Kirli iş kavramı literatürde ilk kez Hughes tarafından 1958 yılında sosyal, fiziksel ve ahlaki olarak lekelenmiş işleri tasvir etmek için kullanılmıştır.[1] Kirli iş toplumsal bir inşa kavramı olarak toplum tarafından kusurlu görülen meslekleri ifade eder. Ashforth [2] tarafından yapılan sınıflandırmaya göre kirli işler fiziksel, sosyal ve ahlaki olarak ele alınmıştır. Fiziksel kirli iş, yapılan işin somut bir şekilde kirlenmeyi gerektirmesini; atık, çöp veya toprakla çalışılma gibi unsurları ifade etmektedir. Sosyal kirli iş, meslek sahibinin işini icra ederken çalışmak zorunda olduğu bireylerin toplum tarafından damgalanmış, dışlanmış ve ötekileştirilmiş kimseler olduğunu ifade etmektedir. Ahlaki kirli iş ise toplumun, bireyin yaptığı işi ahlaki olarak dejenere edici, etik olmayan veya aldatmaya dayanan meslekler olarak tanımlamasını ifade etmektedir.
İnsanlar çoğu zaman çalışanların mesleklerini seçtiğine inandıklarını ve bu seçimin onların kişilikleri hakkında çok şey ortaya koyduğunu iddia etmekte; özellikle kirli işler yapan kişiler “kirli insanlar” olarak algılanır ve kirli olmayan çalışanlara göre daha çok damgalanmaktadır. [3] Kirli işe yeni girenler bu yeni sosyal kimliklerini özümsemekte zorlanabilirler çünkü bu işin “lekeli” doğası mevcut “lekesiz” sosyal kimlikleriyle bağdaşmayabilir.[4] Kimlik inşasının ve kimlik sunumunun bireylerin anlam dünyasında ve sosyal iletişiminde ne kadar önemli olduğu tartışmasız olduğu için kirli işlerin anlaşılması, kirli işleri yapan bireylerin ve onların sosyal bağlamlarının üzerindeki etkilerinin çalışılması önemli görünmektedir.
Türkiye’de mesleki itibar ve meslek sınıflandırmaları ile ilgili çalışmalar azdır. Uluslararası literatürde çeşitli çalışmalara konu olan kirli iş kavramı, mesleklerin prestijinden ve icra ediliş biçiminden kimlik algısı ve kimliğine kadar farklı açılardan incelenmiştir. Türk literatüründe ise kirli işlerin tanımı, sınıflandırılması ve algılanması henüz incelenmemiştir.
İnsan ve Toplum dergisinin Eylül 2022 sayısında yayımladığımız çalışmada Türk toplumunda hangi mesleklerin kirli iş olarak görüldüğünü anlamayı amaçladık. Çalışma iki aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada 36 meslek seçilmiş ve katılımcılardan bu meslekleri fiziksel, sosyal veya ahlaki kirli işler ve kirli işler olarak sınıflandırmaları istenmiştir. İkinci aşamada, ilk aşamada kirli olarak sınıflandırılmayan meslekler farklı katılımcılara sorulmuş ve ilk çalışma sonuçlarının doğrulanması için tekrar sınıflandırma istenmiştir.
Türkiye bağlamında kirli işin tanımı ve sınıflandırılmasına yönelik bir çalışma olmadığı için ilk adım olarak betimsel ve keşfedici bir çalışma ile toplumun kirli iş algısını ölçmeye çalıştık. Toplam 36 meslek (25 kirli ve 11 kirli olmayan) seçtik ve bu varsayımın Türkiye bağlamında geçerli olup olmadığını test etmek için katılımcılara bu meslekleri sorduk. Meslekleri seçerken benzer çalışmalara ve Türkiye’ye özgü olabilecek mesleklere de; örneğin dansözlük; yer verdik. Araştırma, ilk çalışmada 321, ikinci çalışmada ise 130 katılımcıdan elde edilen veriler analiz edilerek gerçekleştirildi. Mesleklerin seçiminde ve prestij sınıflandırmasında Sunar’ın[5] yaptığı meslek sıralamaları kullanılmıştır.
Çalışmanın sonucunu tablo ile göstermek gerekirse aşağıdaki tablo en net bilgiyi verecektir. Bu tabloda Türkiye’de kirli olduğu ve olmadığı düşünülen meslekler ve sınıflandırması gösterilmektedir. Koyu renkle gösterilen meslekler ise iki çalışma sonunda katılımcıların yarısından fazlasının kirli olduğunu düşündüğü meslekleri göstermektedir.
Tablo 1. Kirli İş Sınıflandırması
Bu çalışma sonucunda en yüksek kirlilik oranından düşüğe doğru kirli meslekler; çöpçü, maden işçisi, falcı, ayakkabı boyacısı, inşaat işçisi, milletvekili, dansöz, galerici, müteahhit olarak sıralanmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde sorulan herhangi bir tür kir sınıflandırması istenmeksizin, mesleklerin kirli olup olmadığı algısına ne ölçüde katılırsınız sorusuna verilen cevaplara göre ise meslekler; falcı, milletvekili, dansöz, çöpçü, ayakkabı boyacısı, müteahhit, maden işçisi, galerici, inşaat işçisi olarak sıralanmıştır. Toplumun kirli olarak algıladığı ilk üç mesleğin ahlaki kirli olduğu, fiziksel kirli işlerin ise ahlaki kirliliğe göre oranının düşük olduğu ilk göze çarpan bulgular arasındadır. Kirlilik türünde bir alanda yoğunlaşma olmaması bu ahlaki kirli meslekleri kirlilik türünde belirgin şekilde üste çıkarmamıştır.
Örneğin dansöz ve falcı sorusuna katılımcıların bazıları sosyal kirli iş seçeneğini de uygun görmüştür. Sonuçlar hem fiziksel kirlilik türünde yüksek bir mutabakatın varlığını gösterirken hem de ahlaki kirlilik türünün bir mesleği kirli yapan başlıca unsurlardan olduğu konusunda bir fikir birliğini göstermektedir. Bu durum, fiziksel ve sosyal kirli işlerin bir gereklilik kalkanı ardında toplumun damgalamasına karşı korunduğunu ancak ahlaki kirli işler için bu kalkanın olmadığı varsayımı ile açıklanmıştır.[6] Bulgulardan ayrıca bazı mesleklerin (garsonluk, berberlik, tarım işçiliği, pazarlamacılık, marangozluk, cezaevi memuru, taksi şoförlüğü, polislik, veterinerlik ve itfaiyecilik) Türk toplumunda kirli işler olarak algılanmadığı veya bu konuda bir fikir birliği olmadığı söylenebilir.
Bu çalışma sonucunda en yüksek kirlilik oranından düşüğe doğru kirli meslekler; çöpçü, maden işçisi, falcı, ayakkabı boyacısı, inşaat işçisi, milletvekili, dansöz, galerici, müteahhit olarak sıralanmıştır.
İnsanların “kirli” iş algılamasında önemli farklılıklar olduğuna dair kanıtlar sağlanmıştır. Diğer ülkelerde yapılan kirli iş tanımları ve tasniflerine ilişkin bölümler incelendiğinde, Türkiye’de yapılan çalışmanın özellikle ahlaki leke açısından öne çıktığı görülmektedir. Hipotezimizde çalışmamızın başında ahlaki açıdan kirli olarak sınıflandırılmayan milletvekili gibi yüksek prestij ve deneyim gerektiren mesleklerin katılımcıların çoğunluğu tarafından ahlaki olarak kirli olarak nitelendirilmesi ilginçtir. Çöp toplamanın kirli işler sınıflandırmasındaki yüksek oranları, mesleğin doğrudan pislikle çalıştığı ancak işin ne kadar gerekli ve gerekli olduğunu gözden kaçırdığı tartışmasına yol açmaktadır. İnşaat işçisi, madenci ve ayakkabı boyacıları için de aynı şeyi söylemek mümkün görünmektedir.
Bu çalışmada milletvekilinin açık ara ahlaken kirli olması ABD kamuoyu ile benzerlik göstermektedir. Milletvekilliği gibi yüksek prestij ve uzun eğitim ya da yıllar gerektiren mesleklerin, katılımcıların çoğunluğu tarafından ahlaken kirli olarak nitelendirilmesi ilginçtir. Bu sonuç, bu araştırmanın yapıldığı dönemdeki Türk siyasi olayları bağlamında okunmalıdır.
Toplumun kirli olarak algıladığı ilk üç mesleğin ahlaki kirli olduğu, fiziksel kirli işlerin ise ahlaki kirliliğe göre oranının düşük olduğu ilk göze çarpan bulgular arasındadır.
Örneğin, veterinerlik mesleği, fiziksel olarak kirli unsurları açıkça içermesine rağmen, prestijinin yüksek olması nedeniyle kirli olarak sınıflandırılmamaktadır. Aynı şekilde avukatlık, gazetecilik ve emlakçılık gibi meslekler de literatürde ahlaken kirli işler olarak tanımlansa da bu çalışmada çoğunluğun tercihi olmadığı için sınıflandırmaya dahil edilmemiştir. Bu durum, bu meslekler açısından net bir sınıflandırma yapmayı zorlaştırmaktadır. Fiziksel kirli olarak farklı çalışmalarda sınıflandırılan marangozluk, berberlik, ziraat işleri ve pazarlamacılık kirli meslekler olarak değerlendirilmemiştir. İlginçtir ki, marangozluk mesleğinin %70’i, tarım işlerinin %60’ı fiziki kirli iş olarak değerlendirilmesine rağmen, bu mesleklerin kirli sayılıp sayılmadığı sorusuna katılımcılar karar verememiştir.
Sonuçlar, ahlaki lekenin diğer tüm leke kategorilerinden daha öncelikli olduğu tartışmasına yol açmaktadır. Marangozluk gibi el emeği ile yapılan bir işin ortamı kirli olsa da işin kirli olup olmadığı konusunda bir netlik yoktur. Aynı şekilde, ziraat işlerinde de fiziki pislik daha çok kabul görmekle birlikte, mesleğin doğrudan kirli olup olmadığına karar verilememiştir. Aldatmaya dayanmayan ve çoğunlukla düşük statülü işler olarak bilinen işlerin ağır çalışma ve el emeği ile ilişkilendirilmesi, kamuoyu nezdinde kirli iş tanımına aykırı düşebilmektedir.
Sosyal kirli iş türünde sadece ceza infaz memurlarının, yani gardiyanların, sosyal kirli iş olarak sınıflandırıldığı görülse de insanların büyük çoğunluğu bu sınıflandırmadan emin değildir. Bu durum sosyal kirli iş türünün Türk toplumunda benimsenmediğine ilişkin okunabilir. Sonuç olarak bu çalışma ile mesleklerin itibarı ve meslek algılarının Türk toplumunda nasıl şekillendiğine ilişkin bir öncü çalışma yapılmış ve tekrar sınanması gereken belirli örüntüler bulunmuştur. Meslek seçimi yaşamın önemli bir kısmını şekillendiren bir durum olduğu için benzer çalışmaların yapılarak meslek algılarının tespit edilmesi gerekli görülmektedir.
Kirli iş sınıflandırması hakkında sağlam ve kesin sonuçlara ulaşmak için daha fazla veriye ihtiyaç vardır ve bu çalışma, bu anlamda ilk adım sayılabilir.
Kaynakça
[1], [2] Ashforth, B., E. Kreiner, G., A. Clark, M., & Fugate, M. (2007). Normalizing dirty work: Managerial tactics for countering occupational taint. Academy of Management Journal, 50(1), 149-174.
[3] Bergman, M. E., & Chalkley, K. M. (2007). “Ex” marks a spot: The stickiness of dirty work and other removed stigmas. Journal of Occupational Health Psychology, 12(3), 251–265.
[4] Lopina, E. C., Rogelberg, S. G., & Howell, B. (2012). Turnover in dirty work occupations: A focus on pre‐entry individual characteristics. Journal of Occupational and Organizational Psychology, 85(2), 396-406.
[5] Sunar, L. (2020). Türkiye’de mesleki itibar: dönüşen çalışma hayatı ve mesleklerin sosyal konumu. Journal of Economy Culture and Society, (Özel Sayı 1/Supplement 1), 29-58.
[6] Ashforth, B. E., & Kreiner, G. E. (2014). Dirty work and dirtier work: Differences in countering physical, social, and moral stigma. Management and Organization Review, 10, 81–108. https://doi.org/10.1111/more.12044.
Kaynak: İlke Analiz