Anasayfa Tartışma Saatleri Dirilişe Ayarlamak

Saatleri Dirilişe Ayarlamak

by

Temel Hazıroğlu

Diriliş düşüncesi temelde ötelere ait olan yeniden doğuşun bu dünyada da olabileceğine inançtır. Bu anlamda Diriliş, insanın mevcut imkanları kullanarak uykudan uyanması ve tekrar ayağa kalkmasıdır. Bu çok önemli ve hayati bir konudur. İnsanlığın ve dünyanın gidişatı, Müslümanların hali göz önüne alındığında neden bugün daha çok “Diriliş”e ihtiyaç olduğu açıkça görülür.

Diriliş, öldükten sonra yeniden doğuşu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Hayatın sadece bu dünyadan ibaret olmadığını, devamının da olduğunu belirtir. Ölüm hayatın bir parçasıdır diyerek ahireti hatırlatır. Hayatın bir bütünlük ve süreklilik içerdiğini gösterir. Ona göre yaşamamızı öğütler.

Diriliş kavramı, tarihi ve toplumsal süreçte her zaman müspet olarak kullanılmış ve onun üzerinden çokça teori ve tezler geliştirilmiştir. Öyle ki, geçmişte ve günümüzde, içeride ve dışarıda bu kavram üzerinden oluşmuş büyük bir külliyat vardır. İmam Gazali’nin İhya kitabı (İhyau Ulumiddin – Din ilimlerinin dirilişi), Tolstoy’un Diriliş romanı, Sezai Karakoç’un Diriliş düşüncesi buna açık örneklerdir.

Bütün bunların içinde Sezai Karakoç’un gündeme getirdiği Diriliş düşüncesi ayrı ve özel bir değere sahiptir. Zira son yüzyılın İslam düşüncesini ele alacak olursak Karakoç’un Diriliş düşüncesini hesaba katmadan pek çok şeyi açıklayamayız. Açıklarsak dahi eksik olur, yarım kalır. O yüzden Diriliş düşüncesine yakından bakmalı ve derinliği keşfedilmelidir.

GAFLETTEN HAKİKATE GEÇİŞ

Diriliş sadece ötelere ait bir kavram değildir. Zira ne bu dünya ne öteler birbirinden farklıdır. Bu noktada ölüm ve diriliş hayatın bir parçasıdır. Bu çerçevede düşünüldüğünde diriliş insanın içinde bulunduğu halden sıyrılıp mevcut şartlarda yeniden canlanması ve harekete geçmesidir. Diriliş; insanın uykudan uyanması, kendine gelmesi adeta kendini kazanmasıdır. İnsanoğlunun kendisine uzunmuş gibi gelen hayatın sonunda bir bitiş gibi görünen ölümle aslında yeni ve sonsuz bir başlangıca adım atmasına benzer şekilde, Müslümanın da bu dünyadaki gaflet uykusundan uyanıp hakikate dirilmesidir.

Dirilişi tam olarak anlamak için zaman kavramını da ele almakta fayda var. Zaman, insan hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü zaman olmadan insan hayatını anlamlandırmak yarım kalır, eksik olur. Daha açık bir ifadeyle, hayat tasavvurları ve insanın bütün yapıp etmeleri zamanın içinde devam eder. İnsan, zaman idrakine varmadan hayat idrakine ulaşamaz. Var olmanın ve hareket etmenin en büyük alametlerinden biri zamandır. Aslında hayat zamanın bir çocuğudur desek yeridir.

Peki, zaman insan hayatında bu kadar önemliyse onun mahiyeti nedir ve insandaki karşılığı neye tekabül eder?

EN BÜYÜK SERMAYE ZAMAN

Zaman, bu dünyada insanın sahip olduğu şeylerin en önemlisi, en değerlisidir. Zaman, insanın kendini geliştirmesi ve insanlığını artırması için en büyük sermayedir. Diğer yandan da, zaman geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe uzanan süreyi gösteren bir ölçüdür. O yüzden zamanı çok iyi ve yerinde değerlendirmek gerekir. Zamanı değerlendirmenin, ondan yararlanmanın en güzel boyutu ise sonsuzluğu, ahireti gözetmek ve ona göre yaşamaktır.

Zamanın en küçük dilimi andır, ancak bunun ölçümü henüz tam olarak yapılamamıştır. Zamanı ölçmek için gerekli olan en güzel birimlerinden biri de saattir. Tabii ki, saat kavramını bir ölçme disiplini olarak da, ölçü birimlerinden biri (an, salise, saniye, dakika, saat, gün, ay, mevsim, yıl vb.) olarak da almak mümkündür. Açıktır ki, insanlar ve toplumlar vaktin ölçüsü olarak hep bir saate göre kendilerini ayarlarlar ve kendi konumlarını belirlerler. Bu durum insanların ve toplumların hayatında saat kavramının ne kadar büyük ve hayati öneme sahip olduğunun açık bir işaretidir. Sonuçta herkes kendini bir saate göre ayarlar ve hayatını bunun üzerinden yaşar ve tanzim eder.

