taraflarında görülen tıkanmanın gündeme getirdiği endişeler, 2020’nin ilk yarısında Dünya Ekonomi Forumu (WEF) Başkanı Klaus Schwab ve Galler Prensi Charles gibi figürlerin destekledikleri neoliberal Büyük Sıfırlama vizyonunun zemin kazanmasına yol açtı. Küresel elitleri bir araya getiren Davos toplantılarının gündeminde konu başköşeye yerleşti. COVID-19 pandemisinin ortaya çıkardığı meydan okumalara karşı, kapitalist sistemin Büyük Sıfırlama yaklaşımıyla nasıl yeniden inşa edilebileceği yönündeki beyin fırtınaları bu tartışmaları şekillendirildi. Küresel sistemin baskın siyasi ve ekonomik elitleri tarafından ortaya konan bu neoliberal vizyon, pandemi sonrası dünyada kapitalist sistemin ve piyasa toplumlarının yapısal engellere rağmen ayakta tutulup güçlendirilebilmeleri için farklı alanlardaki stratejilere odaklandı.
‘Büyük Sıfırlama’nın yedi sütunu
Yüzeysel olarak bakıldığında neoliberal Büyük Sıfırlama fikri 4. Sanayi Devrimi’nin sağladığı dijitalleşme imkânlarından etkin biçimde faydalanma; bölgesel kalkınma ağlarını güçlendirme; küresel işbirliği kanallarını canlandırma; sürdürülebilir iş modelleri ve çevre-dostu teknolojiler geliştirme; sosyal sözleşmeleri yeniden tasarlama ve ekonomik toparlanmayı yönlendirme gibi yedi ana sütuna dayanıyor.
Neoliberalizmin pandemi koşulları ışığında revize edilmesi gerektiğini öneren bu yaklaşıma göre, dünya ekonomisinin pandemi sonrasında hızla toparlanabilmesi için eğitimden sosyal sözleşmelere ve çalışma koşullarına kadar pek çok alanda köklü değişiklikler yapılması gerekiyor. Ayrıca ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunlara karşı yaygın tepkileri önleyebilmek için ülke yönetimlerinin birlikte hareket etmeleri ve tüm ekonomik sektörlerin yeni koşullara ve çalışma şekillerine uygun olarak dönüştürülmeleri elzem. Zira küresel pandemi döneminde ekonomik büyüme, kamu borcu, istihdam ve sosyal refah standartları üzerinde ortaya çıkan uzun-vadeli olumsuzlukların birçok ülkede siyasi tansiyonu kaçınılmaz olarak yükselterek istikrarsızlıklara neden olabileceği öngörülüyor. Küresel gelir dağılımı eşitsizliklerinin artması ve küresel ısınma gibi çevre sorunlarıyla birlikte düşünüldüğünde pandemi döneminin çok-boyutlu etkilerinin sistemik kırılganlıkları arttırıp mevcut yönetişim yapılarını zorlayabileceği düşünülüyor.
İşte bu nedenle neoliberal Büyük Sıfırlama yaklaşımı, COVID-19 krizi bir fırsat penceresi olarak kullanılarak tam bir ‘yaratıcı yıkım’ mantığı içinde ekonomik ve sosyal sistemlerin yeni temeller üzerinde inşa edilmelerini öneriyor. Bu fırsat iyi değerlendirildiği takdirde daha yeşil, adil, sürdürülebilir ve katılımcı bir küresel sistem kurulabileceği yönünde oldukça iyimser söylemler seslendiriliyor.
Büyük Sıfırlama inandırıcı mı?
Elbette bu iyimser beklentilerin, insanlığın mevcut sorunlarından büyük ölçüde sorumlu olan çokuluslu şirketlerin üst-düzey yöneticileri ve onların siyasi müttefikleri tarafından seslendirilmesi ortaya ciddi inandırıcılık sorunları çıkarıyor. Bu bağlamda neoliberal Büyük Sıfırlama projesine eleştirel yaklaşan çevrelerde Dünya Ekonomik Forumu çevresinde organize olan küresel finans elitlerinin uluslararası sistemi siyasi müttefikleriyle birlikte kendi çıkarlarına göre yeniden inşa etmeye çalıştıkları yönünde güçlü eleştiriler seslendiriliyor. Projeye şüpheyle bakan ve karşısında pozisyon alan çevreler, dünya çapında milyarderlerin artmasına neden olan ve küresel adaletsizlikleri belirginleştiren COVID-19 salgınının birçok ülkede tetiklediği toplumsal çözülmeden endişe eden küresel elitlerin bir reform hareketinde ön alarak kendi çıkarlarını gözettiklerini belirtiyorlar.
