Anasayfa Genel Lüks Tüketim, Davranışsal İktisat ve Tüketim Vergisi-1

Lüks Tüketim, Davranışsal İktisat ve Tüketim Vergisi-1

by

Geçtiğimiz günlerde Harvard Üniversitesi’nin açmış olduğu ekonomi yarışmasında İstanbul Kabataş Lisesi öğrencisi Cemil TÜRK’ün almış olduğu ödülü duyunca gururlandık hep birlikte. Makaleyi okuma şansı yakalayamadım ama televizyondan Harvard Üniversitesi Ekonomi Topluluğu tarafından basılı hale getirileceğini öğrendim. Memleketimizden böyle kardeşlerimizin çıkmasına sevinerek tüketimin aldığı hali ve İslam iktisadı kapsamında Davranışsal iktisat ve vergilendirme hususunda bir şeyler söylemek geldi içimden.

İlk çağlardan itibaren insanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri, maddi ve manevi ihtiyaçlarını giderebilmeleri açısından bir şeyleri tüketmeleri gerektiğini biliyoruz. Bu tüketim istekleri çoğunlukla fiziksel olduğu kadar zaman zaman da psikolojik etkenleri barındırabilmektedir. Bu anlamda klasik iktisadi düşence kapsamında rasyonel davrandığına inanılan insanın bazen ihtiyaçlarının ötesinde davranış kalıplarını geliştirdikleri de görülmektedir.

Sanayi devrimi sonrası üretimde seri hale gelinmesiyle yaşananlar, 21. yy daki yeni teknolojik oluşumlarla birlikte ürün çeşitliliğinde fazlalaşmaları, ürünlere ulaşmanın kolaylaşmasını, gelir seviyelerindeki artışları, zevk ve tercihlerdeki çeşitliliği meydana getirmiştir. Bunlarla birlikte hızlı tüketim alışkanlığı kazanan insanlık sıkılmadan, usanmadan tüketmek gayesiyle davranış kalıpları oluşturmaya başlamıştır. Gelirdeki ve ürün çeşitliliğindeki bolluk, insanları gerek duyulmasa da tüketime yöneltmektedir. Ünlü sosyolog Baudrillard’ın deyimiyle, tüketimin tanımı değişmiş ve artık nesnelerin işlevleri haricindeki göstergelere ve simgelere dönüşmüştür. Yani tüketim, dil ile herhangi bir anlatıya gerek kalmadan kişinin kendini tanıtmasının bir aracı haline de gelmiştir.

İş yaşamında veya üniversite ortamında, apartmanda komşu buluşmasında yahut bayramda aile birleşmesinde olsun insanların yaşadıkları topluluklar içerisinde kendilerini öne çıkarma daha doğrusu geride kalmama gayreti hep vardır. Fark edilir olmak için kullanılan nesneler, yaşanılan topluma kişisel konumunu iletmek üzere temin edilen simgelerdir. Lüks mala sahip olmanın büyüleyici gücü bu simgesel göstergenin sonucudur. Kişinin üzerindeki kıyafet, aksesuar ve takılar sayesinde bulundukları toplumlarda gördükleri itibarları sayesinde farklı bir kişilik oluşturulabilmektedir. Bu nedenle bireylerin aldıkları tüm tüketim kararlarında sadece rasyonel hareket ettiklerini düşünmek, özellikle son çeyrek yüzyılda alınan ekonomik kararların doğruluğunu tespit etmemizi zorlaştıracaktır. Zira yeni tüketim kalıpları, bireylerin aldıkları kararlarda davranışsal iktisat anlayışına sahip olduklarını ve psikolojik etmenlerin de önemli hale geldiğini göstermektedir.

Marka kültürünün bir öğesi olarak görkemli ve şaşalı ürünlerin tüketimi olarak kabul edilen lüks tüketim, daha fazla ürüne sahip olmak isteyen bireylerin kredi kartı kullanımı ve dijital platformlarda alışveriş yapma çılgınlığının artmasıyla kontrolsüz hale gelmektedir. Orta sınıfın da harcama kültürüne yoğun girişi, tasarruf yapmaktan ziyade tüketmek paradoksunu meydana getirmektedir. Sosyoekonomik statünün göstergesi olarak bilinen markaları tercih etmek, taksit imkanının bolluğuyla nasıl olsa kullanırım diyerek ihtiyaç olunmasa da alışveriş günlerinde bir şeyler satın alma isteklerini kabartmaktadır. Düşük gelirli bireylerin dahi lüks ürünlere olan yüksek talebi tüketimin sadece gelirle bağlantılı olmadığını ve psikolojik faydanın da ön planda değerlendirmeye alınması gerektiğini göstermektedir.

Yüksek fiyatlar ödeyerek satın alınan ürünler bireylerde marka ve etiket sahibi kişilik kazanımına yol açmaktadır. Aynı ürüne daha çok ödemek, lüks düşkünü kaliteli insan sınıfına dahil olma güdüsüyle insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamaktadır.  Sosyal ortamlarda itibarlı görünmenin simgesi olarak lüks mal ve hizmetlerden faydalanma istekleri maalesef İslami yaşama da entegre edilmeye başlamıştır. İslam’ın iktisadi manada söylediği “yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz, çünkü Allah israf edenleri sevmez” ayetindeki yöneltme kalıbına rağmen zengin Müslümanların da bu tüketim davranışı kalıplarına uyduğu görülmektedir. Yine Baudrillard tanımıyla hedonik tüketim anlayışıyla, ihtiyacı olmamasına rağmen elde edeceği haz için gerçekleştirilen tüketim kalıpları artık Müslümanlar arasında da yaygınlaşmıştır.

Gerçekleştirilen çalışmalarda, materyalist düşüncenin bireylerin yaşam döngüleri içerisinde amaca dönüştüğünü ve bir araç olarak yerini aldığını göstermektedir. Tüketilen malların etiketleri statü aracı olarak kabul edilerek sosyoekonomik çevre, meslekler, dini değerler ve reklamlar davranış kalıplarının oluşmasında öne çıkmaktadır. Bu etmenler içerisindeki dini değerlere olan bağlılık noktasında yüksek dini değerlere sahip olan bireylerin lüks tüketimlere olan taleplerinin minimal düzeyde olduğu görülmektedir. Düşük dini değerlere sahip olan bireylerin ise yüksek düzeyde lüks tüketim kalıplarına sahip oldukları ve sosyoekonomik statülerini koruyucu lüks tüketime yöneldikleri görülmüştür.

Düşünceleri toparlamak gerekirse, tüketim olgusuna farklı açılardan bakılması gerektiğini ifade etmek gerekmektedir. Tüketici davranışlarının oluşmasını sağlayan ana etken gelir seviyesi olmakla birlikte psikolojik etkenler de yadsınamayacak oranlardadır denilebilir. Davranışsal iktisadi anlayış çerçevesinde tüketici davranışları bazen rasyonel olunmadan karar alınmasına neden olabilmektedir. Lüks tüketim, sosyal statüyü gösteren simgesel araç olarak görülmekte ve tüketim davranışını yönlendirebilmektedir. Vergilendirmeler ise tüketimi etkileyen başka bir faktör olarak bireylerin davranışlarına da yön verebilmektedir.

Tüketim davranışlarını etkileyen bir faktör olarak vergilendirme hususuna ait görüşlerimizi ise yazımızın ikinci bölümünde devam ettirebilmek duasıyla yazıma son vermek istiyorum…

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun