Takıyyüddin İbn Teymiyye’nin Yaşadığı Dönem ve İktisadi Durum
İbn Teymiyye’nin yaşadığı dönem ve öncesi İslam dünyasında siyasi parçalanmışlıkların hüküm sürmekte olduğu bir dönemdir. İslam dünyası bir yandan kendi iç meseleleri ile uğraşırken bir yandan da Haçlı seferleri ve Moğol saldırılarına karşı mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu saldırılar mevcut siyasi parçalanmışlığı artırmıştır. Eyyubiler, Harezmşahlar, Bahrî Memluklar birbirleriyle mücadele ederken Abbasiler 1258 de Moğollar tarafından yıkılmıştır. Bu dönemde Memluklar Haçlılara ve Moğollara karşı ciddi mücadeleler vermiştir. Moğol hükümdarı Gazan Han tarafından Suriye bu dönemde işgal edilmiştir (Aycan 1998: 81-87).
3.1. Toprak Sistemi ve Zanaat
Toprağın devlete ait olduğu ikta sistemi, Memluk devletinde uygulanmaktadır. Bu sistemde verilen ikta şahısla mukayyed olmakta, mülkiyet ve mirasa konu olmamaktadır. İkta sahibi ikta şartlarına uymada zafiyet gösterdiğinde ya da ölümü durumunda söz konusu ikta el değiştirmektedir. Yeni bir sultanın tahta oturması durumunda eski iktalar yeniden paylaştırılmakta kişilerin sultana olan yakınlığına göre alacakları ikta miktarları artıp azalmaktadır. Arazilerin ıslah edilmesi ya da fetihlerle yeni araziler elde edilmesi durumunda bu araziler de ikta olarak dağıtılmaktadır (Seyithanoğlu 1988: 17).
İkta arazilerinin işlenmesi yerel çiftçiler tarafından yapılırken arazinin paylaşımında şu sıra takip edilmiştir: Arazi önce yirmi dört parçaya bölünüp bunun dört parçası sultana ayrılmış, geriye kalanın on parçası ümeraya son kalan onluk dilim de askerler arasında paylaştırılmıştır. Bu paylaşımın zamanla askerler aleyhinde olacak şekilde bozulması durumlarında yeniden paylaştırmalar yapılmıştır (Ayaz 2015: 109).
Tarımdaki verimliliği artırmak gayesiyle Nil nehrinin taşma zamanlarının hesaplaması yapılıp, yeni su kanallarının açılması ve bataklıkların kurutulması devlet eliyle gerçekleştirilmiştir (Ayaz 2015: 110).
Mısır’daki esas üretim buğday olup bunun ihtiyaç fazlası Suriye ve Hicaz bölgelerine aktarılmıştır. Buğdayın yanı sıra bu bölgede pamuk, şeker kamışı, keten ve çeşitli sebzeler yetiştirilirken Suriye bölgesinde zeytin, zeytinyağı ve narenciye üretimi ön plana çıkmıştır. Aynı dönemde yöneticilerin desteklemesiyle halkın istifadesine sunulan meyve sebze bahçelerinde aşılama ve ıslah çalışmaları da yapılmıştır (Ayaz 2015: 110).
Ziraat arazilerinden alınan Harac vergisi bazı bölgelerden aynî bazı bölgelerden de nakdî olarak alınmıştır. Hayvancılığın önemli bir gelir kapısı olduğu bölgede yöneticiler hayvanların ıslahı için özen göstermişlerdir. Hayvancılığın ve ziraatın önemli bir gelir kaynağı olmasına rağmen gelirin daha çok yöneticiler ve askerler arasında bölüştürülmesi neticesinde asıl üreticiye bu gelir kaynaklarından çok fazla bir şey kalmamıştır (Seyithanoğlu 1988: 32).
Memluklerin askeriyeye verdikleri önem dolaylı olarak bu alandaki zanaatın gelişmesine etki etmiştir. Mısırda silah çarşısının olması bunun önemli bir göstergesidir. Bu çarşıdaki fiyatlar isyan ve savaş durumlarında hızlı bir şekilde yükselmiştir. Aynı şekilde askerî saikler gemi yapımında kendini göstermiştir. Dimyat ve İskenderiye’deki tersanelerde farklı büyüklüklerde ve farklı amaçlar için gemiler inşa edilmiştir (Seyithanoğlu 1988: 33).
Dokumacılıkta da önemli bir konumda bulunan Mısır ipek, keten, pamuk ve yünlü kumaşlarının kalitesiyle öne çıkmıştır. Halkın kullandığı kumaşların yanında sultanların hediyelik olarak istediği kumaşlar da bu bölgede dokunmuştur (Seyithanoğlu 1988: 33).
Cam işçiliği ve maden işçiliği de aynı şekilde gelişmiş zanaatlardandır. Bakır, evlerde eşya olarak kullanılmasının yanında mimaride de kullanılmıştır. Demir işlemeciliği demirin dışarıdan ithal edilmesi sebebiyle diğerlerine nazaran daha az gelişmiştir. Ahşap işçiliği noktasında gelişme gösteren Mısır masa, pencere gibi ürünler ortaya çıkarmıştır. Deri işlemesi ve atlara eğer yapımında önemli bir konumda bulunan Mısır’da deriye gümüş ve altın işlemesi de yapılmıştır (Seyithanoğlu 1988: 34).
Meslek grupları kendi hallerine bırakılmamıştır. Her meslek grubu belli bir teşkilata bağlı çalışmış, teşkilatın başında bulunan reis ya da şeyh bir sorun ortaya çıkması durumunda sorunları çözmüştür (Seyithanoğlu 1988: 34).
3.2. Ticaret
İbn Teymiyye’nin yaşadığı dönem Memlüklerin ilk dönemi olan Bahrî Memlükler dönemine rastladığı için öncelikle Bahrî Memluklerin ticari ilişkilerine göz atmak yerinde olacaktır. Moğol saldırılarına karşı etkin bir mücadele yürüten Memlükler diğer bölgelerde yaşayan Müslümanlar için de bir sığınak konumuna gelmiştir. Bu durum sadece basit bir nüfus hareketliliği olarak kalmamış Memluk ülkesine ticaret, sanat ve eğitimde yeni bir ivme kazandıran bir hareket olmuştur (Ağır 2015: 68).
Siyasi ve sosyal alanda görülen düzenin etkisi iktisadi alanda kendisini göstermiştir. Özellikle Mısır ekonomisinin baharat ticareti üzerine yoğunlaşması, baharat ve şeker gibi ürünlerin tekel haline gelmesi ekonomik canlılık için başka bir gerekçe oluşturmuştur. Aynı zamanda Kârimî tüccarlarına devlet tarafından sağlanan güvenlik zengin bir tüccar grubunun ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır (Ağır 2015: 71).
Darphanelerin değerli metallerle beslenmesi nedeniyle paranın değerinde kayıp yaşanmaması o dönemin ekonomisinde üzerinde durulması gereken ayrı bir husustur. Gana ve Takrur’dan getirilen altın ile altın ihtiyacı karşılanırken Avrupa’dan sağlanan gümüş ile gümüş kıtlığı yaşanmasının önüne geçilmiştir. Memluklerin Avrupa’dan gelen sıcak paraya ihtiyacı olduğunun farkında olan Papa, zaman zaman Memluklere ticari ambargo uygulamış olmasına rağmen baharata olan ihtiyaçları sebebiyle ambargolarını devam ettirememişlerdir (Ağır 2015: 72).
Memluklerde dış ticaretin gelişmesine etki eden diğer bir husus Moğolların doğudaki istilaları sonucu güney limanlarının öneminin artması ve bu fırsatın Memluklerce iyi değerlendirilmesidir. Yemen, Kızıldeniz ve İskenderiye bölgeleri arasında ticaret yollarının güvenliğini sağlayıp Avrupalı tüccarların güven içinde ticaret yapmalarını kolaylaştırmış olması ayrıca işaret edilmesi gereken bir noktadır (Seyithanoğlu 1988: 35).
İhracat ve ithalata konulan vergi “meks” olarak isimlendirilmiş olup verginin miktarı esnek bir şekilde düzenlenmiştir. Vergisi alınan malın üzerine bunun işareti olarak bir mühür vurulurken, malın kalitesini göstermek amacıyla ayrı bir mühür vurulmuştur. Devlet etkin bir şekilde gümrüğü denetlemiştir (Seyithanoğlu 1988: 36).
Şehir merkezlerinde urgancılar, hasırcılar, bakırcılar gibi belli ürünlerin satıldığı belli çarşılar bulunurken yabancı tüccarların konakladığı ve rahatça ticaret yapabildiği hanlar oluşturulmuştur. Bu hanlara doğudan baharat getirilirken; batıdan demir, gümüş kereste ve beyaz köle getirilmiştir (Ayaz 2015: 112).
Kadınların Memluklerde ticari faaliyet içinde bulunmaları üzerinde durulması gereken bir diğer önemli noktadır. Kadınlar ticari hayatta, ev dışında seyyar satıcılık, berberlik ve ebelik, ev içinde ise dokumacılıkla uğraşarak yer almışlardır (Ağır 2015: 202).
Memluklerde iç ticaretin diğer yerlere göre daha fazla gelişme gösterdiği iki yer Mısır ve Dımaşk olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki bölge İbn Teymiyye’nin yaşadığı yerlerdir. Bu iki merkez nüfus yoğunluğu, ulaşımın kolay sağlanması vb. sebeplerle diğer bölgeler için pazar konumunda olmuşlardır. Halep, Nablus, Baalbek gibi şehirler Dımaşk’a tahıl, pirinç, yağ, fıstık, süt gibi ürünler sağlamaktayken; Dımaşk ise Kahire’ye sabun, meyve, at, demir ve kereste gibi mallar sağlamıştır (Ağır 2015: 203).
Kahire’nin önemli bir ticari merkez olmasında Moğol saldırılarından kaçan âlimler, zengin tüccarlar ve hirfet ehli etkili olmuştur. Memluklerin ticarete verdikleri önem ticaretin önünü açan ayrı bir etkendir. Kahire’de Dımaşk ile olan ticaret için hanlar tahsis edilmiştir. Bu hanlar funduk olarak isimlendirmiştir. Dâr et-Tuffâh’ta meyvelerin depolanması, Amber Funduğu’nda süs eşyası yapımı için ithal edilen kehribarın depolanması, Funduk Toruntay,’da ise Dımaşk’tan ithal edilen zeytinyağının depolanması işlemleri gerçekleştirilmiştir. El-Cezîre adasında her yıl Rebiülevvel ayında ticaret fuarı düzenlenmiş ve Kahire tüccarları bu fuara yoğun bir şekilde katılım göstermişlerdir (Ağır 2015: 205).
Dımaşk Kahire gibi önemli bir ticari merkez olma özelliği kazanmıştır. Bu özelliği kazanmasında Moğollardan kaçan zengin tüccarların ve zanaât ehlinin Dımaşk’ı sığınma noktası olarak görmeleri etkili olmuştur. Aynı şekilde kuzeye giden askerlerin ihtiyaçlarını giderdikleri bir ikmal noktası görevi görmesi ticari merkez olmasına katkı sağlamıştır. Dımaşk, savaş araç gereçleri yanında sultan ve emirlerin talep ettikleri lüks mallar için bir üretim merkezi konumundadır (Ağır 2015: 207).
3.3. Hazine
Devlet hazinesi gelirlerinin şer’î gelirler ve gayr-i şer’î gelirler olarak iki kısımda incelenmesi mümkündür. Şer’î gelirler harac, zekât, sugûr, el – mevârisü’ül – haşeriyye, darphane vergisi ve maden vergisi olarak sıralanabilir.
Şer’î gelirlerden olan harac, aynî olarak toprağın verimliliğine ve ürüne göre değişen oranlarda alınan bir vergi türüdür. Zekâtta Memlukler halkı istedikleri kişiye ödeme yapabilecekleri noktasında serbest bırakmışlardır. Ehl-i zimme’den alınan cizye Memluklerde azaltılmış olup kişi başına on ile yirmi beş dirhem arasında değişmiştir. Kahire dışındaki cizye gelirleri ikta sistemiyle toplanırken Kahire’de vergi memuru olarak Nâzır tarafından toplanan cizyelerin bir kısmı kadılara ve ilimle uğraşanlara aktarılırken geri kalanı Beytü’l-Mâl’e gönderilmiştir. Deniz yoluyla Mısır’a gelen ve Müslüman olmayan tüccarlardan alınan vergiye sugûr denilmiştir. Bu vergi oranı % 20 olarak uygulanırken aşırı ihtiyaç duyulan mallarda gerektiğinde sıfırlanabilmiştir (Seyithanoğlu 1988: 38). El – mevârisü’ül – haşeriyye ise mirasçısı olmadan vefat eden kişilerin mallarının hazineye aktarılması yoluyla elde edilen gelir kalemidir. Kişilerin elindeki altın, gümüş veya bakırı paraya çevirme amacıyla darphaneye getirdiklerinde o madenlerden alınan vergiye darphane vergisi denilmiştir. Mısır’da çıkarılan zümrüt, şap ve natron gibi madenlerden elde edilen vergi türüdür. Özellikle sultanların satışıyla ilgilendiği bu madenler Avrupa’ya yüksek karlarla satılmıştır. Sultanın dışında bu madenleri elinde bulunduranların malları müsadere edilmiştir (Seyithanoğlu 1988: 39).
Gayr-i Şer’î vergiler ise meks olarak isimlendirilen, sabit olmayan; kaldırılması, konulması ya da miktarının artırılması sultana göre değişen vergilerdir. Sultanın bunları azaltması ve kaldırması o sultanın adil bir sultan olarak anılması için yeterli görülmüştür. Hapishanelerden alınan vergi, kayıklardan ve deniz araçlarından alınan vergi, hububat alım satımından alınan vergi, ölenin arkasından para karşılığı ağlayan kadınlardan alınan vergiye varıncaya kadar birçok çeşidi vardır. (Seyithanoğlu 1988: 39; Ayaz 2015: 114).
Sultanın maliyesi ile devlet maliyesi birbirinden ayrılmış değildir. Toplanan vergilerle memluk satın alınması, onların yetiştirilmesi, devlet görevlilerin maaşları, su bentleri inşası ve tamiri, camii ve medrese inşası, ordunun masrafları giderilmiştir (Seyithanoğlu 1988: 39).
3.4. Para
Genel olarak Memluklerde altın, gümüş ve bakırdan imal edilen; dinar, dirhem, fels olarak isimlendirilen üç çeşit para tedavülde olmuştur. Bu paralar onu darp ettiren sultanın adıyla anılmıştır (Ayaz 2015: 115).
Memluk devletinde başlangıçta Eyyubiler tarafından darp edilen dirhemler kullanılmıştır. Bu dirhemlerden el- Fıddatu’n-Nukra diye isimlendirilenin muhteviyatında üçte iki gümüş ve üçte bir oranında bakır bulunurken Derâhimü’l-Fülüs en-Nühasiyye olarak isimlendirileni bakırdan yapılmıştır. Bakır dirhem Eyyubilerde 1233 yılındaki ekonomik kriz sonrası kullanılmaya başlanmıştır (Seyithanoğlu 1988: 40).
Memluklerde gümüş dirhemler Baybars zamanında %65-75 oranında gümüş kalan kısmı bakır olacak şekilde, üzerinde bazı yazılarla aslan ya da panter resmi olarak darp edilmiştir. Bu dirhemin ağırlığı ise 2.975 gr olarak ayarlanmıştır (Ağır 2015: 223). Dinar diğer paraların kendisine göre belirlendiği esas para olmuştur. Ancak zaman zaman sultanların paranın ayarıyla oynamaları Memluk parasına olan güveni sarsmıştır. Aynı dönemde Venedikliler ayarı ve vezni daha iyi paralar piyasaya sürünce bu paralar daha fazla itibar görmüştür. Dirhemde standart olan üçte birlik bakır üçte ikilik gümüş oranı her zaman korunamamıştır. Ekonomik sıkıntı dönemlerinde gümüş oranı düşüp bakır oranı artmıştır. Felsler ise değeri en düşük para birimidir. Bununla sebze, meyve gibi günlük ürünler alınabilmiştir. Zaman zaman paraların ayarında fazla oynamaların olması nedeniyle para kullanımının terkedilip takas usulüne geçildiği de olmuştur (Seyithanoğlu 1988: 40).
Kaynak: DergiPark
Görsel Kaynak: İslam ve Hayat