İlim dünyasının temelini oluşturan kavramlar ve bu kavramlara ait tanımlar ilgili disiplinlerin sınırlarını belirlemektedir. Kavramlar ve kullanımlarına dair genel olarak iki yaklaşım tarzı bulunmaktadır. Birincisi; disiplinler arası ortak isimlendirilen kavramlardır. Bu kavramların muhtevaları kullanıldıkları alanlara göre farklılık göstermektedir. İkinci ve çalışmamızın ana temasını oluşturan yaklaşım ise farklı disiplinlerde yer alan farklı kavramların birbirine benzemesi ve bu sebeple de birbiri yerine kullanılma çabasıdır. Her disiplinin kendine özgü kavramları vardır. Burada önemli olan, farklı disiplinlerdeki farklı kavramların birbirlerinin alternatifi olup olamayacağı meselesidir.
Çalışmamız, İslam hukukunda yer alan garar-cehâlet kavramları ve İktisat literatüründe yer alan risk-belirsizlik kavramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. İslam hukuku literatüründe garar; “Akdin haksız kazanca yol açacak ölçüde kapalılık taşımasını ifade eden fıkıh terimi” (Dönmez, 1996: 366); cehâlet ise “Dinî hükümleri bilmeme, hukukî işlemlerde işlem konusunun belirsizlik veya bilinmezliği anlamlarına gelen fıkıh terimi” (Dönmez, 1993: 219) olarak tanımlanmaktadır. İktisat terminolojisinde ise risk; “Belirli bir olayla ilgili karar verilmesi gereken bir durum olması ve bu olasılık dağılımının bilinmesi” belirsizlik ise; “Olasılık dağılımının bilinmediği bir durum” olarak tanımlanmaktadır (Knigt, 1964). Bu kavramlar İslam iktisadı perspektifinden değerlendirildiğinde, özellikle ticari muamelelerde yakın anlamlarda kullanılmaktadır. Örneğin, kazancın helâl olması için tarafların riske katlanmaları gerekmektedir. Oysa iktisat bilimindeki anlamıyla risk kavramı, kişilerin garar veya cehâlet içeren işlemler yapmalarına ve dolayısıyla haksız kazanç elde etmelerine sebebiyet verebilen bir kavramdır.
Çalışmamızda, İslam hukukunda yer alan ve akitlerin sıhhatine etki eden garar ve cehâlet kavramlarının, klasik iktisatta birbirlerinin ikamesi olarak da kullanılan risk ve belirsizlik kavramları ile karşılanma durumu ele alınmıştır. Kavramlar öncelikle kendi disiplinlerindeki kullanımlarıyla tanımlanmış, literatürde nasıl ele alındıkları ortaya konmuştur. Araştırma, bu kavramlar birbirleri yerine kullanılabilir mi, hangi durumlarda kullanılabilir ve bu kavramların birbirlerini karşılama düzeyleri nedir soruları üzerinden yürütülmüştür.
Araştırma yöntemi, araştırmanın amacını gerçekleştirebilmek için kullandığı genel yaklaşımdır. Çalışmamızda, nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Nitel araştırmaların amacı olgu ve olayları betimlemek, sebeplerini ortaya koymak ve ileriye dönük ışık tutmaktır (Başol, 2008). Nitel yaklaşımın önemli avantajlarından biri, sosyal olguların göreliliğini ve hareketliliğini yakalamaya ve anlamaya imkan vermesidir. Bu açıdan nitel araştırmalar olguyu bireylerin perspektifinden görebilmeyi ve bu bakış açılarını oluşturan sosyal yapı ve süreçleri daha net bir biçimde ortaya koyabilmeyi sağlar (Yıldırım ve Şimşek,1999). Çalışmamızda veri toplama aracı olarak, nitel araştırmalarda kullanılan yöntemlerden literatür tarama yöntemi kullanılmıştır.
Üzerinde çalıştığımız garar-cehâlet ve risk-belirsizlik kavramları üzerinde bir literatür taraması yürütülmüştür. Bu kavramlar, çalışıldıkları alanlar itibariyle karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Öncelikle garar ve cehâlet kavramları, daha sonra risk ve belirsizlik kavramları incelenmiş, sonuç bölümünde ise kavramların birbirleri yerine kullanımının tahlili yapılmaya çalışılmıştır.
Garar-Cehâlet ve Risk-Belirsizlik Kavramları Üzerine
Bu bölüm iki alt bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde garar ve cehâlet kavramlarının temel kaynaklardan hareketle ne şekilde tanımlandığı ele alınmakta ve bu kavramlar güncel çalışmalardaki kullanımıyla karşılaştırılmaktadır. İkinci bölümde ise risk ve belirsizlik kavramlarının iktisat literatüründe yerleşik kullanımının ne olduğu ve bunun güncel çalışmalarda nasıl ele alındığı tartışılmaktadır.
Garar ve Cehâlet
Garar Kavramı ve Kullanım Alanları
Garar; sözlükte bilinmezlik, belirsizlik (Erdoğan, 2016: 154), tehlike (İbn Manzûr: 13; Zebîdî, 1974: 216; Sarı, 1980: 1087), risk, kişinin bilmeden canını veya malını tehlikeye sokması anlamlarına gelmektedir (Karaman vd., 2009: 176). Garar, dış görünüşü insanlar tarafından sevilen, ancak iç yönünden insanlar tarafından hoşlanılmayan şeydir (Karâfî, 1998: 435). Kişinin nefsini ve malını bilmeden yok oluşa maruz bırakması (Darîr, 1995: 47) olarak tanımlanan garar, ıstılahi olarak; akitlerin, haksız kazanca yol açacak kadar belirsizlik taşımasını ifade etmektedir (Dönmez, 1996: 366).
Kendisinden kastedilen şey bilinmeyen ve tesliminden aciz olunan her türlü satış garar kapsamındadır (Kâsânî, 1974: 147). Örneğin; bir balıkçı başka bir kimseye “bugün avlayacağım balığı sana şu kadara sattım” dese karşı taraf da kabul etse, bu gararlı bir satış olmuştur (Zebîdî, 1974: 216). Çünkü balıkçı, mâliki olmadığı, elinde olmayan, sahip olup olamayacağı da belli olmayan dolayısıyla alıcıya teslim edememe ihtimali olan bir şeyi satmıştır (Karâfî, 1998: 432). Bir satışın tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için, satıma konu olan şeyin mal, malın mevcut ve tesliminin mümkün olması şarttır (İbn Rüşd, 1995: 138; Karaman, 2009: 167; Güney, 2013: 193).
Sonucu kapalı olan şey olarak da tanımlanan garar (Serahsî, 1993: 194), bilgisizlikten kaynaklanan bir risk türü olarak kabul edilir. Bu tür akitlerde alıcı ne aldığını bilmez, satıcı ne sattığını bilmez. Fakat İslam hukukunda akitlerde şeffaflık son derece önemlidir. Bu sebeple garar, akitlerde mevcut olması istenilen bir durum değildir. İçinde risk unsuru taşıdığından dolayı garar, bilinmezlik ve belirsizlikten daha genel bir anlama gelmektedir, denebilir (Döndüren, 2016: 66).
Garar, genelde maldaki, bedeldeki veya vadedeki bilinmezliğin söz konusu olduğu işlemlerde görülmektedir (Bayındır, 2015: 35). Hukukî işlemlerin ya aslında ya da vasıflarında ortaya çıkmaktadır. Bu konuda Hanefîler ile diğer üç mezhep arasında, bâtıl-fâsit ayrımı bulunmaktadır. Hanefîler, akit konusunun aslında olan gararla, vasıf ve miktarında olan gararı birbirinden ayırmaktadır (Apaydın, 1995: 417). Çünkü konuyla ilgili eksik demek, kuruluş şartlarıyla ilgili eksik yani akdin aslında bir eksik var demektir. Akdin aslında eksiklik varsa bu akde bâtıl adını vermişlerdir. Bâtıl ıstılahta, hukukî işlemlerin bir eksiklik veya bozukluk sebebiyle hükümsüz olması anlamına gelmektedir (Bardakoğlu, 1992: 476). Buna göre bâtıl akit, in‘ikad şartlarından birisini içermeyen akittir. Mesela mevcut olmayan, insanlar arasında mal olarak kabul edilmeyen, teslimi mümkün olmayan bir şeyin satımı gibi (Kâsânî, 1974: 147). Fâsit akit; “Aslen sahih olup da vasfen sahih olmayan yani zaten mün‘akid olup da bazı evsaf-ı hariciyesi itibariyle meşru’ olmayan akitlerdir.”(Ahmet Cevdet Paşa, 1982: 109). Bu akitler, hukukî varlıkları olan akitlerdir ve fesadı giderildiği takdirde sahih akde dönüşebilmektedirler (Apaydın, 1995: 418; Dönmez, 1993: 221; Karaman, 2009: 269).
Hukukî işlemlerde mevcut olan garar, işlemlerin sıhhatini dört durumda etkilemektedir:
- Gararın bedelli akitlerde veya benzer sözleşmelerde olması: Alım-satım, kiralama ve ortaklık bedelli akitlerdendir. Hibe, vasiyet gibi teberru akitlerinde garar bulunması, akdin sıhhatini etkilememektedir (Döndüren, 2016: 66).
- Gararın aşırı olması: Akitlerde baskın olan ve bu sebeple akdin temel vasfı haline gelmiş olan garar, aşırı kabul edilmektedir. Örneğin, anne karnında olan yavru hayvanın, annesinden ayrı satılması durumunda bir belirsizlik bulunmaktadır. Bu belirsizlik akdi geçersiz kılar. Çünkü belirsizlik, akdin temel vasfı halindedir. Gararın orta derecede sayıldığı durumlarda ise çok ile az garar arasındaki belirsizlik hali vardır. Bu durumlarda garar, akitlerin geçerliliğini etkilememektedir. Piyasa fiyatları üzerinden gerçekleştirilen satımlar bu durumlardandır (Dönmez, 1996: 369). Gararın az olduğu durumlar ise neredeyse her akitte var olan, akdin sıhhatine engel olmayan durumlardır. Örneğin, sabit bir para karşılığında bir yerden doyuncaya kadar su içilmesi (Güney, 2013: 260).
- Gararın, sözleşmeye konu olan asıl şeyde bulunması: Ağaçları satmadan olgunlaşmayan meyvelerin satımı örneğinde, belirsizlik akdin konusunda aslen vardır. Dolayısıyla garar akdin sıhhatini etkiler. Belirsizlik, akdin konusuna tabi olan şeyde mevcutsa, akdin sıhhatini etkilememektedir. Örneğin, henüz olgunlaşmamış meyvelere sahip olan ağaçların satımı böyledir (Faizsiz Finans Kuruluşları Muhasebe ve Denetleme Kurumu, 2018: 760).
- Gararın bulunduğu sözleşmenin bir ihtiyaca binaen yapılmış olmaması: Garar içeren akit yapılmadığı takdirde meşakkate düşülmelidir (Faizsiz Finans Kuruluşları Muhasebe ve Denetleme Kurumu, 2018: 760). İhtiyaç durumlarında gararın akdin sıhhatini etkilemeyeceği kabul edilmiştir. Fakihler, gararlı satıma ihtiyaç duyulması, garardan sakınmanın mümkün olmaması, bu durum için meşru yolların kapalı olması halinde garar içeren akitlerin caiz olduğu görüşündedirler (Darîr, 1995: 599- 604).
Garar yasağının Kur’ân-ı Kerîm’deki en kuvvetli dayanağı, bâtıl yoldan kazanç elde etmeyi yasaklayan ayetlerdir (el-Bakara 2: 188; en-Nisâ 4: 29, 161; et-Tevbe 9: 34). Garar ve aynı kökten olan kelimelerin hadislerde geçtiği ve aldatmayla ilgili ticari işlemlerin yasaklandığı görülmektedir (el-Buḫârî, 1981; Müslim, 1981; Ebû Dâvûd, 1981).
Hukukî işlemlerde asıl olan tarafların beklenmedik bir zarara ve risk altına girmelerine engel olmaktır. İslam hukukçuları bu ilkeyi esas alarak hukukî işlem ve ticârî işlemlerde, tarafların haklarını korumayı amaçlamışlardır. Garar yasağı, riske dayalı haksız kazancın engellenmesi içindir. Risk ticareti olarak da tanımlanan (Gamal, 2001: 33) gararın butlan ve fesat sebebi sayılmasındaki amaç; emniyet ve adaleti sağlamak, önceden bilinmemek yüzünden tarafların zarara uğramalarını önlemektir (Dönmez, 1996: 370; Kamali, 2002: 77-78). Gararın, kendisine neden olan gabn sebebiyle, yani tarafların bedelleri arasındaki eşitsizlik neticesinde ortaya çıkan haksızlığı önlemek amacıyla yasaklandığı görüşü mevcuttur (İbn Rüşd, 1995: 119). Garar, “sıfır toplamlı oyun” olarak da ifade edilmektedir ki bu; taraflardan birinin kazancının diğerinin kaybı ile gerçekleştiği akitlerdir. Dolayısıyla garar, akitlerin “sıfır toplamlı oyun” haline gelmesini önlemek için yasaklanmıştır (Suwailem, 2000). Gararın yasaklanmasının bir diğer amacı da sübjektif risklerin engellenmesidir (Tunç, 2013: 124). Zira hukuk, toplumun huzur ve güven içinde yaşamasını sağlamalıdır.
Cehâlet Kavramı ve Kullanım Alanları
Cehâlet, dini hükümleri bilmeme, hukukî işlemlerde işlem konusunun belirsizlik ya da bilinmezliği anlamına gelmektedir (İbn Manzûr, 129; Dönmez, 1993: 219; Sarı, 1980: 252; Erdoğan, 2016: 68). Cehâlet, bilginin zıttı olarak da tanımlanmaktadır (İbn Fâris, 1979: 489). Fıkıh eserlerinde garar ve cehâlet terimleri zaman zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır. Fakat bu terimler aynı değildir ve arada farklılıklar bulunmaktadır. Genel itibariyle ayırmak gerekirse, akdin konusuyla ilgili belirsizlikler garar, bilinmezlikler ise cehâlet terimiyle ifade edilmektedir (Karaman, 2009: 167; Dönmez, 1993: 221). Cehâleti, gararı meydana getirici sebeplerden biri olarak tanımlayan bir yaklaşım da mevcuttur (Güney, 2013: 85). Garar ve cehâlet kavramlarının birbirleri yerine kullanılmakta olduğunu belirten Karâfî (1998); garar ve cehâlet özelliği taşıyan akitlere dair hadislerde yer alan yasakların, kul hakkını kapsamakla birlikte Allah hakları olarak nitelendirilen haklardan olduğunu, Allah’ın bunları kulun malını korumak için yasakladığını belirtmektedir. Bu yasağa ilişkin hükümler, İslam hukukunda kamu düzeninden sayılmaktadır (Karaman, 2009: 167; Dönmez, 1996: 370). Bu konuda kapsamlı çalışmaları olan M. Sıddîk Darîr ise garar ve cehâlet kavramları ile ilgili fikrini “Garar cehâletten daha kapsamlıdır; her meçhul garardır, fakat her garar meçhul değildir.” şeklinde açıklamıştır (Ḍarîr, 1995: 60).
Elde edilip edilmeyeceği bilinmeyen şey garar, elde edilmesine dair herhangi bir belirsizlik olmamakla birlikte vasıfları bilinmeyen şey cehâlet olarak tanımlanmaktadır. Örnek olarak kaçan bir atın satımı ele alınacak olursa; önceden nitelikleri bilinen bir at kaçıp kaybolmuşsa bu atın satımı sadece garara, perdenin arkasında olduğu için vasıfları bilinmeyen ancak silüeti görünen bir atın satımı ise sadece cehâlete örnektir. Hem nitelikleri bilinmeyen hem de kaçıp kaybolan bir atın satımı ise her iki durumun bir arada oluşuna örnek olarak açıklanabilir (Dönmez, 1996: 366).
İslam borçlar hukukunda akit yapılırken karşılıklı rızanın bulunması gerekliliği vardır. Akit konusu hakkında yeterli bilgi sahibi olunması ve aynı zamanda akit konusunun belirlenmiş olması da bahsedilen karşılıklı rızanın bir ön şartıdır (Güney, 2010: 492).
İslam hukukçuları akdin unsurlarının cins, sıfat, miktar ve vade yönünden anlaşmazlığa sebep olmayacak derecede bilinmesi hususunda ittifak halindedirler. Bu yüzden Hanefî fukaha tarafından akdi ifsad eden cehâletin ölçütü, ‘nizaya sebebiyet vermesi’ olarak belirlenmiştir (Kâsânî, 1974: 156).
Cehâlet ve garar kavramlarının birbiri yerine kullanımından dolayı bu iki kavramın akde etkisi konusu genellikle karma bir biçimde incelenmektedir (Dönmez, 1993: 221). Tıpkı gararda olduğu gibi (İbn Rüşd, 1995: 125), cehâlet kavramı için de aşırı, orta ve az şeklinde üçlü bir tasnif yapılmaktadır (Ebû Zehra, 1996: 259; Dönmez, 1993: 221; Kösemehmet, 2012: 42). Bunlardan birincisi yani aşırı cehâlet (cehâlet-i fâhişe), taraflar arasında çekişmeye yol açması kuvvetle muhtemel olan durumları kapsamaktadır (Kâsânî, 1974: 156). İslam hukukçuları bu tür cehâletin akdin sıhhatine engel olduğu hususunda ittifak etmişlerdir (Çalış, 2013: 429). Örneğin sürü içerisinde mutlak olarak ve belirlemeden bir koyunu satmak fâsit bir alışveriştir. Çünkü sürünün içerisinde cılız koyun da etli koyun da bulunur. Satılan koyun belli olmadığı için müşteri etlisini almak isteyecek, satıcı ise cılızını vermek isteyecek ve arada çekişme başlayacaktır. Ancak alışveriş başında koyun belirlenmiş olsaydı böyle bir niza olmayacaktı (Kösemehmet, 2012: 43; Çeker, 1999: 102). Cehâletin akdin sıhhatini zedelediği durumlarda İslam hukukçularının çoğunluğuna göre tek dereceli bir geçersizlik yaptırımı uygulanmakta ve hepsi için eş anlamlı olarak bâtıl veya fâsit terimleri kullanılmaktadır (Dönmez, 1993: 221). İkinci derece yani orta cehâlet (cehâlet-i mutavassıta) ise “birinci veya üçüncü gruba katılması hususunda ihtilâf edilen (Ḳarâfî, 1998: 323) durumları içermektedir”. Örneğin, başak olgunlaşmadan buğdayın satışı (Kösemehmet, 2012: 43). Çekişmeye yol açmayacağı kuvvetle muhtemel olan durumlar ise az cehâlet (cehâlet-i yesîra) olarak tasnif edilmektedir ve bu tür bir cehâlet yine ittifakla kabul edildiği üzere akdin sıhhatine engel değildir (Dönmez, 1993: 221; Kösemehmet, 2012: 43). Örneğin, ev aylık bedelle kiralanır ancak ayların gün sayıları birbirinden farklıdır (Kösemehmet, 2012: 43).
Garar ve cehâlet, akitlerde tarafların mallarının zayi olmasına engel olmak için yasaklanmıştır (Ḳarâfî, 1998: 256). Tüm bunlar göz önüne alındığında garar ve cehâlet yasağının, akitlerin karşılıklı rızaya ve şeffaflığa dayanması gerekliliğine binaen getirildiği yorumunu yapmak mümkündür.
Risk ve Belirsizlik
Risk ve belirsizlik kavramları iktisat terminolojisinde sıkça kullanılmaktadır. Kavramlar sık kullanımının yanı sıra her kullanımında farklı bir tanımlama ihtiva etmesi açısından da önemlidir. İktisadi literatürde kavramlara ait belli tanımlar olmasına rağmen ortak tek bir tanımdan söz edilememektedir.
Risk ve belirsizlik kavramında ilişkin çeşitli tanımlar olmakla birlikte üzerinde ittifak edilen Frank H. Knight (1921) tarafından yapılan tanımdır. Knight 1921’de kaleme aldığı çalışmasında, risk ve belirsizlik kavramları arasındaki farklılığı ortaya koymaya çalışmaktadır. Knight’a göre temel fark, “risk ölçülebilirken, belirsizliğin ölçülemez olması”dır. Bu çalışma dışında, Keynes‘in “Treatise on Probability” ve Hutchison’ın “Note on Uncertainty and Planning” eserlerinde ve Shackle’ın birçok eserinde belirsizlik kavramı üzerine çalışmalar mevcuttur (Alada, 2000).
Risk ve belirsizlik kavramları çeşitli alanlarda farklı yönleriyle ele alınmıştır. Peter Byrne (2014) ilk basımı 1984 yılında yapılan çalışmasında risk ve belirsizlik kavramını emlak piyasası açısından ele almaktadır. Son dönem davranışsal iktisat üzerine yapılan çalışmaların yoğunlaşması ve nöro-ekonomi gibi araştırma alanlarının oluşması risk ve belirsizlikle ilgili bu gibi çalışmaların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu tür araştırmalara örnek olarak gösterilebilecek çalışmalarda (Heilman vd., 2010: 257-265; Andersen vd., 2008) daha çok insanların risk ve belirsizlik anlarında duygu ve davranışlarındaki değişimi ve bunun karar vermedeki etkisini incelemektedir. Bu çalışmaların dışında risk ve belirsizliğin ölçülebilir olup olmadığı ve nasıl yapılacağına dair çeşitli çalışmalar (Robison ve Fleisher, 1921: 34-51; Tversky ve Fox, 1995: 269) yapılmıştır. Bunların yanı sıra, sosyal teorilerde risk ve belirsizlik kavramların çeşitli kullanım alanları bulunmaktadır ve bunların değerlendirildiği çalışmalar (Zinn, 2008) önem arz etmektedir.
Riskin ve belirsizliğin tanımlarına dair çeşitli akademik yazınlarda farklı kullanımlar vardır. Genel itibariyle, risk, bir tehlikenin ortaya çıkma olasılığıyla ilgilidir. Bu yönüyle riskin iki boyutu bulunmaktadır: Birincisi “tehlike”, ikincisi “olasılık”. Belirsizliğin tanımlaması ise risk ile bağlantılıdır. Çünkü belirsizlik riski kapsamaktadır ve onun da iki boyutu bulunmaktadır: Birincisi “bilgisizlik” ve ikincisi “sürpriz-şok” (Yalçınkaya, 2004: 9).
