Anasayfa Haber Yeşil Mutabakat Küresel Ekonomide Dengeleri Nasıl Değiştirecek?

Yeşil Mutabakat Küresel Ekonomide Dengeleri Nasıl Değiştirecek?

by
Elif Nuroğlu

Karbon salımını 2030’a kadar yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır düzeyine çekmeyi öngören Avrupa Yeşil Mutabakatı, her ne kadar çevreci bir girişim gibi görünse de aslında dijital dönüşümle birlikte tasarlanan yeni bir büyüme stratejisi.

Aralık 2019’da Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal) ile AB, 2030 yılına kadar karbon salımını yüzde 50 oranında azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı planlıyor. Bu mutabakata göre ekonomik büyüme şimdiye kadar olduğu gibi dünyanın kaynaklarını sömürerek ve çevreyi kirleterek olmayacak. Sürdürülebilir bir büyüme stratejisi olarak dikkat çeken mutabakatın yeni iş imkânları yaratması ve yaşam kalitesini artırması bekleniyor. Benzer bir yaklaşım ABD’de Yeni Yeşil Mutabakat şeklinde isimlendirildi. İhracata dayalı büyüme stratejisi ile çevreyi uzun yıllardır kirleten Çin de Yeşil Enerji Devrimi için çoktan yatırımlar yapmaya başladı.

AB planladığı bu dönüşümü Avrupa için ekonomik ve endüstriyel bir fırsata çevirmek amacıyla hareket etmekte, oyunu kuran ve kuralları koyan merci olarak ABD ve Çin tarafından da takip edilmekte.

Yeşil Mutabakat ve dijital dönüşüm, Avrupa’da pandemi sonrası ekonomik toparlanmayı sağlayacak ikiz dönüşümler olarak anılıyor. Bir yandan daha yeşil ve daha temiz bir dünya planlanırken, diğer yandan da yepyeni sektörler, iş alanları ve piyasalar açılacak. Yeşil ürünlere ve hizmetlere olan talep artacak. Bu girişimde ilk adımı atan, ilk yatırımları yapan ve ilk adaptasyonu sağlayanlar bu yeşil piyasanın önde gidenleri olacak.

Türkiye’deki firmaların çok yakın gelecekte AB’ye ihracat yaparken karbon nötralizasyon kriterini karşılamaları gerekecek.

TYeşil büyüme stratejisi

Yeşil Mutabakat her ne kadar ilk bakışta çevre odaklı bir inisiyatif gibi görünse de aslında aynı zamanda yeni bir büyüme stratejisi. Ancak bu büyüme, sanayi devriminden bu yana olduğu gibi dünyanın kaynaklarını sömüren hırslı bir büyüme olmayacak; çevre odaklı, insana yaraşır istihdam üreten, sanayiden ulaştırmaya, tarımdan enerjiye her alanda karbonsuz bir ekonomi modeli oluşturulacak. Ayrıca AB sınırda karbon düzenlemesi yaparak ithalat ve ihracatta da Yeşil Mutabakat kurallarını partner ülkeler için işletecek.

2030 yılına kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı hedefleyen AB bu dönüşümü sağlamak için 1 trilyon avroluk bir bütçe ayırdı. Aynı zamanda yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) sebep olduğu yıkımı onarmak için kullanılan 750 milyar avroluk kurtarma fonunu da yeşil ve dijital dönüşüm hedeflerine hizmet edecek şekilde kullanarak bir taşta üç kuş vurmaya çalışıyor. Yani ekonomileri pandemi etkisinden kurtarmayı, yeşil ve dijital dönüşümle birlikte ele alıyor. Sonuç olarak pandemi sonrası tasarlanan yeni dünyada normalleşmenin yeşil ve dijital olması planlanıyor.

Yeşil Mutabakat kapsamında belirlenen 11 öncelikli alan iklim değişikliği ile mücadele, temiz, erişilebilir ve güvenli enerji, temiz ve döngüsel ekonomi için sanayi, enerji ve kaynak verimliliği sağlanmış binalar, sürdürülebilir ve akıllı hareketlilik/ulaşım, tarladan sofraya tarım, ekosistem ve biyoçeşitlilik, sıfır kirlilik, toksiklerden arınmış çevre, araştırma alt yapılarına destek için bilginin güçlendirilmesi, vatandaşların sürdürülebilir ve iklim değişikliğinden arındırılmış bir Avrupa’ya geçiş için bilgi ve beceri olarak hazırlanması ve uluslararası işbirliği olarak açıklandı.

