Türkiye’de İslami finansın başlangıcı 1984’e dayanmaktadır. İlk olarak Özel Finans Kurumlarının faaliyet göstermesine izin verilmiş, daha sonra bunlar 2005 yılında çıkarılan yeni bankacılık kanunuyla Katılım Bankalarına (KB’ler) dönüştürülmüştür. Son dönemde yaşanan ekonomik kalkınma ve yönetmelik değişiklikleri Türkiye’de son on yılda İslami finansın büyümesine önemli derecede katkıda bulunmuştur. Devlet sukuku ve katılım bankaları sukuk ihraçları gerçekleştirilmiş ve ayrıca İslami özel emeklilik şirketleri kurulmuştur. Yalnızca İslami finansın büyümesi geleneksel finansın büyümesinden daha hızlı gerçekleşmemiş, aynı zamanda bu bankalar toplam bankacılık varlıklarının pazar payını iki katına çıkarmayı başarmış ve bu pay 2015’te yüzde 5’e ulaşmıştır. Sukuk piyasası da son yıllarda kayda değer bir ilerleme kaydetmiştir. 2011-2015 arasında Türkiye Hazine Müsteşarlığı yaklaşık değeri 7,71 milyar dolar olan sekiz devlet sukuku ihracı gerçekleştirmiş ve diğer özel kurumsal sukuk ihraçlarının değeri ise 4,071 milyar dolar olmuştur (Dey, 2016). Kaydedilen ilerleme, devletin son yıllarda İslami finansı destekleme ve geliştirmeye yönelik niyetini, atılan önemli somut adımlar da bu anlamda kararlılığını göstermektedir.
İlk olarak, devlete ait katılım bankaları olan Ziraat Katılım ve Vakıf Katılım, sırasıyla Mayıs 2015 ve Şubat 2016’dan beri faaliyet göstermektedir. Bir süre önce hazırlanan S&P raporuna göre Türkiye’nin yeni İslami kredi kuruluşları olarak bu devlet bankalarının ortaya çıkışı ezber bozan bir gelişme olabilir76. İkinci olarak, 2014-2018 arasındaki dönemi kapsayan 10. kalkınma planının bir parçası olan İstanbul Uluslararası Finans Merkeziyle (İUFM) İstanbul’un Küresel Finans Merkezi Endeksi sıralamasında ilk yirmi beşe girmesi amaçlanmaktadır. İUFM projesinin önemli bileşenlerinden biri, Türkiye’de katılım bankacılığı ve İslami finansın geliştirilmesidir (Borsa İstanbul, 2017). Üçüncüsü, Haziran 2012’de Mecliste kamu sektörünün devlet sukuku ihraç etmesine olanak tanıyan önemli bir kanun çıkarılmıştır. Dördüncüsü, Kasım 2013’te İstanbul’da Dünya Bankası Küresel Finans Geliştirme Merkezi açılmıştır. Bu, İslami finans da dâhil olmak üzere finans sektörünün düzenleyici ve hukuki çerçevesinde daha fazla reform yapılmasına yönelik çalışmaları tamamlayacaktır. Beşincisi, özel bir meslek kuruluşu olan Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB), katılım bankalarının pazar payının artırılmasına ve Şer’i uyumlu olan yeni finansal ürün ve hizmetlerin teşvik edilmesine yardımcı olmak adına “2025 Vizyonu” adında detaylı bir strateji belgesi hazırlamıştır (TKBB 2015). Son olarak, iktidar partisi ‘2023 Vizyonu’ ile 2023 sonuna kadar Türkiye’nin dünyadaki en büyük 10 ekonomiden biri haline getirilmesi gibi iddialı bir plan hazırlamıştır. Uluslararası raporlardan birine (Thomson Reuters, 2014)77 göre TKBB, 2025’e kadar KB’lerin toplam finansal varlıklarının tüm sektörde yüzde 15 paya sahip olması ve beklenen toplam varlıkların değerinin 100 milyar doları aşması şeklinde bir hedef belirlemiştir. Ernst & Young tarafından yayımlanan başka bir uluslararası çalışmada Türk Hükümetinin benzer bir vizyona sahip olduğu onaylanmıştır (TKBB 2014). Bu vizyonla, kurumlar, bankalar ve Hazine tarafından gerçekleştirilecek sukuk ihraçlarıyla küresel finans piyasasında daha geniş bir yatırımcı havuzuna erişim sağlanması amaçlanmaktadır (Nevzat Devranoğlu, 2013).
Ülkede çeşitli hukuk reformlarının gerçekleştirilmesinden sonra İslami finansta 2005’ten beri kayda değer bir büyüme olsa da, İslami finansın payı düşük kalmış ve İslami ürünlerin çeşitlendirilmesine dair olarak bugüne kadar kaydedilen gelişmeler sınırlı olmuştur. Türkiye’nin sukuk piyasasının kapasitesi ve itibarına rağmen KB ihraçları dışında sınırlı sayıda yerli kurumsal sukuk ihracı gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de bankalar dışında uluslararası kurumsal sukuk ihracı yapılmamıştır (Dey 2016). Ürün çeşitliliğinin az olmasına neden olan bazı faktörler şunlardır:
İlk olarak, KB’ler işlemlerinin yüzde 90’ında ‘murabaha’ finansmanını kullanmaktadır ve KB’lerin topladığı mevduatların yüzde 70’i üç ay vadelidir (Taner 2011). İkincisi, ürün çeşitliliğinin ve yeni ürünlerin geliştirilmesini düzenleyen özel bir Şer’i kurul veya organı yoktur. Hem geleneksel bankalar hem de KB’ler dâhil olmak üzere bankacılık sektörünün faaliyetlerini düzenleyen ana kurum BDDK’dir (Aslan ve Özdemir 2015). Üçüncüsü, ülkede özellikle kırsal kesimde halkın İslami bankacılık hakkında yeterli farkındalığı yoktur.
Ancak Türkiye, İslami finansın geleceği için büyük bir potansiyele ve beklentilere sahiptir. Özel bir meslek kuruluşu olan TKBB’nin sektörü geliştirmek ve desteklemek için diğer paydaşlarla birlikte hazırladığı gelişim stratejisi umut vericidir. Hükümetin çeşitli politikaları uygulamaya yönelik kararlılığı, Türkiye’yi üzerinde çalışılacak önemli ve ilginç bir örnek kılmaktadır.
Kaynak: İSEDAK