Anasayfa Köşe Yazıları Adil Bir Vergi Sistemi Mümkün mü? Teorik Bir İnceleme

Adil Bir Vergi Sistemi Mümkün mü? Teorik Bir İnceleme

by

Maliye literatüründe yaygın bir ikilem bulunmaktadır. Buna göre kaynak kullanımında etkinlik ve gelir dağılımında adalet aynı anda uygulanamamaktadır. Vergilemede adalet ve vergide etkinlik(verimlilik) kavramları için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Özellikle Klasik Maliye anlayışının vergileme hakkında da benzer tutumda olduğu görülmektedir. “Verimli vergiler adaletsiz, adil vergiler verimsizdir”. Ramsey Vergilerinde de etkinliğin optimum olması için esnekliği düşük olan mallara vergi konulması üzerinde durulur. Talep esnekliği düşük mallara ekmek, su gibi temel tüketim malları örnek gösterilebilir. Bu tüketimi zorunlu mallara vergi konulması vergi gelirini arttıracakken, düşük gelirli kişiler için adaleti düşürecektir. Uygulamada da ülkeler bazı durumlarda vergilemede etkinliği önceleyip vergi sistemlerindeki adaletsizliklere göz yummakta, bazı durumlarda ise yüksek vergi gelirinden feragat ederek adil bir vergi sistemi inşa etmeye çalışmaktadır. 

28.3.2022 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ve 29.3.2022’de Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanı Kararı’na göre bazı vergi oranlarında düzenlemelere gidilmiştir. Bu kapsamda yıllardır adaletsiz olduğuna vurgu yapılan bazı lüks tüketim mallarındaki düşük vergi oranları arttırılmış (örneğin yatlar, kotralar, tekneler ve gezinti gemilerinin KDV oranı yüzde 18 olarak uygulanması kararlaştırılmış), bazı temel ihtiyaç maddelerindeki KDV oranları düşürülmüştür. (Örneğin sabun, şampuan, deterjan, dezenfektanlar, ıslak mendil, tuvalet kağıdı, kağıt havlu, kağıt mendil ve peçete, diş fırçası ve macunu, diş iplikleri ile bebek bezi, hijyenik ped gibi ürünlerin satışında KDV oranı yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmiştir). 

Her ne kadar Resmî Gazete’de yer alan son düzenlemeler ile bazı uygulamalardaki vergi adaletsizlikleri giderilse bile, yine de Türkiye’deki vergi sisteminde birçok adaletsiz uygulama söz konusudur. Bu yazı ve sonraki devam yazısında teorik düzlemde vergilemede adalet kavramından ne anlamamız gerektiği irdelenecek, ardından Türkiye ve Dünya’daki vergi uygulamalarındaki bazı örnekler gözler önüne serilecektir.

Vergi Kavramı

Vergiler; devletlerin kamu hizmetlerinin finansmanında kullanılmak üzere, karşılıksız bir biçimde, egemenlik gücüne ve kanunlara dayalı olarak aldığı bir kamu geliri türüdür. Bu tanımda yer alan “egemenlik gücü” ve “verginin kanunlara dayalı olarak alınması” kavramları, vergiyi ticari işlemlerdeki fiyattan ayırmaktadır. Bunun yanında tanım, devlete en azından hukuki olarak bir cebrilik gücü ve yaptırım uygulama hakkı vermektedir. Verginin karşılıksız olması; devletin gerçek ve tüzel kişilerden aldığı vergiler ile kamu hizmetlerinin eşit miktarda olmayabileceği anlamına gelmektedir. Bir kişiden alınan örneğin 100 birimlik vergi karşısında devletin bu kişiye en az 100 birimlik kamu hizmeti sağlama yükümlülüğü yoktur. Devlet sosyal ve ekonomik amaçlarla, ekonomik güçlerine göre mükelleflerden fazla ya da az vergi alabilir. Ve yine aynı amaçlarla bazı gerçek veya tüzel kişilerin yararına daha fazla kamu harcaması yapabilir.

Vergilerin; haddinden fazla miktarda ya da halkın ekonomik koşullarına dikkat edilmeden alınması, bir zulüm aracına dönüşmesine neden olur. Bu noktada geçmişten günümüze bu psikolojik baskıyı hisseden insanlar farklı coğrafyalarda önemli vergi isyanları başlatmıştır. Örneğin ABD’nin kuruluşu açısından önemli bir mihenk taşı “Boston Tea Party” olarak bilinen olaydır. İngiltere’den gelen çaylardaki yüksek vergileri protesto eden Amerika’lılar, Boston Limanı’nda çayları denize dökerek direnç göstermişlerdir. Yine 2018’de Fransa’da yaşanan “Sarı Yelekliler Hareketi”nin nedenlerinden bir tanesi de Fransız Hükümeti’nin vergi uygulamaları olmuştur. Osmanlı Devleti’nde de zaman zaman çeşitli vergi isyanları çıkmıştır. Bunun yanında yine tımar sisteminin bozulup yerine iltizam sisteminin geldiği yıllarda, bazı mültezimlerin mükelleflerin haklarına riayet etmediği ve haksız uygulamalara gittiği bilinmektedir. Ebu Yusuf’a göre “hakkıyla alınmayan vergi ve harçlar memleketlerin harap, halkın helak olmasına yol açar