Türkiye’de Yeşil Mutabakat kapsamında fonlanan projeler

AB Komisyonu Yeşil Mutabakat Çağrısı Türkiye’de TÜBİTAK tarafından yürütülüyor. 22 Eylül 2020 itibarıyla bu kapsamdaki projeler başvuru almaya başladı. Çağrı kapsamında enerji başlığında toplam 128 milyon avro, binalarda enerji verimliliği için 60 milyon avro, çevreci havalimanları ve limanlar için 10 milyon avro, tarladan sofraya stratejisine destek olacak projeler için 74 milyon avro kaynak ayrıldı. Ayrıca Avrupalı ortaklarla enerji alanında Afrika’da proje yapılması için 40 milyon avroluk kaynak da var.

Yeşil Mutabakat ticaretin kurallarını değiştirdiğinde, bugüne kadar AB’ye ihracat yapan firmaların fabrikada hangi tür enerjiden elektrik ürettiğini, üretim sürecinde çıkarılan emisyon oranını ve şirketin karbon ayak izini belgelendirmesi gerekecek. Bir Avrupalı turisti ağırlamak isteyen Antalya’daki otelin de bu tip beklentileri karşılıyor olması ve karbon ayak izini belgelemesi gerekecek.

Hem tehdit hem fırsat

Türkiye’deki firmaların çok yakın gelecekte AB’ye ihracat yaparken karbon nötralizasyon kriterini karşılamaları gerekecek. Yani görünen o ki AB ile iş yapan ülkelerin veya şirketlerin Yeşil Mutabakat konusuna inanmama ve ciddiye almama lüksü yok. Tüm dünya yeni tip ticaret engelleri diyebileceğimiz, rekabet gücünü ve ticareti doğrudan etkileyen yeni nesil kriterlerle karşı karşıya kalmış durumda. Bundan sonra finansmana ihtiyacı olan ülke ve firmaların karşısına Yeşil Mutabakat kapsamında pek çok engel çıkarılabilir.

Yeşil Mutabakata uyum konusundaki değerlendirmenin bağımsız kuruluşlar tarafından yapılacağı öngörülüyor. Bu da ayrıca yeni bir sertifikalandırma masrafı anlamına geliyor. Ancak sertifikalandırma masrafı belki de genel adaptasyon maliyetine baktığımızda çok küçük kalabilir. Çünkü Yeşil Mutabakat standartlarında üretim yapmak için bazı firmaların A’dan Z’ye uyum sağlaması ve karbon emisyonu yüksek teknolojilerden daha düşük karbon üreten teknolojilere geçiş yapması gerekecektir. Ayrıca Türkiye’nin şimdiye dek AB ile Gümrük Birliği’ni güncelleyememe sürecinde insan hakları ve demokrasi konusunda önüne konulan engellere şimdi de Yeşil Mutabakat kriterleri eklenecektir.

Türkiye’nin kendisine Yeşil Mutabakat konusunda bir yol haritası çıkarması, sadece AB ile ticaret yapabilmek için değil, sanayi, ulaşım ve inşaat gibi karbon-yoğun üretim yapan sektörlerini sürdürülebilir ve döngüsel bir platforma oturtabilmesi için de faydalı olacaktır. Örneğin Türkiye’de karayolu taşımacılığı çok yaygın, deniz yolu ve raylı sistemlerin kullanılma oranı ise düşüktür. Bu minvalde hem masrafları düşüren hem de daha az emisyon üreten enerji kaynaklarına yönelmek ülkemizin faydasına olacaktır. Bu konularda hızlı adımlar atılması hem akıllı hem yeşil bir dönüşümün Türkiye’de de gerçekleştirilmesi geleceğin dünyasında sağlam bir yer edinmek ve rekabetçi olabilmek için şarttır.

Yeşil Mutabakatı nasıl görmek lazım?

İlk bakışta bir zorunluluk ve hatta dayatma gibi görünen Avrupa Yeşil Mutabakatını Türkiye’nin kendi kendine yetebilen ve üretim süreçlerini sürdürülebilir bir zemine oturtan bir ülke olma yolunda bir fırsat olarak görmesi faydasına olacaktır. Bu sürecin hem yatırım hem de dönüşüm maliyetleri olacaktır. Ayrıca sınırda karbon düzenlemesinin ticarete yansıtıldığı durumda karbon fiyatlandırması ve karbon maliyeti de ortaya çıkacaktır. Eskiden ucuz hammadde ve emeğin yarattığı maliyet avantajını ve rekabet gücünü bundan sonra düşük emisyonlu üretim sağlayacaktır.

AB’nin kendi firmalarında olmayan düşük maliyet avantajı yerine, çok güçlü olduğu dijital dönüşüm ve düşük emisyonu oyunun kuralı olarak sunması ve diğer ülkeleri de bu kuralları takip etmeye zorlaması ve bunu “daha yeşil bir çevre” adı altında yapması diğer yandan dikkat çekicidir. Dördüncü Sanayi devriminde olduğu gibi Yeşil Mutabakatta da fikir Avrupa’dan çıkmış, oyunun kuralları da yine AB tarafından konmuştur. Diğer ülkeler ve ticaret partnerleri de AB ile ticarete devam etmek istiyorlarsa havucun peşinden koşan at misali bu kuralları öğrenmek ve bunlara uymak zorunda bırakılmışlardır.

Her ne kadar çevreci bir söylem gibi görünse de aslında Yeşil Mutabakat dijital dönüşümle birlikte tasarlanan yeni bir büyüme stratejisi. AB planladığı bu dönüşümü Avrupa için ekonomik ve endüstriyel bir fırsata çevirmek amacıyla hareket etmekte, oyunu kuran ve kuralları koyan merci olarak ABD ve Çin tarafından da takip edilmektedir.

Enerji sektörü Yeşil Mutabakatın asıl unsurlarından biri olarak tamamen dönüşmek zorunda kalacak, fosil yakıtlardan yenilenebilir veya karbon-nötr yakıtlara geçiş ve bu geçişin hızı ülkelerin yeni dünya düzenindeki konumunu belirleyecektir. Ayrıca küresel ham petrol ithalatının yüzde 20’sini gerçekleştiren Avrupa’nın bu ithalatı yapmadığı ve bunun yerine nadir elementlerin net ithalatçısı olduğu bir senaryoda küresel petrol piyasalarında fiyatlar düşecek ve dengeler değişecektir. Diğer yandan karbon fiyatlamasının devreye girmesi ile imalattaki mevcut rekabetçilik dengesi bozulacak ve AB ticarette sapmaya neden olmakla suçlanacaktır.

Üçüncü ülkelerin AB’nin koyduğu standartlara uygun üretim yapamaması durumunda AB’nin kendi kendine yetebilen bir yapıya gelmesi zorunlu hale gelecek veya AB’nin kendi koyduğu kuralları yine kendisinin esnetmesi gerekebilecektir. Nitekim 2012 yılında havacılık emisyonlarına ilişkin AB direktifi (2008/101/EC) yürürlüğe girdiğinde ABD, Çin, Hindistan, Japonya ve Rusya dahil olmak üzere 23 ülkeden oluşan bir grup AB’ye şiddetle karşı çıkmış ve AB bu kuralını değiştirmediği takdirde alacakları misilleme önlemlerini listelemiştir. Bu kuvvetli tepki nedeniyle ve emisyon kontrollerine ilişkin uluslararası müzakerelerdeki bazı gelişmeler ışığında, AB kıtalararası uçuşlara yönelik tedbiri geri çekmiştir.

Büyük resme baktığımızda Yeşil Mutabakat uygulamaya geçince AB açısından da büyük sorunlar ortaya çıkacaktır. Tekstil konusunda Uzak Doğu ülkelerini üretim üssü olarak kullanan AB, örneğin Bangladeş’teki tedarikçi firma Yeşil Mutabakat şartlarını sağlamadığı zaman bu konuda nasıl bir tepki verecek, tekstil üretimini tekrar kıta Avrupası’na geri getirmeyi düşünecek midir?

Görünen o ki yakın gelecekte Avrupa Yeşil Mutabakatı ve bunu takip eden diğer yeşil girişimler küresel ekonomide ve enerji sektöründe pek çok taşı yerinden oynatacaktır. Bu noktada Türkiye’nin pragmatik davranması, yeşil ve dijital dönüşümü geleceğin Türkiyesi’ni sürdürülebilir ve kendi kendine yeten sağlam bir zemine oturtmak için bir fırsat olarak algılaması faydalı olacaktır.

Kaynak: AA

Benzer Yazılar

Görüşlerinizi Paylaşabilirsiniz

    Mail Bültenimize Abone Olun