Özellikle yoğun dijitalleşme süreçleriyle insanların düşünce biçimlerine ve yaşam tarzlarına müdahale edilerek merkezi yönlendirmeye açık piyasa toplumları yaratılmak istendiğini savunanların sayısı hiç de az değil. Son yıllara kadar piyasalara kamu müdahalesinin asgari düzeyde tutulması ve özel girişimin desteklenmesi gerektiğini savunan küresel neoliberal elitlerin, pandemiyle birlikte ortaya çıkan dijitalleşme dalgasını büyük bir aşkla sahiplenip 4. Sanayi Devrimi’ni ve dijitalleşmeyi Büyük Sıfırlama’nın ana ekseni olarak görmeleri bu konudaki şüpheleri arttırıyor. Zira baskın siyasi otoritelerin ve onlarla ittifak içindeki çokuluslu şirketlerin kontrolünde gelişen dijitalleşme süreçleri sayesinde bireylerle ilgili özel bilgilerin merkezi ağlarda depolanması sayesinde kamuoyu oluşturma programları ve şirketlerin ticari girişimleri daha fazla iç içe geçebilirler.
Eğitimden alışverişe; günlük hayattan sosyal medya ağlarında sosyalleşmeye kadar yapay zekâ uygulamalarının ve yüz tanıma teknolojilerinin hayatın her safhasına nüfuz ettikleri piyasa toplumlarında siyasi otoritelerin ve ekonomik müttefiklerinin gözle görünmeyen kontrol ağları kurmaları için pek çok yeni imkân ortaya çıkıyor. Bu bağlamda sosyal adalet, sürdürülebilirlik, doğaya dost olma, kapsayıcılık gibi unsurlarla süslenmekle birlikte; 4. sanayi devrimine vurgu yapan Büyük Sıfırlama’nın temel önermesinin ‘dijital ve sınırsız’ bir dünya olması, arkasında insan hakları ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasına dair planlar olabileceği şeklindeki şüpheleri güçlendiriyor.
Büyük Sıfırlama’nın üç unsurlu yol haritası
Bu yıl Ocak ayındaki dijital Davos toplantılarında küresel burjuvazi eliti tarafından ilan edilen üç unsurlu Büyük Sıfırlama yol haritası, Keynezyen sayılabilecek ciddi unsurlar içermesine rağmen söz konusu şüpheleri gidermekte başarılı olamadı.
Bu Keynezyen unsurlardan ilki, bir entelektüel girişimci olarak Klaus Schwab’ın önceden beri savunduğu ‘paydaşlar kapitalizmi’ bağlamında hükümetlerin piyasalara öncülük ederek sosyal adalet politikalarını koordine etmelerini içeriyor. Daha adil ve çevre-dostu ulusal sistemler oluşturmak için servet vergileri konması, fikri mülkiyet haklarının toplumsal önemi olan alanlarda esnetilmesi, korumacı politikaların yıkıcı etkilerinin önlenmesi gibi başlıklar öne çıkarıldı.
Neoliberal Büyük Sıfırlama vizyonunun ikinci unsuru, sürdürülebilir kalkınma için yeşil altyapı yatırımlarının ve çevre-dostu teşviklerin geliştirilmesi; üçüncü unsuru ise özellikle halk sağlığı ve sosyal barışla ilgili konularda kamu desteklerinin arttırılması ve devlet-özel sektör işbirliklerinin geliştirilmesi olarak belirlendi. Ancak tüm dünyada ticaret ve aşı savaşlarının bütün hızıyla devam ettiği; yüzden fazla ülkenin henüz aşılamaya başlayamadığı ve liberal değerlerin savunucusu Avrupa Birliği’nin bile İngiltere ve Astra-Zeneca firmasıyla güç mücadelesine giriştiği bir dönemde seslendirilen bu reform ajandasının somut adımlarla desteklenmesi oldukça zor görünüyor.
