COVID-19 krizinden iyileşme olasılığı koronavirüs bittikten sonra kamu borç yükünün nasıl azaltılabileceğine dair sağlam bir vizyona sahip olmayı daha da acil hale getirmektedir. Bu nedenle her ülke kendi ülke yapısı üzerine odaklanmalı ve bütçe disiplinini korumaya çalışmalıdır.
12 Ekim 2020 Alman finans tarihine geçecektir. İlk kez, kamu borcu saniyede 10.000 € (11.900$)’dan daha yüksek bir oranda arttı; bu muazzam miktarda net borçlanmaya ihtiyaç duyulan 2007-2009 küresel mali krizden daha hızlı bir artıştır. Almanya’da ve dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde borcun bu kadar hızlı artması, COVID-19’un ekonomik sonuçlarını önlemek için ödenen bedellerin göstergesidir. Almanya Federal Meclisinde Pandeminin mali sonuçları merkezi bir endişe kaynağı haline geldi. Bunun sebebi, hükümetin 1,3 trilyon avroluk büyük kurtarma/teşvik paketinin birçok kişide ülkenin borç sürdürülebilirliği noktasında ciddi endişelere yol açmasıdır. Asıl soru, hükümetin ve toplumun artan yükü üstlenmeye devam edip edemeyeceği ve etse bile ne kadar süre devam edebileceğidir. Almanya’da COVİD-19 Pandemisinden önce borcun GSYH’nin %19’undan daha azına indirerek sürdürülebilirlik yolunu takip ettiklerini görüyoruz. Son 12 yıldaki bu konsolidasyon önlemleri, Almanya’ya şu anda krizde kullanılabilecek bazı finansal özgürlükler verdi. Diğer ülkelerde işin bu kadar kolay olmadığı açıktır, en azından aynı ölçüde değildir. Hükümetin borç oranını düşürmede yetersiz ilerleme kaydedildiği ülkelerde, Pandemi ile ilgili ek borçlar ağır bir yük getirmiştir. Giderek daha fazla ülkede, borç yıllık GSYH’yi aştı ve bu da hükümetlerin borçlarını “aşma” şansını önemli ölçüde azalttı.
Sonuçta, COVID-19 pandemisi kadar ciddi bir krizde bile para her derde deva değildir ve borçlanma ancak ihtiyatlı ve makul bir şekilde gerçekleştirilirse mantıklıdır. Aksi takdirde, devletler uzun vadede finansal esnekliklerini kaybedeceklerdir. Ancak mesele mali alanı korumanın ötesine geçiyor. Alacaklıların çoğu, kamu borçlanmasıyla zenginliği artan varlıklı bireyler ve kuruluşlardır. Bu durumda zenginler daha da zenginleşir ve fakirler refah içinde paylaşma fırsatlarını kaybeder. Bu çerçevede, merkez bankalarının ikincil piyasada artan devlet tahvili alımları para arzını artırarak enflasyon riskini de artırıyor.
Peki, ne yapmalı? İlk olarak, Pandemiye karşı mücadele eylemlerimizi yönetmeye devam etmek durumundayız. İyileşme olasılığı, koronavirüs ortadan kaldırıldıktan sonra kamu borcunun yükünün nasıl azaltılabileceğine dair sağlam bir vizyona sahip olmayı daha da acil hale getirmektedir. Aksi takdirde, COVID-19’u Avrupa için korkunç ekonomik sonuçları olan büyük bir “borç salgını” takip edebilir. AB ülkeleri aşırı borç yoluyla finansal esnekliklerini tehlikeye atarlarsa, bu rekabet dezavantajı genişletecektir. Bu nedenle, her ülke kendi yapısı üzerinde çalışmalı ve bütçe disiplinini korumaya çalışmalıdır. Finansal dayanışma, refahımızın korunacağı eğitim, araştırma ve innovasyon sürdürülebilir yatırımlar bu noktada önemli bir noktadır ve olmaya devam edecektir.
Kaynak: Project Syndicate
linki İçine gömerek atabilirsin