Naqvi, ahlâktan bağımsız olan iktisadi sistemlerin sosyo-ekonomik düzeni bozduğunu ve bunun da adaletsizliklere sebep olduğunu ifade etmektedir. Ona göre İslam iktisadını ayrıcalıklı kılan dini-ahlâki bir bağa sahip olmasıdır. Naqvi’ye göre İslam iktisadı, evrensel ahlâk tasavvurunun bir alt kümesidir. Ahlâk da İslam hayat görüşünün bir uzantısıdır. Yazar burada, ahlâk üzerinden bir temellendirme gerçekleştirmekte ve bunu da dini referanslar olan Kur’an ve sünnete dayandırmaktadır. Bunun akabinde, insanı ihtiyacı olan dengeye ahlâki motivasyonun getireceği vurgulanmaktadır. Tipik bir Müslüman birey iktisadi kararlarını ahlâki değerlerinden bağımsız almayacaktır. Bu ahlâki dayanağı sağlamak için ise iktisadi seçimleri etkileyecek temsili bir aksiyom seti1 oluşturulması gerekmektedir (S. N. Haider Naqvi, 1994, p. 23). Naqvi’nin aksiyomatik yaklaşımla oluşturduğu temsili aksiyom setini aşağıdaki şekil yardımıyla ele alabiliriz.
Naqvi, herhangi bir toplumda yaşayan ‘tipik’ bir Müslüman’ın iktisadi davranışlarını incelemektedir. Yazarın, ‘tipik’ bir Müslümanı incelemesi Khan’ın da eleştiriler getirdiği ‘ideal bir İslam toplumu’ (Khan, 2017, p. 267) varsayımına katılmadığını göstermektedir. Çünkü böyle bir ideal toplumda insanların davranışları zaten İslam’a uygun olacağından herhangi bir incelemeye ihtiyaç olmayacaktır. Bunun aksine Naqvi, Müslümanların iktisadi davranışlarını ahlâki aksiyom setinden elde edilen önermelere göre ele almayı ve dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Ahlaki aksiyom seti tevhid, denge, özgür irade (ihtiyar) ve sorumluluk olmak üzere dört unsurdan oluşmaktadır. Tevhid, bireyin davranışlarının Yaratıcı ile olan bağını kurarak dikey boyutu, denge ise toplumsal anlamda ‘en iyi’ye ulaştıracak durumu ifade etmesi açısından yatay boyutu oluşturur. Özgür irade ise kişiye seçimlerini yalnız ve bağımsız bir şekilde yapma özgürlüğü tanıyan özelliktir. Ancak bu seçimlerinden hem dünyada hem ahirette sorumlu olacaktır. Bu da sorumluluk aksiyomuna karşılık gelir. Burada her bir aksiyomun kendisini tamamlayan bir başka aksiyomla birlikte ele alındığı dikkat çekmektedir. Tevhiddenge ve özgür irade-sorumluluk yazar tarafından ‘doğal bir çift’ olarak değerlendirilmektedir (S. N. Haider Naqvi, 1994, p. 33).
Naqvi, aksiyom setinin özelliklerini şöyle sıralamaktadır (S. N. Haider Naqvi, 1994, pp. 39– 41);
- İslam ahlâkının iktisadi yönünü yeterince temsil etmelidir.
- Aksiyomlar (tevhid, denge, özgür irade ve sorumluluk) kapsayıcı ve başka bir aksiyoma indirgenemez olmalıdır.
- Her bir aksiyom birbirinden bağımsız olmalıdır. Böylece aksiyom seti bağımsız olacaktır.
- Aksiyom setinin parçaları birbiriyle tutarlı olmalıdır.
- Önerme üretebilecek öngörü gücüne sahip olmalıdır.
Yazar, aksiyom yöntemiyle İslam hayat görüşüne uygun evrensel bir ahlaki set oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu set yardımıyla, iktisadi önermeler üretilecek ve bu önermeler de bilimsel yöntemlerle sınanacaktır. Yazarın aksiyomatik yönteme dair en çarpıcı ifadelerinden biri şudur;
“Bu yaklaşım eğer tutarlı bir şekilde uygulanırsa, modern iktisatta İslam’ın ilkeleriyle çelişmeyen şeylerin, bizim İslam iktisadı ile ilgili modellerimizde özümsenmesine yardımcı olacaktır. Aynı şekilde bu yöntem, İslami olmayan iktisadi sistemlerden fikirlerin fark gözetilmeksizin alınmasına da izin vermeyecektir.”
(S. N. Haider Naqvi, 1994, Önsöz)
Bahsi geçen ifadede aksiyom setinin, herhangi bir iktisadi önermenin ‘İslam’ın ilkeleriyle’ çelişip çelişmediğini belirleyen bir araç olarak değerlendirilmesi ve aynı zamanda bu setin “İslam iktisadı hakkında geçerli önermeler üretmek için dayanak” olarak kullanılabileceği düşüncesi (S. N. Haider Naqvi, 1994, p. 44) aksiyom setinin işlevini tartışır hale getirmektedir. Her ne kadar bu aksiyomların Kur’an ve sünnetten elde edildiği belirtilse de (S. N. Haider Naqvi, 1994, p. 39), ‘temsili’ aksiyom setinin İslam hukukunun işlevini de yerine getirdiği ve ahlâkfıkıh arasındaki tabii ilişkinin, temsili aksiyom setiyle devre dışı bırakıldığı düşünülebilir. Fıkhın, Kur’an ve hadis merkezli dini bilgiyi temsil ediyor olması (Karaman, 1996) ve İslâm ahlâkının kaynağının da Kur’an ve sünnet olması (Çağrıcı, 2019), fıkıh ve ahlâk arasındaki kuvvetli bağa işaret etmektedir. Ahlâkın insanı içten, hukukun/fıkhın ise dıştan kuşattığı (Köse, 2016, p. 2) göz önünde bulundurulduğunda, ahlâk ve fıkhın bir bütünün parçaları olduğu anlaşılmaktadır. Bardakoğlu, fıkıh ve İslam ahlâkının iç içe olmadığı ve bunun neticesinde ‘fıkhın kurallarının belirli sebeplerle daha baskın ve belirleyici hale gelip ahlâkın bu kurallar arasında geri plana düştüğü ve etki gücünü yitirdiği’ durumları ‘ahlâkın buharlaşması’ olarak adlandırır.(Bardakoğlu, 2017, p. 62) Bunun tam tersi olan ‘fıkhın buharlaşması’ olarak söyleyebileceğimiz durum ise ahlaki kuralların fıkhın önüne geçirilmesi ve bunun neticesinde fıkhın devre dışı bırakılmasıdır. Naqvi’nin İslam hayat görüşünün iktisada yönelik veçhesi için belirlediği aksiyom seti, ‘İslam’ın ilkeleriyle’ uygunluğu belirleme ve iktisadi önermelere dayanak olma özellikleriyle fıkhın buharlaşması olarak tarif edebileceğimiz durumu ortaya çıkardığı düşünülebilir.
Kaynak: Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Araştırmaları Dergisi