Hatırlamak gerekir ki, Kitap kıyameti “saat” kelimesi ile anlatır. Ayrıca Allah insanları uyarırken ve yol gösterirken asra yani zamana yemin ederek onun öneminin ve değerinin altını çizer.

Birçok düşünür ve fikir adamı da zamanın önem ve değerine vurgu yapmıştır. Nitekim Sezai Karakoç, “Müslüman, vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntısını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli bir kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.” diyerek hesabı da, kitabı da, zamanı da, saati de yerli yerine oturtmuştur. Öyle ki, kıyamet üzerinden yeniden doğuşu hatırlatmış ve onun zaman ve saatle bağını kurmuştur. Bir bakıma hayatımızı, dolayısıyla zaman ve saatimizi yeniden ayarlamamız gerektiğini ifade etmiştir.

Bu incelikli ve derin mesaj aslında bize “saat ayarlama” konusunda önemli bir ipucu vermektedir. Nitekim bir dergide bir şairin ifade ettiği gibi, Sezai Karakoç cumhuriyet döneminin en önemli şairlerinden biridir, saatlerimizi ona göre ayarlamamız gerekir (Haydar Ergülen, Dil ve edebiyat dergisi, yıl 2017, sayı 102). Ancak bunu sadece Sezai Karakoç’un şair boyutuyla söylemek eksik olur. Zira Karakoç, millet açısından cumhuriyet döneminin en önemli şairi, yaşayan en büyük düşünce adamıdır. Karakoç’un saate ayar merkezi olacak boyutu her şeyin ötesinde ve derininde Diriliş düşüncesi dediğimiz fikriyat boyutudur. Diğer bir deyişle, Karakoç’ta asıl olan Diriliş düşüncesi ve Diriliş davasının neşet ettiği düşünür boyutudur. Şairlik üstadın ilave bir özelliğidir.

DÜŞÜNCE DALGALARININ EN ETKİLİSİ

İslami hareket, buna geniş anlamda Diriliş hareketi de diyebiliriz, yüzyılın en önemli toplumsal hareketlerinden biridir. Çok büyük tartışma ve gelişmelerle bugünlere kadar gelen İslami hareket büyük bir birikim ve külliyat oluşturmuştur. Onun son dönemlerdeki zirvesi, bir nevi özü ve merkezi olan Karakoç’un Diriliş düşüncesi işte tam da bu noktada tarihi ve sosyolojik olarak birçok şeyi açıklamamıza ve pek çok meseleyi kavramamıza yardımcı olacaktır.

Diriliş düşüncesi, tarihe hükmeden ve İslam aleminin önemli devletlerinden biri olan Osmanlı’nın bakiyesi Türkiye’de gelişen düşünce akımlarının en önemlilerinden biridir. En evrenseli, en gelişmişi ve en kuşatıcısıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse Diriliş, cumhuriyet döneminde bugüne kadar oluşan üç düşünce dalgasının (Mehmet Akif’in başını çektiği “kurtuluş”, Necip Fazıl’ın başını çektiği “varoluş” ve Sezai Karakoç’un başını çektiği “diriliş” kavgası) en sonuncusu ve en etkilisidir. Düşünce dalgalarının her biri bir öncekinden beslenmiş, üzerine yeni şeyler katmış ve bir sonrakini de etkilemiştir. Tabii ki, bunların sonuncusu olan Diriliş düşüncesi hem öncekileri kuşatıp özümsemesi hem de kendinden sonra geleceklere zemin oluşturması açısından özel bir yere sahiptir.

Diriliş düşüncesi geçmişten beslenmiş, onu kavrayıp disipline etmiş, sistematik hale getirmiş ve medeniyet boyutuna taşımıştır. Aslında bu düşünce, geçmişin hulasası ve geleneğin özü olarak bütün İslami hareketlerin mihenk taşı olmuştur. Bu düşünce bundan sonrakiler için de büyük bir imkan ve kaynak olarak insanlığın önünde durmaktadır. Bir bakıma Diriliş düşüncesi geçmiş, bugün ve yarının miladı konumuna gelmiştir. Ancak biz bunun henüz tam olarak farkına varmış değiliz. Nasıl ki, ilk giren kurşun, sıcaklığından dolayı ilk anda hissedilemiyorsa, Diriliş düşüncesinin etkinliği ve büyüklüğü de aynı çağda yaşandığı, bizatihi canlı olarak birlikte olunduğu için tam olarak anlaşılamıyor. Doğruyu ifade etmek gerekirse, Diriliş düşüncesi bugüne kadar olan fikir akımlarının zirvesi ve bundan sonra doğacakların da kaynağıdır. Bu tarihi ve sosyolojik bir vakıadır. Artık onu anlamadan ve kavramadan ne geçmişi ne de bugünü kavrayabiliriz. Ayrıca ona yaslanmadan da yarını öngöremez, inşa ve imar edemeyiz.