  • (“Ebu Yusuf mültezimler aracılığıyla da vergi toplanılmaması gerektiğini ifade etmiştir. Ona göre “Mültezimler her zaman devlet ile yaptığı antlaşma dolayısıyla kendi çıkarını düşünür, tahsil etmesi gereken miktardan fazlasını ister ve bunun için gerekirse şiddete başvurur”)

Vergilemede Adalet Kavramı

Hz. Peygamber’in zekât memurlarını vergileri toplarken haksızlık yapmamaları konusunda yaptığı önemli uyarıları (Khan, 2018) ve adalet konusundaki hassasiyeti ile bilinen Hz. Ömer’in bir gün hutbede vergiler; “hak ile alınmalı, hakkı olana verilmeli, alınması ve sarf edilmesi esnasında haksızlıktan kaçınılmalıdır” sözü, bizler için adaletli bir sistemin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Her ne kadar o dönemlerdeki şerrî nitelikteki vergiler ile bugün uygulanan vergileri kıyaslamak doğru olmayacaksa bile yine de günümüzdeki vergi sistemi için bizlerin belirli çıkarımlar yapılmasına imkân vermektedir.

Vergilemede adalet kavramı, esasında birçok iktisatçı ve maliyecinin üzerinde büyük fikir ayrılıklarına düştüğü bir konudur. Bazı maliyeciler vergilemede adaletin herkesten düz oranlı vergi alınarak sağlanacağını iddia ederken (özellikle bazı liberal iktisatçılar bunu savunmuştur), bazıları kişilerin geliriyle doğru orantılı şekilde vergi alınmasının (artan oranlı vergileme) adaleti sağlayacağını düşünmüştür. Bazı maliyeciler herkesten eşit miktarda (baş vergisi) alınması gerektiğini düşünürken, bazıları ise kamu harcamalarından elde edilen faydaya göre vergi alınması gerektiğini ifade etmiştir. 

Benzer şekilde verginin ne üzerinden alınması gerektiği hususunda da farklı görüşler yer almaktadır. Bazı teorilerde vergilerin gelir üzerinden alınması gerektiği üzerinde durulmuş, bazı teorilerde de emek geliri elde edenlerin, sermaye geliri edenlere göre daha düşük vergilendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bazı teorilerde ise vergilerin servet üzerinden alınması gerektiği ifade edilmiştir. Harcama vergileri olarak sınıflandırılan (KDV, ÖTV vb.) dolaylı vergilerin yaygınlaşmasının ardından da vergilemede adalet ve etkinlik kavramları üzerine de yeni tartışmalar başlamıştır. 

Dolaylı vergilere dayalı vergi sistemleri; marjinal tüketim eğilimi yüksek olan düşük gelirli kişiler (gelirlerinin büyük çoğunluğunu tüketmek zorunda olan, harcamalarının büyük çoğunluğunu da gıda, barınma gibi temel ihtiyaç maddelerine sarf eden kişiler) için adaletsiz bir sistemken, devlet için etkin bir vergi toplamaya olanak sağlamaktadır (birçok kişi satın aldığı ürünlerin içerisinde yer alan KDV ve ÖTV gibi vergilere dikkat etmez, zaten ürünlerin fiyat etiketlerinde de bunlar belirtilmez, vergi farkındalığı olmayınca vergiden kaçınma/vergi kaçırma gibi vergiye karşı bir direnç de gösteremez)

  • “Literatürde “mali anestezi” olarak ifade edilen teoriye göre “vergi sanatı kazın dikkatini çekmeden tüylerinin yolunmasına benzetilir”. Etkin bir vergi sistemine zemin hazırlasa bile vergi adaleti ikincil plandadır.”

Son olarak bazı teorilerde de vergilerin kişilerin temel ihtiyaçları için yaptığı harcamalardan istisna tutulması önerilmektedir. Milton Friedman ile özdeşleşmiş “negatif gelir vergisi” önermesinde ise verginin belirli gelir seviyesinin üstündeki kişilere uygulanması, bu belirli gelir seviyesinin altındaki kişilere sosyal transferler yapılması önerilmiştir. Ek olarak bazı uygulamalarda da kişilerin aile yapısı (çalışmayan eşe sahip olması, çocuk sayısı vs.) dikkate alınarak vergi indirimlerine gidilmesi üzerinde durulmuştur.

Bunun yanında düzgün bir vergileme sisteminin inşa edilmesi de vergilemede adaleti temin edecektir. Literatürde “vergilendirme ilkeleri” olarak ifade edilen bu unsurlardan bazılarına göre vergiler; herkesten alınmalı (genellik ilkesi), kanunlara dayalı olarak alınmalı (kanunilik ilkesi), herkesin anlayabileceği açıklık ve sadelikte olmalı, mükelleflere en uygun zamanlarda alınmalıdır. Ayrıca vergilerin kişilerin en az düzeyde fedakârlık göstereceği seviyede alınması, ekonominin doğal dengesini bozmayacak bir yapıda alınması gerektiği gibi farklı yorumlar da söz konusudur. Fizyokratlarda gördüğümüz gibi bazı teorilerde ise vergilerin yalnızca tek bir sektör üzerinde (tarım) sektörüne yönelik olması gerektiği ifade edilmiştir. 

Verginin optimum olarak hangi miktarda alınması gerektiği üzerinde de farklı görüşler vardır. Optimum vergileme konusunda özellikle Arz Yanlı İktisatçılardan olan Laffer’in görüşleri ön plana çıkmaktadır. Laffer’in İbn-i Haldun’dan da esinlenerek oluşturduğu teorisine göre artan vergi oranları belirli bir eşik noktaya kadar vergi hasılatını arttırabilirken belirli bir noktadan sonra vergi oranlarındaki artış, vergi hasılatını azaltmaktadır. Aşağıdaki şekil Laffer Eğrisi’nin örnek bir gösterimidir.

Şekil 1: Laffer Eğrisi Örnek Gösterimi

(Tabi bu teorinin temelini oluşturan İbn-i Haldun’un bakış açısında, hükümdarın lükse alışması ve harcamalarını arttırması üzerine bir eleştiri yapılır. Harcamaların artışının vergilerle finanse edilmesi, ekonomik gelişmeyi ve vergileri sınırlandırır. Buna karşın Laffer’in arz yönlü iktisat politikaları sonucunda ABD’de kamu harcamaları azalmadan özellikle sermaye sınıfı üzerindeki vergiler azalmış ve ABD’de bütçe açıkları artmıştır)

Ek olarak bazı durumlarda vergilerin yalnızca kamu harcamaları ile sınırlandırılması (denk bütçe) gerektiği üzerinde durulur. Bazı örneklerde ise vergiler yerine borçlanarak finanse edilen kamu harcamalarının, gelecek nesillerin üzerinde bir yük olduğu vurgulanmıştır. Bir diğer tartışılan husus ise toplumun ihtiyacı olan kamu harcaması miktarına göre mi vergi tahsil edilecektir ya da tahsil edilebilen vergilere göre mi kamu harcaması yapılacaktır. Yoksa çift yönlü bir nedensellik mi vardır?

Görüldüğü üzere vergi konusunda tartışılan konuları çoğaltmak mümkündür. Birçoğu adalet ya da etkinlik ilkesi ile doğrudan ilişkilidir. Girişte de ifade edildiği üzere vergi konusunda taraflardan biri olan devletin bu konudaki “cebrilik gücü” ve vergilerin tanım gereği karşılıksız olması vergilemede adalet kavramı üzerinde tartışmaları beraberinde getirmektedir. 

Dikkat edilecek olursa herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir “vergilemede adalet”in tanımı ya da adil bir vergi sisteminin nasıl inşa edilmesi gerektiği konusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır. Adaletin sübjektif bir niteliğe sahip olmasından dolayı farklı görüşlerin olması normaldir. Görüş ayrılıklarının bir kısmı da sahip olunan değer yargıları ve tarihsel süreçte mevcut şartların ve dolayısıyla varsayımlar ve teorilerin değişmesidir. Görüşlerin bir kısmı sübjektif olsa bile en azından bazı hususlarda mutabık kalmak çok önemlidir. Teorik bir giriş yaptığımız bu yazıdan sonra, ilerleyen yazımızda vergi yapısı üzerine uygulamalara odaklanılacaktır.

Şükrü Çağrı ÇELİK

Kaynakça

Khan, Muhammad Akram (2018) Bkz. Hz. Peygamber’in (s.a.v) İktisadi Öğretileri, İgiad Yayınları No:18, İş Ahlakı Kitaplığı No:7  

İmam Ebu Yusuf, Kitabu’l-haraç (çev. A. Özek), (1973), İstanbul Üniversitesi Maliye Enstitüsü Hisar Yayınevi.

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun