Ahilik teşkilatı Anadolu coğrafyasının dinî, sosyal ve ekonomik hayatını derinden etkileyen ve bu etkisini uzun süre devam ettiren bir yapıdır. Bu teşkilat, ortaya çıkışı, devlet ve toplum hayatı üzerindeki etkileri ve günümüze mesajları bakımından ele alınması gereken bir konudur. Anadolu Selçukluları ile Ahilik formuna dönen bu anlayışın tarihî arka planında fütüvvet teşkilatının olduğu görülmektedir. Fetâ kelimesinden türeyen bu terim; gençlik, kahramanlık, cesaret ve cömertlik manalarına gelmektedir. Fütüvvet, arkadaşlarının hatalarını affetme, tevazu sahibi olma, cömert ve eli açık olma gibi birçok erdem ve vasıfları içinde barındıran bir anlayış olarak tanımlanmıştır. Cahiliye Döneminde Hz. Peygamber’in katıldığı Hılfu’l-fudul teşkilatının varlığı, İslam öncesinde de bu erdemlerin toplumda karşılık bulduğunu göstermektedir. İslam dini ile bu anlayış büyük bir gelişme göstermiş ve Hz. Ali, yiğitliği ve kahramanlığıyla fetâ yapılanmasının toplumdaki temsilcisi olmuştur.
İslam’ın kardeşlik, cömertlik ve isar anlayışı, fütüvvet anlayışını zirve noktaya taşımıştır. Kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmeyi büyük bir erdem olarak gören İslam dini, bu anlayışı toplumun her kesimine ulaştırmıştır. Özellikle tasavvufi bir mahiyet kazanmasıyla birlikte fütüvvet teşkilatına katılanların sayısı oldukça artmıştır. Nefsi terbiye ve tezkiye, incinmemek ve incitmemek, bütün mahlûkata şefkatle yaklaşmak gibi ahlaki meziyetler, her coğrafyadan, her milletten ve her sınıftan insanların bu yapıya girmelerine vesile olmuştur.
Fütüvvet teşkilatı, Abbasilerin yeniden toparlanmak için girişimde bulunduğu dönemde Nasır-Lidinillâh’ın (1180-1225) bu teşkilata girmesi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Abbasi Halifesi Nasır-Lidinillah, fütüvvet teşkilatını kendine bağlayarak onun vasıtasıyla İslam coğrafyasında siyasi bir otoriteyi oluşturmayı hedeflemiştir. Bunun için Halife Nasır-Lidinillah diğer Müslüman hükümdarlarla birlikte Anadolu Selçuklu Devleti’ne de elçilik heyeti göndererek onları fütüvvet teşkilatına girmeye teşvik etmiştir.
Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1204 yılında hocası Mecdüddin İshak’ı Bağdat’a elçi olarak göndermiştir. Bundan memnuniyet duyan Halife Nasır, Mecdüddin İshak’ın yanında Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Evhadüddin el-Kirmani ve Şeyh Nasiruddin Mahmud el-Hûyi’yi Anadolu’ya göndermiştir. Zamanın en meşhur mutasavvıflarının Anadolu’ya gelmesi, Selçuklulardaki manevi hayatı canlandırmış ve Evhadüddîn el-Kirmani’ye birçok tekke ve zaviye tahsis edilmiştir. Hızla ülkenin dört bir tarafına yayılan bu irşat faaliyetleri ile sosyal ve dinî hayatta önemli değişimler yaşanmıştır. Burada Nasır-Lidinillah’ın kurduğu fütüvvet teşkilatının geliştirilerek Türk toplumuna uyarlanması ile Ahilik teşkilatı ortaya çıkmıştır.
Ahilik teşkilatının kurucusu Halife Nasır’ın Anadolu’ya gönderdiği heyetin içinde bulunan Nasiruddin Mahmud el-Hûyi, bir diğer adıyla Ahi Evran’dır. Arapça “kardeşim” veya Türkçe “akı”, “cömert, yiğit, civanmert, eli açık” anlamında kullanılan Ahilik, terim olarak bir esnaf-sanatkâr birliği anlamının yanında XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun vatan olmasında büyük rol oynayan dinî, siyasi, iktisadi ve sosyal bir teşkilat anlamına sahiptir. Ahi Evran 1171 yılında İran’ın Hoy kasabasında doğmuştur. Ahi Evran’ın hayatının dönüm noktası bir hac yolculuğu esnasında Şeyh Evhadüddin el-Kirmani ile tanışmasıyla başlamıştır. Bağdat’ta ondan ve diğer hocalardan aldığı derslerle Ahi Evran, büyük bir âlim ve mutasavvıf olmuştur. Abbasi Halifesi Nasır-Lidinillah’ın kurduğu fütüvvet teşkilatına girmesi de burada gerçekleşmiş ve Anadolu’ya hocası Evhadüddin el-Kirmani ile birlikte gelmiştir. I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubad’ın fütüvvet teşkilatına girmesiyle Anadolu’da Ahiliğin kuruluşu tamamlanmıştır. I. Alaeddin Keykubad zamanında özellikle meşhur mutasavvıf Şehabeddin es-Sühreverdi’nin Anadolu’ya gelmesi, bu teşkilatın kurulmasında büyük rol oynamıştır. Sühreverdi’nin doktrinleri ile beslenen Ahi Evran, Anadolu’da özellikle esnafa İslamiyet’i anlatarak dünya ve ahiret işlerini düzenli hâle getirmeleri için nasihatte bulunmuştur. Önce Kayseri’de bir debbağ atölyesi ile işe başlayan Ahi Evran kısa zamanda sanat erbabı arasında çok sevilmiştir. Ancak I. Alaeddin Keykubad’ın 1237 yılında suikast sonucu öldürülmesi üzerine Ahiler, II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Vezir Sadettin Köpek’e karşı muhalif bir duruş sergilemişlerdir. Ahi Evran, kısa süreli Konya ve Denizli ikametinden sonra Kırşehir’e gelmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır.
Ahi Evran’ın tasavvufi bir anlayışla teşkilatlandırdığı Ahilik, tarikat disiplini ve hiyerarşisi içinde hizmetlerini sürdürmeye başlamıştır. Otuz iki çeşit meslek grubunu teşkilatlandıran Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında sanatını icra eden bütün esnafları Türk İslam medeniyeti potasında şekillendirmiştir. Özellikle bu dönemde, Türk İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike Moğol istilasıdır. Moğolların önünden kaçan binlerce Türkmen Anadolu topraklarına gelmiştir. Ahilik sistemi ile bu Türkmenlere hem aş ve iş verilmiş hem de onların tekke ve zaviyelerde iyi bir Müslüman olarak yetiştirilmelerine çalışılmıştır. Ahi şeyhleri çok sayıdaki sanat ve meslek sahibinin, Bizans ustaları ile rekabet edebilecek şekilde mallarını kaliteli yapmalarını, satmalarını ve ekonomik bağımsızlık kazanmalarını sağlama yoluna gitmişlerdir. Bu teşkilatın üyelerinin millî ve manevi duygulara sahip, düşmanlara karşı cesur ve birbirlerine karşı merhametli olacak şekilde yetişmelerini Ahilik sağlamıştır.
Fütüvvet teşkilatının temel ilkelerini ortaya koyan ve onun anayasası konumunda olan eserler fütüvvetnamelerdir. Fütüvvetname türü eserlerin ilki sayılan eser, mutasavvıf Şehabeddin es-Sühreverdi’nin Risaletü’l-Fütüvve adlı eseridir. Bu eserle birlikte başlayan fütüvvetname yazma geleneği bu alanda farklı dillerde onlarca eserin kaleme alınmasını doğurmuştur.
Ahiliğin ana ilkelerini ortaya koyan fütüvvetnameler bu teşekkülün amaçlarını ve vazgeçilmez niteliklerini ortaya koymuşlardır. Buna göre namazı ikame etmek, dünya hayatına aldanmamak, edep ve hayâ sahibi olmak, helal kazanç elde etmek, nefs-i emmareden kurtulmak, ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak, cimri ve pinti olmayıp cömert olmak ve ihsan kıvamında bir hayat yaşamayı temel hedef ve ilkeleri edinmişlerdir.
Ahi Evran, ilmi, iş ve sanat alanında kullanmak gerektiğini ifade etmiştir. İlmin amelden önce geldiğini, ilimsiz amelin fayda sağlayamayacağını ve kişinin ilmini uyguladığı ölçüde makbul insan olacağını savunmuştur. Ahilik, cömertlik mesleği olması itibarıyla bir yönüyle de elinin emeği ile geçinme ve başkasına ikramda bulunma ülküsüdür. Ahi zaviyeleri bu şekilde oluşmuştur.
Ahilik anlayışında insan, Allah’ın ona bahşetmiş olduğu eşref-i mahlûk olma özelliği ile tanımlanır. Bunun için insan, kulluk şuuru içinde bir hayat yaşamalı ve hayatın gayesini iyi bilmelidir. Bu dünyanın gerçek hayat olan ahiret yurdunu kazanma yeri olduğunu bilerek yaşamalıdır. Bu açıdan Ahilik sisteminde bir dünya-ahiret dengesi vardır.
Ahilik teşkilatı temelde bir esnaf teşkilatı olmakla birlikte aynı zamanda iyi bir eğitim teşkilatıdır. Teşkilat, alacağı üyelerle ilgili geniş çaplı bir değerlendirme yaptıktan sonra onların ahlak ve beceri yönünden uygun olanlarını Ahilik teşkilatına kabul etmiştir. Burada yamak, çırak, kalfa ve usta aşamalarında teorik ve pratik eğitiminin yanında ahlak eğitimi de devam ettirilmiştir. Ahlak ve meslek kurallarına uygun olarak her bir aşaması tamamlanan bu eğitimin yeni bir merhaleye geçişi, törenlerle gerçekleştirilmiştir.
Ahilik teşkilatında her meslek dalının bir ustası ve piri bulunmaktaydı. Ahilerin hem ustalarına hem de pirlerine samimiyetle bağlanmaları onlara karşı bir kusur işlememeleri beklenmiştir. Bundan dolayı Ahilik hiyerarşisi başında Ahi şeyhi, onun illerdeki temsilcisi Ahi baba, il meslek grubunun başındaki ahi ve ona esnaf arasındaki düzeni sağlayarak yardımcı olan yiğitbaşı bulunmaktadır. Bu yapı onların hem iç dinamizmini kuvvetlendirmiş hem de otokontrol sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlamıştır.
Sonuç olarak ana ilkelerini Kur’an ve sünnetten alan fütüvvet teşkilatının Anadolu’da aldığı isim Ahilik olmuştur. Güzel ahlakı fert ve toplum hayatına hâkim kılmak isteyen Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. Türklerin Müslüman olmasında ve tasavvufi hayata alışmalarında, ülkenin dört bir tarafında esnaf birliklerinin oluşumunda Ahiliğin etkileri oldukça fazla olmuştur. Anadolu’yu yurt edinen Ahilik teşkilatı, erdemli ve ahlaklı bir toplumun oluşmasında, sosyal dayanışma ve kaynaşmanın sağlanmasında, sanatkâr ve işinin ehli ustaların yetişmesinde, kaliteli ve uygun fiyata üretimin yapılmasında, devlet ve millet kaynaşmasında, toplumsal huzur ve barışın sağlanmasında, millî ve manevi değerlerin korunmasında, usta-çırak ilişkisinin sağlam ilkeler üzerine oturmasında siyasi, sosyal, dinî ve ekonomik büyük bir görevi yerine getirmiştir. Bugün başta esnaflar olmak üzere tüm toplumun Ahilik teşkilatının temel ilkelerini öğrenmesine ve uygulamasına her zaman olduğundan daha büyük bir ihtiyaç olduğu görülmektedir. Ahiliğin maddi ve manevi ilkelerinin öğrenilmesi ve hayata geçirilmesi, sağlıklı birey ve toplumun oluşmasının en önemli aşamasını oluşturacaktır.
Kaynak: dergi.diyanet.gov.tr