Son zamanlarda, özellikle bilim ve teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, her geçen gün yeni platformların ortaya çıktığını gözlemlemekte, bu gelişmelerin yeni açılımları ve riskleri de beraberinde getirdiğini görmekteyiz. Yeni gelişmeleri takip edip, ona göre stratejiler geliştirmek her kurumun vazifesi olmalıdır. Riskler çoğu kere fırsatları da beraberinde getirirler.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte dijital dünyanın beyni olan yazılım da hayli ilerledi. Buna bağlı olarak internet, sosyal medya, dijital medya, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik derken şimdi metaverse (evrenötesi) gündemde. Eskiden metafizik vardı. Fizik ötesi anlamına gelir ve fizik kurallarını yok sayarak görünmez bir aleme yelken açmanın sınırlarını zorlardık. Şimdi ise evren ötesi anlamına gelen bir dijital dünya ile karşı karşıyayız.
Blockchain (blokzincir) teknolojisi ile işleyen kripto para, sanal para birimi olarak kullanılan ve herhangi bir fiziksel varlığı olmayan dijital unsurlar olarak bilinir. Matematiksel bir şifreleme yöntemi olan kriptografi işlemi kullanılarak varlıkların güvence altına alındığı iddia edilir. Dünyanın bilinen ilk kripto parası Bitcoin 2008 yılında oluşturulmuş, akabinde benzerlerinin sayısı yüzleri aşmış olsa da hepsinin ortak ismi olarak da kullanıldığı görülür.
Geleneksel para birimlerinin tersine, kripto para birimleri merkezi bir otoriteye bağlı olmadan çıkarılır. Bu özelliğinden dolayı illegal oluşumların odak noktası hâline gelebilmektedir. Arkasında herhangi bir devlet güvencesinin de olmaması farklı sorunları da gündeme getirebilir.
İktisadi açıdan kripto paranın mahiyeti konusunda hâlâ tartışmalar devam etse de, fıkhî açıdan kumarla benzerlik göstermesi, herhangi bir devlet güvencesinden yoksun olması, meşru olmasının mümkün olmadığını göstermektedir. En azından şimdilik “meşrudur” denemez. Çünkü meşru olabilmesi için mevcut güvence unsurunun, bir devletin yani otoritenin bu para cinsini sahiplenmesi, bir değişim aracı olarak kabul etmesi gerekir.
Din İşleri Yüksek Kurulunun 2017 yılı 111013 No’lu “dijital kripto paraların kullanımının dini hükmü nedir?” konulu mütalaasına göre, kullanıcılar arasında değişim ya da kıymet ölçüsü olarak genel kabul gören, kaynağı itibariyle kullanıcılara güven veren her türlü paranın kullanımının caiz olduğu belirtilmekle birlikte; bu paranın kendi özünde ciddi belirsizlikleri taşıması, aldanma ve aldatma riskinin ileri düzeyde olması, herhangi bir devlet güvencesinin olmaması ve kamuoyunda saadet zinciri olarak bilinen uygulamalar gibi belirli kesimlerin haksız ve sebepsiz zenginleşmelere yol açması yüzünden dijital kripto paraların kullanımının caiz olmadığına hükmedilmektedir.
Kripto paraların caiz olmamasının temelinde üretim şeklinin problemli olması, sürüm aşamalarında ve muhataplık niteliğinde büyük belirsizliklerin (garar) olması, aynı zamanda bir aldatma (tağrir) aracı olarak kullanılıp kullanılmaması ve belli bir kesimin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine vesile olup olmamasının yattığı ifade edilir.
Zaten, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu para cinsinin güvenilir olmaması ve istismara açıklığı nedeniyle “henüz meşrudur ya da meşru değildir” diye bir hükümden bahsedilemeyeceğini söylemesi bile konunun hâlâ incelenmeye ve araştırılmaya muhtaç olduğunu göstermektedir.
Şu anda Türkiye, kripto para üzerinde çalışmalarını sürdürmekle birlikte henüz para olarak kabul etmiş değildir. 2016 yılından beri bu konuya ağırlık verilmiş, laboratuvarlar kurulmuş ve çalışmalar devam etmektedir. TÜBİTAK bünyesinde kurulan Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü bünyesinde blokzincir teknolojisi çalışmalarının yanında Türkiye Merkez Bankası bünyesinde kripto parayla ilgili de çalışmalar yürütülmektedir.
Tarih boyunca paranın asıl fonksiyonunun değişim, değer ölçüm ve saklama aracı olduğu göz önünde bulundurulursa, bu para cinsinin asıl görevleri dışında farklı bir fonksiyonda kullanılması zaten meşru olmaz. Değişim aracı olması gereken parayı kazanç aracı olarak üretip, paradan para kazanma unsuru hâline getirmek İslam’ın yasakladığı bir iktisadi işlemdir. Zaten katılım ekonomisine dayanan İslam ekonomisi ve finansı sisteminin diğer geleneksel sistemlerden ayırt edici en önemli özelliği paradan para kazanma yöntemi olan faiz işlemidir.
Kripto para çıkarma işinden daha ziyade zamanımızı ve emeğimizi blockchain (blokzincir) teknolojisine harcamak her hâlükârda daha kazançlı olacaktır. Bu teknoloji, dijital para birimlerini, varlıkları ve emtiaları besleyen, belirli bir mutabakatla güncellenen dağıtılmış bir veri tabanı, kayıt mekanizması içeren bir sistem olarak tanımlanır. Bu teknolojiyi salt para kazanma aracı olarak kullanmak İslam’ın yasakladığı paradan para kazanma işlemine dönüştürmektedir. Bu yüzden mevcut teknoloji, ekonominin daha da güçlü, iktisadi faaliyetlerin hızlı ve güvenli hâle getirilmesi için kullanılabilir.
Hiç şüphesiz blokzincir teknolojisinin toplumda popüler hâle gelmesinin temelinde kripto para alanındaki gelişmeler olduğu açıktır. Özellikle son yıllarda bu teknolojinin sunduğu merkeziyetsiz yapısı, kayıt ve güvence imkânları, hızlı, verimli ve düşük maliyetli işlem kabiliyeti mevcut ticari faaliyetleri farklı bir boyuta taşıma imkânına sahip olduğu da bilinmektedir.
Kripto para, blockchain ve metaverse gibi teknolojik oluşumların sunduğu imkânları sağlıklı analiz edip bütün insanlığın faydasına olacak şekilde kanalize etmek gerekir. Bunun için Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulan Dijital Dönüşüm Ofisi, Türkiye Merkez Bankası ve TÜBİTAK başta olmak üzere özel ve tüzel kuruluşlarımıza büyük görevler düşmektedir.
Prof. Dr. Saim KAYADİBİ
Karabük Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Finans ve Katılım Bankacılığı
* Yazarların görüşleri kendilerini bağlar.