Anasayfa Araştırma İslam Hukukunda Sulh Akdinin Finansal İşlemlere Etkisi

İslam Hukukunda Sulh Akdinin Finansal İşlemlere Etkisi

by

Sulh sözlükte barışma, uzlaşma, anlaşma anlamlarına gelir. İslam hukukunda sulh üç anlamda kullanılır. İlk akla gelen anlamı mahkemede tarafların anlaşması yoluyla davanın sonlandırılması işlemidir. İkinci anlamı genelde savaş sonrası ülkeler arası barış anlaşması yapmaktır. Üçüncü anlamı ise İslam hukukunda bir borç ilişkisinde taraflar arasındaki anlaşmazlığın veya hukuki işlemin karşılıklı rıza ile sonlandırılmasını konu alan bir sözleşmedir. Her üç anlamıyla sulhun bireysel ve toplumsal hayatta önemli işlevi vardır.

Bu bağlamda İslam Hukukunda malla ilgili sulh anlaşması, insanlar arasında çeşitli sebeplerle ortaya çıkan ihtilaf ve çekişmelerin, karşılıklı anlaşarak sulh yoluyla çözüme kavuşturulmasıdır. Öte yandan Sulhun, alacak hakkından feragat etme (ibra) ve bir hak veya mükellefiyeti düşürme (ıskat) konusuyla yakın ilişkisi vardır. İbra ve ıskat şeklindeki feragat bir hakkın tamamından vazgeçmek suretiyle olabileceği gibi, hakkın veya borcun bir kısmında indirim yapmak suretiyle de olabilir. Bu anlamıyla ibra ve ıskat sulh ile aynı anlama gelir.

Bütün bunların yanı sıra Sulh sözleşmesi, maddi hukuk açısından bir borcu azaltabilir veya sona erdirebilir. Bu bağlamda Türk hukukunda da tasarruf yetkisi var olan bütün konularda sulh sözleşmesi yapılabilir. Mahkeme içinde yapıldığında bir usul hukuku, mahkeme dışında yapıldığında ise bir maddi hukuk işlemi olarak kabul edilir.

Sulh bazen ibra ve ıskat şeklinde olmayıp ivazlı bir işlem olarak da cereyan edebilir. Bu tarz bir sulh mübadele içeren ivazlı bir işlem olmak bakımından satım akdi hükmündedir. Dolayısıyla bu tür bir sulh işlemi karşılıklı rıza ile sonlandırılabilir. Ancak ibra şeklinde ivazsız olarak gerçekleşen sulh sözleşmesi bir ıskat tasarrufu olduğu için geriye dönük olarak geçersiz sayılamaz.

Mübadelenin olmadığı yerde faiz bulunmaz.

Sulhun bir bölümü özellikle malî konularda meydana gelen ihtilâfların çözümü amacına yöneliktir.  Eğer sulh ivazsız bir şekilde gerçekleşmiş ise bu işlemde bir mübadele söz konusu olmadığı için faiz de cereyan etmez. Buna örnek olarak klasik fıkıh açısından ücretsiz bir sözleşme olan kefalet akdi aracılığıyla vadesi gelmiş bir borcun ertelenmesi durumu gösterilebilir. Çünkü bu tür bir işlemde alacaklı kişi, vadesi gelen alacağını ödeyemeyen borçluya kefil getirmesi şartıyla vadeyi bir yıl daha uzatmak üzere sulh akdi yapmış bulunur.

Burada alacaklı vadesi gelen alacak hakkını bir yıl ertelemek suretiyle ıskat etmiş olup, işlem de ivazsız gerçekleşen bir sulh işlemi olup alacaklıya artı bir menfaat getirmediği için faiz gerektirmez. Nitekim sözleşmelerde faiz sadece mübadele (ivaz) içeren hukuki işlemlerde ortaya çıkar. Yani mübadelenin olmadığı yerde faiz bulunmaz. Buradaki kefalet akdi ise alacaklının değil, borçlunun lehine bir tasarruf olduğu için yine faiz söz konusu olur.

Mübadele İçermeyen Sulh

Günümüz bazı bankacılık işlemlerindeki erken ödeme indirimi konusu da bir açıdan sulhla ilgilidir. Bazı çağdaş fıkıh araştırmacıları asıl borç sözleşmesi sırasında şart koşulmamış olmak kaydıyla borcun erken ödenmesine karşılık alacakta indirim yapmanın sulh olarak değerlendirilebileceğini söylemişlerdir. Buna delil olarak da geç dönem Hanefilerin böyle bir işlemi murabaha sözleşmesinde geçerli saymış olmalarını ileri sürmüşlerdir.

Hanefilere göre bir murabaha işleminde alacaklı, vadeli olarak verdiği malın maliyeti üzerine eklediği kârı, vade sonunda hak etmektedir. Dolayısıyla bu tür borçların erken ödenmesi karşılığında kârdan indirim yapmakta bir sakınca yoktur. Örneğin maliyeti 40 lira olan bir mal, her ay için 1 lira kâr koymak üzere 10 ay vadeyle 50 liraya satılabilir.

Taraflar daha sonra vadeye 5 ay kala taksitleri peşin ödemek üzere 45 lira üzerinde anlaşırsa caiz olur. Çünkü kârın tamamı oluşmadan önce vade sonlandırılır. Buradan hareket eden çağdaş fıkıhçılar herhangi bir şarta bağlı olmaksızın borçlunun borcunu erken ödemesinde ve alacaklının alacağında indirim yapmasında İslam hukuku açısından bir mahzur olmadığını ifade etmişlerdir. Ayrıca bu işlemi mübadele içermeyen bir sulh olarak da değerlendirmişlerdir.

İslam Hukukunda Kredi Kartı Uygulamaları

Bankacılık işlemleri açısından bazı fıkıhçılara göre sulh sözleşmesi olduğu gerekçesiyle cevaz verilen uygulamalara bir diğer örnek ise kredi kartı kullanımıyla ilgilidir. Bir kısım fıkıh araştırmacılarına göre POS cihazı marifetiyle banka ile üye işyeri arasındaki ilişkinin hukuki niteliği kefalettir. Banka bu işlem karşılığında iş yerinden bir komisyon alır. Bankanın serbest bir şekilde tespit ettiği bu komisyonun faiz olup olmadığı tartışılmıştır.

Bazı fıkıhçılar üye iş yerinden alınan komisyonun kefalet ücreti olmayıp Hanefilerin de onayladığı kefilin (banka), lehine kefil olunan alacaklı (iş yeri) ile sulh yapması sonucu elde ettiği gelir kapsamında değerlendirmişlerdir. Yani bu yaklaşıma göre banka kredi kartı kullanım hakkı verdiği müşterilerinin borçlarını iş yerine ödeyeceklerine kefil olmaktadır.

Burada banka, iş yerinden belli bir oranda komisyon ücreti alır. Bu ücret sulh akdine dayanır. Örneğin 100 liralık bir borca kefil olan kişi alacaklıyla sulh yapıp 95 lira ödese ve daha sonra asıl borçluya 100 lira üzerinden rücu etme durumu caiz görülmüştür. İşte kredi kartı işleminde de 100 liralık bir mal alan müşteri, vadesi geldiğinde bu parayı tam olarak ödemeyi kabul etmiş sayılıp, kefil olan banka ise alacaklı olan iş yeriyle sulh yapıp, borcu daha düşük fiyata 95 liraya kapatmakta, asıl borçlu olan müşteriden 100 lira olarak tahsil etmektedir.

Bu iki örnekte görüldüğü üzere bir sözleşmenin bedelsiz (mübadele içermeyen / ivazsız) bir hukuki işlem olduğunun tespiti modern bankacılık ve finans işlemlerindeki hükümleri etkilemektedir. Bu anlamıyla sulh, ibra ve ıskat ile birlikte değerlendirilmelidir.

 

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun