Devletin piyasaya müdahalesi (narh) caiz midir?
Soru: Devletin ve belediyelerin eşya fiyatlarına müdahale ederek, narh uygulama yetkisi var mıdır? Yoksa fiyatlar arz ve talep dengesi sonucunda mı oluşmalıdır? Bu konuda İslam’ın getirdiği ölçü nedir?
Cevap: İslam’ın öngördüğü ekonomik yapıda, eşya fiyatlarının serbest ve şeffaf bir piyasada, rekabet ortamında, arz ve talep dengesi sonunda oluşması hedeflenmiştir. İslam’ın Medine döneminde, fiyatların aşırı yükseldiği devrelerde sahabeler Hz. Muhammed’e başvurarak “Bize narh koy, yani eşya fiyatlarını belirle” demeleri üzerine, Allah’ın Elçisi; “Belki bu konuda Allah’a dua ederim, belki fiyatları yükselten ve düşüren Allah’tır.” sözleriyle cevap vermiştir.[1] Başka bir zamanda yapılan başvuru üzerine ise, bu konuda son sözünü söylemiştir: “Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık yüzünden hakkını benden ister olduğu halde Rabbime kavuşmak istemem.”[2]
Ebu Hanife (ö.150/767) ve İmam Şafiî (ö. 204/819)’ye göre; bir kimse, kendi malı üzerinde, başkalarına zarar vermemek şartıyla dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Onu serbest iradesiyle dilediği fiyata satabilir veya dilediği fiyata mal satın alabilir. Hile, yalan ve aldatma olmayınca ahlâk ölçüleri içinde, arz ve talebin karşılaşması sonucu oluşan piyasa fiyatlarına dış müdahaleler uygun değildir. Fiyat koyan ve ucuzluk meydana getiren yüce Allah’tır.
Ancak şunu da belirtelim ki; İslam’da narhla ilgili nasslar ticaret ahlâkının üstün olduğu, tüketicinin istismar edilmediği ve karaborsanın görülmediği bir ekonomik ortamda gelmiştir. Böyle bir saadet asrında narha ihtiyaç duyulmaması normal sayılmalıdır. Hz. Peygamber ve ilk dört halife döneminde genel olarak fiyatlara müdahale edilmemesine karşılık, giderek ahlâkın bozulması, fiyatların suni olarak yükselmeye başlaması ve toplumun bundan zarar görmesi üzerine bazı tabiiler devletin narh koymasını caiz gördüler. Said b. el-Müseyyeb (ö. 94/712), Rabia b. Abdirrahman (ö. 136/753), Yahya b. Said el-Ensârî (ö. 143/760) bunlar arasındadır.[3]
Osmanlı Devleti uygulamasında geniş ölçüde narha başvurulduğu ve büyük şehirlerde iğneden ipliğe eşya fiyatları için hazırlanan narh listeleri yayınlandığı görülür.[4]
(Hamdi Döndüren’in “Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali” kitabından nakildir.)
DEVLETİN FIYATLARA MÜDAHALESİ (NARH)
A) Narh Terimi ve Kapsamı:
Bir İslam toplumunda devletin, toplum işlerini “maslahat prensibi”ne göre düzenlemesi gerekir. Maslahat ise geniş anlamıyla “yararlı olanı elde etmek, zararlı olanı ise gidermektir.”[5] Bu yüzden toplumun iç içe bulunduğu ekonomik problemleri düzene sokmak ve aşırı fiyat yükselmeleri karşısında toplumu ezdirmemek onun görevleri arasındadır. Acaba böyle bir düzenlemede fiyatlara müdahale ederek, sınırlamalar getirmek mümkün müdür? Yoksa sonuna kadar serbest pazar ilkesi işletilmeli midir? Konuyu İslami açıdan açıklamaya çalışacağız.
Arapça “tes’îr” mastarı sözlükte; bir mala narh koymak, fiyat belirlemek ve bir malın fiyatını sınırlamak gibi anlamlara gelir. Bir ekonomi terimi olarak eşya fiyatlarının devlet; belediye veya başka yetkililerce belirlenmesi, esnaf ve tüccarın bu fiyatların dışına çıkmasının yasaklanmasıdır. Bir devlet fiyatlara; narh koymak veya kâr hadlerini belirlemek yahut satışları vesika usulüne bağlamak suretiyle üç şekilde müdahale edebilir. Narh genellikle en yüksek satış fiyatını belirlemek şeklinde olursa da kimi durumlarda üreticileri korumak amacıyla en düşük satış fiyatını belirlemek biçiminde de olabilir. Birinci durumda malın narh fiyatının üstünde, ikinci durumdaysa narh fiyatının altında satışı yasaklanmış olur. Kimi zaman da narh tek fiyat olarak belirlenir ve bunun altında ya da üstünde bir fiyatla satış yasaklanır. Beşerî ekonomide eskiden beri, devletin fiyatları kontrol etmesinin lehinde ve aleyhinde birbiriyle çarpışan iki tez vardır. Bunlardan birincisi; piyasa serbestliğinin korunmasını ve fiyatlara müdahale edilmemesini savunur. İkinci tez ise, piyasa muamelelerinin satıcı ve alıcı arasında dengeli bir biçimde, adaletli bir fiyat düzenlemesine ihtiyaç olduğu görüşünü benimser.[6]
İslam fıkhında da başlangıçta narhın lehinde ve aleyhinde olmak üzere iki görüş ortaya çıkmıştır.
B) Narhın Aleyhinde Olan Görüş ve Delilleri:
Ebû Hanife ve İmam Şafii’nin meylettiği bu görüşe göre; bir kimse, kendi malı üzerinde, başkalarına zarar vermemek şartıyla dilediği gibi tasarruf edebilir. Onu serbest iradesiyle dilediği fiyata satabilir veya dilediği fiyata mal satın alır. Hile, yalan ve aldatma olmayınca ahlâk ölçüleri içinde, arz ve talebin karşılaşması sonucu oluşan piyasa fiyatlarına dış müdahaleler uygun değildir. Fiyat koyan ve ucuzluk meydana getiren yüce Allah’tır. Hz. Peygamber (sav) de kendi döneminde narh uygulamamıştır.
Bu görüşte olanların dayandığı deliller şunlardır: Allahu Teâlâ; “Birbirinizin mallarını batıl yollarla yemeyiniz. Ancak bu, sizden karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret yoluyla olursa müstesnadır.”[7] buyurur. Bu ayete göre, alış-verişte karşılıklı rıza gerekir. Narh ise bu rızaya engel olur.
Yine kimi sahabelerin kuraklık sebebiyle gıda darlığı yüzünden fiyatlar yükselince Hz. Peygamber’e, “Bize narh koy” demeleri üzerine Allah elçisinin; “Belki bu konuda Allah’a dua ederim, yağmurlar yağsın gıda bollaşsın”, başka bir zamanda da mal darlığı yüzünden fiyatlar yükselince, “Fiyatları ucuzlatan ve pahalandıran Allah’tır, kervanlar mal getirsin, ithal etsin fiyatlar dengesini bulsun.” dediği nakledilmiştir.[8]
Medine’de yine fiyatların yükseldiği bir dönemde. Allah elçisinden narh koyması istenmiş, bunun üzerine son sözü söylemiştir: “Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık yüzünden hakkını benden ister olduğu halde Rabbime kavuşmak istemem.”[9]
Diğer yandan Hz. Ömer’in (ö. 23/643) halifeliği sırasında gereksiz yere üzüm fiyatlarını düşüren Hatib b. Ebî Beltea’ya önce müdahale ederek ticaretten menettiği, ancak daha sonra evine kadar giderek ona şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Sana söylediklerim ne emirdir, ne de hüküm. Bu belde halkının maslahatı için istediğim bir şeydir. Şimdi serbestsin, nasıl ve nerede istersen satabilirsin.”[10]
Narh yasağının dayandığı illet şöyle açıklanmıştır: Narh ticaret yapanları hacir (kısıtlama) altına almak anlamına gelir. Devlet halkın bütün kesimlerinin maslahatını gözetmekle yükümlüdür. Fiyatları aşırı derecede düşürerek tüketicilerin yararını gözetmekle pahalılık oluşturarak tüccar ve esnafın yararını gözetmek arasında fark yoktur. İki zıt maslahat çelişince bunu içtihatla çözümlemek gerekir. Mal sahibini razı olmadığı bir fiyatla satışa zorlamak alışverişte karşılıklı rızayı şart koşan ayete zıt düşer. Çoğunluk müçtehitler bu görüştedir.[11]
C) Narhı Caiz Görenler ve Delilleri:
Ticaret hayatında Devletin gerektiğinde narha başvurabileceğini söyleyenler, yukarıda zikrettiğimiz narhın aleyhinde sayılan hadiselerin narh konusunda yasaklama getirmek amacıyla söylenmediği kanaatindedirler. Çünkü bu hadislerde; “Narh koymayınız”, “Narh koymak helal değildir” denilmemiş, “Fiyat koyan, darlık ve bolluk veren Allah’tır”, “Ben bu konuda Allah’a dua ederim” gibi ifadeler kullanılmıştır.
Bu hadislerden çıkan sonuç şudur: “Allah bütün nimetlerin yaratıcısıdır. O, dilerse her yerde yarattıklarının hepsine bol bol rızık verir.” Ancak bu durum yüce Allah’ın yüksek fiyatlar koyarak insanların birbirini aldatmasından ve karaborsacılık yapmasından hoşnut ve razı olduğu anlamına gelmez. Çünkü haksız ve ölçüsüz olarak piyasa fiyatlarını yükselten kimse, insanların mallarını bâtıl yollarla yemiş ve onları Allah’ın mübah kıldığı şeylerden mahrum etmiş olur. Buna göre narh hadisleri ile Hz. Ömer dönemindeki uygulama, devletin piyasa fiyatlarına müdahalesini meşru gösterecek güçte değildir. Ağırlık noktası narhın aleyhindedir. İslam’ın ilk dönemlerinde serbest Pazar fiyatları her zaman bir ölçü olmuş ve fiyatların serbest rekabetle oluşması anlayışı hâkim bulunmuştur.[12]
İslam’da narhla ilgili nasslar ticaret ahlâkının üstün olduğu, tüketicinin istismar edilmediği ve karaborsanın görülmediği bir ekonomik ortamda gelmiştir. Böyle bir saadet asrında narha ihtiyaç duyulmaması normal sayılmalıdır. Ancak giderek ahlâkın bozulması, fiyatların sun’î olarak yükselmeye başlaması ve toplumun bundan zarar görmesi üzerine bazı Tabiiler Devletin narh koymasına ilk fetvayı verdiler. Said b. el-Müseyyeb (ö. 94/712), Rabia b. Abdirrahman (ö. 136/753), Yahya b. Said el-Ensârî (ö. 143/760) bunlar arasındadır.[13]
D) Narh Uygulamasının Yaygınlaşması:
Tâbiîn müctehitlerinden üç tanesinin maslahat prensibine dayanarak narhın lehinde verdiği fetva, bazı mezhep müctehitlerince de benimsenmiştir.
İmam Mâlik (ö. 179/795), Devletin piyasanın normal fiyatları dışına çıkanlara engel olması gerektiğini söylerken, Şafii (ö. 204/819) kıtlık yıllarında, narh uygulanmasını; sonraki İslam fakihlerinden (müteahhirûn) bazıları ise toplumun zarara uğramaması için çeşitli gıda maddelerine narh konulmasını caiz görmüşlerdir.[14]
Fiyatların yükselmesine etki yapan çeşitli faktörler vardır. Paranın değer kaybetmesi ile arz-talep dengesinin bozulması bunların başında gelir. Enflasyon terimiyle ifade edilen paranın değer kaybı üzerinde ileride ayrıca duracağız. Arz ve talep arasındaki denge bozukluğuna gelince; bir ticaret piyasasında halkın belli malları talebi fazla olur ve piyasaya arz edilen mallar halkın ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde bulunmazsa, mal darlığı baş gösterir. Darlık bu çeşit mal fiyatlarının yükselmesine yol açar. Fiyatlarda düşüş olduğu zaman talebin artması, pahalandığı zaman ise, talebin azalması yönünde genel olarak açık bir temâyül vardır. Ancak bazen gösteriş için yapılan tüketimde ve bağımlılık yapan maddelerin kullanımında enflasyona bağlı bazı psikolojik etkilerin bir özelliği olarak pahalılığın talebi tahrik etiğine de rastlanır.[15]
Diğer yandan birden zengin olma hırsı, tüccarda mal darlığından yararlanma meyli doğurur. Kimi zamanda karaborsacılık yaparak, mal darlığı yapay bir şekilde meydana getirilir ve fiyatların normalin üstünde yükselmesi sağlanır. Acaba bu gibi durumlarda Devlet fiyatlara müdahale edemez mi?
Kanaatimizce, bir İslam toplumunda Devlet maslahat prensibinden hareket ederek narh konusunda ne üretici ve tüccarı ve ne de geniş tüketici kesimini mağdur etmeyecek orta bir yol izlemelidir. Bu da özellikle gıda maddesi, benzin, tüp gaz, odun, kömür gibi geniş halk kitlelerini ilgilendiren “temel ihtiyaç maddeleri”nin fiyatlarını kontrol altında tutmakla gerçekleşir. Bu arada darlığı çekilen malların bollaşması için gereken önlemlerin alınması, fiyatlarda normal dengenin kurulmasına yardımcı olur.
E) Osmanlı İmparatorluğunda Narh Uygulaması:
Osmanlı hükümdarları piyasadaki eşya fiyatlarıyla yakından ilgilendiler. Bununla halkın hayır duasını almak amaçlanıyordu. Diğer yandan düzenli piyasa fiyatları Sadrazamların itibarını yükselten bir unsurdu. Nitekim III. Selim tarafından Kaymakam Musa Paşa’ya yazılan hatt-ı hümâyûnda şöyle denir: “… ve ibâdullahın (Allah’ın kullarının) es’ârı (narh fiyatları) hususlarına dahi dikkatle fukara ve zuafâdan taraf-ı hümâyûnuma hayır dua aldırmaya ihtimam edesin.”[16]
Osmanlılarda Devlet ihtiyaç duydukça idâri, malî ve örfî kanunnameler çıkarmıştır. Kanûnî Sultan Süleyman’dan sonraki kanunnamelerde narh konusu da yer almıştır.[17] Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnamesinde şöyle denilir: “Sadrazam kol gezerken narh işlerini satıcı ve alıcılara haksızlık (gadir) olmaksızın dengeleyip, tutmayanların hakkından gelirlerdi.” Aynı kanunnamenin başka bir yerinde şu cümleler yer alır: “Dükkân sahipleri, satışlarında kâr sınırını aşarak müşterilere zarar isabet etse, umumi zararı defetmek için Sultan tarafından narh tayini lazım geldikde; Devletin temsilcisi, tarafsız bilirkişilerle istişare edip, satıcı ve alıcılara zarar olmamak şartıyla insan yiyeceklerine, diğer ihtiyaç maddelerine ve hayvan yemlerine narh tayini için kâdî efendiye yahut muhtesibe hitaben ferman buyururlar. Onlar dahi ferman gereğince narh tayin edip sürekli olarak uygulanmasını izlerler. Narha uymayanlara durumlarına göre ta’zir cezası (İslam Devletinin koyduğu ceza) verirler.[18]
Çeşitli maddelere mevsimi geldiğinde narh konulurdu. Bunun dışında, gıda maddelerine biri kış, diğeri yaz olmak üzere yılda iki, hatta bazen üç defa narh tespit edildiği de olurdu. Narh ekmek, peynir, yağ, süt ve et başta olmak üzere bütün zaruri maddelere uygulanırdı”.[19]
Kâdîler narh için ayrıca sicil tutarlar, zaman zaman düzenleyip ilan ettikleri narh listelerini bu sicillere işlerlerdi. İstanbul Kâdîsi İsa Oğlu Sadi Efendi tarafından 1525 M. yılında düzenlenen narh listesini örnek verebiliriz. Beş sayfadan ibaret olan listede; sabun, keten ve hasır çeşitleriyle zift, katran ve hayvan yemlerine ait 12 kalem madde dışında, diğerleri gıda maddelerine ait olmak üzere 175 çeşit eşyanın narh fiyatları yer almıştır.[20] Bu listede perakendeci kârı en düşük olarak arpa için %5, diğer birçok mallar için ortalama %33,3 oranında kâr haddi belirlenmiştir.[21]
Ömer Lütfü Barkan’ın neşrettiği 1485 M. tarihli İstanbul İhtisap Kanunnamesinde, üretilen bir malın maliyeti üzerine sanatın zahmetine göre %10 veya %20 oranında kâr takdir edilmesi öngörülmüşken; 1680 M. tarihinde IV. Mehmet devrinde düzenlenen bir kanunnamede, bazı ölçüler konulmuş ve narh %10 kâr esasına dayandırılmıştır. Ancak zahmetli ve emek gerektiren işlerde %20, hatta %40’a kadar varan kâr hadlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir.[22]
Sonuç olarak, İslam ekonomisinde serbest piyasa ekonomisi esas alınmakla birlikte, ticaret ahlakının bozulduğu, spekülatif hareketlerin, hile ve aldatmaların arttığı dönemlerde devlet, ekonomik dengeyi sağlamak için narh uygulaması yoluna gidebilir.
Hamdi Döndüren
(Hamdi Döndüren’in “Ticaret Rehberi” kitabından nakildir.)
Kaynak
[1] eş-Şevkânî, a.g.e, V, 219.
[2] Ebû Dâvud, Buyû’, 49 ; Tirmizî, Buyû’ , 73; İbn Mâce, Ticârât, 27; Dârimî, Buyû’, 13.
[3] el-Bâcî, el-Muntekâ, Mısır 1331, V, 18.
[4] Osmanlılarda narh uygulaması için bk. Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-i Belediye, İstanbul 1922, I, 309, 310, 404; Halil Sahillioğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi, Belgelerle Türk Tarihi Der. , c. I, sy.1, yıl: 1967; Hamdi Döndüren, a.g.e, s.287-289.
[5] Gazzâli, el-Mustasfå, Mısır 1324, I, 286. Alış-Verişte Kâr ve Bunun Ölçüsü 331
[6] Feridun Ergin, İktisat, İstanbul 1964, s. 511.
[7] Nisa, 4/29.
[8] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, Mısır t.y. V, 219.
[9] Ebû Dâvûd, Büyu 49; Tirmizi, Büyu 73; İbn Mâce, Ticârât 27; Dârimî, Büyu 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 327, III, 85, 106, 286.
[10] Şafii, el-Ümm, Mısır 1329/1911, II, 209; İbn Kudâme, el-Muğni, 3. baskı, Kahire 1970, IV, 240.
[11]Şevkani, Neylü’l-Evtar, V, 219; el-Büşrâ, eş-Şorbacî, et-Te’sir, Mısır 1393/1973, s. 22.
[12] İbn Abidin, a.g.e., IV, 153-155.
[13] Bâcî, el-Münteka, Mısır 1331, V, 18.
[14] Şevkani, a.g.e., V, 220; Askâlâni, Büluğu’l-Meram, terc. Ahmed Davudoğlu, III, 50.
[15] Ergin, a.g.e., s. 403 vd.
[16] Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-i Belediyye, İstanbul 1922, I, 309, 310.
[17] O. N. Ergin, a.g.e., I, 404.
[18] Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2. Baskı, İstanbul 1971, II, 655.
[19] Sahillioğlu, a.g.e., s. 39.
[20] bk. Topkapı Sarayı Arşivi, D. 6747; Sahillioğlu, a.g.e., s. 39.
[21] Sahillioğlu, a.g.e., s. 40.
[22] Pakalın, a.g.e., II, 656; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s. 186-188.