Risk ve belirsizliğe ait tanımlamalar itibariyle, riskin ex-ante yani deney öncesi, belirsizliğin ise ex-post yani deney sonrası olduğu söylenebilir. Risk, dönem başında belli bir tehlikenin gerçekleşmesi olasılığına ilişkin hesaplama yaparak öngörülebilmektedir. Belirsizlik ise, ancak şok ortaya çıktığında anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla, deney sonrası yani ex-post olması sebebiyle, belirsizlikte öngörülememe ve dolayısıyla önlem alınamaz olma özelliği ön plana çıkmaktadır (Yalçınkaya, 2004: 9-10). Riskin ana kaynağı belirsizlik, belirsizliğin en temel kaynağı ise geleceğin tam olarak bilinememesidir (Saraç, 2017: 122).
Genel itibariyle riskte bilgi varken, belirsizlikte ise bilgisizlik mevcuttur. Bu kavramların özü itibariyle İslam hukukunda yer alan garar ve cehâlet kavramlarına benzerlik gösterdiği açıktır. Çalışmanın bundan sonraki bölümünde risk ve belirsizlik kavramının literatürdeki kullanımına değinilecek olup son bölümde ise kavramların kullanım alanları karşılaştırılarak ele alınacaktır.
Risk Kavramı ve Kullanım Alanları
Garar ve cehâlet kavramlarına nispetle risk ve belirsizlik kavramlarına ait literatür oldukça zengindir. Bu yüzden literatür belli kriterlerle sınırlandırılmıştır. Bu bölümde elde edilen literatür incelenerek risk ve belirsizlik kavramlarını ne şekilde ele aldıkları tespit edilmekte ve risk-belirsizlik kavramları için genel bir sınır çizilmeye çalışılmaktadır.
Elde edilen çalışmalarda risk kavramı belirsizlik kavramına nispetle daha çok kullanılmaktadır. Bunun sebebi, risk kavramının tanımsal olarak ölçülebilir kabul edilmesi ve dolayısıyla araştırmaya daha fazla olanak sağlamasıdır. Risk ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça farklı kapsamlara sahiptir. Literatür taramaları neticesinde çalışmaların üç ana kategori üzerinde yoğunlaştığı tespit edilmiş olup kavramlar, bu kategoriler altında ele alınmıştır. Bu kategoriler; finansal risk, risk algısı ve risk yönetimidir.
Finansal risk kapsamında değerlendirilen çalışmalarda risk kavramının ölçülebilir olması ön plandadır. Yapılan çalışmalarda riskin hesaplamasına yönelik uygulanan yöntemlere güven yüksek düzeydedir. Yapılan çalışmaların sonuçları bu varsayım üzerinden yapılmaktadır.
Risk algısı kapsamında değerlendirilen çalışmalarda risk kavramının belirsizlik yönüne daha çok vurgu yapılmaktadır. Riskin gelecekteki belirsizlikleri karşıladığını ve buna maruz kalan kişiler açısından olumsuz etki bıraktığına vurgu yapılmaktadır.
Risk yönetimi kapsamında değerlendirilen çalışmalarda, riskin ölçülebilir olma meselesi ele alınmış ve bunun nasıl ve ne şekilde yönetileceği üzerinde durulmuştur. Çalışmaların birçoğu risk yönetiminin önemine değinmektedir. Ayrıca çalışmalarda, başarılı bir risk yönetiminin risk ile ilgili endişeleri bertaraf etmenin yanı sıra pozitif sonuçlar doğuracağına dair beklentiler mevcuttur.
Belirsizlik Kavramı ve Kullanım Alanları
Çalışmalarda belirsizlik kavramına çok sık rastlanmamaktadır. Bunun nedeni kavramın literatürde ölçülemeyen ve bilinmezlik içeren bir anlamı karşılaması olabilir. Bilinmezlikle ilgili çalışmalar ayrıca kategorize edilmemiştir.
Belirsizlik kapsamında değerlendirilen çalışmalarda, kavramın risk ile arasında yer alan “ölçülemezlik” farkının oldukça yerleşik olduğu görülmektedir. Belirsizlik ile ilgili yapılan çalışmalarda varsayılan bilgilerin tartışılabilir veya yanlışlanabilir olduğuna vurgu yoğundur. Risk ve belirsizlik ile ilgili yapılan çalışmalardan hareketle bu iki kavrama dair genel bir çerçeve çizecek olursak: Risk, gelecekte varsayılan bir durumun gerçekleşme ihtimalidir ve ölçülebilirdir. Belirsizlik ise gelecekle ilgili bilinemeyen her şeydir ve ölçülemezdir. Risk, kimi piyasalar ve durumlarda cesaret gösterenler için önemli bir ödül sunmaktadır. Ayrıca ölçülebilir olması gelecekteki ödülün büyüklüğü veya zararın hesaplanarak buna göre karar verme seçeneğini de beraberinde getirmektedir. Risk, yönetilebilir bir kavramdır ve doğru yönetildiği takdirde riskin olumsuz koşullarından kaçınmanın yanı sıra kurumlar, piyasalar için pozitif sonuçlar vermektedir. Bunun yanı sıra risk beklentisi kişiler üzerinde olumsuz etki bırakmaktadır. Belirsizlik ise hem kişiler hem de sistemler açısından olumsuz bir anlam taşımaktadır.
Sonuç
Akademik yazın, kavramlar ve onlara atfedilen manalar çerçevesinde şekillenir. Meseleleri bağlamında anlayabilmek, kavramları zihnimize doğru yerleştirebilmekle yakından ilişkilidir. Bu anlamda çalışmamızda iki ana bilim dalını yakından ilgilendiren dört temel kavrama yer verilmiştir. İslam hukuku literatüründe yer alan garar ve cehâlet kavramları ile İktisat literatüründe bulunan risk ve belirsizlik kavramları ele alınmıştır. Bu kavramların birbirleri yerine kullanılabilirliği; çalışmamızın ana temasını oluşturmaktadır.
Literatür taramaları neticesinde gararın belirsizlik durumu olduğu hususunda görüş birliği olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra garar, bulunduğu işlemlerin sıhhatini etkilemekte ve haksız kazanca yol açtığı için garar yasağı bulunmaktadır. Cehâlet ise, bilinmezlik durumu olarak tanımlanmakta ve işlemlerde bulunduğu yer itibariyle farklı sonuçlara yol açabilmektedir.
İslam hukukunda akitler karşılıklı rıza ve güvene dayalı olarak kurulmalıdır. Bu sebeple tarafların, yapacakları muameleler hakkında yeterli bilgiye sahip olması gerekmektedir. Dolayısıyla, belli bir derecenin üzerindeki belirsizlik olarak nitelendirilen garar ve bilinmezlik olarak nitelendirilen cehâlet, bulundukları durumlara göre muameleleri geçersiz kılabilmektedir.
Literatür taramalarında risk genel anlamda, gelecekte varsayılan bir durumun gerçekleşme ihtimalidir ve ölçülebilirdir. Ayrıca risk, yönetilebilen bir durumdur. Riskin bilinebiliyor olması, bireyler üzerindeki olumsuz etkileri yok etmeye yeterli değildir. Belirsizlik ise, gelecekle ilgili bilinemeyen her şeydir. Bu kavram, bireyler açısından da sistemler açısından da olumsuz bir anlam ifade etmektedir.
Risk kimi piyasalar ve durumlarda cesaret gösterenler için önemli bir ödül sunmaktadır. Ayrıca riskin ölçülebilir olması, gelecekteki ödülün büyüklüğü veya zararın hesaplanarak buna göre karar verme seçeneğini de sunmaktadır. Kapitalist piyasalarda sistem, bireyleri risk alma konusunda cesaretlendirmektedir. Belirsizlik ise, geleceğe dair net bir bilinmezlik içerdiğinden dolayı ne bireyler ne de piyasalar tarafından olumlu karşılanmamaktadır.
İslam hukukundaki garar kavramı, iktisat literatüründe yer alan belirsizlik kavramı ile benzer görünmektedir. Garar, bir işlemin konusundaki belirsizliği ifade ederken; belirsizlik kavramı gelecekte yaşanacak olaylarla ilgili bilgi eksikliği olarak tanımlanmaktadır. Bu iki kavramın ortak paydası geleceğe dair bir olay ve işleme dair bilinmezlik olmasıdır. Ancak garar, İslam hukukunda muamelat alanında kullanılmakta ve akdin sıhhatine etki etmektedir. Belirsizliğin ise daha genel bir kullanımı vardır. Garar kavramı gibi herhangi bir durum veya işlemin sonucuna etkisi yoktur.
İslam hukukunda cehâlet, mevcut durum veya olaylarla ilgili kısmî bilgisizlik anlamına gelmektedir. Risk ise gelecekte olması muhtemel olayların gerçekleşme ihtimalidir. Risk, ölçülebilen ve ölçülemeyen olarak ayrılmaktadır. Fakat literatürde daha çok ölçülebilir olma durumu ele alınmaktadır. Bu iki kavramın ortak paydası kısmi bilgiye sahip olunabilme ihtimalidir. Ancak cehâlet, muamelat fıkhında kullanıldığı üzere; akitlerin vasıflarındaki bilinmezlik halidir ve akitlerde istenmeyen bir durumdur. Risk ise, bulunduğu sistem ve ölçülebilir kabul edilmesi itibariyle bireyleri veya kurumları teşvik edici bir yapıya sahiptir. Çalışmada garar-cehâlet ve risk-belirsizlik kavramlarının tanımlamalarına yönelik literatür taraması yapılmıştır. Tanımların içerik analizlerinin yanı sıra, çalışma neticesinden elde edilen diğer bulgu ise yapılan çalışmaların hacmi ve zamanına ilişkindir. Çalışma kapsamında yapılan literatür çalışması sonucunda, İslam hukukunda garar-cehâlet kavramlarına ilişkin literatürün çok geniş olmayıp İktisat literatüründe yer alan risk-belirsizlik kavramlarına ait literatürün oldukça geniş ve derin olduğu tespit edilmiştir. Kavramlara ait literatür zamansal olarak değerlendirildiğinde ise, garar-cehâlet kavramlarının klasik fıkıh literatürü içerisindeki hususlar arasında ele alındığı, dolayısıyla risk-belirsizlik kavramlarına ait çalışmalara göre daha önceki zamanlara dayandığı tespit edilmiştir. Garar-cehâlet kavramları risk ve belirsizlik kavramlarına göre daha az çalışmaya konu olmanın yanı sıra bu kavramlar özelinde yapılan çalışmaların zaman içerisinde arttığı görülmektedir.
İslam hukuku ve dolayısıyla İslam Ekonomisi haksız kazanca engel olmaya yönelik tedbirler almıştır. Garar ve cehâlet yasağı, sistemin bu yöndeki önlemlerindendir. Risk ve belirsizlik kavramı, klasik iktisadın içerisinde kendine yer edinmiş iki kavramdır. Bu kavramlar her ne kadar olumsuz çağrışıma sahip olsalar da sistem sebebiyle birey ve kurumları risk almaya teşvik etmektedir. Kapitalist sistemde toplumsal ilerlemeden ziyade bireysel zenginleşmeye vurgu yapılmaktadır. Bu açıdan bireyler ne kadar riske girerse o kadar kazanç sağlamaktadır. Girişilen risklerin büyüklükleri veya toplumda karşılık bulacağı zararlar bu sistem için önemli değildir.
Bilginin İslamîleştirilmesi problematiği, özellikle İslamî araştırmalar ile ilgili akademik alanların önünde durmaktadır. Bilginin İslamî olması veya İslam’ın bilgi haline getirilme çabası, kavramlar üzerinden yürütülmekte ve farklı alanlardaki kavramların İslamî karşılığı aranmaktadır. Bu yaklaşımın tersi de mevcut olup İslamî kavramların çeşitli akademik alanlarda bir karşılığı bulunmaya çalışılmaktadır. Çalışmamızda da elde ettiğimiz veriler doğrultusunda denilebilir ki kavramlar alanlara özgüdür. Aynı kavram farklı alanlarda zıt anlamlara gelebilmekte bu da olay ve hükümlerin yanlış netice ortaya çıkarmasına sebep olabilmektedir. Bu anlamda alanların kendi kavramları kullanılarak, farklı alanlarda ihtiyaç duyulan kavramlara ait özel çalışma ve araştırmaların yapılması gerekmektedir. Bu noktada Hallaq’ın (2019: 277) kitabında “…Müslümanların muhatapların anlayabileceği bir sözlük geliştirmelerini gerektirir; diğer şeylerin yanı sıra, ahlaki düzenin her topluma uygun çeşitlerini kurmak için gereklilik bağlamı içinde hak kavramına kulak veren bir sözlük.” ifadeleriyle dile getirdiği önerisi çalışmamızda elde edilen sonuçlar nispetinde bir kez daha vurgulanması gereken bir husus olarak ortaya çıkmıştır.
Görüldüğü üzere, kavramlarda benzer yönler bulunmaktadır. Ancak, bu kavramların farklı iki sisteme ait olması ve sistemlerin farklı prensiplere dayanması bu kavramların birbirleri yerine kullanımlarına engel teşkil etmektedir. Zikredilen kavramların, kendi alanlarında kendi anlamlarıyla kullanılması gerekmektedir.
Feyza CEVHERLİ & Saime KAVAKCI
***
(Bu metin makaleden alıntıdır. Makalenin tamamını okumak için kaynaktaki bağlantıya tıklayınız)
Kaynak: SOCIAL SCIENCES STUDIES JOURNAL