Klaus Schwab liderliğinde daha önce ‘Kriz Sonrası Dünyayı Yeniden Şekillendirmek’ ve ‘Büyük Dönüşüm’ gibi raporlar yayımlayıp küresel entelektüel tartışmalarda ön alan Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘COVID-19-Büyük Sıfırlama’ raporuyla benzer bir girişim içinde olduğu söylenebilir.
Aşırı-Sağ Çevrelerin Komplocu ‘Büyük Sıfırlama’ Anlayışı
Büyük Sıfırlama taleplerinin sadece çokuluslu şirketlerin yönetimindeki büyük-çaplı burjuvaziden değil; aksine dünya sisteminin az sayıda merkezden yönetildiğini iddia eden ve komplo teorilerinden beslenen aşırı-sağ çevrelerden de gelmesi bu noktada işleri daha karmaşık hale getiriyor. COVID-19 pandemisinin küresel bir aldatmacadan ibaret olduğunu öne sürüp kapanma önlemlerini protesto eden aşırı-sağ çevrelerin, özellikle ABD ve İngiltere’deki kitlesel eylemlerde Büyük Sıfırlama sloganlarını kullanmaları bu bağlamda oldukça dikkat çekici.
Küresel kapitalizmi temsil eden siyasi ve ekonomik elitlerin zorla aşılama, dijital kimlik kartlarını yaygınlaştırma, özel mülkiyet haklarını kısıtlama gibi kontrolcü önlemler için pandemi ortamını fırsat olarak kullandıklarına dair komplocu tezler bu çevrelerde yaygın kabul görüyor. Pandeminin ABD Başkanlık seçimlerini Joe Biden’ın kazanmasında büyük ölçüde etkili olması ve gerek ilaç gerekse teknoloji şirketlerinin piyasa değerlerinin astronomik biçimde yükselmesi, bu komplocu yaklaşımları güçlendiren somut deliller oluşturuyor.
Küresel milyarderler pandemi ortamının olağanüstü şartları altında servetlerine servet katmaya devam ederlerken, küreselleşme sürecinde konumlarını yitiren küçük-çaplı burjuvazi, metropol kentlerin düşük-gelirli grupları ve kırsal/tarımsal kesimler aşırı-sağ hareketlerin yayılımı için uygun bir sosyal zemin oluşturuyor. Derin devlet yapılarına, küresel kapitalist akla, çokuluslu şirketlere ve medya organlarına tepki veren bu tür gruplar için Büyük Sıfırlama; hayatlarının her anının kontrol altına alınacağı bir ‘dijital köleleştirme’ senaryosunu ifade ediyor. Bu nedenle COVID-19 virüsünün insanlığı küresel şirketlere ve siyasi müttefiklerine köle haline getirmek için laboratuvarda üretilip yayıldığı; aşılama üzerinden dijital kontrol ağlarının kurulduğu gibi komplo teorilerinin kolaylıkla yayılabilmesi şaşırtıcı değil.
Büyük Sıfırlama kavramını küresel kapitalizmin daha adil ve insani bir formda yeniden inşa edilmesi için bir fırsat olarak gören neoliberal çevrelerle, kendilerine dijital köleleştirme üzerinden yeni bir yaşam tarzının zorla kabul ettirilmeye çalışıldığını düşünen aşırı-sağ kesimler arasındaki gerilimin önümüzdeki dönemde de sürmesi muhtemel.
Küresel Dönüşüm, ama nasıl?
Küresel ekonomi politik sistemin COVID-19 pandemisi sonrasında gerek siyasi yapıların organizasyonu ve politika öncelikleri; gerek özel sermayenin teknolojik dönüşümü; gerekse sosyal uyum ve çevre duyarlılığı gibi konularda önemli değişikliklere gebe olduğunu görmek zor değil.
Ancak kanaatimizce bu potansiyel dönüşümleri Büyük Sıfırlama gibi içeriği farklı çevrelerce farklı biçimlerde doldurulan jenerik kavramlar yerine; insan-merkezli, gerçekçi, uygulanabilir ve adaletli stratejiler üzerinden tartışmak daha verimli bir yaklaşım olacak.
Prof. Dr. Sadık Ünay
Kaynak: Fikir Turu