İKTİDAR VE SERMAYE İLE İLİŞKİ BİÇİMİ

Diriliş düşüncesinin tarihi ve sosyolojik olarak önemini daha iyi anlamak için onun temel önermelerinden biri olan “İslam birliği” tezine bakmakta yarar var. Sezai Karakoç’un en çok vurguladığı, stratejik bir politika olarak sürekli gündeme taşıdığı ve bir çözüm olarak öne sürdüğü, “İslam ülkeleri kesinlikle birleşmeli, büyük ve güçlü bir devlet olmalıdır. Başka çare yok. Artık küçük devletler olarak yaşamanın imkanı kalmamıştır. Bunun aksi tüm ülkeler için parçalanma, bölünme, esaret ve köleliktir.” tezinin dışında ne söylenebilir ki? Bundan önce söylenenlerin hulasası nasıl bu ise, bundan sonra söyleneceklerin özü de bu olacaktır. Tabii ki, bu birliğin nasıl, kimler tarafından ve hangi koşullarda sağlanacağına ilişkin tartışmalar ve bu çerçevede ortaya çıkacak fikirler konunun hayat bağını ve hareket boyutunu gösterecektir.

Burada Diriliş düşüncesinin kurucusu ve piri olan Sezai Karakoç’un bir tutumunu da değerlendirmekte fayda var. O da, Karakoç’un İslam düşüncesinin son yüzyıllardaki en büyük akımı olan Diriliş düşüncesinin üstadı olarak iktidar ve sermayeyle olan ilişkileridir. Bu noktada zaman zaman yanlış anlaşılsa da, derinliğine inildiğinde gelecek asırları dahi etkileyecek bir bilgelik ile karşı karşıya olduğumuzu görmeliyiz. Hiç bir şey istemeden ve hiç bir yardım beklemeden hakikat yolculuğuna çıkan bu bilgelik, bir ülkenin en önemli koltuğu olan cumhurbaşkanlığının davetini dahi kabul etmeyecek boyuttaki bir bilgeliktir. Her zaman, her yerde ve her çağda, neyin değerli neyin önemli olduğunu bu denli açıklıkla ortaya koymak ve yaşamak ancak bu tür bilgelere has bir davranıştır. İslam’dan kaynaklanan o büyük özgüven ve Müslüman vakarı tarihte zor görülen ve bundan sonra da görülme ihtimali zayıf olan o asil ve onurlu duruş bir ölçü olarak karşımızda durmaktadır.

Bütün bunlar Diriliş düşüncesinin adeta bir milat, bir saat konumuna geldiğini açıkça göstermektedir. Artık bundan sonra bir toplumsal hareket noktasında söz söyleyecek, iş yapacak herkes Diriliş üzerinden değerlendirilmekten kaçamayacaktır.

AYAĞA KALKMA MESELESİ

Diriliş düşüncesi temelde ötelere ait olan yeniden doğuşun bu dünyada da olabileceğine inançtır. Bu anlamda Diriliş, insanın mevcut imkanları kullanarak uykudan uyanması ve tekrar ayağa kalkmasıdır. Bu çok önemli ve hayati bir konudur. İnsanlığın ve dünyanın gidişatı, Müslümanların hali göz önüne alındığında neden bugün daha çok “Diriliş”e ihtiyaç olduğu açıkça görülür.

İnsan öldükten sonra dirilir. En güçsüz zaman şu an, o sebeple Diriliş zamanı şimdidir. İşte bütün bu gerçekler ışığında düşünüldüğünde bir Müslümanın saati de Diriliş saatidir. Saatleri Dirilişe ayarlamak vakti gelmiştir.

O yüzden istesek de istemesek de Dirilişi hesaba katmak hatta ona göre konum almak ve tarihteki yerimizi belirlemek durumundayız.

Evet, Diriliş milattır, Diriliş saattir.

Evet, Dirilişe göre saatleri ayarlamanın zamanı gelmiştir.

Evet, Dirilişin, yeniden Dirilişin vaktidir.

Kaynak: YENİ ŞAFAK

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun