Sezai Karakoç’un Yüce Diriliş Partisi’nin İstanbul il Merkezinde 3 Mayıs 2008’de yaptığı “İSLÂM VE İKTİSAT” başlıklı konuşması ile ilgili basın açıklaması.
İslâm, insanı, Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak ilan ettiği için, dünyaya tasarruf ederken, amaç yine zaruretin ötesinde âhirettir. Allah, insanın (ve tüm canlıların) rızkını vereceğini Kur’an-ı Kerîm’de bize açıkladığı için, müminlerin, islâm milletinin iktisada bakışları, Müslüman olmayan insan ve toplumların bakışlarından çok farklıdır.
İslâm insanının çalışması, kendisi için değil, milletdaşları ve insanlık içindir. Bu sebeple elde edilenler, nimet olarak vasıflandırılır. Allah’ın insana bir bağışıdır o. Nimet kutludur, emek kutludur.
Brahmanizm, insan sınıfları üzerine kurulu bir dindir. Sınıfları ve sınıf mensupluğunu mutlaklaştırır. Hıristiyanlık, doğuşunda, devlete ve iktisada yabancı durur. Sonradan da o, iktisada ve iktisadî fiil ve güce hakim olmaz; iktisat ona hakim olur. İktisadî güç, hıristiyanlığı, bir nevi tutsak alır. Batı dünyası, hıristiyanlığın mahkûm olduğu bir dünyacılık medeniyeti çağını yaşar. Bugün, bütün insanlığın temel problemlerinde Batı’nın bu tutum ve davranışı yatmaktadır. Afrika’yı, Asya’yı ve bütün dünyayı sömürme düşüncesi, Batı Dünyasının Eski Yunan ve Roma Medeniyetinden aldığı ve hıristiyanlığı da metamorfoza uğratarak kendisine bağladığı ruhtan doğmaktadır.
Marksizmin liberalizmin kişilerin kendi hesaplarına dünyayı sömürmesini toplum adına yapmaktan öte bir amacı yoktur. Sırf dünyevîdir.
Ancak, islâmdadır ki, çalışma, insanın kendisi için değil, öbür insanlar içindir. Eski deyişle, iktisat, islâmda “diğergamlık” üzerine kuruludur. Hükümdarların, vezirlerin ve imkâna kavuşmuş müslümanların sayısız vakıflar kurması. Camiler, medreseler, hastaneler (ki ona dârüşşifa ismi verilmiştir), imarethaneler, kervansaraylar, hamamlar vs. kurumlar inşa edilmesi, bundan bir medeniyet doğması ve bu medeniyetten iyilik, güzellik, refah ve kalite fışkırması tesadüf değildir. Kimse islâmın bu konudaki eşsizliğini görmemezlik edemez.
Batı’daki maddî ilerleme ve zenginleşme, gözyaşına ve kana dayanır. İslâmda zenginleşme, bütün insanlar içindir, îslâmda ekonomik esasa dayalı sınıf yoktur. İşçi-patron ve benzeri ayrımlar, hep Batı etkisiyle sonradan islâm toplumuna girmiş ve ne yazık ki, onu da bozmuş anlayışlardır, isiâma yabancı, aykırı zihniyettir.
Helâl-haram kavramı, zekât uygulaması, feragat, fedakârlık ruhu ile kurulan İslâm hayatı, Batı’da bile filmlerinde gözlemlediğimiz gibi bir hayranlık konusudur. Batı’nın gözünde islâmın eşyaya tasarrufu, masalsı, efsanemsi bir boyut taşır. Müslümanların yaptığı her şey bugün Batı tarafından ele geçirilmiş ve antika adı verilen bir değer kazanmıştır. Halı, kap kaçak vb. bugün müze değeri ifade eder.
İnsanlığın saplandığı çıkmazdan kurtulması için islâmın inancının zaferi yanında, bu iktisat anlayışının da diriltilerek, protestanlıkta zirveye çıkmış egoizm ruhunu silmek ve bunun somut ifadesi olan faizi ortadan kaldırmak gerekmektedir.
Faizin yasaklanması, buna karşılık ortaklığın yaygınlaşması, kapitalizmin ve emperyalizmin insanlığın başına belâ olan istismarcılığının sona erdirilmesi, ufku kararmış İnsanlık için yeni bir umut çağı açacaktır.
Önce, bir “İslâm Ortak Pazarı” kurulmalı, bir “İslâm Parası”, “islâm para birimi” doğmalı, bütün islâm dünyasında o para kullanılmalı, islâm dünyası, büyük ortak projelerle kendine mahsus sanayiini kurmalı, müslümanların ekonomik dirilişi gerçekleştirilmelidir. Bu, elbet, kültür ve siyaset açısından dirilişle paralel olmalıdır, İslâmın Dirilişi dediğimiz, müslümanların çağ içinde ayağa kalkmaları tarihî olayı bu olacaktır.
Ülkemizin, Avrupa Birliği hareketinden çok, İslâm Birliği hareketine yönelmesi, bizim için daha, gerçekçi olacaktır. Öbürü zaman kaybı ve hayal kırıklığı getirecektir. Batı’nın peşinden koşmamız, bize, zilletten başka bir şey getirmez. Batı bu şekilde peşinden koşanları hor görür, küçük görür. Kendi başlarına yeni bir atılım yaparak kendisiyle yarışanlar Batı’nın gözünde daha saygın olurlar. Batı’nın gözünde daha saygın olmak istiyorsak, onun peşinden koşacağımıza, üç kıtada, Asya’da, Afrika’da ve Avrupa’da tarihin en büyük atılımlarından birini yapıp iktisadî, kültürel ve siyasî bütünleşme ile İSLÂM BİRLİĞİ’ni gerçekleştirmeliyiz.
Gelecek zaman, bu hedefe yönelenlerin ismini ebedîleştirecektir.
YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