İsraf, tasarruf ve iktisadın zıddıdır. özet olarak İfade etmek icabederse. İsraf sefaleti, tasarruf ve İktisat ise seadeti celbeder. Kur’an-ı Kerîm’de, “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Şüphesiz ki Allah, müsrifleri sevmez,” buyurulmaktadır. (1) Allah’ın buyruklarını yerine getiren İnsanlar, iktisada riayet etmeyi hiç unutmazlar. Hatta, karıncanın, arının yezdan kıç için hazırlık yaptıklarına bakarlar da fertlerin ve cemiyetlerin kalkınmasının ancak tasarruf ve iktisatla mümkün olabileceğini anlar ve hayatlarını ona göre düzenlerler. Muhakkak ki israf, cehaletten, hesapsızlıktan ve işin sonunu düşünmemezlikten doğar Her göreneğe kapılmak, modaya uymak ve ihtiyaçtan sayılmayan şeylere para vermek Israf kapılarının ardına kadar açılmasına sebep olur ki. neticede bu kapıdan geçip hayat yolculuğuna devam edenler çeşitli felaketlerle karşı karsıya kalırlar. İsraf etmiyelim, dediğimiz zaman, cimri olalım, pintilik yapalım demek istemiyoruz. Zira Cenâb-ı Hak’ın en çok sev-mediği pintiliktir. Pintilik İslâm Dininin asla kabul etmediği ve her zaman takbih ettiği fena huylardandır.
İsraf edenlerin sonu felâket ve sefalettir. Sefalet ise, insanı rüsvayy eden, itibardan düşüren ve hiçe indiren çok çirkin bir akibettir.
İnsan, mert ve cömert olmakla, güzel ahlâk ve faziletten ayrılmamakla, Cenab-ı Hak’kın emirlerim unutmamakla mes’ut olur.
İsraf, zamanda, yemede içmede, yatıp kalkmada, giyinip kuşanmada. sözde, yazıda ve hülâsa insanın her türlü hareketinde olabilir.
Hayatına kastetmek İsteyen akrepten, yılandan kaçar gibi. İsrafın da her çeşidinden kaçınmak olgun müslüman için. şuurlu insan İçin bir vazifedir. İşi bırakıp kahveye tembeller ocağına gitmek, boş vakit geçirmek. kağıt, tavla ve sayısız isimlerle icad edilmiş kumar oyunlarını oynamak, sâdece haram değil. aynı zamanda millî bünyemize ihanet etmek demektir.
İslâm dininde, her hareket ve her sözün bir muhasebesi olduğu gibi zamanın da muhasebesi vardır. “Vakit nakittir” atasözü çok yerinde bir sözdür. Zira, insan elde ettiği serveti kaybetse, tekrar çalışıp çabalamak suretiyle yerine koyması mümkündür. Fakat, zaman kaybedilince, bütün kudretler bir araya gelseler, kaybolan zamanı geri getirmeye İmkan yoktur, öyleyse, zamanı boşa geçirmemek, beşka bir deyimle. Cenab-ı Hak’kın verdiği zamanları iyi değerlendirmek, her müslüman Türk için hem dini ve hem de millî bir vazifedir.
Hele 20’nci asrın ikinci yarısında. Milletlerin atomu parçaladığı nükleer silahlarla mücehhez bulunduğu, yerde değil. Gökte ayda hayat aradığı bu zamanda hâla zamanımızı gafletle geçirmemiz bizim için büyük bir kayıptır. Münasebet düşmüşken, vaktin kıymetini İfade eden bîr olayı burada zikretmeyi (İbret alınması bakımından) aideIi buluyorum.
Dünyanın isim yapmış en büyük iktisatçılarından Profesör Gaston. bir gün Amerika’da bir fabrikayı gezmek, görmek ister. Fabrika Müdürüne başvurur. Fabrika Müdürü profesörün isteğini memnunlukla kabul eder, Fakat Fabrîka müdürü vaktin kıymetini müdrik olduğu için profesöre İşçilerin faaliyette bulunmadıkları bir zamanda ancak fabrikayı gezdirebileceğini söyler. Profesör, müdürün teklifini kabul edemlyeceğlnl. fabrikayı İşçilerin çalıştığı bir anda görmek ve gezmek istediğini söyleyince .fabrika müdürü, “Siz dünyaca tanınmış bir iktisat profesörüsünüz. Bu İtibarla vaktin kıymetini daha iyi takdir edersiniz. Benim fabrikamda, binlerce işçi çalışmaktadır. Onların çoğu sizi tanımazlar. Bunun İçin her bin yüzünüze bakmak için birer saniye ayırsa saatlerce vakit harcamış oluruz. Bu İse fabrikanın zarannadır. Bunun İçin arzunuzu yerine getiremiyeceğimden üzgünüm.” diyerek profesörün istediğini reddeder.
Batıl bir dinin saliki bulunan Avrupalılar saniyeleri hesap eierken. Ebedi mürşidimiz Hazret’ Muhammed (A.S.) de :
“Kimln iki günü eşit olursa o kimse aldanmıştır.” buyururlarken: hala Allah’ın yasak ettiği haram olan İşlerle zamanlarımızı öldürmemiz gafletimizin ap açık delili değil midir? Bizi felaket ve sefalete sürükleyen her şeyin İsrafından kaçınıp vakitlerin nakit olduğunu bilmeli. boş oturmamalıyız. Tenbelliğe ve modaya özenmemeliyiz. Her şeyde iktisatlı olmanın seadet getireceğini unutmamalıyız.
(1) Araf Suresi, âyet 31
HÜSEYİN ERDEN
Kaynak: dergi.diyanet